Su İçmenin İnanılmaz Faydaları…

27857955_1898921440131755_4444635206793000544_n[1]

Sadece 9 gün düzenli su içen biri, günde 8 km yürüyüş yapmış gibi kalori yakar…

Su içen kişinin cildinde gözle görünür oranda parlaklık oluşur…

Her sabah su içen birinin metabolizması içmeyene göre % 25 daha hızlı çalışır…

Su içen kişi kolay kolay hasta olmaz, ilaçlara ihtiyaç duymaz…

İnsan beyninin %75-85 i sudur, su içmek beynin iyi çalışmasını sağlar…

Günde 5 bardak su içen birinin kalp krizine yakalanma oranı %40 düşer

Suyu düzenli tüketenler fazla yiyeceğe ihtiyaç duymazlar…

Su, insan vücudundaki toksinlerin dışarı atılmasında çok önemlidir…

Koyu renk israrınız varsa kesinlikle yeterli miktarda su içmiyorsunuz

Bitki Alemi kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »

“İnsanın ruhunu yücelten bir acı, ucuz bir mutluluktan evladır.

Cennet[1]

 

RUH KANSERİ
Nazan Arda geçen hafta 55 yaşında öldü. Göğüs kanseriydi.
Ameliyat için gittiği Amerika’da bir göğsü alınmıştı.
Döndükten 11 yıl sonra beyin kanaması geçirdi.
Beyninde de tümör vardı. Peş peşe geçirdiği iki ameliyatın ardından komaya girdi ve kurtarılamadı.
Gazetedeki fotoğrafında, elinde bir ayıcıkla gülümsüyordu.
“Ayıcık”, kendisi 4 yaşındayken vefat eden annesinin armağanıydı.
Arda, oyuncak ayısını 51 yıl boyunca hiç yanından ayırmamıştı.
Karacaahmet’e gömülürken, ayıcığını da yanında toprağa verdiler.
* * *
Burada Arda’yı anmamın nedeni, 11 yıl önce Amerika’ya ameliyata giderken yazıp eşine bıraktığı ölüm ilanı…
Ecel, beklediğinden geç gelmiş, ama boşandığı eşi vasiyete uyup kendi kaleminden vefat ilanını gazetelere vermiş.
İlan şöyle:
“Şu anda Tanrı’ya teslim etmiş olduğum ruhumu, ömrümce tüm sevdiklerim için mükemmeliyetçilik adına çok hırpaladım.
Kendimi sevecek ve özgürlük tanıyacak vaktim olmadı.
Bilmem o çok uğraş verdiğim ‘özel biri’ olabildim mi?
Rahatsızlık vermekten her zaman çekindiğim sizleri bugün (..) beni uğurlamanız için bekliyor, hepinizi çok seviyorum.”
İlanın köşesinde küçücük bir fotoğraf var:
Nazan Arda’nın ayıcığının fotoğrafı…
* * *
Metni okuyunca bunun bir vefat ilanından çok pişmanlık beyanı olduğunu düşündüm. Başkalarını mutlu edebilmek uğruna kendinden vazgeçmiş, “rahatsızlık veririm kaygısıyla benliğini tarumar etmiş, ruhunu doyasıya salıveremeden can vermiş “mükemmeliyetçiler” için kaleme alınmış bir ağıttı bu…
Nazan Arda, uğruna bir ömür adadıklarından, belki de ilk -ve son- kez bir
rahatsızlık” rica edip cenazesine çağırıyordu.
Törene kaç kişi gitti bilmiyorum; ama ilanı verenin, “boşandığı eşi” olması, o çok uğraş verdiği “özel biri” olup olamadığı sorusunu yanıtlıyordu.
Başkalarını seveyim derken, kendini sevecek vakti bulamamıştı. Son yolculuğunda yanında sadece vefakar ayıcığı vardı.
* * *
Arda’nın fizyolojik hastalığına olduğu kadar psikolojik rahatsızlığına da teşhisi Jean Baudrillard koyuyor: (“Tam Ekran”, YKY, 2002, s.10)
Fransız felsefeciye göre, vücudumuzdan bütün biyolojik düşmanları, mikropları, parazitleri atarsak nasıl savunma sistemi bozulan bedende hücreler birbirini kemirmeye başlar ve kanser tehlikesi doğarsa, ruhta da aynı şey oluyor:
“Sürekli pozitif olacağım” diye eleştirel öğeleri benliğinden uzak tutan, negatif duyguları dışlayan her ruhsal yapı, kendi kendini yiyerek felakete sürükleniyor.
Eleştirel düşünce ise, krizi damıtma yeteneği sayesinde bu felaketi önlüyor.
* * *
Benim yukarıdaki ilandan öğrendiğim şu:
Bütün varoluşunu “Beni beğenecekler mi?”, “Beni seviyor mu?”, “Rahatsız eder miyim?” kaygısı üzerine kuruyorsan, bil ki sonun hüsran…
Bir küçük serzeniş, sıradan bir tenkit ya da kadirbilmezlik, acılar pahasına kurduğun o “mükemmel kale”yi yerle bir edebilir.
Ölüm ilanını kaleme alacağına azat et kendini…
Seni, sen diye kabul edip sevecekleri sev.
Eleştir, ki onun için “özel biri” olabilesin.
Kendini, kendine beğendir herkesten önce… Kimseye beğendirmek için de kendinden vazgeçme.
Acıyı göze al, çünkü Dostoyevski’nin dediği gibi,
“İnsanın ruhunu yücelten bir acı, ucuz bir mutluluktan evladır.”Aycan arkadaşım paylaşmis. .

Ruhsal Büyüme... kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »

Hazır-Yapım Sanat Eserleri: Marcel Duchamp

marcel-duchamp-620x400[1]
Ece Altaş 03 Nisan 2017

Klasik sanat akımlarına ve kurallarına karşı çıkan bir protesto olmak ve tabuları yıkmak amacıyla doğmuş ‘Dada’ akımının önemli öncülerinden Marcel Duchamp’ın, hazır yapım objelerde küçük değişikler yaratarak hem neredeyse her gün gördüğümüz bu objelerin nasıl sanat eserlerine dönüştüğü konusunda kafaları karıştıran hem de hayrete düşürüp bir takdir yaratan eserleri, ‘Ready-mades’(Hazır-Yapım) adı altında toplanıyor.

Bir süre kendi ürettiği ‘Retinal Art’ (Göze hitap eden sanat) terimi altında eser veren Duchamp, 1914 yılında başladığı ‘Hazır-Yapım’lar ile eserlerine ironik, esprili ve belirsiz bir hava katmayı amaçlıyor.
İlk kez Andre Breton (Fransız yazar ve sürrealizm akımının kurucularından) ve Paul Eluard’ın (Fransız şair ve sürrealizm akımının kurucularından) ‘Sürrealizmin Kısaltılmış Sözlüğü’ (Dictionnaire abrégé du Surréalisme) isimli sürrealizm terimlerini içeren sözlüğünde, Marcel Duchamp’ın adının baş harfleriyle birlikte yer verilen bu sözcük şöyle tanımlanıyor: ‘Sanatçının özgün seçimi ile, bir sanat eserinin asaleti kazandırılmış sıradan bir obje.’

‘Hazır-Yapım’ (Ready-made)’ın Marcel Duchamp’ın baş harfleri ile sözlükte yer aldığı kısım.

Duchamp 30 yıl boyunca bu objelerden 13 tane üretiyor, işte bu ‘Hazır-Yapım’ objelerden birkaçı ;

duchamp-1[1]

Kapak resminde Marcel Duchamp’ın kendisi ile birlikte görebileceğiniz ‘Bicycle Wheel’ (Bisiklet Tekeri) Hazır-Yapım objelerinin ilki. 1913 yılında bu fikrin aklına gelişini Duchamp şöyle tanımlıyor ; ‘Aklıma bir bisiklet tekerleğiyle bir mutfak sandalyesini birleştirme ve tekerleği dönerken izleme konusunda mutlu bir fikir geldi.’
‘…her zaman fikir öncelikli gelir, görsel değil’
-M.D.

duchamp-2[1]

Duchamp ‘Cadeau’ (Hediye) adlı bu eserinde hazır yapım bir ütüyü alarak altına dikenler ekliyor ve bu küçük ayrıntıyla ütünün işlevini tamamen kaybetmesine yol açıyor.

duchamp-3[1]

Duchamp’ın en çok bilinen eseri ‘Fountain’ (Çeşme) de Hazır-Yapım Objeleri arasında. Duchamp bir pisuvarı ters çevirip üzerine imzasını atarak bir sanat galerisinde sergiliyor. Bu olay büyük bir yankı uyandırıyor.

duchamp-4[1]

Duchamp’ın ‘Trap’ (Tuzak) adlı eseri. Duchamp burada bir askılığı günlük hayattaki rolünden çıkararak başka bir role bürüyor. Bu eserin kapıya yakın konulmasını söylüyor ve çoğu insan bunun bir eser olduğunun farkına varmıyor.

duchamp-5[1]

Tavana bağlı cam bir obje olan bu eserin ismi ’50 cc of Paris Air’ (50 cc Paris Havası). İsminin aksine içinde 50 cc hava yerine 125 cc hava bulunan eserin orijinali kırılsa da Duchamp tarafından yenileniyor.

duchamp-6-e1491155804419[1]

Duchamp’ın ‘Fountain’ (Çeşme) kadar ünlü olan hazır yapılmış sanat eserlerinden biri ise üzerinde bulunan Mona Lisa’ya bıyık ve sakal çizerek, altına Fransızca okunduğunda ‘You have a hot ass’ (Kalçaların güzelmiş) anlamına gelen ‘L.H.O.O.Q.’ yazdığı bu kartpostal. Bu eserle Duchamp, ’Dada’ akımının amaç olarak benimsediği klasik sanat ve kurallarına karşı çıkışı da açık bir şekilde gösteriyor.

ays7-350-2[1]

Şişe Asacağı…

Ortaya Karışık kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »

GÖRMEK İSTEMEYENDEN DAHA KÖR KİMSE YOK

derviş-tablo[1]

AYNalık…
Günün birinde bir derviş, ustasına “Efendim ‘ayna olmak’ diye bahsettiğiniz konuyu tam olarak idrak edebildiğimi düşünmüyorum. Bu konuda bana yardımcı olur musunuz?” der.
Usta dervişi dinler ve ertesi sabah onunla göl kenarında buluşmasını ister. Derviş gün ağarmadan yola çıkar. Bu kadar erken bir saatte üstadın ne anlatacağını merak etmektedir.
Gölün kenarında konuşurlar:
– Evlat, senin iki gözbebeğinden birinde bir leke var. Hangisi olduğunu biliyor musun?
-Efendim çok ufak yaştan beri yanınızdayım. Tekkemizde benim bildiğim hiçbir yerde ayna yok. Uzun zamandır kendi gözbebeklerime bakma şansım olmadı.
– Önce gözlerini kapat ve hangi gözbebeğinde leke olduğunu bana söyle. Ama sakın yanlış söyleme. Eğer bilemiyorsan bilmiyorum de.
GÖRMEK İSTEMEYENDEN DAHA KÖR KİMSE YOK
Usta cebinden çıkardığı bir ayna parçasını dervişin suratına tutar. Derviş gözleri kapalı halde hissetmeye çalışır ama nafile…
– Bilemiyorum.
– Birinci ders:
Bu dünyada görmek istemeyenden daha kör kimse yoktur. Eğer biri görmek istemiyorsa, gözlerini hakikate sıkıca kapatmışsa ona ayna tutman imkânsızdır.
Usta yavaşça dervişin başını eğer ve bir çamur birikintisine bakmasını ister. Derviş ne kadar dikkatli baksa da gözbebeklerini göremez.
-İkinci ders:
Kendini temizlememiş kimse sana berrak bir ayna olamayacaktır. Etrafında seçtiğin insanların samimi birer gönül yolcusu olduklarından emin ol.
Derviş, ustasının dediklerini dikkatle dinlemektedir. Üstad gölden bir kap temiz su alır ve dervişin önüne koyar. Derviş tam eğilip gözbebeklerine bakacakken üstad hırkasını çıkarıp dervişin başını örter. Derviş:
– Efendim bütün güneşi kapattınız. Karanlıkta hiçbir şey göremiyorum.
– Üçüncü ders:
Zihnin karanlığı kalbin aydınlığına gölge düşürdüğünde ayna işlevini yitirir. Birine ayna tutmak istiyorsan kalbini sevgiye açtığından emin olmalısın.
Usta hırkayı kaldırdığında derviş kendi gözlerini görebilmeye başlar. Bir süre baksa da gözbebeklerinden birindeki lekeyi göremez.
– Efendim, ben hâlâ lekeyi göremiyorum.
– Sevgili evlat, aslında gözbebeklerinden birinde leke yok. İnsan zihinle baktığında kusur, gönülle baktığında aşk görür. Kendimizle ilgili takıldığımız kusurların çoğu sahte aynaların bize gösterdiği yanılsamalardır. Bir ustanın çırağa karşı en büyük görevi çırağın kalbinde yatan bir usta olduğunu ona anımsatmaktır. Her insanın kalbinde hakikat gizlenmiştir. Bizim görevimiz o hakikate ayna olmaktan başka bir şey değildir.
Alıntı