Dallar Kiraz Açmış…Günün Fotosu…30/04/2013

Hz.Ali şöyle dua ederdi: Allah’ım Gönlümde olanı hakkımda hayırlı eyle, Hakkımda hayırlı olanları da gönlüme razı eyle…

Defence is the first act of war…

Karikatür kategorisinde yayınlandı. Etiketler: , . Leave a Comment »

Bir sultan rüya aleminde dişlerinin önden arkaya doğru döküldüğünü görür.

Bir sultan rüya aleminde dişlerinin önden arkaya doğru döküldüğünü görür. Gördüğü rüyanın yorumunu yaptırmak üzere rüya yorumcularından birini huzuruna çağırır ve ondan gördüğü rüyanın tabirini ister.
“Sultanım!” diye cevap verir tabirci, …”O kadar uzun yaşayacaksınız ki, bütün oğullarınızın ölümlerini göreceksiniz.”
Sultan,oğullarının ölümünden bahseden tabircinin sözlerine öfkelenir, muhafızlarına adamı zindana atmalarını emreder.
Sonra başka bir tabirciyi çağırır ve aynı rüyayı ona da anlatır.
“Sultanım!” der bu defaki tabirci,”Allah size o kadar bereketli ve uzun bir ömür hediye edecek ki, evlatlarınızın hepsinin mutluluklarını göreceksiniz ve hepsinden uzun yaşayacaksınız.”
Sultan bu habere çok sevinir ve tabirciye kese kese altın ihsan eder.
İki tabirci de aynı şeyi söylemişti;ama ilki,söyleyeceklerini incelikten uzak, yalın bir üslupla dile getirmiş,ikincisi ise insan duygularını gözeten ince ve ustalıklı bir dil kullanmıştı.
Söz ola kese savaşı/söz ola kestire başı Söz ola ağulu aşı/bal ile yağ ide bir söz.
Yunus Emre

İnsanlarla mesafeli olmak iyidir, gereksiz pişmanlıklar yaşamazsın…

Pencereni aç ve sabahı kokla…Hayat güzel.Sev onu. Plan yapmadan yaşa ve gülümse… Günaydın :)

Bir yerlerde tıkanıp kaldığında hayat, soluk almak güçleştiğinde,yüreğin susup, mantığın sürüklemeye başladığında ayaklarını, dağlara dönmeli yüzünü insan.

Bir yerlerde tıkanıp kaldığında hayat, soluk almak güçleştiğinde,yüreğin susup, mantığın sürüklemeye başladığında ayaklarını, dağlara dönmeli yüzünü insan.

Yeni patikalar,yeni yollar seçmeli yüreğini ferahlatacak; yeni insanlarla tanışmalı,yeni keşifler yapacak… Hep isteyipte bir gün yaparım diye ertelediği ne varsa gerçekleştirmeyi denemeli..!
~Can Dündar~

Arkamdan yürüme; önderlik etmeyebilirim, önümden yürüme; takip etmeyebilirim… Sadece yanımda yürü, Ve arkadaşım ol…

LÜTFEN OKUYUNUZ VE OKUTUNUZ..

Her doktor öğrenciliği sırasında Otto Warburg’un buluşunu öğrenir. 1930’lu yıllarda Warburg kanserin en temel biyokimyasal sebebini, yani sağlıklı bir hücreyi kanser hücresinden ayıran şeyin ne olduğunu bulmuştur.
Bu, o kadar önemli bir b…uluştur ki, Otto Warburg’a Nobel Ödülü kazandırmıştır. Otto Warburg’a göre kanserin bir temel sebebi vardır.
Bu da, vücudun normal hücrelerinin oksijenli solunumunun, oksijensiz -anaerobik- hücre solunumuyla yer değiştirmesidir.
Warburg’un buluşu bize başka neleri anlatmaktadır?
Birincisi, kanser, normal hücrelerden çok farklı bir biçimde metabolize olmaktadır. Normal hücreler oksijene ihtiyaç duyar; kanser hücreleri oksijenden kaçınır. Hiperbarik oksijen terapisi alternatif kanser tedavisi uygulayan kliniklerde kullanılan bir yöntemdir.
Bu buluşun bize anlattığı başka bir şey de, kanserin bir mayalanma (fermantasyon) süreciyle metabolize olduğudur.
Kanserin metabolizması normal hücre metabolizmasından 8 kat daha büyüktür. Yukarıda söylediğimiz her şeyi birleştirirsek ortaya şu tablo çıkıyor:
Vücut, kanseri beslemeye çalışırken mütemadiyen kapasitesinin üstünde çalışır. Kanser devamlı açlıktan ölmenin eşiğindedir ve vücuttan kendisini beslemesini talep etmektedir. Besin alımı kesilirse kanser açlıktan ölmeye başlar. Tabii kendisini beslemek için vücudun şeker üretmesini sağlayamazsa. ..
Proteinlerden şeker Bu ziyan sendromuna kaşeksia (cachexia) denir.
Kaşeksia vücudun proteinlerden (evet, doğru duydunuz, karbonhidratlardan veya yağlardan değil de, proteinlerden) “glükoneogenez” (yeniden glükoz yapımı) işlemiyle, şeker elde etmesidir. Bu şeker kanseri besler. Vücut sonunda, kanser hücresini beslemeye çalışırken kendisi açlık çeker. Şimdi, kanserin şekerle beslendiğini öğrenmişken, onu şekerle beslemek mantıklı geliyor mu size? Yani karbonhidratlardan zengin bir diyet uygulamak? Bugün, kansere karşı uygulanan birçok besin terapisi mevcuttur (işe de yaramaktadırlar) çünkü günün birinde birisi şeker ve kanser arasındaki bağlantıyı görmüştür.
Bu terapilerde, karbonhidratlar bakımından zengin gıdalara izin verilmez. Terapilerin hiçbirinde şekere de izin verilmez çünkü şeker kanseri beslemektedir. Peki doktorunuz bu gerçekleri size neden söylemez? Kim bilir? Belki doktorunuz kanseri tedavi edecek kişinin siz değil, kendisi olduğunu düşünmektedir. Belki Otto Warburg’un buluşunu duymuştur ama geri kalan parçaları tamamlayamamıştır. Belki de beslenmeyle ilgili hiçbir şey öğrenmemiştir.
Aslında 1978’e kadar ABD’nin resmi kuruluşlarından biri, beslenmenin kanserle bir ilgisi olmadığını iddia etmekteydi!! !!
Kanser ve şeker bağlantısından haberdar olanlar ise, dikkate değer terapilerle ortaya çıktılar. Bunlardan biri ‘Laetrile’dir.
Kaşeksialı hastaların yüzde 50’den fazlasında glükoneogenez sürecini durduran hidrazin sülfat bunlardan bir diğeridir.
Bugün, Minnesota Üniversitesi kemoterapi alanında bir “akıllı bomba” üzerinde çalışmaktadır. Akıllı bomba diyebileceğimiz ilacın üzerinde bir kaplama vardır.
İlaç, vücutta oksijensiz bir bölge ile karşı karşıya geldiğinde bu kaplamayı üzerinden atar. Kanseri yok etmek için kemoterapiyi serbest bırakır. Çünkü, vücutta oksijensiz tek alan, kanserli bölgedir.
Kanser hücresini aç bırakmaya çalışan besin terapileri de vardır. Kanserin ne sevdiğini bilen hasta, bunları yemekten kaçınır. Kanser, çiğ yiyeceklerdense, pişmiş yiyecekleri sever. Pişirme işlemi, besinlerdeki enzimleri ve vitaminleri yok etmektedir. Bir de, kanserin şeker sevdiğini aklınızdan çıkarmayın. Kanserinizi sevmiyorsanız, onu beslemeyin!
Şeker yerine tatlandırıcı kullanmak çözüm değil Şeker yerine tatlandırıcı kullanmayı düşünüyorsanız, başka bir tuzağa düşmüş olursunuz. Tatlandırıcıların da vücuda ciddi zararları olduğu, yapılan araştırmalarla kanıtlandı.
Örneğin, Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi (FDA), sakarin içeren her türlü gıda maddesinin üzerine “Sağlığa zararlıdır.Hayvanlar üzerinde yapılan testlerde kansere yol açmıştır.” ibaresinin konmasını şart koştu. Aspartam ve sükraloz gibi diğer tatlandırıcılar da yan etkileri nedeniyle uzak durulması gereken gıdalar arasında.
(Editörün notu: Ama maalesef hiç birinin üzerinde böyle bir ibare yok). Kaynak: International Wellness Directory
Son iki yüzyıldır şeker tüketimi nasıl arttı? İngiltere’de 1815’de 5 kg cıvarında olan kişi başına yıllık çay şekeri tüketimi 1970’de 50 kg ‘ın üzerine çıkmıştır. 1970-2000 yılları arasında ABD vatandaşları önceki yıllara oranla yılda 100 litre daha fazla şekerli meşrubat tüketmişlerdir.
Türkiye’deki durum da artık çok farklı değildir. Çocuğu ile büyüğü ile çılgınca şeker ve beyaz un kullanılmaktadır. Bütün bu bilgiler kanserlerin niçin arttığını göz önüne açıkça sermektedir.
Aşağıdaki tedbirlerle kanserlerin en az üçte ikisi önlenebilir;
* Un ve şekerden kaçınarak insülin direncini yenin.
* Hiçbir şekilde tatlandırıcı ve tatlandırıcı içeren ‘light’ hafif yiyecek ve içecek tüketmeyin.
* Katkı maddesi ilave edilmiş, paketlenmiş gıdaları yemeyin. Taş devri diyetini uygulayın.
* Bol taze sebze ve meyve yiyin.
* Yeterli omega-3 alın; ayçiçeği, mısır, soya, pamuk ve margarin gibi yağları diyetinizden çıkartın. Bunların yerine zeytinyağı ve doğal hayvani yağları (tereyağı, iç yağı ve kuyruk yağı)
* Kefir, yoğurt, turşu, sirke, nar ekşisi ve boza gibi probiyotiklerden (faydalı mikroplar) zengin gıdalarla beslenin.
* Özgür dolaşan hayvanların etini ve yumurtasını yiyin.
* Pastörize sütlerden mümkün olduğunca kaçının. Kutu sütü tüketmeyin.Mümkünse manda sütü kullanın. Süt yerine süt ürünlerini (yoğurt, peynir) tercih edin.
* Günde iki diş sarımsak ve/veya 1 baş kuru soğan tüketin.
* Günde 1-2 tatlı kaşığı zerdeçal tozu tüketin.
* Yeşil ve siyah çay tüketin (şekersiz!!!! ).
* Stresten uzak durun.
* İyi uyuyun.
* Çevresel toksinlerden ve sigaradan uzak durun.
* D vitamini düzeylerinizi yükseltmek için dengeli bir şekilde güneşlenin ya da D vitamini takviyesi alın.
* Yeteri derecede egzersiz yapın!!!!
* Alkol kullanmayın.
* İşlenmiş soya ürünü yemeyin.
* Yemekleri geleneksel yöntemler (buğulama, buharda pişirme) ile pişirin. Turbo fırınlar da kullanılabilir.
* Hızlı pişirme yöntemleri (mikrodalga gibi) besin kayıplarına yol açar; ayrıca kanserojen olabilirler !!!!
* Daha çok toprak (güveç), cam ya da kalaylı bakır kapları tercih edin. Emaye ve çelik tencere daha sonraki tercihlerdir.
* Teflon ve alüminyumu ise kesinlikle kullanmayın.

Prof. Dr. Ahmet AYDIN İÜ Cerrahpaşa Tıp Fak. Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları ABD
Metabolizma ve Beslenme Bilim Dalı Başkanı
OKUDUYSAN ve BEĞENDİYSEN ,BAŞKALARI DA OKUSUN DİYE PAYLAŞIRMISIN

Bitki Alemi kategorisinde yayınlandı. Etiketler: . Leave a Comment »

Kalbime Öyle Giremezsin Rıfkı!!!

Karikatür kategorisinde yayınlandı. Etiketler: , . Leave a Comment »

Şamanizm’den Gelen Adetler…

http://desmond.imageshack.us/Himg110/scaled.php?server=110&filename=shoetree024yn.jpg&res=medium

İşte onlardan birkaçı:

Ay:

Anadolu’da yeni ayın görünmesi sırasında yere diz çökerek niyaz edilmekte, gökyüzüne, aya ve toprağa bakarak dilekte bulunulmaktadır. Yeni ayın yeni umutlara ve yeni başlangıçlara vesile olacağı düşünülür. Bu olgu da Türklerin eski Gök tanrı inancından kaynaklanmaktadır.

Su dökerek uğurlama:

Gidenin arkasından su dökmek eski Türklerdeki su kültünün doğurduğu bir adettir. Mum yakma, çaput bağlama:Cami avlularında mum yakılması, ağaçlara bez ve çaput bağlanması da Şamanizm döneminden günümüze aktarılan geleneklerdir.

Tahtaya Vurmak:

Yine, istenmeyen bir olay duyulduğunda tahtaya el ile tokmak gibi üç kere vurulması da, kötülükten korunmak, kötü ruhların duymasını önlemek amacına yönelik eski bir Şaman inanışıdır. Bazısı Amerikalılara da geçmiş adetlerdir. Geçerken Kuzey Buz Denizi’ndeki Bering Boğazını kullanmış olsa gerektir. Zira Amerikalılar da “knock on the wood” deyip 3 defa tahtaya vururlar.

Kurşun Dökme:

Kurşun Dökme de Şaman geleneklerinden kalan bir âdettir. Şamanlar bu ritüele “Kut Dökme” anlamına gelen “Kut Kuyma” adını vermişlerdi. İnsana musallat olan kötü ruhların olumsuz etkisini ortadan kaldırmaya yönelik olarak çok eski dönemlerde uygulanan sihir kökenli bir ritüeldi.

Kırmızı kurdele:

Loğusa kadınların başına bağlanan kırmızı kurdele Şaman döneminden günümüze kadar gelmiş bir adettir. Bu kurdelenin anneyi ve yeni doğan çocuğu, Albız denen şeytana karşı koruduğuna inanılır. Alevilikte mezarın başına bağlanan kırmızı kurdelenin da ölüye kötü ruhların musallat olmasını engellediğine inanılır.

40 Sayısı:

Eski Türk inanışına göre ruh fizikî bedeni 40 gün sonra terk etmektedir. Türk destanlarında kırk sayısı çok yer alır ve kırk yiğitler, kırk kızlar epeyce geçer. Manas destanında olduğu gibi, Dede Korkut hikâyelerinde kırk yiğitler görülmektedir. Kırgız türeyiş efsanesinde de, Sağan Han’ın bir kızı ve otuz dokuz hizmetçisi ile kırk kız bir gölün kenarına giderek sudan gebe kalmışlardı. Oğuz’un verdiği şölende, diktirdiği sırıkların boyu kırk kulaç uzunluğunda idi. Hikâyelerde ve masallarda kırk gün ve kırk gece düğünler, kırk haremiler, kırk satır ve kırk katır çok geçer. Bazı ejderhalar vardır ki onlar yenilmez ve ölmezler, ancak bunların tılsımları bozulursa ölürler. Bu gibi ejderhaların kırk günlük bir uyku zamanı vardır. İşte bu zamanda ejderhanın yanına gidilir, üzerinden kırk tane kıl koparılır, ateşe atılarak yakılırsa ejderha da ölür.

40 sayısı da totemcilik döneminden kalma bir inanıştır. Semavi dinler dâhil tüm dinlerde 40 sembolizmasının görülmesi dinlerin evrim süreci konusunda fikir vermektedir. İslâmiyet’te ölümün ardından 40 gün geçtikten sonra Kur’an ve Mevlit okutma âdetlerinin, Musa’nın Tanrı’nın buyruklarını Tur dağında 40 gün 40 gecede almasının, Eski Mısır’da firavunun ölümünden kırk gün sonra cennete gidebilmek için bir boğa ile mücadele etmek zorunda kalmasının, Hıristiyanların paskalyaya 40 gün oruç tutarak hazırlanmasının, Ayasofya kilisesinin zemin katında 40 sütununun ve kubbesinde de 40 penceresi olmasının kökeninde Şaman veya totem gelenekleri bulunmaktadır.

Mezar taşı:

Şaman ayin sırasında yardımcı ruhlarını kullanmaktadır. Ölülerin, ailenin vefat etmiş büyüklerinin, eski Şamanların ruhlarının, ormanın, suyun ve yerin yardımcı ruhlarının da Şaman’a yardım ettiği kabul edilir. Ölen büyüklerin ruhlarının çoğalması sonucu bu ruhların en kıdemlisinin ruhların başına geçeceğine ve bunun da diğerlerinin yardımı ile Şaman’a yol göstereceğine inanılır. Kuş biçiminde düşünülen bu ruhlar Şaman’a gökyüzüne yapacağı yolculukta yardımcı olmaktadırlar. Toplumda ulu kabul edilen kişilerin ölümünden sonra ruhlarından medet ummak mezarları kutsamış ve bu yerler medet umulan yerler hâline gelmişlerdir. Günümüzde mezar, türbe, yatır ve benzeri yerlerin ziyareti ve bunlardan medet umulması da bu inanç sisteminin devamı olarak ortaya çıkmıştır.

Eski Türklerde mezarları gizleme geleneği yoktur, aksine özellikle büyüklerin özel mezarları yapılıp, üzerlerine bir yapı (bark) yapılmış, barkın iç duvarları ölünün yaşarken katıldığı savaş sahnelerini gösteren resimlerle süslenmiştir. Ayrıca mezarın veya mezar yapısının üstüne Balballar dikilmiş, sıradan kişilerin mezarlarına da, belirli olması için tümsek biçimi verilmiştir.

Arap dünyasında mezar taşı yoktur. Ölünün toprakla bütünleşmesi ve zaman içinde kaybolması istenir. Kutsanması günahtır. Mezarlara taş dikilmesi ve bu taşın sanat eseri hâline getirilecek kadar süslenmesi İslam coğrafyasında sadece Anadolu’da görülmektedir.

Dilek tutma:

Gök tanrı inancında kanlı kurbanlardan başka bir de kansız kurbanlar vardır. Saçı yalma, yani ağaçlara veya kamın davuluna bağlanan paçavralar, ateşe yağ atma, tözlerin ağızlarını yağlama ve kımız serpme gibi törenler bu kansız kurbanlardır.

Köpek uluması:

Şamanizm’de köpek ruhun yaklaştığını uzaktan acı ulumayla haber verebilmektedir. Sıradan bir kişi bu ruhu görürse bu onun pek yakında öleceğine işaret sayılır. Anadolu’da günümüzde köpek uluması uğursuz sayılmaktadır. Köpeklerin bazı olayları önceden algıladıklarına ve bunu uluyarak anlattıklarına inanılır.

İçki:

Şamanlar (kamlar), Tanrı ve koruyucu ruhlar için arak (rakı) saçı saçarlar, bu kansız kurban sayılır. Eski Türk kültüründe içki içilmesi yaygın bir gelenektir. Özellikle düğünlerde ve mutlu günlerde müzik eşliğinde içki içilmesi geleneği vardır.

Kubbe:

 

Ayrıca, cami mimarisine kattığımız “kubbe” gök tanrı dini’nden taşıdığımız bir durumdur.

 

Nazar:

Anadolu’da halk arasında “nazar” olgusu çok yaygın bir inançtır. Bazı insanların olağandışı özellikleri olduğu ve bunların bakışlarının karşılarındaki kimselere rahatsızlık verdiğine, kötülük yaptığına inanılır. Bunun önüne geçmek için “nazar boncuğu”, “deve boncuğu”, “göz boncuğu” v.s. takılır. Nazar olgusu da eski Türk inançlarındandır.

Halı Kilim Desenleri:

Şaman’ın üzerine giydiği giysiye yılan, akrep, çıyan, kunduz gibi yabanî ve zararlı hayvan şekilleri çizilerek onların kaçırılacağına inanılırdı. Bugün Anadolu’da Türkmen köylerinde dokunan halı, kilim gibi örgüler Şaman giysilerinin izleri taşımaktadır.

Müzik:

Şamanlar ayinlerinde davul ve kopuz kullanmışlardır. Müziksiz bir ayin düşünülemez. Oysa İslam dininde Kur’an dışındaki dinî eserlerin müzikle okunması günahtır. Şaman geleneğinin devamı olarak Anadolu’da Hz. Muhammed’in, Hz. Ali’nin hayatları müzikle okunmaktadır. Mevlit ve İlâhiler sadece Anadolu’da uygulanan müzikli anlatımlardır.
insan ve evren

alıntı

TAM FARKINDALIK

Hiç bir şey bekleme. Senin beklediğin sadece bir hayal. Bekleyecek hiçbir şey yok. Ve hiç çaba gösterme.

Çaba sıfır. … Kontrol sıfır. Kural sıfır. Dengeli olmaya çalışmak sıfır. Bir hâle girmeye çalışmak sıfır. Bir şeyi içinde oluşturmaya çalışmak sıfır. Hiçbir şey yok. İçte hiçbir şey yapmayacaksın. İçte birşey yapmaya çalışmayacaksın.

İçinden kendine direktifler vermeyeceksin.

Kendini telkin etmeyeceksin. İçinde birşeyler tekrarlamayacaksın. Sadece kendini ol. Kendini itme. Kendinden kaçma. Kendini olduğu gibi görmek ve hissetmekten hiç kaçma. Kendin olarak ne varsa ondan bahsediyoruz: Eksik fazla, güzel, çirkin, normal, anormal, sıradan, olağandışı, iyi, kötü.

Hiçbirini görmekten ve hissetmekten kaçma. Olanın ve yaşadığının sende yarattığı tüm etkileri ve görüntüleri hissetmek ve görmekten içinde kaçma. Kendini kendine aç. Kendini kendine öylece kabul et.

Kendini ve kendin dışındaki her şeyi, tamamen ve olduğu gibi görmeye ve hissetmeye sonsuz açık ol. Kendin ve kendin dışındaki her şeyin olduğu gibi olmasına, akmasına, hareket etmesine, değişmesine, dağılmasına, yok olmasına, kırılıp dökülmesine veya ölmesine kendi içinde tamamen izin ver.

Sadece bunları yap. Bu sözlerimizde hiçbir mecaz yok. Ne yapman gerekiyorsa, dosdoğru onu söylüyoruz.

Mustafa ÇETİN
Ruhsal Büyüme... kategorisinde yayınlandı. Etiketler: . Leave a Comment »

”Bir şeyi keşfetmek istiyorsan, tamamıyla önyargısız olmak zorundasın.”

”Bir şeyi keşfetmek istiyorsan, tamamıyla önyargısız olmak zorundasın.”

Osho – Düşünceler

İnsan sürekli terkrar ettiği şeyden ibaret. Yaşantınıza bakın. Süreklineyin peşindesiniz, kelimeleriniz neler.

 

Her insanın hayatında bariz bir ya da iki olgu vardır. Kimisi için bu sevgi, kimisi için mutluluk, kimisi için huzur…
Hayatınız bu olgular ve bu olguları yaşatan kişiler ve olaylarla dolduğunda zaten bunları yaşıyorsunuz demektir. Sevgi, dönüşüm, huzur olan bir insan, zaten bu olgula…r içersinde yüzüyordur, ya da yüzecektir, bu kesin. Ve bu olgular yanlızca kişi ve kendisi arasındaki ilişkide cereyan eder. Başka birisine ihtiyaç yoktur.
Aynı şekilde kaos, depresyon, öfke, öc alma, başkalarını çekiştirme, gibi diğer insanlara bağlı olarak yaşadığınız olgular da sizin gerçekliğinizi, o süre içersindeki yaşamınızı gösterir. Bir kişiye, yanlızca bir kişiye negatif bir laf söylüyorsanız eğer, bilin ki bu sizin ağzınızdan, zihninizden çıkan yani size aittir. Ve siz yargıladıkça, eleştirdikçe, öfkelendikçe, öc aldıkça, üzerinizde bu enerjiyi taşır, şikayet ettiğiniz ortamlar sizi girdap gibi içine çekmeye, bu tür insanlar arasında kendinizi bulmaya devam edersiniz. Atalarımızın çok bilindik bir sözü var çocukken çok kullanırdık, “Kötü söz sahibine aittir”. Çocukken daha iyi biliyorduk 🙂

kaynak: Gülenay Pema Gauri
Seçim sizin ve aslında çok net.

Burçların En Belirgin Özellikleri…Doğru ki Ne Doğru…Kaçırmayın…

BALIK : Duygusal diye bildiğin, sensiz yapamaz sandığın Balık gün gelir sana resti çeker ve hiç üzülmeden yoluna devam eder.
KOVA : Fazla sinirli değildir ama damarına basıldığı zaman volkan gibi patlayabilir ve çevresindeki herkesi hayretlere düşürebilir Kova..
OĞLAK : Bir Oğlak gibi seni gönülden seven ve koruyan, senin iyiliğini düşünen birini bulmuşsun hala başkasını mı arıyorsun ? Yazık san…a..
YAY : Eğlenceli mi ? Evet. Komik mi ? Evet. Farklı mı ? Evet. Yay burcu mu ? Başka ne olacaktı ? 🙂 AKREP : Var mı bir Akrep gibi aşık olunca ölümüne seven ? Pek yok..
TERAZİ : Olursa olur, olmazsa olmaz der, hayatına devam eder bir Terazi. Kimse için uğraşıp zaman kaybetmez. Zamanında uğraştı da ne oldu?
BAŞAK : Sana karşı sevdiğini belki iliklerine kadar hissettiremez fakat sana olan aşkını hep içinde yaşar bir Başak. Onun kıymetini bil.
ASLAN : Sevdiği kişiden en zor vazgeçen burçlardan biridir Aslan. Sevince öyle sever, öyle sahiplenir ki, vazgeçmesi çok zaman alır..
Yengeç : Zamanında hayatında olmuş ama şuanda hayatında olmayan bir Yengeç tanıdığın varsa, hayatın daima yarım kalacak bil istedim..
İKİZLER : Hayatında mutluluk, neşe, şans ve eğlence yok mu ? O zaman hayatında İkizler yok.
BOĞA : Bir Boğa’nın büyüleyici bir tarafı vardır. Bu yüzden aklına kimi koymuşsa O’nu elde eder ve bunu yaparken asla zorlanmaz 🙂
KOÇ : Yaşadığı ilişkilerde yavaş yavaş, adım adım ilerler bir Koç. Çünkü zamanında birisine hemen güvendiğinde çok yanılmıştır.
Ortaya Karışık kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »