Yapmış olmam gereken ve yapmadığım ve yapmamış olmam gereken ve yaptığım her şey için pişmanlıkla af diliyorum …

ANETTE İNSELBERG AF

 

Zerdüşlük öğretisinde Zend-Avista’da bir tövbe duası vardır ;
Düşünmüş olmam gereken ve düşünmediğim
ve düşünmemiş olmam gereken ve düşündüğüm her şey için;
Söylemiş olmam gereken ve söylemediğim
ve söylememiş olmam gereken ve söylediğim her şey için;
Yapmış olmam gereken ve yapmadığım
ve yapmamış olmam gereken ve yaptığım her şey için
pişmanlıkla af diliyorum …
Af dilemek yeterli değil. Birilerine kusur işleyince yapacak şey kusur işlediğimizi sevindirmektir. Sevindirmek fedakarlık gibi görünüyor ama, üzdüğünü sevindirince yarı mükemmel insanın benliğinde hissettiği duyguyu anlatmaya benim kelimelerim yetmez.
Yine bir Zerdüşt sözü ile bitirelim “Mutluluğu ve sevinci ancak başkalarının mutluluğunda ve sevincinde arar isen bulabilirsin”
——————
(Vayikra)

Yapmış olmam gereken ve yapmadığım ve yapmamış olmam gereken ve yaptığım her şey için pişmanlıkla af diliyorum …

Bir zamanlar Çin’de yoksul bir adam o denli aç ve bitkin düşmüştü ki kendini tutamayıp bir armut çaldı. Adamı yakaladılar ve imparatorun karşısına cezalandırılmak üzere çıkardılar.
Hırsız, imparatoru görünce ona şöyle dedi; “Değerli efendim, çok açtım dayanamadım çaldım. Beni af etmeniz için yalvarıyorum. Af ederseniz, size paha biçilmez bir armağanım olacak.”
İmparator dudak büktü:”Senin gibi birinde paha biçilmez ne olabilir ki?”
Hırsız, o anda avucunun içindeki armut çekirdeğini uzattı ve; ” Bu çekirdeği ekerseniz, bir gün içerisinde altın meyveler veren bir ağacın yeşereceğini göreceksiniz.”
İmparator bir kahkaha atarak; “Ek o zaman,” demiş, “altın meyveleri görünce affederim seni.”
Yoksul adam: “Haşmetlim bu tohumu ben ekemem, çünkü ben bir hırsızım. Bu sihirli tohumu ancak ömründe hiç çalmamış, başkalarına haksızlık yapmamış, yalan söylememiş biri ekebilir. Tohum o zaman gücünü gösterir, aksi takdirde onu ekeni zehirler tarif edilmez acılarla öldürür. Sultanım, bu tohumu ancak siz ekebilirsiniz.”
İmparator irkildi, suratını astı bir süre düşündü sonra da hırçın bir sesle: ” Ben imparatorum, bahçıvan değil, o tohumu başbakana ver eksin de altın meyveleri görelim,” dedi.
Yoksul adam tohumu başbakan’a uzatınca başbakan telaş içerisinde İmparatora dönüp itiraz etti: “Ben ekim biçim işlerinde çok beceriksizim efendim. Sihirli tohumu yanlış eker ziyan ederim bence bu tohumu hazinedar başı eksin. ”
Hazinedar başı hemen bahane buldu ve bu görevi bir başkasına devretti.
Bir bir orada bulunan herkes sudan sebeplerle tohumu ekme görevinden kaçındılar.
Sonra İmparator doğan sessizliğin içerisinde bir süre düşündü, başı önünde duran başbakana, hazinedara ve bütün görevlilere dik dik baktı ve; “Hadi bakalım bu hırsız bahçıvana tohumunun nasıl altın meyve verdiğini hep birlikte gösterip sevindirelim” dedi, cebinden bir altın çıkardı yoksul adama tutması için attı herkesin ceplerinden sessiz sedasız birer altın çıkarıp adama vermesini izledi sonra da gülerek “Bas git buradan be adam, bugünlük hepimize bu ders yeter” dedi.
—————-
İnsanlar, imparatorlar, ve hatta toplumlar bile kusur işlerler. Hata yapmayacak kadar mükemmel insan yoktur. Adını bulamadığım bir bilge şöyle demiş;
’’Bir şehre iki mükemmel insan çoktur. Bir mükemmel insan ise azdır. En iyisi bir buçuk mükemmel insan.
Nasıl mı olacak? Herkes kendisini yarı, karşısındakini ise tam mükemmel olarak kabul etsin. Böylece herkes diğerine değer verecek ona karşı kusur işlememeye dikkat edecektir…”
Af etmeyi ve başkalarına karşı olan hatta kendi kendimize olan kusurlarımızla yüzleşmeyi ve özür dilemeyi bilmek gerek.
Zerdüşlük öğretisinde Zend-Avista’da bir tövbe duası vardır ;
Düşünmüş olmam gereken ve düşünmediğim
ve düşünmemiş olmam gereken ve düşündüğüm her şey için;
söylemiş olmam gereken ve söylemediğim
ve söylememiş olmam gereken ve söylediğim her şey için;
yapmış olmam gereken ve yapmadığım
ve yapmamış olmam gereken ve yaptığım her şey için
pişmanlıkla af diliyorum …
Af dilemek yeterli değil. Birilerine kusur işleyince yapacak şey kusur işlediğimizi sevindirmektir. Sevindirmek fedakarlık gibi görünüyor ama, üzdüğünü sevindirince yarı mükemmel insanın benliğinde hissettiği duyguyu anlatmaya benim kelimelerim yetmez.
Yine bir Zerdüşt sözü ile bitirelim “Mutluluğu ve sevinci ancak başkalarının mutluluğunda ve sevincinde arar isen bulabilirsin”

Ruhsal Büyüme... kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »

21 Mart Perşembe İlkbahar Ekinoksunda Yapılacak Ritüel

anett inselbbe 21 mart ekinksu

Ekinokslar çok önemli enerji değişikliği olan günler olduğundan ritüelle bu enerjilerden faydalanmak iyidir. Ekinoksların özelliği hem eskide kalmış kalıpları, inançları, öfkeleri, kırgınlıkları bırakmamıza hem de yeni dileklerimizi ortaya koymamıza yardımcı olan enerjiler barındırmalarıdır.

Ekinoks Ritüeli Malzemeleri:

Bir adet sarı karton
4 adet kuş tüyü ya da kuş tüyü fotoğrafı
Bir bardak su
Kağıt yakmak için küçük bir kap
Yok olmasını istediğimiz şeyleri yazacak bir kağıt
Siyah tükenmez kalem
Sevdiğimiz herhangi bir kolye
Ben bu ritüelle de beyaz kuvars kolyemi kullanıyorum

Ritüelin Yapılışı:

Öncelikle kuş tüylerini sarı kartonun üzerine fotoğraftaki gibi yerleştiriyorsunuz. Üçgenin üst bölümüne bir bardak su koyuyorsunuz. Kolyeyi de bardağın yanına koyuyorsunuz. Üçgenin alt bölümüne kağıt yakmak için küçük kabı yerleştiriyorsunuz. Böylelikle ritüel alanını hazırlamış oluyoruz.

Akşam dokuzdan sonra bizden gitmesini istediğimiz tüm kızgınlık, kırgınlık ve kalıpları yazmaya başlıyoruz. Ve bu yazdığımız kağıdı ritüel alanındaki kabın içinde “oh be benden gittiler yandılar bittiler kül oldular” diyerek yakıyoruz.

Yakma işlemi bittikten sonra sevdiğimiz kolyemizi iki elimizin içine alıyoruz “bu yeni dönemde hayatıma iyi haberler, teklifler, şans, bolluk, bereket, aşk, sağlık, güzellik girdi yaşasın, yaşasın, yaşasın” diyoruz ve kolyeyi suya bırakıyoruz.

Ertesi gün sabah dokuzdan sonra gün içinde istediğimiz bir zaman tüyleri ve kaptaki külleri toprağa gömüyoruz. Kolyeyi de en az yedi gün takıyoruz. Yedi gün boyunca kolyeyi üstümüzde her gördüğümüzde (taktığımızı her hatırladığımızda) “hayat çok güzel yaşasın” diyoruz.

Herkese şifa olsun…

Anette İnselberg

Not: Ritüelin 21 mart perşembe akşamı dokuzdan sonra yapılması gerekmektedir.

Not 2: Kartonu başka ritüel için saklayabilirsiniz

Not 3 Sevdiğimiz kolyeyi daha sonra kullanabiliriz

Not 4: Evet karton sarı olmalı

Çalakalem Yazılarım... kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »

4 Yaşından Beri Beslediği Kargalardan Hediyeler Alan 8 Yaşındaki Kız


Seattle’da yaşayan 8 yaşındaki bir kız olan Gabi Mann’in, evine zaman zaman ufak hediyeler geliyor. Her birini özenle saklıyor çünkü hediyeler çok değer verdiği bir arkadaş grubundan- 4 yaşından beri beslediği, kendisine ışıltılı incik boncuk hediyeler getiren kargalardan.
Bu ‘hediyeler’ düğmeler, LEGO parçaları, metal hurdaları ve kalp şekilli boncuklardan oluşuyor. Bir kere Gabi üzerinde ‘en iyi’ yazan bir metal bile almış, Öyle görünmeyebilir ama bunlar Gabi’nin en değerli koleksiyonu.
Bir keresinde üzerinde ‘en iyi’ yazan bir metal aldığını söylüyor Gabi, “Üzerinde ‘arkadaşım’ yazan kısmını hala saklıyorlar mı bilmiyorum.” diyor.

Ruhsal Büyüme... kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »

Henri Matisse’nin En Önemli 20 Eseri ve Hayatı

Henri-Émile-Benoît Matisse 31 Aralık 1869’da Kuzey Fransa’nın Le Cateau-Cambrésis bölgesinde orta sınıftan mütevazı bir tohum tüccarının ilk oğlu olarak dünyaya geldi.

Belçika sınırındaki Bohain-en-Vermandois bölgesinde büyüyen sanatçı, 1887 yılında Paris’e giderek hukuk tahsil etmeye başladı ve 1888’de mezun olarak baro sınavını verdi. Ancak 1889 yılında aniden apandisitinin patlaması üzerine ameliyat edilmesinin ardından uzun nekahat sürecinde bir vakit geçirme aracı olarak annesinin hediye ettiği resim malzemeleri vasıtasıyla resim sanatıyla tanıştı.

anette inselberg matisse
Woman Reading, 1894
Sanatçı bu tanışmayı bir çeşit cennet olarak tanımlar. “Elime boya kutusunu aldığım ilk andan itibaren, bunun benim yaşamımın amacı olduğunu anladım.” der. Matisse’nin annesinin, resim malzemelerini hediye ederken oğluna sanatın kurallarını değil, kendi hislerini dinleyerek resim yapması konusundaki tavsiyesi ise ressamın tüm sanat yaşamını ve üslubunu belirleyecektir. Çoğu erken dönem çalışmalarına koyu tonlar hakim ve bu eserlerde kasvetli bir hava dikkat çekmektedir.
Babasının tüm itirazlarına rağmen 1895’te Güzel Sanatlar Okulu’nun (École des Beaux-Art) sınavını kazanarak Gustave Moreau’nun atölyesinde çalışmaya başlar. Bu dönemde ilk başlarda geleneksel Flaman üslubunda ölüdoğa, manzara ve klasik ustalardan kopyalar yapan Matisse teknik bir yetkinliğe ulaşmaya başlasa da özgün bir üsluptan uzaktı.

Henri-Matisse-The-Dinner-Table-1897[1]
The Dinner Table, 1897
1897’de ressam John Peter Russell’ı ziyaret etmek üzere Belle Île adasına seyahat eden Matisse, böylelikle ard izlenimcilikle tanışır. Matisse bu dönemden “Russell benim öğretmenim oldu ve bana renk teorisini açıkladı” sözleriyle bahsedecektir.

Henri-Matisse-Farms-In-Brittany[1]

Farms In Brittany, Belle Île, 1897
Ressamın sevgilisi ve modeli Caroline Joblau’dan olan ilk çocuğu Marguerite 1894’te dünyaya gelir, anlaşamayan çift bir süre sonra yollarını ayırır. Ekim 1897’de Amélie Noellie Parayre ile gittiği bir düğünde tanışır. Matisse’nin aksine Amélie’nin ailesi Paris’in elit kesimi içinde etkili olan zengin ve entelektüel bir burjuva ailesidir. Amélie halasına ve erkek kardeşlerine ait bir moda evinde şapka tasarımı yapar. Ocak 1898’de evlenirler. Matisse’in önceki ilişkisinden olan kızı Marguerite’i kendi çocuğu gibi benimseyen Amélie’nin 1899’da Jean ve 1900 yılında Pierre isimli oğulları dünyaya gelir. Matisse’nin Yeşil Çizgi dahil birçok eserine modellik eder, asistanlığını da yapar.
1899’da Vollard’ın galerisinden bir Rodin büstü, küçük bir Gauguin resmi, bir Van Gogh deseni ve ona göre çok önemli olan Cezanne’nin Yıkananlar resmini alır. Bu sanatçılar Matisse’nin o yıllarda üzerinde durduğu değişik sanat türlerini kaynaştırma konusundaki çalışmalarına kılavuzluk ederler. Geleneksel ustaların etkisinden çabuk çıkan ressam kısa süre sonra çağdaş sanatı ve özellikle de izlenimci sanatçıları etüd etmeye başlar. Bu dönemde sürekli yeni denemeler ve araştırmalar içinde olan ve özellikle Cezanne’nin resminde kurduğu kompozisyon yapısı, ölüdoğayı renk satıhlarının bir tasavvuruna dönüştürme anlayışı ve renk kullanımı Matisse’nin sanatında yankısını bulmuştur. Sanatçı “Modern sanat içinde en çok Cezanne’ye borçluyum” diyerek bu etkiyi dile getirmektedir. Bu yıllarda sanatçının resimleri arayış içinde olup belli bir yönelim göstermemektedir. Bu dönemde sanatçı heykel dersleri almaya başlar.
1901 yılında ilk sergisini açan Matisse, karısının ailesinin yaşadığı bir skandal ve ardından gelen iflas yüzünden maddi ve manevi sıkıntı içinde geçen iki yılın ardından karamsar bir döneme girer. 1903 yılına gelindiğinde neredeyse resmi bırakma noktasına gelmiştir. Bu yıllarda Henri-Edmond Cross ve Paul Signac’ın Noktacı (Pointilist) resim tekniği ile tanışır. Yan yana konulmuş saf renk tuşları ile yoğun bir renk titreşimi oluşturmak suretiyle güçlü bir görsel etki yaratmaya çalışan bu ressamların üslubunu daha kalın fırçalar kullanarak kendine uyarlayan Matisse 1904’e değin bu teknikle resimler yapar.

Henri-Matisse-Femme-Au-Chapeau-1905[1]

Femme Au Chapeau, 1905
Görülmemiş renklere boyanmış çehresiyle ilk sergilendiğinde Parislileri şaşırtır Henri Matisse’nin ünlü Şapkalı Kadın resmi. Resim oldukça zarif bir biçimde oturmuş bir kadını (Matisse’nin eşi Amélie) gösteriyordu. Kadının başında resmi bir toplantı için belki fazla gösterişli olmakla birlikte, yaşadıkları yere göre hiç de aykırı sayılmayacak bir şapka var. Yüzündeki mavi-yeşil çizgiler, gölgeler ya da konturlar ise sertti. Ayrıca fırça darbelerinde de aldırışsız bir savrukluk görülür.

 

La Raya Verde, 1905
Yeşil Çizgi tablosu Matisse’nin kişisel üslubunu anlatması nedeniyle ayrı bir yere sahiptir. Çağının en cesur ve yenilikçi portrelerinden Matisse’nin başyapıtlarından biri olarak kabul edilen tablonun asıl adı her ne kadar Madam Matisse Portresi ise de Yeşil Çizgi (La Raya Verde) olarak tanınmaktadır. Tablo sanatçının eşi Amélie Noellie Parayre’yi tasvir eder ve eserlerinin büyük bir kısmına eşi Amélie modellik edecektir.
Çok cesur bir renk kullanımı ile gerçekleştirilmiş olan portreye ismini veren Madam Matisse’nin alnı ve burnunu tanımlayan, yeşil renkle yapılmış geniş ve güçlü fırça darbesidir. Portrede ressam, biçimi tanımlamak için yalnız renge başvurmuştur. Amélie’nin oval yüzü yeşil hat ile ikiye ayrılır ve mor tonlardaki topuzlu saçı, birbiri ile mücadele eden üç renkli bir çerçeveye karşı öne çıkar. Yüzün sağ yanı yeşil tonların parlaklığını tekrarlarken sol yanında leylak ve turuncu tonlar Amélie’nin elbisesinin renklerini yansıtır. Amélie’nin yüzünün eksenini oluşturan yeşil çizgi, suni bir gölge hattı işlevi görerek, çehreyi geleneksel portrecilik tarzına uygun biçimde aydınlık ve karanlık iki alana ayırmaktadır. Ancak Matisse bunu soğuk ve sıcak renkler olarak renksel bir ayrıma dönüştürmüştür. Yüzün sol tarafındaki yeşiller resmin sağında arka plandaki yeşil renk ile bir simetri yaratırken resmin sağ yandaki pembe tonlar ise figürün solundaki leylak ve turuncu ile benzer bir ilişki kurmaktadır. Yeşil Çizgi portresi cesur renk kullanımından dramatik fırça tuşlarına, kompozisyon kuruluşundan duygusal ifadeciliğe değin Matisse’in üslubunun ve sanat anlayışının bir açıklaması gibidir.

Henri-Matisse-The-Reader-Marguerite-Matisse-1906[1]

The Reader, Marguerite Matisse (kızı), 1906
1905’te Paris Sonbahar Salonu’nda Yeşil Çizgi resminin de olduğu bir sergiye katılır. Resimler halkın ve eleştirmenlerin tepkisini çeker. Eleştirmen Louis Vauxcelles bir yazısında onları sınırsız renk kullanmaları nedeniyle les Fauves (vahşiler, barbarlar), yani Fovizm olarak adlandırır. Zamanla bu ifade akımın adı olarak kullanılmaya başlanır. Bu üsluptaki en önemli öğeler, renk, çizgi ve biçimdir. Bunların içindeki en önemli unsur ise renktir. Matisse’ye göre renk, ressam tarafından duyulmuş olan görünüşü seyredene nakletmekle zorunludur. Matisse, bütün Fovistler gibi yoğunlaştırılmış renkleri seviyor ve çeşitli renk değerlerini öylesine dengeliyordu ki, hiçbir renk değeri diğerine zarar vermiyordu. Ancak 1906’dan itibaren Fovist hareket çözülmeye başladı. Bu yıllarda Matisse, avangart sanatın önderlerinden biri haline gelir. Yine bu çevrenin önemli bir ismi olan, kendinden 12 yaş küçük Pablo Picasso ile dostlukları ve rekabetleri ise yaşamları boyunca sürer.

Henri-Matisse-The-Joy-of-Love-1906[1]

The Joy of Love, 1906
Genellikle yaptığı en güzel fovist resim kabul edilen bu eseri karşısında arkadaşı ressam Signac bile Matisse’nin yanlış yönde ilerlediğini düşünür. Rakibi olarak görülen Picasso bu resme yanıt olarak Avignonlu Kızlar tablosunu yapar. Hem Matisse’nin Yaşama Sevinci resmine hem de Picasso’nun Avignonlu Kızlar resmine esin veren resim ise Cezanne’nin Yıkananlar resmidir. Mekan tasarımında Doğu resim sanatının etkileri görülmektedir. Resmin merkezinde uzanmış iki figür, önlerindeki kaval çalan figürden daha büyük resmedilmiştir. Bu, Batı resminin perspektif kurallarına uymayan bir çizim tarzıdır. Merkezdeki figürlerin sağında kaval çalmakta olan bir küçük figürle karşılaşılmaktadır. Bu figür, Yunan mitolojisinin kır tanrısı Pan’dır. Bir Doğu hareminden çekip çıkardığı figürlerin yanına Batı resminin önemli bir figürünü yerleştirerek iki farklı sanat anlayışını, iki farklı dünyayı birleştirmiştir sanatçı. Aşkın, müziğin ve dansın neşesini tablonun renkleri ve ritmik şekillerine aktaran bu resim, yapıldığı zaman, döneminin en radikal resmi olarak kabul edilmiştir.

Henri-Matisse-The-Red-Room-1908[1]

The Red Room, 1908
Ressam buna dekoratif levha demiştir ve Moskovalı koleksiyoner Sergei Shchukin’in yemek salonu için yapmıştır. Matisse arka plan rengi olarak alışılmadık bir biçimde ana renklerden olan kırmızıyı kullanmıştır, bu rengi tuvalin yüzeyine yayarak mekanı oluşturmuştur. Böylece ortaya çıkan yeni mekanda derinlik ilizyonu yaratıp, gerçekte iki boyutlu olmaması gereken mekanın, iki boyutlu olarak algılanmasını sağlamaktadır. Ayrıca kırmızı renk üzerine uygulanmış kıvrımlı mavi motiflerin, hem duvar yüzeyinde hem de masada devam etmesi, bu iki boyutluluğu vurgulamaktadır. Resmin sol alt yanında görülen sandalye, tüm bu oryantalist/süslemeci tasarımın içinde, bir başka saf renk olan sarı ile kendini göstermektedir.

Henri-Matisse-Dans[1]

Dance, 1910
Resim Moskovalı koleksiyoner Sergei Shchukin tarafından sipariş edilmiştir. Resimde gerçek kişiler yok, semboller tasvir edilmiş. Bu resmin kaynakları kimi ritüellerde korunmuş olduğu varsayılan pagan zamanların halk danslarına uzanmaktadır. Pagan Baküs şenliklerinin coşkusu, kırmızı, mavi ve yeşilin son derece güçlü armonisiyle somutlaştırılmıştır. Burada kırmızı insanoğlunu, yeşil yeryüzünü ve mavi evreni simgelemektedir. Yine renklerle oluşturulmuş iki boyutlu bir mekandan söz etmek mümkündür. Derinlik ton farklılıklarıyla verilmektedir. Hareket halindeki kadınlar, oluşturdukları halkada sanki sonsuza dek dönecekmiş izlenimi vermektedirler. Kadın figürlerine dikkat edildiğinde öndeki figürün arkaik betimlenişi, kadınların çıplak oluşu, zaman dışılığı ve evrenselliği de vurgulamaktadır. Evrenin ve doğanın ritminin insanoğlunun bilinçaltında uyandırdığı duyguyu anlatmaktadır bu resim. Beş figürde yapılan deformasyonla tüm kullanılan ritimlerin gücü ve tutkulu canlılığı ifade edilmiştir. Bu hareketler vahşi yaşam enerjisi taşımakta ve kırmızı renk, içinde sakladığı heyecan, sıcaklık ve kızgınlıkla bu enerjinin sembolü olarak kullanılmaktadır. Özellikle ayak ve başların hareketleriyle, kıvrılan bacaklarla bu enerji izleyiciye aktarılmaktadır .

Henri-Matisse-The-Painters-Family-1911[1]

The Painter’s Family, 1911
Matisse bu resimde oğulları Jean ve Pierre, oyuna dalmış kızı Marguerite ve eşi Amélie’ye yer vermiştir. Eşi ve iki oğlu kanepelerin, duvar kağıdının ve en önemlisi yerdeki halının süslemeci-motifsel kalabalığı içinde neredeyse kaybolmaktadırlar. Figürler ve mekan arasındaki gerilim içinde, sanatçının oğulları, kızı ve eşi geniş İran halısıyla egemenlik yarışına girmişlerdir. İran halısı koltuklara, kanepelere ve duvara yayılarak egemen olmaktadır. Ressam figürlerin bedenlerini yok ederek, kişilerin elbiselerini vurgulamıştır. Yüzlerinde ise farklılıkları değil, benzerlikleri resmetmiş, aynı ten rengi, aynı yüz hatlarını kullanmıştır. Sanatçı figürleri yalnızca üzerlerinde kullandığı renklerle görünür kılmıştır. Oğullarının giysilerindeki kırmızı ve eşinin elbisesinin siyah gibi… Ressam bu resminde İran halı ve minyatürlerinden etkilenişini açıkça ortaya koymuştur.
1906’da sanat koleksiyoncusu Shchukin’in daveti ile Moskova’ya giden ve onun daha sonra müzeye dönüştürülen evini ziyaret eden Matisse, resimlerin yanı sıra kilimler ve diğer oryantal eşyalardan da çok etkilenmiştir. Bu etki onun kompozisyonlarında derin izler bırakmıştır. Moskova ziyaretinden sonra Fas’a gider. “Fas seyahati bana resimsel anlamda gerekli geçişi yapmam için yardımcı oldu. Fovizm’in canlı ama sınırlı teorisini uygulasaydım, doğayla bugün olduğundan daha hızlı kontak kuramazdım.” diyerek İslam Sanatı’nın kendi dekoratizmini oluşturmada ne denli rol oynadığını belirtmiştir. Matisse’nin 1908 ve sonrası yaptığı çoğu çalışmasında halı ve kilimlerde kullanılan katışıksız renk kullanımını ve dekoratif etkisini görmekteyiz.

Henri-Matisse-Zorah[1]

Zorah, 1912
Faslı modelin adı Zorah’tır. Resmi yaptıktan sonra ona Fatma, melez kız adını vermiştir. Resminde model mavi, krem ve yeşil renklerde bir elbise giymiş ve saçlarını örtüyle kapatmıştır. Mavi, mor renkte bir halıya diz çökmüştür. Türk terlik takımı tuvalin bir tarafında dikey bir çizgiyle vurgulanmıştır. Sade güçlü diegonal yapı resmin sol yukarısındadır. Bu form mavi yeşil alanla, beyaz küçük üçgen arasındadır. Bu yapı resmin plansız gibi görünen etkisini ortadan kaldırmaktadır. Türbanlı, uzun parlak yeşil elbiseli kız yeşil bir arka planda durmaktadır. Yüzündeki özellikler ve hatlar birkaç basit vuruşla sınırlandırılmıştır. Sağ el bir eşya üzerinde durmaktadır. Zaman ve yer detayı belirtisinden uzaktır. Bu modelle çalışırken modelin erkek kardeşi sorun çıkarmıştır. Daha sonra bu modelin bir hayat kadını olduğunu öğrenmiştir. Bu da onu oldukça sarsmıştır.

Henri-Matisse-Interior-At-Nice-1920[1]

Interior At Nice, 1920
Sık sık dünyanın çeşitli köşelerine seyahatlere çıkan sanatçı 1917’den itibaren Fransız Riviera’sına taşındı. Bu dönemde üslubunda bir rahatlama ve yumuşama görülmeye başlanır. Canlı renklerin ince akıcı biçimde uygulandığı yerel sahneler bu dönem eserlerinin konusudur.

Henri-Matisse-Odalisque-Au-Fauteuil-Noir-1942[1]

Odalisque Au Fauteuil Noir, 1942
Matisse’nin Sultan Abdülaziz’in soyundan gelen ve güzelliğiyle tanınan 1923 İstanbul doğumlu Nermin Sultan’ı resmettiği bir tablosu Nermin Sultan tabloya konuk olduğunda çocukluğunu ve genç kızlığını geçirdiği anneannesi Naime Sultan’la beraber Güney Fransa’da, Nice’te kalmaktaydı. Matisse’nin ilk kez 1940’ta sokakta görüp, esmer çehresinden etkilendiği Nermin Sultan, daha sonra ressam tarafından en sevdiği modellerinden biri olarak anılacaktı. Tam ismiyle Nezahat Nermin Hamide Şefkat nam-ı diğer Nermin Sultan, tabloya bu dönemde model olmayı kabul etti. Odalisque Au Fauteuil Noir (Siyah koltuktaki cariye olarak çevrilebilir) adını taşıyan tablo, 1942’nin Ocak ayında, Nermin Sultan’ın şimdilerde Matisse Müzesi olarak bilinen Matisse’nin Nice’teki evine komşu olduğu dönemde resmedildi. Nermin Sultan’ın verdiği pozun bir fotoğrafla da belgelendiği biliniyor.
Henri Matisse’in yaşamının bu dönemindeki en önemli olaylardan biri ise 1939 yılında, ressamın asistanı ile olan ilişkisi sonucu, 41 yıllık eşi Amélie Noellie Matisse-Parayre ile boşanmasıdır. Yıllarca en büyük yardımcısı, ilham kaynağı ve eserlerinin başlıca modeli olan eşinden ayrılmasının ardından Matisse kendini dış dünyadan tamamen izole etmiş ve ölümüne değin nadiren evinden dışarı çıkmıştır.
1941’de bir bağırsak ameliyatı geçiren ressam bu tarihten itibaren tekerlekli sandalye kullanmaya başladı. Ancak tüm bunlar resim yapmasını engelleyemeyecekti. 1947 yılında Cannes yakınındaki küçük bir şapel olan Saint-Marie du Rosaire de Vence Kilisesi’nin dekorasyonu işini üstlendi ve 1951’e değin bu işle meşgul oldu. 1952’de doğduğu şehre kendi adına bir müze açan sanatçı yaşamının son yıllarını tuval üzerine kolaj çalışmaları yaparak geçirdi.

 

Large Red Interior, 1948
Fransız ressam Henri Matisse, 1940’lardan itibaren, renkli kağıtlardan kestiği parçalardan oluşturduğu kompozisyonlarla yeni bir teknik geliştirir. Ömrünün son altı yılında ortaya çıkardığı eserlerde bu tekniği kullanır. Matisse, başlangıçta tasarım, maket ya da kitap ve dergi kapağı olarak geliştirdiği tekniği, yeni baskılarda renkler korunabildiği için boyaya tercih etti ve daha sonra bu eserler resimlerdeki kompozisyon özelliğini de kazanmaya başladı.

Henri-Matisse-Large-Composition-With-Masks-1952[1]

 
Large Composition With Masks, 1952

Henri-Matisse-Blue-Nude[1]

Blue Nude, 1951
Henri Matisse 3 Kasım 1954’te Nice’te geçirdiği bir kalp krizi sonucu 84 yaşında hayata gözlerini yumdu. Sanatçı Nice yakınındaki Monastère Notre Dame de Cimiez mezarlığında toprağa verildi.

Ortaya Karışık kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »