Gökyüzünün sonuna gittim…

yeryüzünün sonuna gittim…

suların sonuna gittim…

gökyüzünün sonuna gittim…

dağların sonuna gittim…

arkadaşım olmayan bir şey bulamadım…

bir kızılderili atasözü

Adam Buddha’ya bakar: “Dün yaptığım şey için beni affet.”


“Günlerden bir gün: Buddha bir ağacın altında öğrencileriyle oturmaktadır. B ir adam gelir ve yüzüne tükürür. B uddha yüzünü siler ve adama sorar, “ B aşka? B aşka ne söylemek istiyorsun?” Adam şaşırır, çünkü bir insanın yüzüne tükürülünce “ B aşka?” diye sormasını beklememiştir. B öyle bir deneyimi yoktur. Daha önce insanları hep aşağılamıştır ve onlar da kızarak tepki vermiştir. Ya da korkudan gülümsemiş ve adama yaranmaya çalışmışlardır. Ama B uddha ikisini de yapmamış, ne öfkelenmiş, ne de korkmuştur. Sadece düz bir şekilde “ Başka?” diye sormuştur. Tepki vermemiştir.

Ama Buddha’nın öğrencileri öfkelenir, tepki verir. En yakın öğrencisi Ananda der ki: “ Bu çok fazla, buna tahammül edemeyiz. Sen öğretine devam et, biz de şu adama bunu yapamayacağını gösterelim. Cezalandırılması gerekiyor. Yoksa herkes aynı şeyi yapmaya başlar.”

Buddha konuşur:”Sesini çıkartma. O beni kızdırmadı, ama siz kızdırdınız. O bir yabancı, buralara yeni gelmiş. Benim hakkımda bir şeyler duymuş olmalı; ‘bu adam tanrı tanımaz, tehlikeli, insanları yoldan çıkarıp yanıltıyor’ gibi şeyler. Benim hakkımda bir fikir edinmiş. O bana tükürmedi, kendi fikrine tükürdü; beni tanımıyor ki, bana nasıl tükürmüş olabilir? Eğer düşünürseniz, o kendi zihnine tükürdü. Ben onun bir parçası değilim, ve görüyorum ki bu zavallı adamın söyleyecek başka bir şeyi olmalı. Çünkü bu, bir şey söylemenin bir yolu; tükürmek bir şey söylemenin bir yolu. Bazen dilin yetmediğini hissettiğin anlar olur; derin sevgide, yoğun öfkede, nefrette, duada. Dilin yetmediği yoğun anlar olur. O zaman bir şey yapman gerekir. Derin sevgi duyduğunda, birine sarılırsın; ne yaparsın orada? B ir şey söylersin. Çok öfkelendiğinde birine vurursun, tükürürsün, bir şey söylüyorsundur. B u adamı anlayabiliyorum. Söyleyecek başka bir şeyi daha olmalı. O yüzden ‘ Başka?’ diye sordum.”

Adam daha da çok şaşırır! Ve Buddha öğrencilerine der ki: “Siz beni daha çok kızdırdınız, çünkü siz beni tanıyorsunuz, benimle yıllarca yaşadınız, ama yine de tepki veriyorsunuz.”

Şaşıran, kafası karışan adam evine döner. Bütün gece uyuyamaz. Bir buddha gördükten sonra artık eskisi gibi uyumak zordur, mümkün değildir. Bu deneyim tekrar tekrar aklına gelir. Ne olduğunu kendine açıklayamaz. Titreme, terleme nöbetleri geçirir. Böyle bir adama hiç rastlamamıştır; bütün zihni, bütün kalıpları, bütün geçmişi dağılır.

Ertesi sabah geri döner. Buddha’nın ayaklarına kapanır. Buddha sorar: “ Başka? Bu da sözle söylenemeyeni söylemenin başka bir yolu. Ayaklarıma dokunduğun zaman, sözcüklere sığmayan, sıradan dille anlatılamayan bir şey söylüyorsun.” Buddha devam eder: “ Bak Ananda, bu adam yine burda, bir şey söylüyor. Çok derin duyguları olan bir adam bu.”

Adam Buddha’ya bakar: “Dün yaptığım şey için beni affet.”

Buddha cevap verir: “Affetmek mi? Ama ben, dün o hareketi yaptığın adam değilim ki. Ganj nehri sürekli akıyor, o hiçbir zaman aynı Ganj değil. Her adam bir nehirdir. Senin tükürdüğün adam artık burada değil; aynı onun gibi görünüyorum, ama aynı değilim, bu yirmidört saatte öyle çok şey oldu ki! Nehirden çok su aktı. O yüzden seni affedemem, çünkü sana kızgın değilim.”

“Ve sen de yenilendin. Görüyorum ki sen dün gelen adam değilsin, çünkü o adam kızgındı. O kızgındı, ama sen önümde eğilip ayağıma dokunuyorsun, nasıl aynı adam olabilirsin? Sen o değilsin, o yüzden bunu unutalım. O iki adam; tüküren adam ve tükürülen adam, artık yok. Yakına gel. Başka şeylerden konuşalım

Oya Sever Hanım’dan alıntıdır.

Sekiz Rüzgar ve 1 Osuruk

Photo: Sekiz RüzgarBin yıl kadar önce Song Hanedanı sırasında yaşamış büyük Çin şairlerinden Su Dongpo, Budist öğretilerin hevesli bir öğrencisiydi. Budizm'i sıklıkla yakın dostu olan Zen üstadı Foyin'le tartışıyordu. İki dost aynı nehrin karşı kıyılarında yaşamaktaydı - Su Dongpo'nun evi kuzey kıyıda, Foyin'in Altın Dağ Tapınağı ise güney kıyıdaydı.Bir gün Su Dongpo'ya ilham geldi ve aşağıdaki şiiri yazdı.Cennet içinde cennete eğerim boynumu,Saç tellerim kainatı aydınlatır.Sekiz rüzgar yerimden kımıldatamaz beni,Yine morlu, altın ışıltılı lotusun üstünde otururum.Kendi eserinden çok etkilenen Su Dongpo, bu şiiri bir uşağa verip Foyin'e gönderdi. Dostunun da şiirinden kendisi kadar etkileneceğinden kuşkusu yoktu.Foyin şiiri okur okumaz, onun hem Buda'ya bir övgü hem de şairin kendi ruhsal olgunlaşmasının ilanı olduğunu gördü. Şiirdeki "sekiz rüzgar"; övgü, alay, onur, onursuzluk, kazanç, kayıp, haz ve ızdırap - maddi dünyanın erkeklerin duygularını yönlendiren ve etkileyen kavramlarına gönderme yapmaktaydı. Su Dongpo artık bu güçlerin kendisini etkilemediği yüksek bir ruhsallık düzeyine ulaştığını söylüyordu.Zen üstadı gülümseyerek Su Dongpo'nun elyazısının üstüne "osuruk" yazdı ve onu şaire geri yolladı.Su Dongpo iltifatlar ve taktir beklediğinden, Zen üstadının ne yazmış olduğunu görünce şok oldu. Öfkeyle kükredi: "Bana nasıl böyle hakaret edebilir? İğrenç ihtiyar maymun! Bana bunun hesabını verecek!"Öfkeden deliye dönen Su Dongpo, kendisini nehrin karşı kıyısına geçirecek tekneyi çağırdı ve karşı kıyıya varır varmaz, tekneden atlayıp tapınağa koştu. Tek isteği Foyin'i bulmak ve kendisinden özür diletmekti.Hışınla tapınağa girdi. Foyin'in kapısı kapalıydı. Kapıya iliştirilmiş notta aşağıdaki satırlar okunuyordu:Sekiz rüzgar yerimden kımıldatamaz beniBir osuruk karşı kıyıya savurur.Bu satırları okuyan Su Dongpo dondu kaldı. Foyin bu öfkeli ziyareti öngörmüştü. Su Dongpo'nun öfkesi dostunun maksadını anlayınca sönüp gitti. Eğer gerçekten sekiz rüzgardan hiç etkilenmeyen, ruhsal olgunluğa erişmiş bir adam olsaydı, bu denli kolayca kışkırtılır mıydı?Azıcık kalem oynatarak, küçücük bir gayretle Foyin, Su Dongpo'nun gerçekte, kendi iddia ettiği gibi ruhsal olgunluğa ulaşmış biri olmadığını göstermişti. Yaptığından utanmış, ama biraz daha bilgeleşmiş olan Su Dongpo, tapınaktan sessizce ayrıldı.Bu olayın, Su Dongpo'nun ruhsal gelişiminde bir dönüm noktası olduğu söylenir. O günden sonra büyük şair, sadece bu erdeme sahip olduğunu iddia etmenin ötesine geçip, gerçekten tevazu sahibi bir adam oldu.Derek Lin - Gündelik Hayatın Tao'su70. Gün

Sekiz Rüzgar Bin yıl kadar önce Song Hanedanı sırasında yaşamış büyük Çin şairlerinden Su Dongpo, Budist öğretilerin hevesli bir öğrencisiydi. Budizm’i sıklıkla yakın dostu olan Zen üstadı Foyin’le tartışıyordu. İki dost aynı nehrin karşı …kıyılarında yaşamaktaydı

– Su Dongpo’nun evi kuzey kıyıda, Foyin’in Altın Dağ Tapınağı ise güney kıyıdaydı. Bir gün Su Dongpo’ya ilham geldi ve aşağıdaki şiiri yazdı. Cennet içinde cennete eğerim boynumu, Saç tellerim kainatı aydınlatır. Sekiz rüzgar yerimden kımıldatamaz beni, Yine morlu, altın ışıltılı lotusun üstünde otururum. Kendi eserinden çok etkilenen Su Dongpo, bu şiiri bir uşağa verip Foyin’e gönderdi.

 Dostunun da şiirinden kendisi kadar etkileneceğinden kuşkusu yoktu. Foyin şiiri okur okumaz, onun hem Buda’ya bir övgü hem de şairin kendi ruhsal olgunlaşmasının ilanı olduğunu gördü.

Şiirdeki “sekiz rüzgar”; övgü, alay, onur, onursuzluk, kazanç, kayıp, haz ve ızdırap – maddi dünyanın erkeklerin duygularını yönlendiren ve etkileyen kavramlarına gönderme yapmaktaydı. Su Dongpo artık bu güçlerin kendisini etkilemediği yüksek bir ruhsallık düzeyine ulaştığını söylüyordu. Zen üstadı gülümseyerek Su Dongpo’nun elyazısının üstüne “osuruk” yazdı ve onu şaire geri yolladı. Su Dongpo iltifatlar ve taktir beklediğinden, Zen üstadının ne yazmış olduğunu görünce şok oldu. Öfkeyle kükredi: “Bana nasıl böyle hakaret edebilir? İğrenç ihtiyar maymun!

Bana bunun hesabını verecek!” Öfkeden deliye dönen Su Dongpo, kendisini nehrin karşı kıyısına geçirecek tekneyi çağırdı ve karşı kıyıya varır varmaz, tekneden atlayıp tapınağa koştu. Tek isteği Foyin’i bulmak ve kendisinden özür diletmekti. Hışınla tapınağa girdi. Foyin’in kapısı kapalıydı. Kapıya iliştirilmiş notta aşağıdaki satırlar okunuyordu: Sekiz rüzgar yerimden kımıldatamaz beni Bir osuruk karşı kıyıya savurur. Bu satırları okuyan Su Dongpo dondu kaldı. Foyin bu öfkeli ziyareti öngörmüştü. Su Dongpo’nun öfkesi dostunun maksadını anlayınca sönüp gitti.

Eğer gerçekten sekiz rüzgardan hiç etkilenmeyen, ruhsal olgunluğa erişmiş bir adam olsaydı, bu denli kolayca kışkırtılır mıydı? Azıcık kalem oynatarak, küçücük bir gayretle Foyin, Su Dongpo’nun gerçekte, kendi iddia ettiği gibi ruhsal olgunluğa ulaşmış biri olmadığını göstermişti.

Yaptığından utanmış, ama biraz daha bilgeleşmiş olan Su Dongpo, tapınaktan sessizce ayrıldı. Bu olayın, Su Dongpo’nun ruhsal gelişiminde bir dönüm noktası olduğu söylenir. O günden sonra büyük şair, sadece bu erdeme sahip olduğunu iddia etmenin ötesine geçip, gerçekten tevazu sahibi bir adam oldu.

 Derek Lin – Gündelik Hayatın Tao’su