Ulan sayıyom,sayıyom, hep bir eksik çıkıyor!…

Her ”şaka yapıyordum’un arkasında daima biraz gerçek, her ‘sadece sordum’un arkasında daima biraz merak, her ‘bilmiyorum’un arkasında daima biraz bilinç,her ‘iyiyim’in arkasında daima biraz acı vardır…

Hayatınız seçtiğiniz kadındır

Hayat Evvel zaman içinde Memleketin birinde 90 yaşlarında fakat çok dinç ve genç görünümlü bir adam yaşarmış? Çevresinde bulunan herkes ona çok özenir ve sorarlarmış. “bu gençliğin sırrı nedir” diye. İhtiyar delikanlı güler geçermiş her soruldukça bu soruya…Ama sorular sık, soranlar çoğalınca cevap vermek vacip olmuş sanki. Düşünmüş nasıl anlatırım bu sırrımı kolayca herkese. Sonra karar vermiş tüm meraklıları yemeğe davet etmeye evine.”Bu davette size sırrımı açıklayacağım” demiş. Herkes merakla davete gelmiş.Yemekler yenilmiş, içilmiş, sohbetler edilmiş vakit iyice gecikmiş.

Ama gençlik sırrı ile ilgili tek kelam edilmemiş.Herkes konu ne zaman açılacak diye merak ederken adamcağız huri gibi sevimli hanımına seslenmiş. “Hatun , şu kilerden bir karpuz getirirmisin bize sana zahmet!..” Hanım… hemen doğrulmuş kilere giderek kaş ile göz arasında gidip bir karpuz getirmiş. Adamcağız şöyle eliyle bir vurmuş tık tık diye sonra da : ” Bu olmamış hanım, güzel çıkmayacak, başka getirir misin bir zahmet” demiş. Hanım onu götürmüş bir tane daha getirmiş.Adam onu da bir yoklamış yine beğenmemiş. “Hanım sana yine zahmet olacak ama bu da olmamış başka bir tane getirir misin” demiş. Başka istemiş?. Bu böylece dört sefer daha tekrarlanmış . Dedemiz beşincide karpuzu beğenmiş ve karpuz kesilmiş, misafirlere ikram edilmiş?.

Herkes karpuzunu afiyetle yerken bizim dedicik sormuş. “Eeeee?. Arkadaşlar işte benim gençliğimin sırrı burada anladınız mı??” Herkes birbirinin yüzüne bakmış.Kimse bişey anlamamış.. “Aman dede demişler nerde? Anlamadık biz bu sırrı!” Dedecik gülmüş. “Efendiler” demiş “O gördüğünüz karpuz kilerde bir tanecikti, tekti. Ben hanıma git de başka getir dedikçe o kilere gidip geliyor aynı karpuzu getiriyordu.Bir kere bile (aman be adam, delimisin nesin şu tek karpuzu ne taşıtttırıyorsun bana defalarca…) demedi. Beni sizin önünüzde mahcup duruma düşürmedi.İşte bütün bu gençliğimi hanımıma borçluyum.” “Biz birbirimizi hiç başkalarının önünde zor duruma düşürmeyiz. Aile içindeki hiçbir şeyi dışarıya yansıtmayız.Hep birbirimize destek olur, dert ortağı olur, yardım ederiz. Birbirimizle ilgili olan problemleri yine birbirimize anlatırız.İyi kötü her olayı da birlikte paylaşırız.” Demiş.

SENİN NE ANLATTIĞIN DEĞİL, İNSANLARIN NE ANLADIĞI ÖNEMLİDİR. SENİ ANLAYAN BİRİNE ANLAT. ANLAŞILMIYORSAN SUS Kİ, ANLATTIĞINI ANLATMAK ZORUNDA KALMAYASIN!! !! Hayatınız seçtiğiniz kadındır…. Zevkli bir kadına rastlarsanız, ZEVKİNİZ, bilgili bir kadına rastlarsanız BİLGİNİZ, zeki bir kadına rastlarsanız ZEKANIZ gelişir. Hayat kat kattır. Babil’in Asma Bahçeleri gibi teraslar halinde yükselir ve bir terastan bir terasa sizi kadınlar götürür. Ve bugün durduğunuz teras , seyrettiğiniz manzara, gördüğünüz hayat yanınızdaki kadının terası, manzarası ve hayatıdır. Hayatınız seçtiğiniz kadındır

Ölçüsü kaçtı mı, en güzel şeyler bile bıktırır insanı.

<img class="alignleft" alt="Fotoğraf: Ölçüsü kaçtı mı, en güzel şeyler bile bıktırır insanı.

_____ Homeros _____” src=”https://fbcdn-sphotos-h-a.akamaihd.net/hphotos-ak-ash3/c64.0.403.403/p403x403/156301_10151369092729106_261258036_n.jpg&#8221; width=”335″ height=”255″ />

Ölçüsü kaçtı mı, en güzel şeyler bile bıktırır insanı.

_____  Homeros  _____

Ağrıyan Yerimize Nasıl Şifa Veririz…

1.Önce Allahtan gelen mucize şifa enerjisini sevgiyle aktaymaya niyet ediyorum diyoruz

2.Sonra  iki elimize birbirine sürtüyoruz

3.Tepe çakramıza avuçiçlerimizi yanyana koyuyor ve 2-3 dakika orada tutuyoruz

4.İki elimizi tekrar birbirine sürtüyoruz

5.Bu sefer ellerimizi yanyana ağrıyan yerin üstüne koyup bir kaç dakika bekletiyoruz…

 

Bülent GARDİYANOĞLU 2013 Antalya Hayata Yeniden Başlama Kampı Ders Notlarından Alınmıştır…

 

MUTLU OLMAK İSTERSENİZ….

 423096_379486112070600_1209326041_n[1]

1. Ufak şeyleri dert etmeyin.

2. Kusursuz olamayacağınızı kabullenin.

3. Huzurlu ve ılımlı insanların çok başarılı olamayacakları düşüncesini bir yana bırakın.

4. Olumlu ve olumsuz düşüncelerde kartopunun çığ gibi büyüme etkisini unutmayın. …

5. Sevgi kapasitenizi geliştirin.

6. Unutmayın; öldüğünüz zaman bile, hala yapılacak… bir dolu işiniz olacaktır.

7. Kimsenin sözünü kesmeyin, cümlesini siz bitirmeyin.

8. İyilik yapın ve kimseye bundan bahsetmeyin.

9. Bırakın ilgiyi başkaları toplasın.

10. İçinde bulunduğunuz anı yaşamayı öğrenin.

11. Sizden başka herkesin bilgili olduğunu düşünün.

12. Sabır geliştirme egzersizleri yapın.

13. Sevgi elini önce siz uzatın.

14. Kendinizle; dolayısıyla çevreyle barışık olun.

15. Gülümseyin.

16. Arada sırada canınızın sıkılması yararlıdır: Bırakın canınız sıkılsın.

17. Strese dayanma gücünüzü arttırın.

18. Haftada bir kez içten bir mektup yazın.

19. Temiz hava alın.

20. Zihninizde özel bir bölüm açın.

21. Her gün bir dakikanızı, minnettar olduğunuz birini düşünerek geçirin.

22. Tanımadığınız insanların gözlerine bakın ve gülümseyerek merhaba deyin.

23. Her gün kendinize sessiz bir zaman ayırın.

24. Yaşamınızdaki insanları minik çocuklar ve yüz yaşında ihtiyarlar olarak düşünün.

25. Karşınızdaki kişiyi anlamayı amaçlayın…
Ruhsal Büyüme... kategorisinde yayınlandı. Etiketler: . Leave a Comment »

Anladım ki ben tüm renkleri seviyorum.

<img class="alignleft" alt="Fotoğraf: …

Çok küçükken bana; “en çok hangi rengi seversin?” diye sorduklarında “sarı” derdim “en çok sarı rengi seviyorum”. Yıllar yılı hep seçeneğim “sarı” oldu, öyle ya madem sarı rengi seviyorum ve özelleştiriyorum, ayrıştırıyorum diğerlerinden sarı rengi sevdiğimin pekiştirici kanıtları olmalıydı ve bunu herkese bir t-shirt rengi seçimiyle göstermeliydim ve yahut bir çanta, bir toka, herhangi bir nesne ile… Ancak büyüdükçe fark ettim ki kalıp bir şekilde özellikle ve en çok bir şeyi, bir rengi, bir düşünceyi, bir inancı benimsetme doğrultusunda soruyor insanlar bana en çok “anneni mi babanı mı seviyorsun?”, “en sevdiğin renk nedir?”, “en ama en sevdiğin yemek nedir?” diye ve kendileri gibi bir kalıba sığdırmaya çalışıyorlar beni de. Ve ben fark ettim ki bir kıyas yapmak istemiyorum ben her şeyden biraz ya da çokça seviyorum, her şeyin tadına varmak istiyorum, kıyas yapmadan, ayrım yapmadan, tanıyarak, görerek, öğrenerek, bilerek, bilincinde ve farkında olarak… Ve fark ettim ki ben sadece sarıyı değil yeşil rengi de seviyorum, ve turuncuyu… Ve maviyi… Ve geri kalan tüm renkleri… Anladım ki ben tüm renkleri seviyorum.” src=”https://fbcdn-sphotos-g-a.akamaihd.net/hphotos-ak-snc6/c0.0.403.403/p403x403/250756_522738274415016_1697613382_n.jpg&#8221; width=”358″ height=”277″ />

Çok küçükken bana; “en çok hangi rengi seversin?” diye sorduklarında “sarı” derdim “en çok sarı rengi seviyorum”. Yıllar yılı hep seçeneğim “sarı” oldu, öyle ya madem sarı rengi seviyorum ve özelleştiriyorum, ayrıştırıyorum diğerlerinde…n sarı rengi sevdiğimin pekiştirici kanıtları olmalıydı ve bunu herkese bir t-shirt rengi seçimiyle göstermeliydim ve yahut bir çanta, bir toka, herhangi bir nesne ile…

Ancak büyüdükçe fark ettim ki kalıp bir şekilde özellikle ve en çok bir şeyi, bir rengi, bir düşünceyi, bir inancı benimsetme doğrultusunda soruyor insanlar bana en çok “anneni mi babanı mı seviyorsun?”, “en sevdiğin renk nedir?”, “en ama en sevdiğin yemek nedir?” diye ve kendileri gibi bir kalıba sığdırmaya çalışıyorlar beni de.

Ve ben fark ettim ki bir kıyas yapmak istemiyorum ben her şeyden biraz ya da çokça seviyorum, her şeyin tadına varmak istiyorum, kıyas yapmadan, ayrım yapmadan, tanıyarak, görerek, öğrenerek, bilerek, bilincinde ve farkında olarak…

Ve fark ettim ki ben sadece sarıyı değil yeşil rengi de seviyorum, ve turuncuyu… Ve maviyi… Ve geri kalan tüm renkleri… Anladım ki ben tüm renkleri seviyorum.

Alıntı…

AFFETMEK İYİLEŞTİRİYOR*

<img class="alignleft" alt="Fotoğraf: *AFFETMEK İYİLEŞTİRİYOR*

Affetmek.

Başkalarını affettiğimizde biz özgürleşiriz.

Nefret yaşamdan zevk almamızı, insanların güzel yanlarını görmemizi

engeller.

Hiç kimse saf iyi ya da saf kötü değildir.

Salt kötülükleri görmek bir süre sonra şüphe, depresyon ve umutsuzluk

denizinde boğar insanı.

Nefret dolu bir yaşam, mutsuz bir yaşamdır.

Affetmek insanı derinleştirir.

Affetmek için, insanın ruhsal ve zihinsel olarak kendisini hazır hissetmesi

gerekir.

Çünkü affetmek bir seçimdir.

Kimsenin zorlamasıyla affetmek mümkün değildir.

Affetmek bir süreçtir.

Birdenbire affedişler bile bir sürecin ürünüdür.

Affetmeyi seçtiğinizde kimse size borçlanmayacaktır.

Yani koşullu affetme yoktur.

Diğer insanın da sizi affetmesini, değişmesini veya sizin istediğiniz gibi

olmasını beklemeyin.

Affetmek bir seçimdir.

Amacı sizin rahatlamanızdır, sizin özgürleşmenizdir.

Nefret duyduğunuz kişinin yaşıyor ya da ölmüş olması sizin affetme

sürecinde duyduğunuz acıların yoğunluğunda bir farklılık oluşturmayacaktır.

O acılar sizin acılarınız.

Affetmek kolay değildir.

Fakat özgürleşmek için gereklidir.

Çoğu insan affetmenin nefret ettiği kişiyi suçsuz ya da haklı bulduğu

anlamına geleceğini sanır.

Oysa affetmek, geçmişteki anıların boyunduruğundan kurtulmak, yaşamımızı

kontrolü altında tutmasına son vermek demektir.

Affetmek, o kişiyi sevmek değil.

Affetmek, o kişiyle konuşmak zorunda olmak değil.

Affetmek, o kişiyle ilişkiyi sürdürmek değil.

Affetmek, o kişinin beklentileri doğrultusunda davranmak değil.

Affetmek, o kişiyi kucaklamak değil.

Affetmek, o kişiyi suçsuz bulmak değil.

Affetmek, o kişiyi hakli bulmak değil.

Affetmek, o kişinin verdiği zararları telafi etmek için çaba göstermemek

değil.

Affetmek kırgınlığın, kızgınlığın, nefretin hapishanesinden özgürlüğe

çıkmaktır.

Affetmek artık acıyı hissetmemektir.

zihinsel olarak unutmak zaten mümkün değildir.

“Duygusal unutma” affetmenin diğer adıdır.

İşte Bu yüzden AFFEDİN…” src=”https://fbcdn-sphotos-f-a.akamaihd.net/hphotos-ak-prn1/c69.0.403.403/p403x403/521615_486436741418574_1903237870_n.jpg&#8221; width=”363″ height=”252″ />
Affetmek.
Başkalarını affettiğimizde biz özgürleşiriz.
Nefret yaşamdan zevk almamızı, insanların güzel yanlarını görmemizi  engeller.
… Hiç kimse saf iyi ya da saf kötü değildir.
Salt kötülükleri görmek bir süre sonra şüphe, depresyon ve umutsuzluk  denizinde boğar insanı.
Nefret dolu bir yaşam, mutsuz bir yaşamdır.
Affetmek insanı derinleştirir.
Affetmek için, insanın ruhsal ve zihinsel olarak kendisini hazır hissetmesi  gerekir.
Çünkü affetmek bir seçimdir.
Kimsenin zorlamasıyla affetmek mümkün değildir.
Affetmek bir süreçtir.
Birdenbire affedişler bile bir sürecin ürünüdür.
Affetmeyi seçtiğinizde kimse size borçlanmayacaktır.
Yani koşullu affetme yoktur.
Diğer insanın da sizi affetmesini, değişmesini veya sizin istediğiniz gibi  olmasını beklemeyin.
Affetmek bir seçimdir.
Amacı sizin rahatlamanızdır, sizin özgürleşmenizdir.
Nefret duyduğunuz kişinin yaşıyor ya da ölmüş olması sizin affetme  sürecinde duyduğunuz acıların yoğunluğunda bir farklılık oluşturmayacaktır.
O acılar sizin acılarınız.
Affetmek kolay değildir.
Fakat özgürleşmek için gereklidir.
Çoğu insan affetmenin nefret ettiği kişiyi suçsuz ya da haklı bulduğu  anlamına geleceğini sanır.
Oysa affetmek, geçmişteki anıların boyunduruğundan kurtulmak, yaşamımızı  kontrolü altında tutmasına son vermek demektir.
Affetmek, o kişiyi sevmek değil.
Affetmek, o kişiyle konuşmak zorunda olmak değil.
Affetmek, o kişiyle ilişkiyi sürdürmek değil.
Affetmek, o kişinin beklentileri doğrultusunda davranmak değil.
Affetmek, o kişiyi kucaklamak değil.
Affetmek, o kişiyi suçsuz bulmak değil.
Affetmek, o kişiyi hakli bulmak değil.
Affetmek, o kişinin verdiği zararları telafi etmek için çaba göstermemek  değil.
Affetmek kırgınlığın, kızgınlığın, nefretin hapishanesinden özgürlüğe  çıkmaktır.
Affetmek artık acıyı hissetmemektir.
zihinsel olarak unutmak zaten mümkün değildir.
“Duygusal unutma” affetmenin diğer adıdır.
İşte Bu yüzden AFFEDİN

Ruhsal Büyüme... kategorisinde yayınlandı. Etiketler: . Leave a Comment »

Kılavuz öğrencisine bütün izleri göstermeli ama gideceği yolu seçmemelidir…

Söyleme bardak taşmasın, yüklenme keyifler kaçmasın…Kimse de demiyor ki onlar da haddini aşmasın!..

Bizim İçin Endişelenen Anne Babaya Ne Söylemeliyiz…

539841_392618724129943_1514987853_n[1]Anne ve babalarımız bütün hayatları boyunca bizim için endişe ederler, gerilirler, akıllarından korkunç senaryolar geçirirler. Fakat bilmezler ki, bu yaptıklarıyla bizi desteklemek yerine aşağı çekerler. Artık ailelerimizi karşımıza alıp bu cümleleri söylememizin zamanı geldi…

”Ben yaradanın bana verdiği ilahi koruma altında doğru yoldayım. Ve ilahi aşkla güvendeyim. Siz de öyle…”

Fakat diyorsanız ki ben bunları söyleyemem o zaman ”Ben güvendeyim ve benim için artık içiniz rahat olsun ” deyin. Hatta bunu sizin için endişe eden tüm aile bireylerinize, arkadaşlarınıza,sevgilinize de söyleyebilirsiniz. Böylelikle ortaya çıkaracağınız pozitif enerjiyle omzunuzdan büyük bir yük kalktığını kısa zamanda fark edeceksiniz.

Sevgiyle Kalın…

Bu sözler Bülent Gardiyanoğlunun 2013 Şubat Antalya Yeniden Hayata Başlangıc Kampı Ders Notlarından Alıntıdır…

Sizin en hayırlınız, insanlara en faydalı olanınızdır.”

20730_127764730716858_203371191_n[1]Sizin en hayırlınız, insanlara en faydalı olanınızdır.” Hadîs-i Şerif

Ruhsal Büyüme... kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »

Günün kıssadan hissesi:Küfeyi Atma

 

Küfeyi Atma

Çin’in kırsal kesiminde yaşam savaşı veren bir aile vardı. Dede, baba, anne ve çocuktan oluşan bu aile oldukça sıkıntı çekiyordu.

Bir gün baba, yılların verdiği yorgunlukla bir köşede oturmaktan başka işe yaramayan dedeyi, pazar küfesine koyarak nehre doğru yola çıktı. Nehrin kenarında arkadaşlarıyla oynayan çocuk, babasına ne yaptığı sordu.

Baba “Büyük babanın bize yük olmaktan başka yaptığı bir şey yok. Onu bu küfe ile beraber nehre atmaya karar verdim” dedi.

Çocuk heyecanlanarak atıldı. “Aman baba, küfeyi atma. Çünkü bir gün gelip sen de yaşlandığında o küfe bana lazım olacak”

 

 

 Çin’in kırsal kesiminde yaşam savaşı veren bir aile vardı.
Dede, baba, anne ve çocuktan oluşan bu aile oldukça sıkıntı çekiyordu.   Bir gün baba, yılların verdiği yorgunlukla bir köşede oturmaktan başka …işe yaramayan dedeyi, pazar küfesine koyarak nehre doğru yola çıktı. Nehrin kenarında arkadaşlarıyla oynayan çocuk, babasına ne yaptığı sordu.
Baba “Büyük babanın bize yük olmaktan başka yaptığı bir şey yok. Onu bu küfe ile beraber nehre atmaya karar verdim” dedi.   Çocuk heyecanlanarak atıldı. “Aman baba, küfeyi atma. Çünkü bir gün gelip sen de yaşlandığında o küfe bana lazım olacak”
Ruhsal Büyüme... kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »

ENERJİNİZİ TÜKETEN SEYLER:

imagesCAEB5EVF

•Kendinize vermiş olduğunuz fakat bir türlü tutamadığınız sözler

•Kullanmadığınız halde evinizde, işyerinizde bulundurduğunuz her türlü materyal.

•Görüşmek istemediğiniz halde “ayıp” olur düşüncesinden ötürü iletişim halinde olduğunuz herkes.

•Geçmişinizde affedemediğiniz, hala zihninizde kavga halinde olduğunuz aile fertleri ve kişiler.

•Evinizde sizi bekleyen fakat bir türlü vaktiniz olmadığı için yapamadığınızı ifade ettiğiniz birikmiş tadilat veya işler.

•İstemeyerek giriştiğiniz her türlü proje.

•Sevmediğiniz fakat “kim sevdiği işi yapıyor ki?” dediğiniz işiniz

.•Her türlü dağınıklık.

•”Yarın yaparım” diyerek ertelediğiniz, her yeni hayaliniz.

•Canınızı sıktığı halde görüşmeye devam ettiğiniz herkes.

•Her yıl ertelemeye yöneldiğiniz ya da bir görev misali gittiğiniz tatiliniz.

•Yapamadığınızı, başaramadığınızı düşündüğünüz her şey. (hayallerinizdeki işiniz, hayallerinizdeki eşiniz, hayallerinizde yaşamak istediğiniz yer…)

• “Hayır” diyemediğiniz, iyi niyetli olduğunuz için yaptığınızı sandığınız her şey.

•Mutsuzluğunuzdan kaynaklı gösteremediğiniz performans.

•Tutamadığınız her türlü söz.

• “Keşke” diyerek hayıflandığınız her şey.

•Vermek istediğiniz ama bir türlü veremediğiniz cevaplar.

•Sağlığınızla ilgili aldığınız ama bir türlü uygulayamadığınız kararlarınız. ( spora gitmek…)

•Vermek istediğiniz kilolarınız.

•Cevaplamadığınız mailler.

•Tamamlanmamış, ötelediğiniz, ertelediğiniz, sizi yiyip bitiren her şey!”

•Kendinize vermiş olduğunuz fakat bir türlü tutamadığınız sözler

•Kullanmadığınız halde evinizde, işyerinizde bulundurduğunuz her türlü materyal.
•Görüşmek istemediğiniz halde “ayıp” olur düşüncesinden ötürü iletişim halinde olduğunuz herkes.
•Geçmişinizde affedemediğiniz, hala zihninizde kavga halinde olduğunuz aile fertleri ve kişiler.
•Evinizde sizi bekleyen fakat bir türlü vaktiniz olmadığı için yapamadığınızı ifade ettiğiniz birikmiş tadilat veya işler.
•İstemeyerek giriştiğiniz her türlü proje.
•Sevmediğiniz fakat “kim sevdiği işi yapıyor ki?” dediğiniz işiniz
.•Her türlü dağınıklık.
•”Yarın yaparım” diyerek ertelediğiniz, her yeni hayaliniz.
•Canınızı sıktığı halde görüşmeye devam ettiğiniz herkes.
•Her yıl ertelemeye yöneldiğiniz ya da bir görev misali gittiğiniz tatiliniz.
•Yapamadığınızı, başaramadığınızı düşündüğünüz her şey. (hayallerinizdeki işiniz, hayallerinizdeki eşiniz, hayallerinizde yaşamak istediğiniz yer…)
• “Hayır” diyemediğiniz, iyi niyetli olduğunuz için yaptığınızı sandığınız her şey.
•Mutsuzluğunuzdan kaynaklı gösteremediğiniz performans.
•Tutamadığınız her türlü söz.
• “Keşke” diyerek hayıflandığınız her şey.
•Vermek istediğiniz ama bir türlü veremediğiniz cevaplar.
•Sağlığınızla ilgili aldığınız ama bir türlü uygulayamadığınız kararlarınız. ( spora gitmek…)
•Vermek istediğiniz kilolarınız.
•Cevaplamadığınız mailler.
•Tamamlanmamış, ötelediğiniz, ertelediğiniz, sizi yiyip bitiren her şey!

Aşk sevdiğini özgürlüğü ile sevebilmekmiş…

<img class="alignleft" alt="Fotoğraf: Bir Kızılderili kabilesinin gözleri görmeyen büyücüsü gençleri başına toplar onlara iki kartalın hikayesini anlatırdı. Çadırların uzağında yanan ateşin iniltileri ve gecenin sessizliği dışında her şey ve herkes susardı, büyücü görmeyen gözlerini uzaklara gömüp, o heybetli sesiyle iki kartalın hikayesini anlatmaya başlardı.

Gökyüzünde gezen yalnız bir kartal varmış; dağların doruklarından havalandı mı, karanlık inene kadar, kanatları yorgun düşene kadar uçar sonra da yuvasına dönüp aşık olacağı bir kartalı hayal edermiş. Günlerden bir gün kartal yine bulutlarla raks edip, güneşin ışıklarıyla şarkılar söylerken çok güzel ve alımlı bir kartal gelmiş yanına. bakışmışlar bir süre. sonra akşama kadar beraber kanat çırpıp koklaşmışlar. çok mutlularmış. birbirlerine ait olduklarına inanmışlar. gel zaman git zaman kartallar uzaklara gidemedikleri ve artık özgür olamadıkları için üzülmeye başlamışlar. gün boyu dağların ardındaki o özlem duydukları özgür günlerini düşünür dururmuşlar. ve kartal dayanamayıp sevgilisine, güzeller güzeli kartala şöyle demiş ‘yıllarca birbirimizin hayalini kurduk. birbirimizi istedik. sen beni bulduğunda dünyanın en mutlu çifti olduğumuza inandık. fakat bir şeyi unuttuk; artık özgür değildik. aşk özgürleştiriyorsa aşktır. özgürlüğü öldüren aşk aşk değildir. ikimizin de aklı bulutların beyazında, dağların doruklarında ve gidilmemiş görülmemiş ovaların ve nehirlerin gizeminde. beraberiz ama mutlu değiliz. beraberiz ama kolumuz, kanadımız kökünden kırılmış gibi. aşk kanat çırparsa aşktır; kanadı kırık aşk kartala ölümdür. aşk dağların doruklarına konabiliyorsa aşktır; toprağa kök salmış aşk sevdiğini gömmektir ölmeden…’ kartallar sarılmışlar birbirlerine, gece boyu ağlamışlar, sevişmişler…sevişmişler, ağlamışlar…gün ağarmadan birbirlerin, ölene kadar bu aşkı özgürlükleri kadar seveceklerine dair söz vermişler ve vedalaşmışlar. köleleştiren aşkın bir sahibi vardır o da ızdıraptır!

hikayeyi dinleyen kabilenin gençleri, her bu hikayeyi dinlediklerinde biraz daha özgürleşirmişler ve bilirlermiş; aşk tenin tene, gözün göze, elin ele değmesi değilmiş, aşk tenin, gözün ve elin değmediğini sevebilmekmiş. aşk sevdiğini özgürlüğü ile sevebilmekmiş…” src=”https://fbcdn-sphotos-c-a.akamaihd.net/hphotos-ak-snc6/c0.0.403.403/p403x403/408373_582481451781836_1294141782_n.jpg&#8221; width=”335″ height=”275″ />Bir Kızılderili kabilesinin gözleri görmeyen büyücüsü gençleri başına toplar onlara iki kartalın hikayesini anlatırdı. Çadırların uzağında yanan ateşin iniltileri ve gecenin sessizliği dışında her şey ve herkes susardı, büyücü görmeyen gözl…erini uzaklara gömüp, o heybetli sesiyle iki kartalın hikayesini anlatmaya başlardı. Gökyüzünde gezen yalnız bir kartal varmış; dağların doruklarından havalandı mı, karanlık inene kadar, kanatları yorgun düşene kadar uçar sonra da yuvasına dönüp aşık olacağı bir kartalı hayal edermiş.

Günlerden bir gün kartal yine bulutlarla raks edip, güneşin ışıklarıyla şarkılar söylerken çok güzel ve alımlı bir kartal gelmiş yanına. bakışmışlar bir süre. sonra akşama kadar beraber kanat çırpıp koklaşmışlar. çok mutlularmış. birbirlerine ait olduklarına inanmışlar. gel zaman git zaman kartallar uzaklara gidemedikleri ve artık özgür olamadıkları için üzülmeye başlamışlar. gün boyu dağların ardındaki o özlem duydukları özgür günlerini düşünür dururmuşlar. ve kartal dayanamayıp sevgilisine, güzeller güzeli kartala şöyle demiş ‘yıllarca birbirimizin hayalini kurduk. birbirimizi istedik. sen beni bulduğunda dünyanın en mutlu çifti olduğumuza inandık. fakat bir şeyi unuttuk; artık özgür değildik. aşk özgürleştiriyorsa aşktır. özgürlüğü öldüren aşk aşk değildir. ikimizin de aklı bulutların beyazında, dağların doruklarında ve gidilmemiş görülmemiş ovaların ve nehirlerin gizeminde.

beraberiz ama mutlu değiliz. beraberiz ama kolumuz, kanadımız kökünden kırılmış gibi. aşk kanat çırparsa aşktır; kanadı kırık aşk kartala ölümdür. aşk dağların doruklarına konabiliyorsa aşktır; toprağa kök salmış aşk sevdiğini gömmektir ölmeden…’ kartallar sarılmışlar birbirlerine, gece boyu ağlamışlar, sevişmişler…sevişmişler, ağlamışlar…gün ağarmadan birbirlerin, ölene kadar bu aşkı özgürlükleri kadar seveceklerine dair söz vermişler ve vedalaşmışlar. köleleştiren aşkın bir sahibi vardır o da ızdıraptır! hikayeyi dinleyen kabilenin gençleri, her bu hikayeyi dinlediklerinde biraz daha özgürleşirmişler ve bilirlermiş; aşk tenin tene, gözün göze, elin ele değmesi değilmiş, aşk tenin, gözün ve elin değmediğini sevebilmekmiş. aşk sevdiğini özgürlüğü ile sevebilmekmiş…