Her şey çok güzel olacak” masalı yerine, “Kötü şeyler de olacak ama yanında olacağım” samimiyetini daha çok seviyorum.

Her şey çok güzel olacak” masalı yerine, “Kötü şeyler de olacak ama yanında olacağım”  samimiyetini daha çok seviyorum.

İnsan önce almayı öğreniyor. Sonra sürekli almanın mümkün olmadığını öğreniyor. Her şeyin emek istediğini ve kendisinin de almak için önce vermek zorunda olduğunu öğreniyor.

İnsan önce almayı öğreniyor. Sonra sürekli almanın mümkün olmadığını öğreniyor. Her şeyin emek istediğini ve kendisinin de almak için önce vermek zorunda olduğunu öğreniyor. Sonra yanlış insanlara yanlış işlere emek, zaman, sevgi vermeyi öğreniyor. Son…ra, yanlış diye bir şey olmadığını, aslında hepsini sadece ve sadece kendisi istediği için verdiğini öğreniyor.
Önce “asla”ları “belki”lere çevirmeye öğreniyor. Sonra “belki”leri, ”hayatta her şey insanlar için”e çevirmeyi öğreniyor. Sonra, pişman olmayı öğreniyor. Asla deyip yaptıkları için değil de asla deyip yapmadıkları için daha büyük pişmanlık duyulacağını öğreniyor.
Önce yaşamayı öğreniyor. Yaşamanın nefes alıp vermekten farklı boyutları olduğunu öğreniyor. Yaşam kalitesi denen bir şey olduğunu öğreniyor. Yaşam içindeki duyguları öğreniyor. Gülmeyi, ağlamayı, neşeyi, coşkuyu, kederi, korkuyu, kıskançlığı öğreniyor. Sonra bir gün gerçek bir ölüm yaşadığında ve iliklerine kadar üzüldüğünde ölümü öğreniyor. Ve yeniden yaşamı öğreniyor.
İnsan, önce bebek olmayı, sonra çocuk, ergen ve yetişkin olmayı öğreniyor. Öğreniyor öğreniyor öğreniyor….insan olmayı öğrenmek ise gerçekten zaman alıyor…
Alıntı

“Kendini Tanıma Yolculuğu”, bir sahte-kimlik edinip de onun arkasına kendini saklama çabası değildir.

İyi olmak zorunda değilsin; pozitif olmak zorunda da… Hatta herkese iyilik yapmak zorunda da değilsin, hayatın boyunca tek bir iyilik yapmak zorunda bile değilsin daha ötesinde…. Meditasyon yapmak, vejeteryan olmak, her türlü yoga asanasını bilmek, derinden ommm sesi çıkarabilmek, beyazlar içinde tiril tiril gezinmek zorunda da değilsin… Öfkeni bastırmak, küfür etmemek, karşıdaki sana vururken illa ki diğer yanağını dönmek zorunda hele hiç değilsin…

Tek bir yapacağın şey var bu yaşam sürecinde, her neysen; her kimsen o olmak… Kendini reddetmemek… Mış gibi yapmamak… Kendini olduğun gibi kabullenmek ve kendini yaşam içinde olduğun gibi ifade etmek…

Aslında öfkeli bir Şirin misin? Niye değilmişsin gibi davranmaya çalışıyorsun ki? Seni o şekilde daha fazla seveceklerini ve kabulleneceklerini düşündüğün için mi? Belki de çok mızmız bir Şirinsin’dir ya da bilgiç ya da tüccar ya da sakar ya da gerçekten de kötü bir Şirinsin… Hiç bir Şirin’in olduğundan farklı davrandığını gördük mü biz? Hepsini bir bütün olarak sevip kucaklamadık mı çocukken? Onların hangi birisi olduğundan farklı davranmaya çalıştı ki? Hatta olduğundan farklı davranmaya çalıştıkları bölümlerde nasıl komik durumlara düştüklerini görüp eğlenmedik mi çocukken? Peki bu noktada soru şu? Sen nasıl bir Şirin’sin…

“Kendini Tanıma Yolculuğu”, bir sahte-kimlik edinip de onun arkasına kendini saklama çabası değildir. Böyle yüzünden huzur akan, mutluluk dolu, sakin ve dingin ses tonlamasıyla meleksi davranmaya çalışmak hele hiç değildir. Kısa bir süreliğine belki yedirebilirsiniz bunu karşınızdakine, ama eninde sonunda insanlar sizinle birlikte oldukça açıklar vereceksiniz ve hatta belki de o kadar saklanmaya çalışıyorsunuz ki bu kimliğin arkasına, kendinizi o kadar inkar ediyorsunuz ki… bunun yansıyan titreşiminden kimse yanınıza bile yaklaşmıyordur, ne demek uzun süre sizinle birlikte olmak… Siz kendinizle birlikte olabiliyor musunuz ki başkasının sizinle birlikte olmasını umuyorsunuz?

Elbette ki dünyada attığınız her bir adımın bir getirisi de olacaktır; yani siz öfkeli bir Şirinseniz ve yoldan çevirip adam dövüyorsanız, o da size karşılık verecektir veya kanunlar devreye girebilecektir. Veya sakarsanız, çeşitli kazalara ve maddi kayıplara sebep olabileceksinizdir veya her ne iseniz ve ne yapıyorsanız, tabii ki bunun karşılığı olabilecektir. Dünya üzerinde bedelini ödemeye hazır olduğunuz her şeyi yapmakta özgürsünüz. Bununla birlikte evet ben böyleyim deyip kendinizi kucakladığınızdaki huzurun getirisi paha biçilemez… Artık içsel olarak sizden yansıyan enerji, uyum enerjisi olacaktır. Bu noktada da başkalarının da sizi olduğu gibi kabul etmeye başladığını görmeye başlarsınız. Aslında içinizde siz kendinizi yargıladığınız için başkalarını yargılıyordunuz ve onlar da sizi yargılıyordu… Ne zaman olanınızı kucakladınız, içsel uyumunuz sağlandı ve işte o zaman çevrenize huzur yaymaya başladınız… Huzuru, olduğunuzdan başka bir şeymiş gibi davranmaya çalışarak yaşayamazsınız. Her neyseniz O’sunuz… Başka hiçbir şey değil…

Bunu kabullendiğiniz anda illüzyon çözülür; tıpkı açılan bir kasanın şifresi gibi. Evet, şifre iyilikte, güzellikte, doğrulukta vs. değildi; şifre kendini olduğun gibi kabullenmek ve kendini her neysen o şekilde kucaklamakta gizliydi. İçinden “iyilik” yapmak geçmiyorken, “iyiymiş gibi” davrandıkça o an yaptığın tek şey aslında kendini inkar etmekten ibaretti ve bu da seni senden uzaklaştırıyor ve illüzyonunu besliyordu. Ayrıca hazır iyilik, güzellik, doğruluk demişken… kime göre, neye göre? Barış içinde yaşamayı arzulamak, insani değerler açısından “doğru”dur, “iyi”dir, “güzel”dir belki de, siz bunu istediğinizi ifade ediyorsunuz diye bu sizin “doğru”, “iyi”, “güzel” olduğunuz anlamına mı gelir? O zaman neden “barış içinde yaşamayı arzulamayanları” eleştiriyorsunuz ki, cık cık’lıyorsunuz ki? Acaba eleştirdiğiniz kendi içinizdeki savaşmayı seven tarafınızı görmeyi reddedişiniz olabilir mi?  Bir insanı eylemlerinden ötürü eleştirdiğinizde, böyle de yapılır mı canım dediğinizde; acaba benzer bir durumda aslında özde sizin de eleştirdiğinizden farklı bir davranış göstermeyeceğinizi bilmenizden kaynaklanan kendinize yönelik bir tepki olabilir mi? Başkasına despot derken, aslında o size içinizde sakladığınız despotu yansıtıyor da kendinizi eleştiriyor olabilir misiniz? “Hayır,canım olur mu öyle saçma şey!” diyebilirsiniz belki de bu sözlere. O kadar eminsiniz ki “başkasının” öyle olduğundan… Size bir sır vereyim mi? Ne kadar çok kızıyorsanız o “başkalarına” o kadar güçlü reddediyorsunuzdur kendinizi…

Ne zaman her neyseniz o olduğunuz gerçeğini kucaklarsınız, ona sarılırsınız, onu yaşamaya başlarsınız… İşte o zaman illüzyon çözülür ve farkındalık başlar… Bu noktada öfkeli Şirin, Şirinler’in aslında kim olduğunu keşfetmeye başlayabilir… Çizgi roman karakterleridir onlar… Yaratıcıları da Peyo adında bir adamdır. Peyo’ya da böyle karakterleri yaratmak için evrenden bir şekilde ilham gelmiştir vs. Süreç her zaman bir şekilde işler. Her yaratılanın bir yaratıcısı vardır, her yaratıcının da daha özde bir yaradanı… Taa ki en özsel benliğimize kadar gider bu silsile… Ve eğer içinizde gerçekten tanımak istiyorsanız o özü, bunun yolu elbet açılacaktır ve bu da önce kendini her neysen o şekilde kucaklamaktan geçer…

Diyeceksiniz benim umurumda değil, kendimi tanımak, etmek, özmüş falan; eyvallah. Bu evrende kimse size çıkıp da niye diye sormayacaktır. Kimisi yolculuk için gelir, kimisi de köyünde kendisiyle mutlu mesut yaşamak için… Hiç kimse de bir diğerinden daha önemli, değerli değildir bu bağlamda. Zaten kendini kucaklayan insan da başkasından daha önemli, değerli olacağım diye çabalamaz da… Bu yaşamda her neyse, onu gerçekleştirir… Kendisini kucaklamanın verdiği tatmin, zaten “daha değerli” olmalıyım hissini eritecektir…

Hadi bakalım her neyseniz onu kabullenme ve onu yaşama zamanı sevgili Şirinler… Hep birlikte şirinlemeye… 🙂

Hasan Sonsuz Çeliktaş

Yaşamın anlamını kavramak için dünyayı dolaşmaya çıkan bir genç, gezdiği ülkelerden birinde ünlü bir bilgeyi ziyarete gitmişti.

Yaşamın anlamını kavramak için dünyayı dolaşmaya çıkan bir genç, gezdiği ülkelerden birinde ünlü bir bilgeyi ziyarete gitmişti.
Gezgin genç, bilgenin yaşadığı evde, tüm duvarların kitaplarla kaplı olduğunu gördü.
Fakat evi dikkatle gözden geçirdikten sonra, yerde bir kilim, duvar dibinde yatak olarak kullanılan bir sedir, ortada ise bir masa ve sandalyeden başka evde hiçbir eşyanın olmadığını gör…dü ve merakla sordu: “Neden hiç eşyanız yok?” dedi.
“Koltuklarınız, kanepeleriniz, büfeleriniz, Onlar nerede?” Bilge, bu soruya karşılık olarak kendi bir soru sordu gezgin gence; “Senin de yalnızca, sırtında taşıdığın küçük bir çantan var, yavrum” dedi. “Peki,senin eşyaların nerede?”
Gezgin genç, kendini savunurcasına yanıtladı bu soruyu: “Ama görüyorsunuz, Ben yolcuyum.” Ünlü bilge, hak verircesine güldü: “Ben de öyle, yavrum” dedi. “Ben de öyle.”

Bana Tam Neren Ağrıyo Söyle Seni Reiki İle İyileştireceğim:)))

Matthew Silverstone bilimsel olarak ağaçların ve bitkilerin vibrasyon yani titreşim kalitelerinin sağlık kalitesini yükselttiğini kanıtladı.

Araştırmalar sadece bir ağaca dokunmanın değil, onun çevresinde bulunmanın bile iyileştirici olduğunu söylüyorlar.
☼☼☼☼☼☼☼☼☼☼☼☼☼☼☼☼☼☼☼☼☼☼☼☼☼☼☼☼☼☼☼☼☼☼☼
Örnek olarak;
Selvi ve sedir ısı azaltmak ve yin enerjisini beslemek için
Söğüt ,yüksek kan basıncı azaltmak için ,idrar yolu ve mesaneyi güçlendirmek için
Karaağaç zihni yatıştırmak ve mideyi güçlendirmek için
Akçaağaç,ağrıyı azaltmaya yardımcı
Keçiboynuzu ağaçları iç ısı dengesine yardımcı olur.
Hint inciri ağaçları,kalp temizlemek ve vücuttan nemi uzaklaştırmaya yardımcı olur.
Köknar şişmeyi azaltmak ve kırık kemiklerin daha hızlı iyileşmesi için
Dikenler, sindirime yardımcı ,bağırsakları kuvvetlendirir ve kan basıncını azaltır.
Gingko ,mesane güçlendirmeye yardımcı ve kadınların idrar sorunlarını giderici

Onlarla çalışmak için uygun bir ağaç bulmak amacıyla ormanlara kadar gitmek şart değildir . Etrafınızdaki erişilebilir ağaçlar yeterli olabilecektir.
Ağaç ile olan bu uygulama için günün en iyi zamanı sabahtan öğleye kadar olan süredir.

☼☼☼☼☼☼☼☼☼☼☼☼☼☼☼☼☼☼☼☼☼☼☼☼☼☼☼☼☼☼☼☼☼☼☼
Matthew Silverstone bilimsel olarak ağaçların ve bitkilerin vibrasyon yani titreşim kalitelerinin sağlık kalitesini yükselttiğini kanıtladı.
Ağaç ve bitkilerin bizim bizim psikolojimizi nasıl etkilediği sorusuna verilecek yanıt da bir hayli basit aslında. Her şeyin bir titreşimi olduğunu biliyor ve kabul ediyorsak farklı titreşimlerin bizim biyolojik davranışlarını etkilediğini de kabul etmek zorundayız.
Son zamanlarda yapılan bir araştırma 10HZ titreşimli bir bardak su içmenin kan dolaşım seviyesinin düzelttiğini gösteriyor. Aynı şey ağaçlar için de geçerli, bir ağaca dokunmak onun farklı titreşimiyle temas etmek bizim bedenimiz içindeki biyolojik davranışlarımızı etkiliyor.
Bütün bu araştırmalar gösteriyor ki bir ağaca sarılmak hiç de çılgın bir fikir filan değil.
☼☼☼☼☼☼☼☼☼☼☼☼☼☼☼☼☼☼☼☼☼☼☼☼☼☼☼☼☼☼☼☼☼☼☼


Bir rapora göre ‘yeşil, açık alanlar zihinsel hastalıkların iyileştirilmesinde anti-depresan ilaçlar kadar etkili olabilirler’.
Örneğin, Tao ustası Mantak Chia’nın ‘Cosmic Tree Healing Qigong’ yani Çikong’un Kozmik Ağaç Terapisi adlı kitabında, ağacın aurası yani enerji alanı ile nasıl bütünleşilebileceğini yazıyor.
Chia ağacın yaşamsal gücünün bedenin hastalığını ya da negatif enerjisini nasıl pozitife çevirebileceğini anlatıyor.

Ağaçla bağlantı kurduğunuzda kendi fiziksel ve duygusal şifanızı kolaylaştırıyorsunuz.

☼☼☼☼☼☼☼☼☼☼☼☼☼☼☼☼☼☼☼☼☼☼☼☼☼☼☼☼☼☼☼☼☼☼☼

Taoist teoriye göre ağaçlar Yeryüzü enerjisini en iyi alabilen ve onu Kadiri Mutlak enerjiyle birleştirebilen yaratımlar Ağaçlar ve bütün bitkiler ışık frekanslarını alma ve bunu fiziksel dünyaya yiyecek olarak dönüştürme kapasitesine sahipler. Aynı şeyi enerjetik besinler için de yapabiliyorlar.

☼☼☼☼☼☼☼☼☼☼☼☼☼☼☼☼☼☼☼☼☼☼☼☼☼☼☼☼☼☼☼☼☼☼☼
Taocu görüşe göre ağaçlar sürekli meditasyondalar ve bu onların doğal durumu.
☼☼☼☼☼☼☼☼☼☼☼☼☼☼☼☼☼☼☼☼☼☼☼☼☼☼☼☼☼☼☼☼☼☼☼

Bir başka ilgi çekici labaratuar çalışması ise İtalya’da Damanhur’da yapılmış. Bu barışçı ekoköy de ağaçların şarkı söylediği tespit edilmiş. Evet yanlış duymadınız ağaçlar şarkı söylüyorlar.
1976 yılından beri Damanhur’da bazı aletlerle yaprakların ve köklerin elektromanyetik değişimleri kaydediliyor ve sonra bunlar seslere çevriliyor.
İlginç olan yan ise bu ağaçların bir tür geri dönüşüm mekanizmasıyla kendi elektirsel tepkilerini kontrol etmeleri ve bir tür farkındalık geliştirerek müzik türlerini seçmeleri.
Damanhur’daki şarkı söyleyen ağaçlar o denli insanları büyülemiş ki insanlar ‘Ağaç Konserleri’ düzenlemeye başlamışlar ve müzisyenler ağaçlar tarafından yaratılan müziği çalmaya başlamışlar. Bu 15 dakikalık video tam da bunu anlatıyor.


Can Cuang (Dikili Kazık Duruşları, Ağaç Duruşları) (İngilizce Yazılışı: Zhan Zhuang) :Ağaç duruşları, Kök salma ve Demir Gömlek duruşlarıdır.
Enerjiyi dönüştürüp topraklayarak yer küreye kök salma anlayışı ile yapılan çalışmaları kapsar
Sözcük anlamı ‘bir ağaç gibi ayakta durmak’tır.
Ağaç duruşları, ruhu ve bedeni eş ölçüde eğiten az sayıdaki çigong sisteminden birisidir.
Ağaç duruşlarının kökeni Çin’de antik çağlara kadar geri gitmektedir. Diğer çigong sistemlerinde olduğu gibi ağaç duruşları da farklı aile ve gruplar içinde gizlice çalışılmaktaydı.
Ön hazırlık çalışmalarından ve aslen statik duruş çalışmalarından meydana gelir. Dahili çigong veya Neigong denilen gruba giren bir alıştırmadır. Savaş sanatları ve sağlık geliştirme amaçlı kullanılır.
`☼☼☼☼☼☼☼☼☼☼☼☼☼☼☼☼☼☼☼☼☼☼☼☼☼☼☼☼☼☼☼☼☼☼☼


Çigong veya Çikung ,belirli fiziksel duruşlar ve beden hareketleri ve/veya hayalle birleştirilen nefes tekniklerini kullanarak bedenin enerji dengesini düzenleyen Çin tıbbının ve savaş sanatlarının bir parçası olan Çin kaynaklı biyoenerjetik/enerjetik egzersizlerin genel başlığıdır.
Çigong bedendeki çeşitli sistemleri optimum fonksiyon halinde tutarak vücudun doğal sağlık durumunu yeniden oluşturmasıyla Alternatif tıp uygulamalarının arasında yer almaktadır.
Kelime, yaşam enerjisi anlamına gelen Çi ile çalışma ve inceleme anlamına gelen etkinlik yani gong (ya da Kung /Kung Fu/ kelimesindeki kung ile aynı) kelimesinin biraraya gelmesinden türetilmiştir.

Çigong, vücudun enerji akışını güçlendirip düzenleyen bir enerji çalışmasıdır.
Yaşam enerjisini arttırıp meridyenlerdeki tıkanıklıkları açmak, rahatsızlıkları iyileştirmek, bağışıklık sistemi ve iç organların güçlendirilmesi, fiziksel güç ve dayanıklılığın artırılması için çalışılır.
Her yaş ve sağlık durumuna uyarlanabilen Çigong´un ilk aşaması “Ağaç Duruşları”dır.
Ağaç Duruşları sırasında enerji toplayıp vücudun enerji merkezleri güçlendirilirken meridyenler açılır, metabolizma hızlanır ve solunum derinleşir. Bu duruşlar sayesinde beden güçlenir ve daha verimli çalışır, doğal beceriler gelişir, farkındalık artar.
Hareketli Çigong çalışmalarıyla da Ağaç Duruşları sırasında toplanan enerji çeşitli amaçlar için kullanılır.
Çigong nefes kapasitesini, kan dolaşımını, kalp-damar sistemini ve eklemleri güçlendirir, kemik erimesinden korur, alyuvarlar ve akyuvarlar sayısını arttırır, eklem iltihabı, anjin ve kardiyovasküler rahatsızlıkların tedavisini destekler, uykusuzluk, migren, konsantrasyon bozukluğu ve irritabilite semptomlarını, baş ağrısı, sersemlik ve yorgunluk şikayetlerini azaltır, rahatlık ve sağlık hissi verir.
Ağaç duruşlarının Batı’da tanınmasını sağlayan kişi ise Yu Yong Nian’ın öğrencisi olan Lam Kam Chuen olmuştur.
Lam Kam Chuen ağaç duruşlarının anlatıldığı “The Way of Energy” kitabının da yazarıdır.

Ağaç duruşları adından da anlaşılacağı gibi hareketsiz, belirli bir duruş pozisyonunda bekleyerek gerçekleştirilir.
Herhangi bir hareketin olmayışı sebebiyle yeni başlayanlar için fiziksel ve zihinsel olarak zorlayıcısı olabilen ağaç duruşlarının çok sayıda biçimi olmasına karşın ‘sarkıtma’ ve ‘top tutma’ duruşu adlarıyla geçen iki biçimi en temel eğitimidir.
Duruşlar durdurucu kasları eğitip merkezî denge hali yaratır. Hiç kıpırdamadan büyük bir iç güçle durmak ve özellikle bacakların toprağa çakılı birer kazık gibi güçlenmesi duruşların yarattığı olağan hallerdendir.
Ruhu ve bedeni eş ölçüde geliştiren nadir çigong alıştırma sistemlerindendir.
Yaşam gücünü arttırıp dağılım ve dolaşımını iyileştirerek uygulayıcıyı özel güç yetenekleriyle donatır. İyileştirme alanında insanın yaşam gücünü hastaların ve gereksinim duyanların hizmetine sunmasına olanak verir.
Avuçlardan çıkan güçlü yaşam enerjisi hasarlı alanlarda onarım işlevi görür.
Savaş sanatlarında ise duruşların özel biçimleri de çalışılır. Savunma ve saldırı için büyük güçler geliştirilir. Ağaç duruşları özellikle yi çüen ya da şeng çüen adlı savaş sanatının temel eğitimini meydana getirir. Çok uzun süreli ayakta duruş çalışması yapılır.
Tıp alanında yüksek tansiyon, baş ağrıları ve dönmeleri, şizofreni, beden farkındalığı yitimi, kireçlenme, bronşit, sarılık, karaciğer sertleşmesi, dışkı atımını kontrol edememe ve şeker hastalığı tedavilerinde başarıyla kulanılır.
☼☼☼☼☼☼☼☼☼☼☼☼☼☼☼☼☼☼☼☼☼☼☼☼☼☼☼☼☼☼☼☼☼☼☼
“Bir ağaç gibi dimdik durarak, tek başına ve kıpırdamadan İçinde olan biten herşeyin – iç organların ve kaslarındaki tüm içsel değişimlerin anlayışına erişirsin. Sürekli uygulama yaparak, doğan tepkileri duyumsarsın. Hep duyumsarsın; bu sürüp gider. İşta sana yol: Ne kadar ilerlersen ilerle, Keşfedilecek harikaların sonu hiç gelmeyecek.”
Lao-Tsı

Yazan : Hülya Tokdemir Reis

 

Buradaki sonsuz değerdeki bilgileri bizlerle paylaştığı için sevgili Hülya’ya sonsuz teşekkürler

Sadece şefkat iyileştiricidir, çünkü insanın içindeki tüm hastalıklar sevginin eksikliğinden kaynaklanır…

Seni İlk Günkü Gibi Seviyorum Ezgi…

Ey Özgürlük…Günün Fotosu…11/10/2013

Budha ise Sangha’sına yani cemaatine, bugün dilendiği yemeği bugün yemelerini, yarına yiyecek saklamamalarını ve yarın için dilenmemelerini söyler.

İsa, “Göklerdeki kuşları bile aç bırakmayan Baba’nın sizi aç bırakacağına nasıl inanırsınız?” diye sorar. Budha ise Sangha’sına yani cemaatine, bugün dilendiği yemeği bugün yemelerini, yarına yiyecek saklamamalarını ve yarın için dilenmemelerini söyler.

Büyük öğretmenler yarının derdini yarına bırakmamızı söylerken bizim bunu yapamamamızın nedeni nedir? Elbette beklentilerimiz. Akışa teslim olmanın, orta yolda yürümenin, tevekkülün, wu-wei’nin anahtarı, beklentisizliktir.

Eğer beklenti varsa kontrol ve güven ihtiyacı daima olacaktır. Eğer beklenti yoksa o zaman yarının derdi yarının olacaktır.

Cem Şen

Ruhsal aydınlanma, her örnekte bir kavrayış ânı olsa da, o kavrayışa ulaştıran yol, karakterin, tıpkı bir parça demirin dövülerek şekillendirilmesi gibi yeniden şekillendirilmesini gerektiriyor.

Ruhsal aydınlanma, her örnekte bir kavrayış ânı olsa da, o kavrayışa ulaştıran yol, karakterin, tıpkı bir parça demirin dövülerek şekillendirilmesi gibi yeniden şekillendirilmesini gerektiriyor.
Beklentisizlik, arzulardan arınmak, kesintisiz farkındalık, olağanın üzerinde bir konsantrasyon, görünenin ardını görebilme becerisi, ben sandığım şeyi ve onu oluşturanları bırakmak, tutunmamak…
Bunların her birinin farkındalığın örsünde, konsantrasyonun çekiciyle uzun süre dövülmesi gerekiyor. Bu işlemin sonunda bir anda, kendiliğinden bir anlayış beliriveriyor.
Buna dışarıdan bakan insan ise bu sürecin kendiliğinden olduğunu, bir rehbersiz kolayca başarılacağını, inanmanın yeterli olduğunu sanıyor.
Henüz anlayışı yeterince derin olmayan bir insan, kademeli aydınlanma ve ani aydınlanma denilen iki temel yöntemin ötesinde bir yerlerde olan, hiç duymadığım ama bir isim vermem gerekse “kazara aydınlanma” diyebileceğim zahmetsiz, sıkıntısız bir şeyin peşinde.
Cem Şen

Öfkelenince neden bağırırız?

 tumblr_kxfv2w2csk1qzpe8uo1_500_large[1]
Hintli bir ermiş öğrencileri ile gezinirken Ganj nehri kenarında birbirlerine öfke içinde bağıran bir aile görmüş. Öğrencilerine dönüp “insanlar neden birbirlerine öfke ile bağırırlar?” diye sormuş. Öğrencilerde…n biri “çünkü sükûnetimizi kaybederiz” deyince ermiş “ama öfkelendiğimiz insan yanı başımızdayken neden bağırırız?
O kişiye söylemek istediklerimizi daha alçak bir ses tonu ile de aktarabilecekken niye bağırırız?” diye tekrar sormuş. Öğrencilerden ses çıkmayınca anlatmaya başlamış: “İki insan birbirine öfkelendiği zaman, kalpleri birbirinden uzaklaşır. Bu uzak mesafeden birbirlerinin kalplerine seslerini duyurabilmek için bağırmak zorunda kalırlar. Ne kadar çok öfkelenirlerse, arada açılan mesafeyi kapatabilmek için o kadar çok bağırmaları gerekir.” “Peki, iki insan birbirini sevdiğinde ne olur?
Birbirlerine bağırmak yerine sakince konuşurlar, çünkü kalpleri birbirine yakındır, arada mesafe ya yoktur ya da çok azdır. Peki, iki insan birbirini daha da fazla severse ne olur? Artık konuşmazlar, sadece fısıldaşırlar çünkü kalpleri birbirlerine daha da yakınlaşmıştır. Artık bir süre sonra konuşmalarına bile gerek kalmaz, sadece birbirlerine bakmaları yeterli olur. İşte birbirini gerçek anlamda seven iki insanın yakınlığı böyle bir şeydir.”
Daha sonra ermiş öğrencilerine bakarak şöyle devam etmiş: “Bu nedenle tartıştığınız zaman kalplerinizin arasına mesafe girmesine izin vermeyin. Aranıza mesafe koyacak sözcüklerden uzak durun. Aksi takdirde mesafenin arttığı öyle bir gün gelir ki, geriye dönüp birbirinize yakınlaşacak yolu bulamayabilirsiniz

Adınızın Baş Harfi Karakterinizi Ele Veriyor!

Adınızın Baş Harfi Karakterinizi Ele Veriyor!

İster inanın ister inanmayın adınızın baş harfi hakkınızda çok şey söylüyor…

 

Adınızın baş harfi A ise; eşiniz çok çekici olmalı. Çünkü buna önem veriyorsunuz. 

Adınızın baş harfi B ise; duygusallık ve romantizm ana özelliğiniz. Sevginizi ifade etme kabiliyetiniz kuvvetli.
Adınızın baş harfi C ise; bencilsiniz. Partnerinizi sevmenize rağmen uzun süre sevdiğiniz kişi olmadan da yaşayabilirsiniz.
Adınızın baş harfi Ç ise; çok gururlusunuz. Partnerinize olan düşkünlüğünüz size pahalıya patlayabilir.
Adınızın baş harfi D ise; istediğiniz kişiyi kolayca elde ediyorsunuz. Sıfatlarınız ise, sadık, kıskanç ve bencil.
Adınızın baş harfi E ise; duygunuzu asla tamamen kaybetmiyorsunuz. İhtiyacınız sürekli ilgi.
Adınızın baş harfi F ise; Sıcak ve romantik bir insansınız.
Adınızın baş harfi G ise; sizin için söylenecek iki sözcük: Müşkülpesent ve detaycı.
Adınızın baş harfi H ise; sizi her açıdan zenginleştirecek birini arıyorsunuz.Doğru kişiyi bulduğunuzda ise onun için her şeyi yapabilirsiniz.
Adınızın baş harfi I ise; sorumluluk sahibi birisiniz. Yardım etmeye bayılırsınız. Ama çok cimrisiniz.
Adınızın baş harfi İ ise; sevilmek için yaratılmışsınız. Ama her şeyi hep partnerinizden bekliyorsunuz.
Adınızın baş harfi ise J; romantik olduğunuz söylenebilir ama sizi asıl ilgilendiren şey karşınızdakini baştan çıkarmak.
Adınızın baş harfi K ise; utangaç görünüyorsunuz. Aldatmaktan nefret edersiniz.
Adınızın baş harfi L ise; sevilmekten çok sevmeye önem veriyorsunuz. Biraz maymun iştahlısınız.
Adınızın baş harfi M ise; çok duygusalsınız. Birlikte olduğunuz insanı çocuk gibi koruyup,kolluyorsunuz.
Adınızın baş harfi N harfi ise; mükemmeliyetçi olduğunuz için standartlarınıza uygun birini bulmanız çok zor.
Adınızın baş harfi O ise; para ve güç sizin için çok önemli.
Adınızın baş harfi Ö ise; sizler özel insanlarsınız. Her ne kadar diğer insanlar gibi bu dünyada yaşıyor olsanız da, aslında siz bu dünyaya ait değilsiniz.
Adınızın baş harfi P harfi ise; sizin için hayatın anlamı sosyal statü. Biriyle birlikte olabilmeniz bu nedenle de zor.
Adınızın baş harfi R harfi ise; kendiniz gibi entellektüel ve zeki birine ihtiyacınız var. Aşk, sizin için birçok şeyden önce geliyor.
Adınızın baş harfi S ise; bir kere kalbinizi kaptırdığınız zaman dünyanın en sadık insanı oluyorsunuz.
Adınızın baş harfi Ş ise; fala inanma ama falsız da kalma anlayışına sahipsiniz. Sosyal hayata karşı bir fobiniz var. Yalnız kalmak sizin için mutluluk verici.
Adınızın baş harfi T ise; Aşık olduğunuzda çok çabuk kırılabiliyorsunuz.
Adınızın baş harfi U ise; değer verebileceğiniz birini arıyorsunuz. Sevgilinizi her şeyin üstünde tutuyorsunuz.
Adınızın baş harfi Ü ise; programları sizin için hayatın tek eğlencesi. Sadıksınız. Ancak hiç bir şey istediğiniz gibi gitmiyor.
Adınızın baş harfi V ise; özgürlük ve heyecan peşindesiniz.
Adınızın baş harfi Y ise; bağımsızlık tek sloganınızdır.
Adınızın baş harfi Z ise; aşkın acı çekmek olduğunu biliyorsunuz. Samimi, hassas, duygusal ve hayalperestsiniz.
alıntı…

 

Kuşu Mu Dövdün…

Karikatür kategorisinde yayınlandı. Etiketler: . Leave a Comment »

Müsaadenle Ürperiyorum…

Karikatür kategorisinde yayınlandı. Etiketler: . Leave a Comment »