Bir derviş günün birinde sakal traşı olmaya berbere gider… Berber tam usturayı eline almışken içeri çok sinirli bir adam girer… Başlar bizim dervişe sövmeye…Derviş hiç cevap vermez… Sakal traşı olmaya devam eder… Fakat adam giderek sataşmalarını arttırır… ‘Kabak kafa ‘ der… ‘Kalk ordan da biz traş olalım’ der… Bizim derviş yine hiç cevap vermeden kalkar berber koltuğundan yerini verir… Kabak kafa aşağı… Kabak kafa yukarı… Adam traşı bitene kadar dervişe söver durur… Sonunda işi biter ve berberden çıkar… Tam yolu geçecekken bir araba çarpar… Ağır yaralanır… Berber dervişe döner… Çok ağır olmadı mı derviş efendi der… Derviş cevap verir… Bana ağır gelmedi ama Yaradana ağır gelmiş olmalı diye cevap verir….
ben de duyarım bir ses, amma bulamam nereden gelir?
nereden gelirse gelsin; dağlardan, kuşlardan, denizden, insandan, hayvandan, ottan, böcekten, çiçekten. gelsin de nereden gelirse gelsin!… bir hişt hişt sesi gelmedi mi fena. geldikten sonra yaşasın çiçekler, böcekler, insanoğulları….
_ hişt hişt !
_ hişt hişt !
_ hişt hişt ! “
sait faik abasıyanık
Çıktığımız yolda yaşadığımız tecrübelerin tadına varmalı… Portokal bahçelerini, menekşeleri, kartalı, leoparın pençelerini görebilmeliyiz… Bizi biz yapacak olan budur… Belkide yolda yaşanacak tecrübeler bizi amacımıza götüreceklerdir… Varmayı takıntı haline getiren zihnimizi sakinleştirip, yolculuğun tadını çıkarmaya ne dersiniz???