Çözüm Odaklı Olmak

anette inselberg paulo coelho

 

Tibet dağlarının ücra köşelerindeki bir manastırda Üstadın başdanışmanı vefat etmişti. Üstad kendisi için bir başdanışman seçmeliydi. Başdanışmanlık görevini yürütebilecek düzeydeki talebelerini topladı ve durumu açıkladı:

– Bana yardımcı olacak bir başdanışman lazım. Birazdan vereceğim problemi çözen kişi benim başdanışmanım olacak.

Bunu söyledikten sonra sehpanın üzerine, zarif bir gülün bulunduğu antika bir vazo koydu. Üstad “İşte problem bu”, dedi ve öğrencilerine başka hiçbir şey söylemeden gözlerini yumdu. Herkes vazonun ve gülün güzelliğine hayran oldu. Ortada bir problemin olduğunu ve onun çözümünün bulunması gerektiğini bilen talebeler kafa yormaya başladılar.

Ansızın talebelerin birisi yerinden kalktı ve elinin tersiyle sehpadaki vazoyu yere savurdu. Üstad gözlerini açtı ve “Artık benim başdanışmanımsın”, dedi. Talebeler olan biteni anlayamadı. Üstad ise sözlerine şöyle devam etti:

– Sizler problemin içindeki cazibeye kapılarak onu çözmekten aciz kaldınız. Bu kardeşiniz ise problemin problem teşkil ettiğinin bilincinde olarak onu ortadak kaldırdı. Hayatımızda cazibesine kapıldığımız bir sürü problem olur, kalbi okşayan ama sorun yaratmaktan başka işe yaramayan ve vazgeçmek istemediğimiz ilişkiler, alışkanlıklar ve istekler gibi.

Önemli olan çözüme odaklanmaktır, bizi çözümden uzaklaştıran problemin içindeki güzelliğe değil.

* PAULO COELHO

İçinizi Parça Pinçik Edecek Theodoros Angelopoulos Filmleri

anette inselberg angelopoulos filmleri

Şu hayatta bütün filmlerini izlemek istediğim yönetmen sayısı bir uzaylı elinin parmaklarını bile geçmez. Rahmetli Theo da bunlardan biri. Kendisi Yunan asıllı olup şiir, fotoğraf, müziği bilendırda çekip uzo bardağında servis eder. Filmlerinden keyif alabilmek için öncelikle, yüzlerce uçarlı kaçarlı boktan Hollywood filmi izleyip; “Lanet olsun dostum! Sinema bu olmamalı” demiş olmanız gerekiyor. Angelopoulos’un puslu kadrajında, yollar, yolculuklar, topraktaki ve aklımızdaki sınırlar, mitolojik göndermeler, politika, tanrıyı ve özgürlüğü arayış, insani duygular ve daha nicesi bir şiirin mısraları gibi alt alta dizilir. Genel izleyecinin “bayık” diye tanımlayacağı çok uzun sahnelerle anlatır derdini bu adam. Bir de neredeyse tüm filmlerinin müziklerini yapan Eleni Karaindrou isimli bir kankitosu vardır ki o ayrı bir blog yazısı konusu…
Aşağıda en beğendiğim 7 filmini sıralıyorm. Hemen hepsini yeyip bitirmeyin sakın, karnınız ağrır!
1-Mia aioniotita kai mia mera (Sonsuzluk ve bir gün) http://www.imdb.com/title/tt0156794
Hayatının son demlerini yaşayan hasta bir adam ve Yunanistan’a yasa dışı yollardan göçmüş bir veletin yollarının kesişmesiyle başlar. Zamanda ani geri dönüşler ile ihtiyar Alexander’ın hayatına göz atarız. Masalsı bir havada giderken, hayatın keskin, buzlu ve uzun virajlarında “gerçekler” ile çarpıştırır bizi Theo reyiz.
2-Topio stin omichli (Puslu Manzaralar) http://www.imdb.com/title/tt0096288
2 küçük kardeşin Almanya’da yaşayan babalarını bulabilmek için çıktıkları yolculuğu konu alır. Tam bir yol filmidir. Arayışı, bulamayışı, hayal kırıklıklarını, ilk aşkı ve gitmeyi anlatır.
3-To livadi pou dakryzei (Ağlayan Çayır) http://www.imdb.com/title/tt0366721
20. yüzyılın başlarında yaşadıkları yerden göçmek zorunda kalan bir grup insan görüntüleriyle başlar. Birlikte büyüyen esas oğlan ve yetim esas kızın zaman ve hormonlar ile alevlenen aşkını izleriz. Sonrası yine hep dert, hep tasa… Olaylar, olaylar…
4-To vlemma tou Odyssea (Ulis’in Bakışı) http://www.imdb.com/title/tt0114863
Amerikalarda gurbet hayatı süren bir sinemacının çekilmiş ilk filmin peşinden gidişini anlatır. Varlığından emin olmadan bir efsanenin ardında o Balkan toprağı senin bu Balkan toprağı benim dolaşır bu herif. Ağırdır, karadır bu film. Replikleri ile sırtınıza, ucuna iğne takılmış tüftüf kağıtları fırlatır zalım Theo.
5-To meteoro vima tou pelargou (Leyleğin Geciken Adımı) http://www.imdb.com/title/tt0102439
Stelyo Berberakis kılıklı bir habercinin iş icabı Yunanistan — Arnavutluk sınırındaki hiç de şirin olmayan bir köyde yaşadıkları anlatılır. “Sınırlar bizim içimizde…” mottosu taşır bu film. “Başlarım siyasetinize” deyip basıp giden bir politikacının izini sürer gibi yapıp mülteci hayatını anlatır.
6-I skoni tou hronou (Zamanın Tozu) http://www.imdb.com/title/tt0765442
Sanatçı bu eserinde, “sevginin deadline’ı olur mu?” sorusunu sormuş. Cevabını da, politik manzaralarla süslü bir sulu boya tabloyu kafamızdan aşağı geçirerek vermiş. Amerika, Almanya, İtalya, Rusya, Kazakistan, Kanada gibi alakasız ve çarpık mekanlarda bir makrome örer gibi örmüş hikayeyi adam.
7-O melissokomos (Arıcı) http://www.imdb.com/title/tt0091506
Bütün gün, baldır, petektir uğraşan bir arıcının kovanlarını bahar ile kavuşturmak için çıktığı yolculuğu anlatır. İçsel bir zaman yolculuğuna dönüşür birden. Koptuğu ailesini, eski arkadaşlarını ve büyüdüğü evi ziyaret eder. Yol arkadaşı da Amerikan özentisi genç bir kızcağızdır.

Kaynak: bora gökalp

Farkına Varmak…

anette inselberg farkına varmak

Ruhsal Büyüme... kategorisinde yayınlandı. 1 Comment »

Bir kimse ile karşılaştığınız zaman, onu nasıl görürseniz, kendinizi de öyle göreceksiniz.

anette inselberg sevgiye dönüş

 

Bir kimse ile karşılaştığınız zaman, onu nasıl görürseniz, kendinizi de öyle göreceksiniz. Ona nasıl davranırsanız, kendinize de öyle davranacaksınız. Onun hakkında ne düşünürseniz, kendi hakkınızda da öyle düşüneceksiniz. Bunu asla unutmayın, çünkü siz o insanda ya kendinizi bulacak ya da yitireceksiniz.” Mucizeler Kursu
İlişkiler yaşamı anlamak, kim olduğumuzu, korktuğumuz şeyleri, gücümüzün ya da güçsüzlüğümüzün nereden geldiğini ve gerçek sevginin anlamını keşfetmek için bize sunulmuş fırsatlardır. İlişkiler evrenin laboratuarlarıdır ki, orada karşılıklı olarak azami büyüme fırsatına sahip olan insanlar bir araya gelir ve birbirlerinin gelişiminde görev alırlar. Hiçbir karşılaşma rastlantısal değildir. Karşılaşması gerekenler karşılaşacaklar ve bir ilişki potansiyeli içinde birbirlerinin gelişmesine öğrenmesine katkıda bulunacaktır.
Bir ilişkide üç öğretim düzeyi vardır, diyor Marianne Williamson:
Birinci düzey, bizim tesadüfen karşılaşma olarak düşündüğümüz, örneğin iki yabancının asansörde karşılaşması veya iki öğrencinin okuldan eve birlikte yürümeleri gibi. Bunda bile, olabilir ki asansördeki insanlar birbirlerine gülümseyebilirler ya da öğrenciler arkadaş olabilirler. Biz en çok da bu rastlantısal karşılaşmalarda, kişiliklerimizin sert ve sivri kenarlarını törpüleme fırsatı buluruz. Rastlantısal karşılaşmalarda kendini belli eden kişilik zaaflarımız, yakın ilişkilerde kaçınılmaz bir şekilde büyümüş olarak ortaya çıkacaktır. Eğer banka veznedarına ters davranırsak, en çok sevdiğimiz insanlara karşı nazik davranmamız daha zor olacaktır.
İkinci düzey, daha sürekli bir ilişkidir ki burada iki kişi, bir süre için, oldukça yoğun bir öğretme-öğrenme sürecine girer ve sonra görünüşte ayrılırlar. Birlikte geçirdikleri zamanlarda onlar, öğrenecekleri bir sonraki dersleri için gerekli deneyimlerden geçerler. Yaşadıkları fiziksel yakınlık onların arasındaki yüksek öğretim ve öğrenim düzeyini artık kaldıramaz (taşıyamaz) olduğunda, ödev fiziksel ayrılığı gerektirecektir. Bununla birlikte, bu ilişkinin sonu gibi görünse de aslında bir son değildir. İlişkiler ebedidir. İnsanlar fiziksel madde değil, enerji olduklarından, ilişkiler de bedene değil, zihne aittir. Bedenlerin birleşmesi gerçek birleşmeye delalet edebilir de, etmeyebilirde; çünkü önemli olan zihinsel birleşmedir. Yirmi beş yıl aynı yatakta uyumuş insanların gerçek anlamda birleşmiş olmayabileceği gibi, birbirlerinden kilometrelerce uzakta olan insanlar asla ayrılmamış olabilirler.
Çoğu zaman, ayrılmış ya da boşanmış çiftler görürüz ve onların ilişkilerinin “başarısızlığa uğramasına” üzülerek bakarız. Fakat eğer her iki insan öğrenmeleri gerekli olanı öğrenmişlerse, o zaman o ilişki başarılı olmuş demektir. Şimdi artık, daha başka yollardan daha çok şey öğrenmek için fiziksel ayrılığın vakti gelmiş olabilir. Bu sadece bir başka yerde, başka insanlardan öğrenmek anlamına gelmez; aynı zamanda, ilişkinin mevcut biçimini bırakarak saf sevgi derslerini öğrenmek anlamına gelir.
Üçüncü öğrenim düzeyi ise, bir kere kurulduktan sonra hayatımız boyunca devam eden ilişkilerdir. Kendisiyle bir ömre değer dersler öğreneceğimiz bir kimse, hayatımızdaki varlığı ile bizi büyümeye zorlayan kimse demektir. O kimi zaman ömrümüz boyunca kendisi ile sevgi dolu paylaşımlarımız olan birini temsil eder, kimi zaman ise yıllar buyunca, hatta ebediyen böğrümüzde bir diken gibi deneyimlediğimiz birini temsil eder. Birinin sırf bize öğreteceği pek çok şeyi bulunması demek, onu sevdiğimiz anlamına gelmez.
Bize öğretecek en çok şeyi olanlar, kendi sevme kapasitemizin sınırlarını bize gösteren kimselerdir. Onlar korkulu hallerimizi bilinçli ya da bilinçsiz olarak zorlayanlardır. Onlar bize duvarlarımızı gösterirler. Duvarlarımız bizim yaralarımızdır –bizim artık daha fazla sevemeyeceğimizi, bundan daha derin bir bağ kuramayacağımızı insanları bir noktadan sonra bağışlayıp geçemeyeceğimizi hissettiğimiz yerlerdir- Biz nerelerde şifaya ihtiyacımız olduğunu görmek ve bu şifa sürecine yardımcı olmak için birbirimizin hayatında yer almaktayız.
Eğer bir ilişki şifa bulmamış taraflarımızı örtbas etmemize olanak veriyorsa, o zaman o bizim büyümemize değil, saklanmamıza yarıyor demektir. Evren bunu asla desteklemez.
MARIANNE WILLIAMSON
Sevgiye Dönüş Kitabından

Kaynak: filiz Kılıçarslanın yaşam öğretileri sayfasından alınmıştır

 

Yeni Ayda Çoktan Oldu Bile Panosu Hazırla

anette inselberg çoktan oldu

Bu panoya çeşitli dergilerden kestiğiniz fotoğrafları koyabilir, dileklerinizi resim şeklinde kendiniz çizebilir, yazı yazabilirsiniz, etiketler koyabilir, boyamalar yapabilirsiniz. Yani bu sizin panonuz kalbinize göre yerleşim yapacaksınız.

Panoyu doldurmaya başlamadan önce çalışma yapacağınız odada bir kasenin içinde ada çayı tütsüsü yakın ve kaseyi panonun üzerinden soldan sağa doğru daire şeklinde üç kere gezdirin. “Dileklerimin üzerindeki tüm negatif etkileri arındırdım, arındırdım, arındırdım” deyin.

Sizi rahatlatacak bir meditasyon müziği koyun. Üç tane mavi mum yakın ve panoyu doldurmanız bitene kadar mumlar yanık kalsın. Dileklerinizi yazmak için büyük bir mavi karton alın ve kartonun üstüne “Çoktan Oldu Bile” yazın.

Gözlerinizi kapatın, burnunuzdan üç kere nefes alıp verin ve şu sözleri tekrarlayın: “Çoktan oldu bile, panoma koyduğum tüm dilekler çoktan oldu bile. Sevgili Allah’ım her an yanımda beni koruyor, gözetiyor ve dileklerimi hızlıca neşeyle, sevgiyle ve sağlıkla gerçekleştirmeme yardımcı oluyor. Çok şükür tüm dileklerim çoktan oldu bile”.

Sonra dileklerinize keserek – biçerek – boyayarak panonuzu doldurmaya başlayın. Panonuzu doldurmanız bitince onu her zaman görebileceğiniz bir yere asın. Ve her panoyu gördüğünüzde “çoktan oldu bile” deyin.

Olan dileklerinizi panodan keserek toprağa gömün.

Her yeni ayda panonuzu tekrar yapın ki enerji tazelensin.

Parolamız: “Çoktan Oldu Bile…”

Sağlıcakla,

Anette İnselberg

Çalakalem Yazılarım... kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »