Buddha’nın Hayatını Biliyormusunuz?

Buddha ile ilgili bir çok efsane var. Aynı eksende dönen, farklı senaryolar. Eksene indiğinizde olayın özünü kavrıyorsunuz. Başlangıç bölümü her senaryoda aynı çünkü gerçek bir hayat hikayesi anlatılıyor. Başlangıç bölümü çoğunlukla şöyle; Siddhartha ( gelecekteki Buddha ) bir kralın oğludur. Doğumundan kısa bir süre sonra, geleneksel olarak kahinler ve bilgeler… onun yıldızlarını izlemişler ve geleceği ile ilgili öngörülerde bulunurlar. Yıldızları takip eden bilgeler, Siddhartha’nın geleceğine dair iki seçenek ile karşılaşırlar. O ya dünyayı yönetecek kadar güçlü bir kral olacak. Ya da ruhuna hükmedecek. Öngörülerini baba kral ile paylaşışlar ve kral şöyle bir yorum yapar. ‘ Dünyayı hükmetmek kolay, buna inanabilirim. Ancak ruhuna hükmetmek! Kimse bu kadar güçlü olamaz. Buna inanamam. ’ Ancak bir yandan oğlunun ruhuna hükmetmesinden çok dünyaya hükmektesi fikrinden pek hoşlanan kral baba, kahinlerden aldığı yönlendirmeler ile bir plan yapar. Plan Siddhartha’nın hiç bir zaman acıyı tatmaması üzerinedir.

Çünkü Siddhartha acıyı tadarsa ruhuna yönelecektir. Bu plana göre Siddhartha’nın hayatını önceden planlarlar. Bu plan Siddhartha 29 yaşına gelene kadar sürmelidir der bilgeler krala. Böylece kral baba 20’li yaşlarına kadar Siddhartha ( gelecekteki Buddha) için izole bir dünya yaratır gerçekten de. Bu dünyada yaşlı yok, ölüm yok, acı yok. Her şey renkli ve güzel gözüküyor çünkü insanlar yaşlandıkça saraydan uzaklaştırılıyor. Hastalandıkça terk ediliyor. Güzel kadınlar ve yakışıklı erkekler sarayın içinde dolaştırılıyor. Yaşlandıklarında ise gönderiliyorlar. Bu yöntem ile gelecekteki Buddha’nın gerçek dünya ile bağı koparılıyor. Ancak Sidhartha’nın hayatına onu çok kıskanan bir kuzen giriyor bir gün. Bu kuzen ise bir dizi olayın başlamasına sebep veriyor. Aynı kötülüğün iyiliği çağırdığı gibi bir ilişki yumağı içindeler kuzeni ve Siddhartha. Peki neden? Bir bakalım dilerseniz …
Çünkü kuzeni Buddha’nın sevdiği kızı acımasızca ve kıskançlık duygusu ile öldürüyor. Buddha 19 yaşında ilk defa acı ile karşılaşıyor. Bu acı onun dönüşümünün başlangıcı oluyor. Zaten yüksek bir potansiyel ile doğmuş olan Budhha’nın gözünün önündeki sahte sahne kalkmaya başlıyor. 9-10 yıl süren kararsızlık bir dönemi yaşıyor. 29 yaşına bastığında arkasında çocuğunu ve karısını bırakarak saraydan ayrılıyor. Sarayı terk ediş amacı zihnini rahatsız eden ‘ O ‘ gerçeği bulmak ve aydınlanmak! Hindistanda gerçeği aramak ve aydınlanmak için münzevi hayatına çekilmek geleneksel bir durum. Kişi bu uğurda ailesini terk ettiği, yollara düştüğü için dilenmesi de normal karşılanıyor. Bu bir gelenek. Halk münzevilerle karşılaşınca onlara yardım ediyor. Bu da geleneğin bir parçası. Prensin artık dilenecek olması prensesi çok üzüyor ama yine de yola çıkıyor prens. Prensesin onun için üzülmesinin tüm ağırlığına rağmen, aydınlanma çağrısı ağır basıyor. Gözyaşlarının hükmettiği bir ayrılık seramonisinden sonra saraydan dışarı ilk adımını atıyor Siddhartha. Adımını saraydan attığı andan itibaren geri dönene kadar, yani toplam 5 yıl boyunca aydınlanma yolundaki macerası her gün yeni insanlara, derslere, öğretilere, üstadlara ve öğrencilere gebe devam ediyor.
5. yılın sonunda tam pes etmekte iken mucizevi bir olay yaşanıyor. İşte bu noktaya kadar binlerce yıldır anlatılan ve yazılan tüm hikayeler genellikle bu şekilde akıyor ama aydınlanma anı ile ilgili binlerce efsane var. Ben sizinle sadece bir tanesini paylaşacağım. İkinci bölüm; Aydınlanma Anı Bir hikayeye göre Buddha, bir ağacın altında Samadhi meditasyonuna geçiyor. Yani bilincini evren içinde istediği alana gönderebildiği meditasyon boyutuna. Çok uzun süre bu halde kalıyor ve dış dünyada hareketsizlikten kasları erime noktasına geliyor. İç dünyasında ise Budhha ilk önce cehenneme gidiyor. Onu içeri almak istemiyorlar. İçeri girmek için ısrar ediyor ve giriyor. Cehennemin en alt katmanlarına kadar ulaşıyor ve en ağır işkenceleri kendi rızası ile çekiyor. Kendi rızası ile de cehennemden ayrılıyor. Ayrılırken.Yapabileceğiniz ancak bu kadar mı diye soruyor? Budhha acıyı alt ediyor. Bu sefer de cennete yöneliyor. Cennete kolayca kabul ediliyor. İçerdeki konforu tadıyor. Ve ayrılıyor. Beni baştan çıkarmak için sunduğunuz bu kadar mı diye soruyor? Yine ayrılırken.
Budhha’nın zihni cennetin vaadlerine kapılıp kaybolmuyor. Bu yolculuktan sonra dünyaya iniyor. Bilincini açıyor. İndiğinde susuzluktan çatlamış dudaklar, çocuk kadar kalmış bir beden ile karşılaşıyor. Kendi bedeni. Yardım ediyorlar. Bedenini iyleştirmek için dinleniyor. Zaman akıyor, dünyaya yeniden uyum sağlıyor. Derken artık daha farklı olduğunu fark ediyor. Maddeyi eğip bükebiliyor, düşündüğünü o anda gerçekleştiriyor, düşünceleri okuyor ve onlarla akıyor. Savaşların içinden geçip, savaşı durdurabiliyor. Azılı bir katil ile konuşarak onun acılarını hafifletebiliyor. Budhha sanki rüyada gibi ne düşünürse o senaryoyu kurup, senaryoyu ise gerçek hayatta yönetebiliyor. Bizim gözümüzle gerçek dünya, onun gözü ile illüzyon.

İç dünyanızın dışınıza yansıdığını düşünürsek…

 
Kullandığınız eşyalar sizin enerjinizden etkilenirler. Bu gerçekten ilginç bir konudur ancak bir şekilde kişisel enerjimiz, çevremizi ve çevremizdeki eşyaları etkilemektedir. Ben bu konuda kendi iç dünyamızı, evimize, arabamıza ve eşyalarımıza yansıttığımızı düşünüyorum.
 
Evinizdeki musluklarda, radyatörlerde su sızıntıları oluyorsa bazı duygularınızı bastırıyorsunuz ve artık bu duygular patlama noktasına gelmiş demektir. Su elementinin duyguları simgelemesini ve sızan sularla arasındaki ilişkiyi düşünürsek bu bağlantı şaşırtıcı olmayacaktır. Eğer evinizde penceleriniz bozuluyorsa durumu tam olarak görmekte zorlanıyor olabilirsiniz.
 
Kapılarınızdaki sorunlar kendinizi güvende hissetmediğinize işaret edebilir. Arabanızın frenlerindeki sorun artık durmanız gerektiğini farlarının bozulması önünüzü görmekte zorlandığınızı, viteslerindeki sorun yol almakla ilgili korkularınızı gösterebilir.
Eğer kullandığınız eşyalarda, evinizde veya arabanızda bir sorun çıkarsa kendinize o eşyanın ne işe yaradığını sorun ve daha sonra hayatınızın o alanı ile ilgili bir sorun olup olmadığını düşünün. İç dünyanızın dışınıza yansıdığını düşünürsek bu bilginin size kendinizle ilgili çok değerli iç görüler kazandıracağına inanıyorum. Sevgilerimle. Berna Özcan Demir

Siz Gelmiyo Musunuz Lan?

Karikatür kategorisinde yayınlandı. Etiketler: . Leave a Comment »

Gül Gibi Kadınsın…

Karikatür kategorisinde yayınlandı. Etiketler: . Leave a Comment »

“Davranış, herkesin kendi yüzünü gösterdiği bir aynadır.”

 

 

“Davranış, herkesin kendi yüzünü gösterdiği bir aynadır.”
(Goethe)

Haliç’te Balık Akını…Günün Fotosu…28\10\2013

Onları seyrettikçe ben hep bunu düşünürüm.

Yaşlı Kızılderili Reis kulübesinin önünde torunuyla oturmuş, az ötede birbiriyle boğuşup duran iki köpeği izliyorlardı. Köpeklerden biri beyaz, biri siyahtı ve on iki yaşındaki çocuk kendini bildi bileli o köpekler dedesinin kulübesi önünde …boğuşup dururlardı. Dedesinin sürekli göz önünde tuttuğu, yanından ayırmadığı iki iri köpekti bunlar.
Çocuk, kulübeyi korumak için biri yeterli gözükürken niye ötekinin de olduğunu, hem niye renklerinin illa da siyah ve beyaz olduğunu anlamak istiyordu artık.
O merakla sordu dedesine:   Yaşlı reis, bilgece bir gülümsemeyle torununun sırtını sıvazladı. “Onlar” dedi, “benim için iki simgedir evlat.”   “Neyin simgesi” diye sordu çocuk. “İyilik ile kötülüğün simgesi. Aynen şu gördüğün köpekler gibi, iyilik ve kötülük içimizde sürekli mücadele eder durur.
Onları seyrettikçe ben hep bunu düşünürüm. Onun için yanımda tutarım onları.” Çocuk, sözün burasında, mücadele varsa, kazananı da olmalı diye düşündü ve her çocuğa has bitmeyen sorulara bir yenisini ekledi: “Peki, sence hangisi kazanır bu mücadeleyi?” Bilge reis, derin bir gülümsemeyle baktı torununa: “Hangisi mi evlat? BEN HANGİSİNİ DAHA İYİ BESLERSEM O KAZANIR…

Uyanır Uyanmaz 2 Bardak Su İç Organları Aktive Eder…

Sadece Yazdıklarımdan Anlaşılabilirim…

”Bütün yaptıklarımdan ve bütün söylediklerimden
Kimse anlamaya çalışmasın kim olduğumu
Bir engel vardı,bir engel,bütün eylemlerimi
Ve baştan aşağı tutumumu değiştiren hep bir engel vardı
Tam konuşacağım sıra susturuverdi beni
En göze çarpmamış davranışlarımdan
En kapalı sözlerimden, yazdıklarımdan
Yalnız onlardan anlaşılabilirim”.
Kavafis