Favorilerimden Ayvazoski’den Seçmeler…

 

BÜTÜN MESELE; İYİ, MUTLU VE SAĞLIKLI OLDUĞUN ZAMANLARDA REHAVETE KAPILIP BU DURUMUN EGONU ŞİŞİRMENE…

BÜTÜN MESELE; İYİ, MUTLU  VE SAĞLIKLI  OLDUĞUN ZAMANLARDA REHAVETE KAPILIP BU DURUMUN EGONU ŞİŞİRMENE VE DOLAYISYLA HATALAR YAPIP YERE ÇAKILMANI ENGELLEMEK, KÖTÜ OLDUĞUN ZAMAN DA KARALAR BAĞLAYIP, UMUTSUZLUĞA KAPILIP KENDİNİ BIRAKMANI ENGLE…LLEMEK… BUNUN İÇİN HER DAİM UYANIK OLMAK LAZIM VE BUNUN HATIRLATICISI DA ”BU DA GEÇER YA HU DUR!”’ aNETTE
Çalakalem Laflarım... kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »

Mutsuz oldugunda umudunu tazeleyecek, mutlu oldugunda da, mutlulugun rehavetine kendini kaptirmasini, tembellige dusmesini onleyecektir…

dervisin biri, uzun ve yorucu bir yolculuktan sonra bir koye varir…
karsisina cikan insanlara, kendisine yardim edecek, yemek ve yatacak yer verecek birileri olup olmadigini sorar…
koyluler, dervis’e, kendilerinin de fakir olduklarini,evlerinin kucuk oldugunu soylerler ve sakir diye birinin ciftligini tarif edip,oraya gitmesini salik verirler… dervis yola koyulur, yolda birkac koyluye daha rastlar…
onlarin anlattiklarindan, sakir’in, o yorenin en zengin kisilerinden biri oldugunu ogrenir… bolgedeki ikinci zengin ise, haddad isimli bir baska ciftlik sahibidir… dervis, sakir’in ciftligine varir… cok iyi karsilanir…
iyi misafir edilir, yer, icer ve dinlenir… sakir de, ailesi de hem misafirperver hem de gonulleri zengin insanlardir… sonra tekrar yola koyulma zamani gelir ve dervis sakir’e ve ailesine tesekkur ederken, “boyle zengin bir insan oldugun icin hep sukret.” der… sakir’den ise soyle bir yanit alir: “hicbir sey oldugu gibi kalmaz… bazen gorunen, gercegin kendisi degildir… bu da gecer…”.
dervis, sakir’in ciftliginden ayrildiktan sonra, bu yanit uzerine uzun uzun dusunur… aradan birkac yil gectikten sonra, dervis’in yolu yine ayni yoreye duser… sakir’ e ugrayip, ziyaret etmek ister…
yolda karsilastigi koylulerle konusurken, koyluler:”haaaa o sakir mi?.. o iyice fakirledi, simdi haddad’in yaninda calisiyor…” derler. dervis, hemen haddad’in ciftligine gider… sakir’i bulur… eski dostu yaslanmistir… uzerinde eski pusku giysiler vardir… gecen sure icindeki bir sel felaketinde butun sigirlari telef olmus, evi barki yikilmistir…topraklari da islenemez hale geldigi icin, tek care olarak, selden hic zarar gormemis ve biraz daha zenginlesmis olan haddad’in yaninda calismak zorunda kalmistir… bu sure zarfinda sakir ve ailesi, haddad’a hizmetkarlik yapmaktadirlar… sakir, dervis’i, bu kez son derece mutevazi olan evinde misafir eder… kit kanaat yemegini onunla paylasir…
dervis, vedalasirken, sakir’e olup bitenlerden ne kadar cok uzgun oldugunu soyler ve sakir’den su yaniti alir: “uzulme… unutma, bu da gecer…” dervis, gezmeye devam eder ve aradan uzun yillar gectikten sonra, yolu yine ayni bolgeye duser… ogrendiklerinden saskina doner… bir sure once olen haddad, ailesi olmadigindan, butun varini yogunu, en sadik hizmetkari ve eski dostu sakir’e birakmistir… sakir, haddad’in konaginda oturmaktadir… kocaman arazileri ve binlerce sigiri ile yine o yorenin en zengin insani olmustur… dervis, eski dostunu iyi gordugu icin ne kadar cok sevindigini dile getirdiginde yine ayni yaniti alir: “bu da gecer…”
birkac yil sonra dervis yine sakir’i arar… ona bir tepe gosterirler… tepede sakir’in mezari vardir ve mezar tasinda soyle yazmaktadir: “bu da gecer”.
dervis, uzgun bir sekilde, “allah allah, olumun nesi gececek?” diye dusunur ve gider…
ertesi yil, dervis, sakir’in mezarini ziyaret etmek icin geri doner ama ortaliklarda mezar falan kalmamistir… buyuk bir sel gelmis, butun tepeyi silmis supurmus ve sakir’in mezarindan geriye hic eser kalmamistir…
o yillarda, ulkenin sultani, kendisi icin cok degisik bir yuzuk yapilmasini ister… bu oyle bir yuzuk olacaktir ki, sultan mutsuz oldugunda umudunu tazeleyecek, mutlu oldugunda da, mutlulugun rehavetine kendini kaptirmasini, tembellige dusmesini onleyecektir…
hic kimse, sultani tatmin edecek boyle bir yuzuk yapmayi basaramaz… sultanin adamlari bir gun bilge dervis’i bulurlar, yardim isterler… sultan yuzuge fena halde takmistir…
dervis, sultanin kuyumcusuna hitaben bir mektup yazar…
kisa bir sure sonra, yuzuk sultana sunulur… sultan onceleri hicbir anlam veremez; cunku, son derece sade bir yuzuktur bu… sonra uzerindeki yaziya takilir gozu… uzerinde biraz dusunur ve yuzu aydinlanir…
buyuk bir mutluluk isigi parlar gozlerinde… sonunda tam da istedigi gibi bir yuzugu olmustur…
yuzugun uzerindeki yazi mi?

su yazilidir yuzugun uzerinde: “bu da gecer”.
+

İlhan Güngören: Hayatı gözlemlemeye başladığımda ilk olarak bana, onunla ilgili anlatılan bazı şeylerin yanlış olduğunu fark ettim.

1987.
Bilsak, Cihangir. Tiyatro Atölyesi.
İlk Zen öğretmenim İlhan Güngören, Nokta Dergisi muhabirinin sorularını yanıtlıyor.

Muhabir: Siz başarılı bir avukatsınız, köklü bir aileden geliyorsunuz ve Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk Hukuk Fakültesi mezunlarındansınız. Nasıl oldu da Zen ile ilgilenmeye başladınız?

İlhan Güngören: Hayatı gözlemlemeye başladığımda ilk olarak bana, onunla ilgili anlatılan bazı şeylerin yanlış olduğunu fark ettim.
(Sessizlik)

Muhabir: Sonra?

İlhan Güngören: Sonra, her şeyin yanlış olduğunu fark ettim

Cem Şen Hocanın Anılarından…

Başkalarının iyi işlerini kötüler; çünkü kendini yüceltmenin yolunun başkasının hatasına vurgu yapmak değil kendini geliştirmek olduğunu unutur.


İnsan unutur. Verdiği sözleri unutur.
İnsan unutur. Bir zamanlar ne hissettiğini unutur.
İnsan unutur. Bir zamanlar ne çektiğini unutur.
İnsan unutur. Çabasının işe yaramadığını unutur.
İnsan unutur. Tüm sevdiklerinin ve kendisinin öleceğini unutur.
İnsan unutur. Önemli kabul ettiği şeylerin büyük bir kısmının önemli olmadığını unutur.
Aynı hataları defalarca yapar; çünkü unutur.
Minnet duymaz; çünkü geçmişte kim olduğunu unutur.
Paylaşmaz; çünkü paylaştığında mutlu olduğunu unutur.
Öfkelenir; çünkü öfkelendiğinde acı çektiğini unutur.
Arzularının pençesine düşer; çünkü arzuları asla tatmin edemediğini unutur.
Başkalarını zor duruma düşürür; çünkü başkalarını zor durumdan kurtardığında sevinçle dolduğunu unutur.
Endişelenir; çünkü geleceği kontrol edemeyeceğini unutur.
Pişmanlıklarla ve suçlulukla yaşar; çünkü geçmişi değiştiremeyeceğini unutur.
Tembellikle yaşar; çünkü en değerli deneyimlerin biz onları beklemezken geldiğini unutur.
Hazırlık yapar; çünkü olanın bizi daima hazırlıksız yakalayacağını unutur.
Hayaller kurar; çünkü olanın daima hayal ettiğimizden farklı olacağını unutur.
Başkalarının iyi işlerini kötüler; çünkü kendini yüceltmenin yolunun başkasının hatasına vurgu yapmak değil kendini geliştirmek olduğunu unutur.
Somurtur; çünkü gülümsemenin bulaşıcı bir iyilik olduğunu unutur.
Açgözlülük yapar; çünkü cesaretin en değerli yatırım olduğunu unutur.
Zamanını boş yere harcar; çünkü bu değerli hayatın kısacık olduğunu unutur.
Başarı elde etmek, alkış almak için kendini türlü acıların, türlü erdemsizliklerin kucağına atar; çünkü her şeyin geçici olduğunu unutur.
Suçlar; çünkü eylemlerin özgür olmadığını, koşullarca belirlendiğini unutur.
Böbürlenir; çünkü başarının kendi ürünü olmadığını unutur.
Kendisiyle konuşur; çünkü gerçeği duyabilmek için susması gerektiğini unutur.
Dinlemeyi unutur; çünkü anlaşılabilmenin tek yolunun anlamak olduğunu unutur.
Kısacası insan unutur.
(Cem Şen)

Kalışımda Bir Ayrılık, Ayrılışımda Bir Kalış Vardır…

“Evim der ki, ‘Beni bırakma,   çünkü burada senin geçmişin yaşıyor.’
Yolum der ki, ‘Gel ve beni izle,   çünkü ben senin geleceğinim.’
…  Ve ben hem eve, hem de yola derim ki,   ‘Benim ne geçmişim,   ne de geleceğim var.
Eğer kalırsam,   kalışımda bir ayrılış vardır;
gidersem,   ayrılışımda bir kalış.
Yalnızca sevgi ve ölüm   her şeyi değiştirebilir.’ ”
– Halil CİBRAN / Ermiş –

Abdi Düğün Salonu Mu?

Karikatür kategorisinde yayınlandı. Etiketler: . 1 Comment »

Çünkü biliyorlardı ki onların sesi, sessizliklerin çığlığıydı.

…Dante neden yazmıştı? Leonardo, Freud neyi araştırmıştı? Ya Yunus? Ya Mevlana? Voltaire, Rousseau, Mozart, Goethe, Beethoven ne anlatıyordu insanlığa? Bitmeyen bir istek, tükenmeyen bir dilek ve beklenti: İyiliği güzelliği egemen kılmak… Daha güzel, daha adil, daha eşitlikçi bir dünyadan yana, güzel yarınlara ulaşmak için gönül vermiş insanlardı her biri. Onların sanatı yasalarca korunmayan, toplumca sahip çıkılmayan, çaresiz insanlığa çare bulma adına, bozuk düzenin yaralarını sarma adına yapılan çabalardı. Irk, renk, din ya da millet ayrımı yapılmadan, herkesin barış içinde yaşamasıydı tek dilekleri. Aydın duyarlılığı ile insanlara ulaşmak istiyorlardı. Çünkü biliyorlardı ki onların sesi, sessizliklerin çığlığıydı.
___Raşel Rakella Asal/Cecile___
… Resim: Edvard Munch/Çığlık Sanat Hareketi: Dışavurumculuk(Ekspresyonizm

Evet, kim bu yeryüzünde, Bir cana canım diyebilmişse, Gelsin katılsın sevincimize!

Dosya:Friedrich schiller.jpg

 

 

Sevinç, güzelim kıvılcımı Tanrıların,
Cennetin kızı, Yanıp tutuşarak coşkunluktan
Giriyoruz göklerdeki tapınağına senin.
Büyülerin birleştiriyor yeniden
Zamanın kıyasıya ayırdıklarını;
Temiz kanatlarının süzüldüğü her yerde
Kardeş oluverir bütün insanlar.

Kim ermişse yüce mutluluğuna
Bir dost ile dost olmanın
Kim kazanmışsa yüreğini soylu bir kadının,
Evet, kim bu yeryüzünde
Bir cana canım diyebilmişse
Gelsin katılsın sevincimize!

Ama kim tadamamışsa bunu ömründe
Çekilsin gitsin aramızdan ağlayarak…

Schiller.. ( Beethoven 9.senfoninin esin kaynağı, müziği dinlerken )