


Ortaokuldayken, sınıf arkadaşlarımdan birisiyle ciddi bir tartışmaya girmiştim.
Sebebini şimdi hatırlamıyorum ama o gün öğrendiğim dersi hayatım boyunca unutmadım.
Tartıştığım kişinin haksız olduğundan, kendiminse haklı olduğumdan o kadar emindim ki…Tabi karşımdaki de tam tersini düşünüyordu…
O an öğretmenimiz bize çok önemli bir ders vermeye karar verdi.
Bizi sınıfın önüne çıkardı ve beni masanın bir tarafına; onu da diğer tarafına yerleştirdi.
Masanın ortasında büyük yuvarlak bir nesne vardı. Siyah olduğunu net bir şekilde görebiliyordum. Ancak öğretmen çocuğa nesnenin rengini sorduğunda “beyaz” diye cevap verdi. O kadar şaşırmıştım ki, çünkü nesne resmen siyahtı. Bu sefer aramızda nesnenin rengiyle ilgili bir tartışma başladı.
Bunun üzerine öğretmen yerlerimizi değiştirdi ve şimdi de nesnenin rengini benim söylememi istedi.
“Beyaz” demek zorundaydım; çünkü belli ki nesnenin beyaz ve siyah olmak üzere iki tarafı da farklı renkteydi.
Öğretmenimiz o gün bana önemli bir hayat dersi verdi…
Karşındaki kişiyi gerçekten anlamak için, kendini onun yerine koymalısın!
***
HAYATTA DURDUĞUNUZ YER DEĞİŞTİKÇE, GERÇEĞİN PEK ÇOK YÖNÜYLE KARŞILAŞIRSINIZ.
BU NEDENLE AZ BİLGİYLE KENDİ DOĞRULARINIZI DAYATMAK YERİNE, EMPATİ YAPABİLMEYİ VE DAHA HOŞGÖRÜLÜ OLMAYI DENEMELİSİNİZ.
Judie Paxton
fw mail
Frederick Smith 1944 yılında Mississipi’de doğmuştur. Erken yaşta babasını kaybetmiş, kendisi de küçük yaşta kemik hastalığına yakalanmıştır.
Yale Üniversitesi’ne gittiği zaman, öğrencilerden ilerde ne yapmak istedikleri konusunda bir ödev hazırlamaları istenmişti.Frederick, Amerika’yı kapsayan bir dağıtım ağı kurmayı tasarladığını yazdı. Bu ödevi gören profesörü, onun kâğıdına bakınca kafasını sallayarak, ‘Olanaksız bir şey düşünüyorsun’ dedi ve kırık not verdi. Frederick, Yale’den mezun olduktan sonra Vietnam’da çarpışan Amerikan birlikleri arasında uçakla iki yüzden fazla sefer yaptı.
Sonra 1970 yılında iş hayatına atıldı ve işin uzmanlarına Yale Üniversitesi’nde öğrenciyken sınav kağıdına yazmış olduğu hayalinden bahsetti. Nitekim onun fikrini beğendiler ve hemen uygulamaya koydular. Uçak ve kamyonları satın almak için çok para harcandı. Bu işte çalışan personelin ücreti de yüklü bir meblağ tutuyordu.
Fakat Frederick, olumlu düşünen, daima ‘Ben yapabilirim!’ diyen bir insan olarak, birçok kişiyi bu işe para yatırmaya ikna etmişti.
Fakat 1973’de, ilk uçak sefere çıktığı zaman, Yale Üniversitesi’nde kendisine bu işin yürümeyeceğini söyleyen profesörün söyledikleri gerçekleşti.
Bu iş için 25 uçak alınmasına rağmen, ilk seferde ancak on sekiz paket gelmiş, ayrıca bütün dünyayı sarsan o ünlü petrol krizi patlak vermiş ve taşıma ücretleri çok yükselmişti. İşler o kadar kötü gidiyordu ki, şirket uçaklara yakıt alacak parayı bulamıyor, pilotlar uçaklarına kendi kişisel kredi kartlarıyla yakıt alıyorlardı.
Bugün şirketin mal varlığı 8 milyar dolara ulaşmış bulunuyor. Şirkette seksen beş binden fazla elaman çalışırken, yılda taşıdığı paket sayısı bir buçuk milyona ulaşmış durumda.
Bu paketler dünyanın her tarafındaki ülkelere büyük bir düzenle taşınmaktadır. Ve ‘FedEX’i bilmeyenimiz yoktur
fw mail
Malzemeler :
2 yumurta beyazı 1 su bardağı çekilmiş badem ¼ su bardağı pirinç unu ¾ su bardağı toz şeker 16 tane tuzsuz kabuksuz badem
Hazırlanışı :
Önce fırınınızı orta sıcaklığa (170 derece) getirin. Fırın tepsisine yağlı kağıt serin. Yumurta beyazlarını çırparak kar haline getirin. Çekilmiş badem, pirinç unu ve şekeri ilave edin. Hazırladığınız bu karışımdan birer dolu tatlı kaşığı alarak, geniş aralıklarla yağlı kağıdın üstüne koyun. Serin bir yerde 10 dakika beklettikten sonra ortalarına badem oturtun. 25 dakika kurabiyelerin rengi hafif kahverengimsi olup sertleşene kadar pişirin. Acıbadem kurabiyelerini yağlı kağıttan çıkarıp, soğuması için bir servis tabağına yerleştirin
mutfak sırları
Yenilikler ancak onlar için yer açtığınız zaman yaşantınıza girebilirler.”
Marlo Morgan
***
Sabahın beşinde cep telefonum uzun uzun çalmaya başladı. Önce ne oluyor diye şöyle bir gözümü açıp, tekrar uyumaya çalıştım ama yok arayan o kadar kararlı ki telefonu açtırmaya, mümkün değil kapatmıyor. “Ne oluyor ya sabahın köründe” diye bir hışımla açıyorum telefonu ve Zeynep’in bir taraftan özür dileyen ve bir taraftan da hıçkıran sesiyle güne başlıyorum.
Zeynep “Anette ya çok özür dilerim bu saatte aradığım için ama dün akşam ne oldu bilemezsin, ben mahvoldum, paramparça oldum” diye hıçkırarak konuşmasına devam etti. Benim tabi bütün kızgınlığım bir an da uçup gitti ve “Zeynep hadi anlatsana ne oldu yahu” diye yatakta doğruldum.
Dün akşam Ayhan buluşmak istedi, ben de tamam dedim giyindim süslendim, taksimdeki kafemize gittim. Ben gelecek hafta çıkmaya başlamamızın birinci yılı diye plan yapacağımızı zannederken Ayhan beni aldattığını itiraf etti. Ben nasıl yani deyip en afallamış halimle ona bakarken ‘’beni affet çok pişmanım asla bir daha olmayacak’’ dedi ve karşımda bir yandan ağlamaya bir yandan da olanları anlatmaya başladı: ‘’İşte şirkette biri varmış da ne zamandır peşindeymiş te düş artık yakamdan demek için kızla yemeğe çıkmış da, sonra laf lafı açmış çok içmişler de, öyle olunca kızı eve bırakmak istemiş te, kız da gel sana bir kahve yapayım demiş te, o da tamam demiş te, sonra içkinin etkisiyle kızın evine çıkınca bir anda ne olduğunu anlamadan kendilerini yatakta bulmuşlar da…’’
Zeynep o kadar çok ağlayıp, hıçkırıyordu ki, cümlelerin bir bölümünü aklımdan ben tamamlıyordum. Ben bile şoktayken Zeynep’in halini tahmin bile edemiyordum. Çünkü hepimiz biliyorduz ki Ayhan Zeynep’e aşıktı. Ve aşık bir adamın yaptığı bu aldatma hareketi, erkeklere olan tüm güvenimizi yerle bir edecek cinstendi…
Zeynep’le Ayhan bu itiraftan sonra bütün geceyi kafede bir yandan ağlayarak, bir yandan da konuşarak geçirmişler. Zeynep Ayhan’a “seni bu hareketi yapmaya iten ilişkimizdeki bir sıkıntı, uyumsuzluk, ya da ne bileyim hoşnut olmayan bir şey mi” diye sormuş. Ayhan bu sefer de “ya ne bileyim hep senin istediklerini yapıyoruz, senin istediğin yerlere gidiyoruz, senin bu baskın halinden biraz yorulmuştum açıkçası, ipleri benim elime bırakacak bir kadın istiyordum açıkçası demesin mi?”
Zeynep tabi bu noktadan sonra nerede olduklarına bakmadan bağırıp çağırmaya başlamış “madem öyle bunu karşıma geçip adam gibi söyleseydin ya” demiş ve tepinmeye başlamış. Tabi kafenin gediklisi olmaları da bu bağırıp çağırmaları bir yere kadar kaldırabileceği için toparlanıp çıkmışlar. İstiklal Caddesi boyunca yürürlerken Zeynep ‘’peki ayrılmak mı istiyorsun’’ diye sormuş, Ayhan ise ‘’tabi ki hayır’’ demiş. ‘’İlişkimizin devam etmesini istiyorum. Önce sana bu olanları anlatmamayı düşündüm ama böyle bir yalanın üzerine de ilişkiyi sürdüremezdim. Gözlerine bakamazdım’’ demiş. Tabi Zeynep’te gene işler kopmuş ‘’yani elin kadınıyla yatınca gözüme bakabiliyorsun da söylemeyince mi bakamıyorsun’’ demiş. Ayhan’ı itip cadde boyunca koşmuş ve yola çıkınca da önüne çıkan ilk taksiye atlayıp eve dönmüş. Ayhan’ın ne aramalarına ne de kapıyı yumruklamalarına cevap vermiş ve ne yapayım demek içinde sabahın beşine kadar dayanıp beni aramış…
Ben duruma henüz bir yorum getiremeden Zeynep bir sonraki adımı atmak için cevaplanması gereken en önemli soruyu sormuştu bile: “Aldatan tekrar aldatır mı Anette? Yani ben şimdi Ayhan’ı affetsem bir daha bana bunu yapmayacağı ne malum. Hem aynı işyerinde bu kızla da çalışmaya devam edecekler. Hadi bu kızla bu durumu kesin olarak bitirseler bile her ilişkimizde sorun olduğunda bana söylemek ve çözüm aramak yerine başka bir kadının kollarına atılmayacağını nerden bileceğim ki?” diyerek birbiri ardına çok mantıklı şeyler söylüyordu. Arkasından “o zaman yapacak bir şey yok Ayhan’dan ayrılmalıyım ama onu o kadar seviyorum ki bu nasıl olacak” derken benim kulaklarımda hala şu soru yankılanıyordu: ‘’Aldatan bir kere daha aldatır mı Anette?”
Ah bu sorunun cevabını bilen var mı ki acaba? Aklımdan bir bir arkadaşlarımın başından geçen olaylar akmaya başladı. Aldatanın kadın olduğu başka bir durumda erkek kadını affetmiş ve kadında adamı tekrar aldatmıştı. Evli başka bir çift durumundaysa adam karısını aldatmış, affedilince birkaç sene sonra gene aldatmıştı. Bazıları alışkanlık gibi ana ilişkisi devam ederken, bir sürü başka kadınla zaten eşini aldatıyordu. Yani aklımdan böyle örnekleri geçirdim geçirdim ve aldatanın tekrar aldatacağına kanaat getirdim. Ama bunu asla Zeynep’e söyleyemezdim. Hem her durumun bir istisnası olamaz mıydı yani?
Siz ne diyorsunuz arkadaşlar aldatan tekrar aldatır mı ???
Sağlıcakla,
AMERİKALI psikoterapi uzmanı Dr. Jane Greer, soyunma biçimiyle insanın kişiliği arasında çok güçlü bir bağ bulunduğunu belirtti. Dr. Greer, insanların “altı ayrı biçimde” elbise çıkardıklarını belirterek şunaları söyledi:
1- DOST CANLISI
Elbiseleriniz çıkarıp her yere atıyorsanız “dost canlısı” birisiniz. Başkaları sizin dağınık ve pasaklı olduğunuzu düşünebilir. Ama gerçekte, başkalarına fazla aldırmama yolunu tercih ediyorsunuz.
2- GÜVENİLİR BİRİ
Giysilerinizi çıkarıp hemen derli toplu olarak yerlerine koyuyorsunuz. Çıkardığınız her şeyin konacağı bir yer var. Bu tür insanlar, yaşamın sorunlarını çözmenin en iyi yolunun “hiç sorun yaratmamak” olduğunu düşünüyorlar. Güvenilir birisiniz ve çevreye dikkat vermeyi biliyorsunuz.
3- DERİN DÜŞÜNEN
Gömleğinizi çıkardınız ve bir süre yarı çıplak evde dolaşıyorsunuz. Pantolon çıkarmanız 10 ya da 15 dakika sonra geliyor. Zaman sizin için çok fazla önemli değil. Boş zamanları ve derin konuları düşünmeyi seviyorsunuz. Ama aceleye gelemiyorsunuz.
4- TUTKULU VE NEŞELİ
Giysilerinizi “süper bir hızla” çıkarıyorsunuz. Bu tür insanlar, genelde stresli oluyor. Ancak aynı kişiler tutkulu ve neşeli de olabiliyor.
5- ROMANTİKLER
Saatinizi, kolyenizi ve bileziğinizi her şeyden önce çıkarıyorsunuz. Duygu yüklüsünüz, romantiksiniz, düşüncelisiniz ve iyi arkadaşlıklar kurabiliyorsunuz.
6- MACERACILAR
Elbise çıkarırken belli bir rutini izlemiyorsunuz. Ya da her gün farklı bir yöntemi denemekten hoşlanıyorsunuz. Bu kişiler “oldukça maceracı” ve risk alabiliyorlar. Sosyal ortamlara iyi uyum sağlıyorlar, farklı aktivitelerden zevk duyuyrolar.
fw mail
![424631_10151219446490914_829123943_n[1]](https://anetteinselberg.com/wp-content/uploads/2012/10/424631_10151219446490914_829123943_n1.jpg?w=780)