Doğa boşluk etkisinden nefret eder ve her zaman onu iyiyle doldurur

Doğa boşluk etkisinden nefret eder ve her zaman onu iyiyle doldurur. Evren başka bir şeyi sıkıca kavrayan elinize bir şey koyamaz.

Maymunu yakalama hikayesini bilirsiniz. Bilmeyenler için kısaca aktarayım. Bir maymunu yakalamak için yapılacak şey elinin girebileceği büyüklükte bir deliği olan içi ceviz dolu ağır bir yapıdır. Maymun elini sokar , cevizi avuçlar. Yumruk haline gelmiş elini delikten çıkartamaz. Hareketsiz kalır. Aslında elindekileri bıraksa kurtulacaktır ama buna cesaret edemez. Elindekileri kaybetmemek adına geleceğini ve kendini kaybeder. Çevrenize bundan sonra bu gözlükle bakın. Daha net olarak tabloyu göreceksiniz. Bir çok kişi bu durumda. Bu gerçeği ya bilmiyorlar veya bilseler de fark etmiyorlar. Siz bugün öğrendiniz.

Olumlu bir şeyi çekmenin en iyi yolu olumsuz bir şeyi bırakmak ve iyi için bir boşluk oluşturmaktır. Eğer yeni elbiseler istiyorsanız önce gardırobunuzu temizlemek ve bazı eski elbiseleri evsizlerin sığınma yurduna bağışlamak en iyisidir. Eğer sizi anlayan dostlar arıyorsanız , öncelikle içinde bulunduğunuz ve size fayda sağlamayan aksine sizin enerjinizi çalan kişilerden uzaklaşmak ve onların yerine sizi anlayan ve sizi yükseltecek dostlar bulacak ve onlarla daha fazla zaman geçireceksiniz.

Razıysanız değiştiremezsiniz.

Hayatınızda aradığınız tüm refahı kendinize çekemiyorsanız, kendinize bırakmanız gereken neye tutunduğunuzu sorun.

Dostlarım bizi arzu ettiğimiz bir yaşam bekliyor. Tek yapacağımız kendimize özgüveni kazanarak, inançlı bir şekilde hedefe yürümektir.

Bir ZEN hikayesi der ki;

Bir gün bir Budist ve bir Zen keşişi bir yere gidiyorlarmış hava da yağmurluymuş. Daha sonra kimonolu güzel bir kadının bir yerde mahsur kaldığını görmüşler, kadın çamurdan geçemiyormuş. Budist o yöne hiç bakmadan yürüyecekmiş çünkü bir kadına yaklaşmak yasak ve kurallara aykırı imiş. Derken Zen keşişi, “gel kız!” deyip kadını kucağına alarak karşıya geçirmiş. Sonra ikisi de yola devam etmişler. Ama olay budist rahip’e dert olmuş yol boyunca bunu nasıl yapar, nasıl yasalara karşı gelir diye düşünmüş durmuş. Bir müddet sonra dayanamamış sormuş:

“Bize yasak olduğu halde nasıl bir kadına dokundun ve onu taşıdın?”

Zen keşişi demiş ki..

“Ben onu orda bırakmıştım, sen hala taşıyormusun!”

Titreşimlerin Sırrını Çözen Kainatın Sırrını Çözer…

titresim-nedir[1]

Bundan yirmi yıl önce size evrenin aslında kocaman bir titreşim olduğu söylenseydi, küçük evren insanın da etrafındaki her şeyle birlikte her an titreşmekte olduğunu ve hayatın sırrının titreşimlerde saklı olduğu söylenseydi ne düşünürdünüz?

Nikola Tesla titreşimlerin sırrını kısmen de olsa çözmüştü…

Muhtemelen bu söylenilenlere çok fazla anlam veremez ve üzerinde de fazla durmazdınız. Çünkü o zamanlar titreşimlerin bu derece önemli olduğu insanlık tarafından bilinmiyordu. Gerçi hala da tam olarak bilindiği söylenemez… Hâlbuki bundan 100 yıl önce Nikola Tesla kendi icadı olan deprem makinesini anlatırken şu sözleri söylemişti: “Birkaç saniyede binanın titremeye başladığını hissettim. On dakika daha devam etseydim binayı ve sokağı yıkabilirdi. Aynı cihazla Brooklyn Köprüsünü 1 saatten kısa bir süre içinde East River’a indirebilirdim.” Tesla frekansların yani titreşimlerin sırrını kısmen de olsa çözmüştü. Tesla’ya göre evren kocaman bir titreşimdi ve hepimiz bu titreşimin küçük birer yansımasıydık. Ya da başka bir deyişle evren bir gitar, bizler de onun telleriyiz ve diğer tüm tellerle birlikte her an titreşiyoruz. Bilim adamları yüzyıllardır bu şarkıyı anlamlandırmaya çalışıyorlar ve sonunda notaları keşfettiler. Şimdi de gitarın tellerini koparmadan melodiyi çözmeye çalışıyorlar… Bu yazıda melodiye ait birkaç sol anahtarı vermeye çalışacağız.

Saniyede 10 bin kez hızla titreşen canlıları göremiyoruz…

Her şeyin özü enerjidir. Kütle, enerjinin yoğunlaşmış halidir. Düşünce enerjidir. Enerji sürekli titreşerek bir salınım oluşturur. Bizler de insanoğlu olarak sürekli titreşen enerjileriz. Titreşim seviyemiz düşük olduğu için yeryüzünde çökeltilmiş şekilde yani kütle-beden olarak hayatlarımızı devam ettiriyoruz. Bizim titreşimimize uygun şekilde titreşen enerjileri de kendi titreşim dünyamızda kütle olarak görebiliyoruz (diğer insanlar, hayvanlar, masa, sandalye vs.) İnsan bedeninin doğal titreşim düzeyi saniyede ortalama 300 titreşimdir. Dünya işleriyle fazlaca ilgili olan insanlar bu titreşimin altındadırlar. Frekans yani titreşim düzeyi arttıkça kişilerin doğaüstü güçleri de artmaktadır. Şifa verme gücüne sahip olan kişilerin titreşim düzeyleri saniyede ortalama 500 titreşimdir. 800 titreşim seviyesine gelindiğindeyse medyumik güçler ortaya çıkar. 1000 titreşimin üzerinde telepati kanalı gayet akıcı şekilde açıktır. Saniyede 10 bin titreşim seviyesindeki insan astral seyahat yapabilir konuma gelir. Bu tıpkı bir gitarın tellerinin titreşmesi gibidir. Gitarın telini oynattığınızda önce hızla titreşir, teli göremezsiniz. Sonra titreşim azalmaya başlar ve tel görünür hale gelir. Bizler de şu anda saniyede 300 titreşimle birbirimizi görebiliyoruz ama saniyede 10 bin kez hızla titreşen canlıları göremiyoruz. Onları boyut üstü varlıklar olarak adlandırıyoruz. İçimizden pek azımız yani medyum diye tabir ettiğimiz kişiler onlarla temasa geçebiliyor. Bazen kanal olarak da onlardan gelen bilgileri aldıklarını iddia edebiliyorlar. Bu kişilerin bir kısmı şizofren hastası, bir kısmı dolandırıcı olabilir ama titreşim seviyesini saniyede 10 binin çok üzerine çıkartıp zaman mekân mefhumunu aşan insanların da var olduğu biliniyor. Çok büyük kâhinler bu frekans seviyesinde oldukları için söyledikleri pek çok şey doğru çıkmaktadır. Duru görü yapan medyumlar kaybolan eşyaları bu şekilde bulabilmektedir. Şifacılar tek bir dokunuşla hastanın hasarlı olan organına en uygun frekansı vererek onu iyileştirebilmektedir. Şifacı ya da bioenerji uzmanı olarak tabir ettiğimiz kişilerin yaptıkları şey özünde kendileri vasıtalarıyla hastaya doğru frekansları vermektir.

Frekanslarla (titreşimlerle) hastalıkları iyileştirmek mümkün!..

Her organın kendine özgü titreşimi vardır. Bedenin titreşiminin dışında organlar da kendi aralarında farklı hızlarda titreşirler. Örneğin kalbin titreşim hızıyla böbreğinki aynı değildir. Böbrek arıza yaptığında bu aynı zamanda onun titreşiminde bir sorun olduğu anlamına gelir. Bir insanı kalbine iyi gelmeyecek titreşimlere maruz bırakırsanız o kişi kalp krizi geçirip ölebilir. Bu şekilde uzaktan suikastların yapılması bile teoride mümkündür. Doğru titreşim hayat kurtardığı gibi yanlış titreşim de can alır. Dozer kullanıcıları, asfalt delici vibrasyon cihazlarını kullanan kişilerin kalp krizi geçirip ölmeleri ya da uzun vadede çeşitli hastalıklara yakalanmaları olasıdır. Çünkü bu cihazlar çok güçlü titreşimlere sahip oldukları için vücudun titreşimini bozmaktadır. Frekanslarla (titreşimlerle) hastalıkları da iyileştirmek mümkündür.

Her titreşimin ölçüsü bir frekans değeriyle hesaplanır. Farklı titreşimlerin farklı frekansları vardır. Bir titreşimin ne tür bir titreşim olduğunu frekans değerleriyle ölçeriz. Frekans teknolojisi günümüzde kısmen de olsa tıpta kullanılıyor ancak gün gelecek pek çok hastalığın tedavisi frekanslarla yapılabilecek. Her hastalığa uygun frekans bulunacak ve hasta kişi o frekans ortamına sokularak tedavi edilecek. O gün geldiğinde modern tıp ile alternatif tıp birleşmiş olacak. Aslında bu bilinen bir şey ama hala hastalıkların çaresini ilaçlarda arayıp duruyoruz ve bu durum ilaç sektörünün çok işine yarıyor. Plasebo etkisi bile aslında frekansların değişmesiyle alakalı. İnanmak denilen şey, hastanın hastalığa karşı tutumu değişince frekansının da değişmesi ve hastalığın artık o frekansta kendine yer bulamamasından başka bir şey değil. Birinin elini tuttuğunuzda bedeniniz otomatik olarak onun frekansına ayarlanıyor. O halde kimin elinden tuttuğunuza dikkat edin çünkü eğer onun manyetik alanı sizinkinden daha kuvvetliyse sizi kendi frekansına çekebilir ve o frekans gerçekte size yaramayan bir frekans olabilir.
İlişkilerde de asıl mesele doğru frekansı bulabilmekte…

Frekans teknolojisi hızla gelişmeye devam ediyor. İleride öyle günler gelecek ki, kişiler eş seçimini yaparken sadece kan uyuşmazlığına değil frekans uyuşmazlığına da bakacaklar. Bu şekilde kimin kiminle anlaşamayacağı net bir şekilde bilinebilecek. İyi başlayıp kötü giden ilişkilerin de sebebi frekansların değişmesi aslında. On yıldır birlikte olduğunuz kişiyle artık anlaşamıyorsunuz çünkü ikiniz de on yıl önceki frekanslarınızda değilsiniz artık ve bugün apayrı iki frekansta yaşıyorsunuz hayatı. Kısmet dediğimiz şey de frekanslarla son derece ilintilidir. Dünyanın iki ayrı ucunda da olsa en doğru frekanslar her zaman birbirlerini buluyor. Tıpkı göçmen kuşların yollarını bulması gibi dünyanın manyetik haritasında hepimizin ayarlı olduğu bir frekans var ve kendimize en uygun frekansı bir göçmen kuş edasıyla buluyoruz. Bazen de bulamıyoruz. İşte o zaman hayatımızda problemler ortaya çıkıyor. Bizimkinden daha güçlü bir frekansın etkisine girdiğimizde kendi manyetik alanımızdan kopuyoruz ve kendimizi kötü giden bir evliliğin içinde ya da istemediğimiz bir işi yaparken bulabiliyoruz. İşte bütün bunların sebebi yanlış frekanslar…

İlişkilerde de asıl mesele doğru frekansı bulabilmekte…

Herkesin kendisine en uygun titreşimi bulma potansiyeli vardır. Kendimizi dinlemek diye ifade ettiğimiz kişinin bir karar vermeden önce içe dönme hadisesi de budur aslında. Kendimizi dinlediğimizde titreşimlerimizi de fark ediyoruz ve titreşimler iç ses olarak bizim için neyin iyi ve doğru olacağını bize söylüyor. Bir miktar derin düşünme ve yalnız kalmak kendimizi yani titreşimlerimizi anlamak için yeterlidir. Yeter ki kendimize bu fırsatı verelim…

Yazar: Cem Özüak

Ruhsal Büyüme... kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »

Beni güçsüz yanımla, aptal yanımla olduğum gibi benimseyin

 

 

İçten olmalısın. Yapmacık olmamalısın. Olduğun gibi görünmelisin. Dünyanın en zor işi, olmadığın bir kişi olmaya çalışmaktır. Gerçek benliğine doğru yaklaştıkça o kişiliği benimse ve her zaman öyle kal. Bunun kolay bir yaşama yolu olduğunu göreceksin. En zor şey başkalarının olmanı istediği kişi olmaya çalışmaktır. Onların seni bu duruma getirmesine izin verme. ;Kendinin kim olduğunu bul, olduğun gibi görün sadece. Richard Albert in deyimiyle karabasanları kovmak için gerekli enerjiyi bu yolda kullanabilirsin. Kovalanacak karabasan da kalmayacak artık. Hepsini bir kenara at İşte, ben buyum… Beni güçsüz yanımla, aptal yanımla olduğum gibi benimseyin. Benimseyemezseniz, rahat bırakın deyin.
LEO BUSCAGLIA,

Asıl mesele insan olmaktır…

 

Asıl mesele insan olmaktır…
Her şeyin olabilir ve sen her şey olabilirsin. Evlerin, arabaların. Bilgisayar vs… her türlü teknolojik imkanın, renk renk elbiselerin, pahalı parfüm ya da kremlerin ve pahalı alışkanlıkların…
Ve sen!
Her şey olabilirsin…
Güzel ya da çirkin.
Uzun ya da kısa olabilirsin.
Boylu poslu. Gösterişli ya da gösterişsiz…
Tombul ya da zayıf…
Genç ya da yaşlı…
Kadın ya da erkek olabilirsin…
Anne, baba olabilirsin.
Kardeş, ağabey, dost, arkadaş…
Huzurlu ve huzursuz…
Güleryüzlü ya da somurtuk.
Sakin ya da hareketli…
Sabırlı, dayanıklı, heyecanlı, atak ve coşkulu olabilirsin.
Hatta her an içinde bulunduğun duruma göre bir şey de olabilirsin.
Sonra iş sahibi olabilirsin ya da işsiz…
Üniversite ya da lise yada ilköğretim mezunu olabilirsin.
Bir meslek sahibi olabilirsin.
Öğretmen, memur, işçi, doktor, mimar ya da avukat…
Hatta mesleğinde üst seviyelere çıkabilir ve unvanların olabilir…
Bütün bu özelliklerin çevrende pek bir takdir görebilir, övgüler alabilirsin…
Tüm bunlar iyidir hoştur, güzeldir …
Büyüklerin dediği gibi adam bile olabilirsin.
Ama
İnsan olmak başka bir şeydir…
Onun ne okunacak bir kitabı ne de ezberlenecek bir formülü vardır. İnsan olmak yukarıda saydıklarım ile saymadıklarımın tamamını kapsar…
Eğer;
İnsanları toplumsal alt kimliklerine göre ayırmadan, cinsiyetlerine göre kayırmadan, zengin, fakir ya da meslek ya da unvanlarına göre değil önce insan olduğu için sevip sayıyorsan…
Ve çevrendekilere sahip olduklarına göre değil, (seninle paylaşmamış olsa bile çevresindekilerle…) Paylaştıklarına göre önem, değer ve anlam verebiliyorsan.
Verdiğin sözü tutuyor ve özün ile sözün birbirini tamamlıyorsa, iyiniyetli, samimi, merhametli, dürüst ve alçak gönüllü isen insan olmaya başladın demektir.
Pek havalı sıfatların olabilir ama en havalısı insan olmaktır. Kadın ya da erkek olmaktan, toplumsal sıfatlarından çok daha anlamlıdır. Ve tüm bunların yanına bir de erdem kattın mı insan oldun demektir.
Ve insan olduğunda sen artık insanların yüzlerine değil ruhlarına bakmaya başlarsın.

Ruhsal Büyüme... kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »

Mayaların Rehberliği

Her gün değişen Maya burçlarından hangisi sizinkisi? Karakterinizle ilgili yorumların ve analizlerin isabetine siz de şaşıracaksınız.

 

Detaylı raporunuz sayesinde kendinizi ve hayatınızı derinlemesine anlayabilir, iş, aşk ve manevi gelişim konularında şanslı günlerinizi takip edebilirsiniz.

 

İstediğiniz kadar kişinin Maya burcunu öğrenebilir, dilerseniz raporlarını onlara hediye edebilirsiniz.

mayaburcu.com adresinden öğrenebilirsiniz…

Ortaya Karışık kategorisinde yayınlandı. Etiketler: . 2 Comments »

ŞAMAN TANIMI

Tarih ve din bilimi açısından, Şamanizmin doğuşu ve kaynağı gibi, “Şaman” sözcüğünün de nereden geldiği, nasıl bir anlam tasıdığı kesin olarak belirlenememiştir. Bu konuda üç farklı görüş öne sürülmektedir :

1 – Şaman kavramı, Hindistan’daki Pali dilinde “ruhlardan esinlenen kişi” anlamına gelen “samana” sözcüğünden türemiştir.

2 – Şaman kavramının kaynağı, Sanskritçe’de “budacı rahip” anlamına gelen samana sözcüğüdür.

3 – Şaman kavramı, Mançu dilinde “oynayan, zıplayan, bir iş görürken sürekli olarak hareket eden” anlamındaki “saman” kavramından gelir.

Şaman, Gök Tanrı tarafından bu göreve getirildiğine yani gizli güçlerle donatıldığına, Tanrı ile insanlar arasında aracı olduğuna, bazı tanrısal nitelikler, gizli bilgiler taşıdığına inanır.

Şaman, büyücü ve sihirbaz anlamlarına gelir. Şaman kelimesinin kaynağı konusunda farklı görüşler vardır. Kelimenin aslen Mançuca yada Moğolca olduğunu söyleyenler bulunduğu gibi, Sanskritçe’den geldiğini de kabul edenler vardır. Türk kavimleri Şamanlara genellikle Kam demektedirler. Kalmuklar erkek Şamanlara Bö yada Böge, Kırgız-Kazaklar ise Baksi yada Bakşı derler.

Uygurca’da “Şaman”, “hastalıkları gideren, acıları dindiren, çılgınlıkları, saraları yatıştıran, hastalara ilaç yapan kimse” anlamında, “otacı” diye anılmıştır. Çin kaynaklarına göre, Kırgızlarda Şamanin adı Gan’dır. Altaylılar Şamana Kam, Kamların yönettikleri törene de Kamlama demişlerdir. Moğolca’da Şamanın karşılığı ise Böge’dir.

Şaman anlamı bakımından büyücü rahip demektir. Bu bakımdan Şamanizmin bir din olmadığı ileri sürülmüştür. Çünkü Şamanizmde, en geniş çerçevesiyle bir dinde bulunması gereken bir din kurucusu, kutsal kitap veya kitapları, inanç esasları, ibadetleri ve cemaat gibi net özellikleri yoktur. Onun için Şamanizm, bir çeşit sihirbazlık ve büyücülük şeklinde, yaygın bir tarzda ortaya çıkan ve pek çok yerde görülen sihri bir olay
olarak görülmek de istenmiştir.

Şamanların belirlenmesinin başlıca iki yolu vardır: Şaman mesleğinin veraset yoluyla intikali ve içte kendiliğinden duyulan “tanrısal çağrı yoluyla” seçilme. Seçilme şekli ne olursa olsun her Şaman ikili bir eğitimden geçtikten sonra Şaman olur. Ekstatik eğitim yani rüyalar ya da trans ve geleneksel eğitim yani Şaman teknikleri, ruhların isim ve fonksiyonları, kabilenin mitolojisi gibi. Ruhların ve yaşlı Şaman ustalarının üstlendiği bu ikili eğitim bir inisiyasyondur. Şamanı sıradan bir insan olmaktan çıkaran, toplumun itibar ettiği bir kişi haline getiren bu inisiyasyon eğitimdir.

Ancak Şamanizmde Şaman genellikle babadan oğula geçmek suretiyle din adamı olur. Şaman, mesleği ile ilgili bilgileri, yaşlı Şamandan ders almak suretiyle elde eder. Genellikle gelecekten haber vermek, büyü ve efsun yapmak, ruhlara kurban sunmak, ruhlarla temasa geçerek çözümü mümkün fakat zor olan işleri yapmak Şamanların başlıca görevleridir. Ölünün ruhunu öbür dünyaya göndermek, av avlamakta şanssızlığı ortadan kaldırmak ve ağır hastalıkları tedavi etmek de görevleri arasındadır. Şamanda ırsi ve marazi bazı özelliklerin bulunduğu iddia edildiği gibi, aksine olarak, ruhlar tarafından Şamanlığa davet edildiğine inanılan bu kimseye Sibirya kavimleri arasında korku ile karışık bir saygı gösterildiği de bilinir. Özel kabiliyetleri sayesinde tabiat üstü kuvvetlerle temas kurduğu kabul edildiğinden ona, mensup olduğu boy veya oymağın koruyucusu gözüyle de bakılır. Nitekim, ilk Şamanın ortaya çıkışına dair efsanelerde, ruhlarla münasebette bulunduğuna inanılan Şamanın, üstün kabiliyetleri ve farklı bir yaratılışı bulunduğu kabul edilir. Şamanlar genellikle zeki ve şair tabiatlı kimselerdir. Ayin sırasında yoğun bir vecd içinde kendinden geçip gök ve yer altı dünyalarında gördüğü garip varlıkları, acaip hadiseleri detaylarıyla anlatırlar, ayılınca da bir şey hatırlamazlar. Bir Şamanın gökteki iyi ruhlarla yer altındaki kötü ruhlara hakim olduğu ve onlarla ilişki kurduğuna inanılan toplumlar görüldüğü gibi, bu iki işin, ak ve kara denen iki ayrı Şaman tarafından üstlenildiği toplumlar da görülür.

Şaman olmak için eğer tanrısal çağrı yolu yoksa belli başlı bir Şamanın neslinden olmak gerekir. Geçmiş ataların ruhundan biri Şaman olacak torununa musallat olur, onu Şaman olmaya zorlar. Bu duruma Altaylılar “töz basıp yat” yani ruh basması derler. Şamanlar Ata ruhu musallat olan kişi Şamanlığı kabul etmezse delireceği gibi bir inanışa sahiptirler.

Şaman herşeyden önce, kendi özel yöntemiyle ulaştığı kendinden geçme yani vecd durumunda, ruhunun göklere yükselmek, yer altına inmek ve oralarda dolaşmak için bedeninden ayrıldığını hisseden bir aşkınlık yani trans ustasıdır. Bütün Şamanların derin sezgileri, geniş düş güçleri vardır. Derin bir coşkunluğa kapılarak kendinden geçer, bütün gökleri, yer altı dünyasını gezdiğine, ruhların yaşayışlarını gördüğüne, bütün gizli alemleri
dolaştığına inanır. Şaman vecd sırasında, ruhları egemenliği altına alarak, ölüler, doğa ruhları yani cinler ve periler ve şeytanlarla ilişki kurar. Böylece ruhlar ve tanrılar dünyasıyla doğrudan ve somut ilişkilere girişen Şaman, birçok ruha sahip olur. Çoğunlukla hayvan biçiminde düşünülen söz konusu ruhlar, Sibirya halklarında ve Altaylarda ayı, kurt, geyik, tavşan, çeşitli kuşlar özellikle kartal, baykuş, karga suretinde görünebilirler. Ayrıca, büyük böcek, ağaç, toprak, ateş olarak ortaya çıkabilirler. Şaman, gerektiğinde bütün yardımcı ruhları dünyanın dört bucağında bile olsalar çağırabilir. Bu çağrıyı davul veya tefini çalarak yapar.

Şamanların asıl görevleri halk arasında oluşa gelen ak ve karanın yani iyi ve kötü ruhların dengesini sağlamaktı. Bunu da çeşitli büyüler yaparak sağlarlardı. Bu kendinden geçme yani vecd durumları o kadar aşırı bir hale gelir ve izleyenleri o kadar korkuturdu ki, o an Şamanın ölüp yeniden dirildiğine inanılırdı. Şamanlar o ayin sırasında bedenlerinin parça parça edilerek yendiğini iddia ederlermiş. Ve buna çok inandıklari için de bu duruma “Şaman hastalığı” ya da “mistik parçalanma” derlermiş.

Bir Şaman bilgi ve güç edinmek ve başka insanlara yardım etmek için normalde gizli olan bir gerçeklikle temasa geçmek ve onu kullanmak için kendi iradesiyle bir değiştirilmiş bilinç durumuna giren adam ya da kadındır. Şamanın emrinde en az bir ve çoğunlukla daha fazla ruhu vardır.

Koruyucu bir ruh olmaksızın bir Şaman olmak hemen hemen olanaksızdır, çünkü Şaman varlık ve edimleri normalde insanlardan gizli olan olağandışı ya da ruhsal güçlerle başa çıkabilmek ve onlara hakim olabilmek için bu güçlü, temel güç kaynağına sahip olmalıdır. Koruyucu ruh çoğunlukla bir güç hayvanıdır, yalnızca Şamanı korumak ve ona hizmet etmekle kalmayıp aynı zamanda onun için bir başka benlik ya da başka bir ben olan ruhsal bir varlıktır. Bir kişinin bir koruyucu ruha sahip olması onu tek başına bir Şaman yapmaz. Bir yetişkin bunu bilse de, mutlaka çocukluğunda bir koruyucu ruhun yardımını görmüştür; aksi halde yetişkinliğe erişmek için gerekli koruyucu gücü olmayacaktır. Koruyucu ruhları açısından sıradan bir insan ile bir Şaman arasındaki ana fark, Şamanın kendi koruyucu ruhunu değiştirilmiş bilinç durumundayken aktif olarak kullanmasıdır. Şaman koruyucu ruhunu sık sık görür ve ona danışır, Şamanik yolculuklarda onunla birlikte gezer, onun kendine yardım etmesini sağlar ve onu başkalarının hastalık ya da sakatlıklarının iyileştirmesinde kullanır. Koruyucu ruhtan başka, güçlü bir Şamanın belirli sayıda yardımcı ruhları vardır. Bunlar koruyucu ruhla karşılaştırıldığında bireysel olarak, daha küçük güçlerdir, fakat bir Şamanın elinde bunlardan yüzlercesi bulunabilir ve büyük bir toplam güç sağlayabilir. Bu yardımcı ruhların belirli amaçlar için özel işlevleri vardır. Bir Şamanın bunların geniş bir kitlesini toplaması çoğunlukla yıllar alır.

Şamanlar koruyucu yada himaye edici ruhun kişiyi hastalıklara karşı dirençli kıldığını düşünmüşlerdir. Bunun nedeni basittir ruh dış güçlerin istilasına dirençli olan güçlü bir beden sağlar. Şamanik bakış açısından güçle dolmuş bir bedende olağan gerçeklikte hastalık olarak bilinen istila edici, zararlı enerjilerin kolayca gireceği bir yer yoktur. Bir koruyucu ruh yalnızca kişinin fiziksel enerjisini ve bulaşıcı hastalıklara karşı direncini artırmakla kalmaz aynı zamanda kişinin zihinsel uyanıklığını ve kendine güvenini de arttırır. Bu güç kişinin yalan söylemesini bile zorlaştırır. Bir kimse depresyona girdiğinde, zayıf ya da hastalığa eğilimli olduğunda bu onun artık istenmeyen güç enfeksiyonlarına ya da istilalarına direnemediğinin ya da onları uzakta tutamadığının belirtisidir. Biz bunlara negatif enerjiler diyoruz.

Şamanik yetenek ya da potansiyel açısından cinsler arasında herhangi belirgin bir farklılık görülmemektedir. Birçok kavimlerde, Şamanizm uygulamasıyla pek az bağlantısı olan ekonomik ve toplumsal nedenlerle, Şamanların çoğu erkektir ama kadınlar çocuklarını yetiştirip orta yaşa ulaştıktan sonra isterlerse Şaman olabilirler, hem de çok güçlü Şamanlar olurlar. Orta Çağ ve Rönesans Avrupa’sında, dul ve yaşlı kadınlar benzeri biçimde, kısmen kendilerini desteklemek için, sık sık şifacı Şamanlar olmuştur. Tabii ki, Engizisyon onları, batılı olmayan toplumlardaki Hıristiyan misyonerlerinin hala çoğunlukla Şamanlara “cadı” demeleri gibi
onlara da”cadılar” demiştir.

Bir Şaman aynı zamanda, şu anda başka bir yerde ne olup bittiğini görerek durugörüye de yani klervoyansa da ulaşabilir.

Şaman gerçeklikler arasında gidip gelir, mistik yeteneklerle ilgili bilinç durumlarının büyülü bir atletidir. Şaman, olağan gerçeklikle olağan dışı gerçeklikler arasındaki bir aracıdır. Şaman aynı zamanda ruhsal gücünü insanlara yardım etmek, onları sağlıklı bir dengeye kavuşturmak için idare eden bir çeşit “güç simsarı”dır.

Özünde Şamanlığa kabul deneysel ve çoğunlukla derece derecedir. Şamanik bilinç durumuna nasıl ulaşılabileceğini öğrenilmesinden ve o durumda görme ve yolculuk yapmadan, kişinin kendi koruyucu ruhundan eminlik kazanması ve onunla ilgili bilgi edinmesinden ve Şamanik bilinç durumundayken onun yardımını sağlamasından ve bir Şaman olarak başkalarına başarıyla yardımcı olmayı öğretmekten oluşur. Daha ileri düzeydeki Şamanizmin belirleyici bir aşaması kendi yardımcı ruhlarından kişisel eminlik kazanmak ve bunlarla ilgili bilgi elde etmektir. Şamanlığa kabul hiç bitmeyen bir çabalama ve neşe sürecidir ve bir Şamanın statüsüyle ilgili belirleyici kararlar yardım etmeye çalıştığı kişiler tarafından verilir.

Yeni bir Şaman, temel ilkeleri, yöntemleri ve Şamanizmin kozmolojisini öğrendikten sonra, Şamanik uygulamalar ve yolculuklarla güç ve kişisel güç edinir. Bu bilgi elde edildikçe, Şaman diğerleri için bir rehber haline gelir. Örneğin, toplumdaki bir insan bir rüya ya da bir hayal görebilir ve Şamana bunun anlamını sorabilir. Usta Şaman kendisinin şimdiye kadar öğrendiklerinin ışığında “deneyimlediğin şey şu anlama geliyor…” diyebilmelidir. Şaman gizemleri açığa çıkaran, kişisel deneyimlerini bunlar sanki büyük bir kozmik yap-bozun parçalarıymış gibi sürekli olarak bir araya getirmeye çalışır. Kozmik yap-bozun üst düzeyindeki bilgisine ulaşmak için çoğunlukla yıllarca süren Şamanik deneyimlere gerek vardır ve usta bir Şaman bile bir ölümlünün yaşam süresinde yap-bozu tamamlamayı asla ummaz.

Kişinin Şamanik olarak görmesi Şamanik Bilinç Durumunda olur. Buna görselleştirme, hayal etme ya da güçlü gözü kullanma adı verilebilir. Böyle bir görme, değiştirilmiş bir bilinç durumunda yapılmakla birlikte, böyle hayalleri halüsinasyon olarak nitelendirmek ön yargı olur. Şaman hayali deneyimlerken hareket edemez ama etrafında neler olup bittiğinin bilincindedir. Şamanik bilinç durumu medyumların translarının tersine normal bilinç durumuna döndüğünde deneyimin tümüyle anımsanmasına izin verir. Transı hafiftir ve davul çalınması sürdükçe devam eder. Davul ve çıngırağın değişmeyen monoton sesinin başlaması onun beynine Şamanik Bilinç Durumuna dönmesi için sinyal verir ve deneyimli bir Şaman için bu sesleri duymak çoğunlukla hafif bir transa girmek için yeterlidir çünkü kendini bu seslere koşullamıştır. Şamanik Bilinç Durumuna girerken Şaman davulu kendi çalar ancak trans ağırlaşmaya başladığında davul çalma işini yardımcısı üstlenir.

Şamanik bilinç durumuna girmeye ayrıca şarkı söyleme ve danslarla da yardımcı olunur. Şamanın böyle durumlarda söylediği özel güç şarkıları vardır. Şarkılar, Şaman Şamanik Bilinç Durumuna yaklaştıkça temposu artan, yinelemeli ve monoton şarkılardır.

Şaman diğer türden büyücüler ya da büyücü hekimlerden esrime yada ekstaz dediği değistirilmiş bilinç durumunu kullanmasıyla ayırt edilir. Ekstaz ruhunu göğe yükseltmek ya da cehennemi mekanlara inmek üzere bedeninden ayırdığı dinsel bir trans yöntemidir. Bunun diğer bir tanımı da ruhsal yolculuktur. Şamanın transı kendi başına yaptığı bir şuur deneyimidir. Buna Samanik Bilinç Durumu denir. Bu bilinç durumu tedavi için uygun hayvanı, bitkiyi ve diğer güçleri bulabilmek için nereye yolculuk yapacağını bilebilmesi ve alt dünyaya nasıl ulaşım sağlaması gerektiğinin bilgisini içerir. Şamanik Bilinç Durumunda Şaman gördüklerinde tipik olarak tarif edilemeyen bir sevinci, önünde açılan güzel ve gizemli dünyalara duyduğu hayranlığı deneyimler. Deneyimleri rüyalar gibidir ama bunlar onun gerçek olduğunu hissettiği ve içinde hareketlerini denetleyebildiği ve maceralarını yönlendirebildiği uyanık rüyalardır.

Şaman açık bir biçimde görebilmek için karanlıkta ya da en azından gözleri örtülü olarak çalışan hünerli bir görücüdür. Bu nedenle Şamanlar uygulamalarını geceleri yaparlar ama Şamanik görme için karanlık tek başına yeterli değildir. Görücü aynı zamanda çoğunlukla davul çalma, çıngırak çalma, şarkı söyleme ve dans etmenin yardımıyla Şamanik Bilinç Durumuna girer.

Şamanın okuduğu hayır dualara “alkış” denir, Şamandan alkış alan bir kimse dileklerinin yerine geleceğine inanır.

Rüyalar Şamanik görüş açısından iki çeşittir. Olağan rüyalar ve olağandışı ya da büyük rüyalar. Şamanlar normalde yalnızca büyük rüyalarla ilgilenirler. Büyük rüya farklı gecelerde aynı biçimde görülen rüyadır ya da bir kez görülen ama uyanıkmış gibi canlı güçlü bir rüyadır. Şamanlara göre büyük rüyalar çoğunlukla koruyucu ruhlarının onlarla iletişimi ve ikazıdır. Büyük rüyaları olduğu gibi bir mesaj olarak alırlar ve uygulamaya sokarlar. Örneğin; Şaman eğer bir otomobil kazasında yaralandığını görürse bunu sembolik olarak bir arkadaşıyla beraber canlandırır böylelikle olayı yaşamış olur ve kimseye zarar gelmez. Bu bizim bilgimizdeki yakın çevremizdeki bir olayı gözlem yoluyla yasamamıza ve olayın bilgisini almamıza benzetilebilir.

Şamanlar uzaktaki bir yakınlarını iyileştirme işleminde bir nevi imajinasyon kullanırlar. Sessiz karanlık bir odada gözlerini kapatır, çıngırağını kullanır ve güç şarkısını söyler. Yüzünü hasta kişinin bulunduğu kentin yönüne döner ve yatağında yatmakta olan hastayı gözünde canlandırır o kişinin güç hayvanını geri getirmek için alt dünyaya yolculuk yapar ve hastanın yanına yollar. Bu bir nevi imajinasyon ve bizim tabirimizle uzaktaki birine enerji yollama gibi kabul edilebilir. Tek fark bizler güç hayvanı kullanmadan imajinasyon yeteneğinimizi, gücümüzü kullanır ve enerji yollarız.

Başka bir görüşe göre kenevir yardımı ile transa geçen Şaman rahip yani Kam kadınlık ve erkekliği kendinde birliğe getirip evrensel armoniye katıldığına inanırdı. Şaman güçlü bir ritim taşıyan müzik eşliğinde dans ederek esrimeye ulaşır ve sağaltımda bulunurdu. Şaman rahipleri erkeklerde olduğu gibi kadınlardan da olurdu ve bunlara Kam-hatun denirdi. Şaman gereksinmeye göre doğa parçalarını özellikle de hayvanları taklit ederek transa girer ve onların gücüyle birleştiğine inanırdı. Hayvanlardan en çok at ve kuşlar için transa girilirdi. Eğer kuşla bağlantıya girilecekse Kam başına kuş tüyleri takar ve uçma taklidi yapardı. Eğer at ile bağ kurulacaksa atın yürüyüşünü taklit ederek dans ederdi. Şamanların “ateş dansı” yaparak ateş karşısında transa geçmeleri gelenekleşerek Türklerde “ocak kültü” nü oluşturmuştur. Birçok inanç töre ve davranışın kaynagı “ocak kültü”ne dayanmaktadır. Gökte güneş, yerde ateş, evde ocak Şaman yaşamı için kutsal olmuştur. Bir Kam’ın Şaman düzeyine çıkabilmesi için önce doğa parçalarıyla bağ kurup transa geçmeyi başarması, sonra da bunu hayvanlarla başarması gerekirdi. Daha sonra “ateş” transına hak kazanırdı.Ancak en sonunda insanla bağ kurup kendinde kadınlık ve erkekliği transandantal-aşkın- birliğe ulaşmakla Şaman olabilirdi. Sha=kadınlık, Man=Erkeklik Şaman da kadınlıkla erkekliğin aşkın birlikteliği olarak yorumlanırdı.

Ruhsal Büyüme... kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »

MUŞMULA

Diğer İsimleri : Beşbıyık, Döngel, İzgil, Mespilus, Germanica, Medlar, Neflier

Botanik Bilgi : Gülgiller familyasından; kış aylarında yaprak döken, eğri büğrü gövdeli, dallı budaklı küçük bir ağaçtır. Çiçekleri beyaz veya pembe renklidir. Meyvesi (Muşmula), buruk ve hoşa gitmeyen bir tattadır. Etlidir. 5 bölmesi vardır, iyice olgunlaştıktan sonra yenir. Türkiye’de Kuzey Anadolu ve Marmara bölgesinde bolca yetiştirilmektedir.

Faydaları

Muşmula meyvesinde çeşitli şekerler, organik asitler, pektin maddeleri, C vitamini ve karoten bulunmaktadır.

Böbrek kum ve taşlarının dökülmesine yardım eder.

Bağırsakların iyi çalışmasını sağlar, ince bağırsak iltihabını giderir.

Kandolaşımını düzenler.

Sinirleri güçlendirir.

Mide hastalıklarında faydalıdır.

Lumbago ve nikriste kullanılır.

Ana karnındaki ceninin düşmesini önler.

Meyveleri suda pişirilip demlendikten sonra şekerle içilince, ishal ve dizanteri hastalıklarına iyi gelir.

Muşmula çekirdeği idrar artırıcı özelliği bulunduğundan, böbrek ve mesane taşlarının düşürülmesinde faydalır.

Muşmula yaprağının kaynatılıp içilmesi halinde şeker hastalığına iyi gelir.

Bitki Alemi kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »

ADAÇAYI

Adaçayı 30-70 cm boyunda olan bitkinin menekşe renkli çiçekleri halka dizilişlidir. Karşılıklı olan beyaz keçeli yaprakları gümüş gibi parıldar ve acımtırak, ıtırlı bir koku yayarlar. Bahçe ada çayı, güneşli bir yerde yetiştirilmelidir. Don olayına karşı duyarlı olduğu için, kış boyunca çam dalları ile örtülmesi doğru olur. Ülkemizde İzmir bölgesinde bahçe adaçayı yetiştirilmektedir. Bir başka tür olan çayır ada çayı (Salvia pratensis), çayırlarda, bayırlarda ve meralarda yetişir. Çevresine ıtırlı hoş bir koku yayan mavi–menekşe renkli çiçeklerin pırıltısı uzaklardan seçilebilir. Çayır ada çayı (Anadolu adaçayı) batı ve güney-batı Anadolu’da bol olarak yetişmektedir. Anadolu ada çayından “elma yağı” veya “acı elma yağı” denilen yağ da üretilmektedir. Bu tür adaçayı da kimyasal yapı ve tedavi etkisi bakımından tıbbi (bahçe) adaçayına benzemektedir.

Adaçayı sıkça içildiğinde tüm bedeni güçlendirir, kalp krizi tehlikesini azaltır ve kötürümlüklerde çok yaralıdır. Gece terlemelerinde ve aşırı terlemelerde, lavanta çiçeğinin yanı sıra, yardımcı olabilecek tek bitkidir. Gece terlemesine neden olan hastalığı iyileştirir ve bu hastalıkla el ele giden aşırı güçsüzlüğe, canlandırıcı etkisi sayesinde son verir. Hastalık sonrası güçsüzlük hallerinde başarıyla kullanılabilir. Pek çok doktorun, ada çayının değerli özelliklerini artık iyice tanımış olduklarını biliyoruz (Referans1: M.Treben). Onu kramplarda, omurilik rahatsızlıklarında, beze hastalıklarında ve organ titrekliklerinde büyük bir başarıyla kullanıyorlar. Yukarda belirtilen hastalıklarda, günde 2 su bardağı çay yudumlanarak içilmelidir. Ada çayı, hasta karaciğeri de çok olumlu etkiler, onunla ilgili tüm rahatsızlıkları giderir ve gazları yok eder. Kan temizleyici etkisi vardır. Solunum organlarını ve mideyi balgamsı salgılardan temizler, iştah açıcıdır. Mideyi ve bağırsakları rahatlatır, gazların dışkılanmasını sağlar. Kramp çözücü etkisi sayesinde, ishalde çok rahatlatıcıdır. Böcek sokmalarında, sokulan bölgeye adaçayı yaprağının tozu uygulanır. Ada çayı, dıştan uygulandığında, yaprağın tozu uygulanır. Ada çayı dıştan uygulandığında (Çalkalama ve Gargara), bademcik iltihabı, boğaz hastalıkları, diş iltihaplanmaları, yutak ve ağız boşluğu iltihaplanmalarında veya ülserlerinde özellikle önerilir. Eğer zamanında adaçayı kullanılmış olsaydı, pek çok çocukta ve yetişkinde bademcik ameliyatına gerek kalmayabilirdi. Bedenimizin polisleri olarak, zehirli maddeleri yakalayan ve zararsız hale getiren bademcikler alındığında, ağızdan giren zararlı maddeler doğruca böbreklere ulaşırlar. Ada çayı, sallanan dişlere, dişeti çekilmesine ve kanamasına karşı da (Çalkalama ve Gargara) başarıyla kullanılabilir veya bitki çayına batırılan pamuk hasta bölgelere uygulanır. Ayrıca dıştan kullanımda da, gargara ve çalkalamaların yanısıra yara kompresi olarak da kullanılabilir. Sinirli ve yorgun olan kişiler ve dölyatağı (rahim) hastalığı çeken kadınlar arada sırada ada çayı oturma banyoları almalıdırlar. Zayıf ve güçsüz çocuklara balla tatlandırılarak içirilir. Bu çay, tahriş kaynaklı öksürüklerde de başarılıdır.

Adaçayı, aynı zamanda şişkinlik, ishal ve bağırsak iltihabı rahatsızlıklarında alınır. Çalkalama/gargara yaparak dişeti kanamaları için kullanılır. Haricen uygulandığında, hasar ve yaraları hafifletir, cilt yangılarını tedavi eder. Asya’da bu ilaç kanlı idrar, kanlı balgam, hemorrhoidler için düşünülmüştü. Ve homeopatik (* romatoloji : homeopatik tıp; özel yöntemlerle hazırlanan doğal ürünlerin çoğu kez az miktarlarda alındığında sağlığı düzelteceği inancına dayanan alternatif tedavi yaklaşımı. Bir madde, yüksek dozlarda bir hastalığın semptomlarını oluşturuyor ise, çok küçük dozlarda o hastalığı tedavi edebilir inancına dayanmaktadır. Madde her ne kadar seyreltilir ise, o kadar etkili olabilir. Uygulayanlar, küçük dozlarda hazırlanan bitkisel madde veya minerallerin savunma sistemini uyararak etkili olduklarını düşünmektedirler.) pratisyen hekimler anne sütünün taşma olaylarını nizama sokmak için adaçayı kullanırlar. Adaçayı, tüm bu problemlere yararlı olmasına rağmen, henüz doğrulanmamıştır.

Aynı zamanda da araştırmacılar adaçayının Tip II, insüline bağımlı olmayan şeker hastalarının( *Endokrinoloji : Tip II DM. İnsülin eksikliği veya insüline doku düzeyinde direnç oluşumu söz konusudur. Tüm DM’li hastaların %90’ı bu gruba girer. Genellikle erişkin yaşlarda görülür. Tedavide oral antidiyabetik ilaçlar ya da insülin kullanılır) tedavisi için adaçayının çok önemli bir yeri olduğunu tahkik ettiler. Yapılan bir çalışmanın göstermiş olduğu pozitif sonuçlar, belgelenmesinin gerekli olduğunu ortaya koydu.

Bitki Alemi kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »

KESTANEBALININ İYİLEŞTİRİCİ ETKİSİ, ANTİBİYOTİKTEN GÜÇLÜDÜR:

Alman bilim adamlarının deneyimlerine göre kestanebalı, yara tedavisinde antibiyotikten daha etkili. Ama yara tedavisinde kullanılan sıradan bal değil. kestanebalı olarak adlandırılan bu bal, birçok antibiyotiğe karşı direnç kazanmış bakterilerin bulaşık olduğu kronik yaraları bile birkaç hafta içinde tamamen iyileştiriyor, diyor Bonn Üniversitesi tıp uzmanları.

Birçok bakterinin antibiyotiklere direnç kazanmasından sonra balın iyileştirici etkisi yeniden keşfedildi. Ancak uzmanlar, insanların özel işlemden geçirilmemiş doğal balla kendi kendilerini tedavi etmemeleri konusunda uyarıyorlar. Nitekim özel olarak hazırlanmayan ballarda bakteri sporları bulunabiliyor. Eski Mısırlılar bile balın yaraları iyileştirici etkisinden haberdardı. îki Dünya Savaşı’nda da askerlerin yaraları ballı sargılarla iyileştirilmişti. Bonn Üniversite Kliniği’ndeki çocuk doktorları tıbbi balı yaraların tedavisinde kullanıyorlar.

Ölü doku bal tedavisiyle kısa sürede yenilenmekte, ayrıca sargılar kolay değiştiği için yeni oluşan cilt tabakalarına zarar gelmiyor. Balın antiseptik bir etkisi var. Arılar bal üretirlerken glikoz oksidaz enzimini ilave ediyorlar. Bu enzim ise balın içindeki şekerden az miktarda hidrojen peroksidin üretilmesine yol açmakta. Balın için- deki hidrojen peroksit durmadan yenilendiği için de yaralardaki bakterilerin öldürülmesi için az miktarda KESTANEBALI yeterli olmakta.

KESTANEBALI NELERE İYİ GELİR….

Adale ağrıları, titremesi, uyuşmasının giderilmesine,
Ağrı ve sancıların giderilmesine,
Ağız yaralarının iyileştirilmesine,
Akciğer hastalıklarının iyileştirilmesine,
Bademcik iltihabının yok edilmesine,
Bağırsak gazının, iltihabının giderilmesine,
Baş, göğüs, karın ağrılarının giderilmesine,
Baş dönmesinin giderilmesine,
Bel ağrılarının giderilmesine,
Beyin hastalıklarının iyileşmesine, felç ve sinir hastalıklarını gidermede,
Cilt bozukluğunu, lekelerini gidermeye,
Cinsel gücü artırmaya,
Damar sertliğine, damar tıkanıklığını yok etmeye,
Gözleri güçlendirmeye,
Halsizliğin giderilmesine,
Hazmı kolaylaştırmaya,
Hafızayı güçlendirmeye,
İştah açmaya,
Kabızlığın iyileştirilmesine,
Kalp çarpıntısını gidermeye,
Kanın temizlenmesine,
Kemiklerin kuvvetlenmesine,
Nezle ve grip hastalığının tedavisine,
Öksürüğün, nefes darlığının, astım hastalığının tedavisine,
Romatizma ve siyatiğin tedavisine,
Sarılık hastalığının iyileştirilmesine,
Sedef hastalığının giderilmesine.
KESTANE BALI VE TARÇIN MUCİZESİ

Kestane Balı ve Tarçın karışımının birçok hastalıklara iyi geldiği saptanmıştır.
Eski Yunan tıbbında olduğu kadar Ayurvedik tıpta da Kestane Balı, asırlarca hayati ilaç olarak kullanılmıştır.
Bugünün bilim adamları birçok hastalıkların tedavisinde balı çok etkili bir ilaç olarak kabul etmişlerdir.
Kestane Balı her türlü hastalıkta herhangi bir yan etkiye sebep olmaksızın kullanılabilmektedir.
Bugünün tıp ilmi, kestane balının tatlı olmasına karşın doğru dozlarda alındığında şeker hastaları için tehlikeli olmadığını kabul etmektedir.
ARTRİT
Bir kısım kestane balı 2 kısım ılık su içerisine koyup üzerine bir çay kaşığı toz tarçın ilave ederek bir krem elde edilir. Bununla vücudun ağrıyan yerlerine masaj yapılırsa 1-2 dakika içerisinde ağrının azaldığı görülür.
Artritli hastalar,bir bardak sıcak su içerisinde 2 kaşık kestane balı ve bir çay kaşığı toz tarçını eritip sabah ,akşam alabilirler. Eğer düzenli olarak alırlarsa Kronik Artriti olan hastalar bile tedavi olabilirler.
Kopenhag Üniversitesinde yapılan bir araştırmada ;kahvaltıdan önce bir yemek kaşığı kestane balı ve ½ çay kaşığı toz tarçını alan 200 hastadan 73 ü bir hafta içerisinde şifa bulmuşlar, geri kalan yürüyemeyen ve hareket edemiyen hastalar da bir ay içerisinde şifa bulmuşlardır.

BAĞIŞIKLIK SİSTEMİ
Hergün kullanılan kestane balı ve tarçın bağışıklık sistemini kuvvetlendirir ve vücudu bakteri ve virus saldırılarına karşı korur.
Araştırmacılara göre kestane balı, birçok Vitamin ve büyük miktarda demir içermektedir.
Kestane balının düzenli kullanılması, akyuvarlar içerisindeki, bakteriler ve viruslarla savaşan korpuskülleri de kuvvetlendirir.

DİŞ AĞRISI
Bir kaşık toz tarçın ve 5 tatlı kaşığı kestane balı karışımı ağrıyan dişe tatbil edilir.
Ağrı kesilene kadar günde üç defa tatbik edilir.

HAZIMSIZLIK ve GRİP
Toz tarçın 2 kaşık kestane balı üzerine serpilip yemekten önce alındığında asit oluşumunu ve hazımsızlığı önler
İspanya da yapılan bir araştırmada kestane balı içerisindeki bir maddenin grip mikroplarını öldürdüğü ve hastaları gripten koruduğu saptanmıştır.

İDRAR KESESİ ENFEKSİYONLARI
İki kaşık toz tarçın,bir tatlı kaşığı Bal, ılık su içerisinde eritilip içilir.
İdrar kesesindeki mikroorganizmalar üzerinde etkilidir.

KANSER
Japonya ve Avustralya da yapılan bir araştırmada ,mide ve kemik kanserleri üzerinde başarılı olunmuştur.
Bu tür kanserlere yakalanan hastalar günde bir kaşık kestane balı ve bir kaşık tarçını bir ay süreyle günde üç defa almalıdırlar.

KALP HASTALIKLARI
Kestane balı ve tarçınla bir karışım yap ve bunu her sabah kahvaltıda reçel veya marmelat yerine ekmek üzerine sür.
Bu uygulama arterlerdeki kolesterolleri eriterek hastaları kalp krizinden korur.
Bu uygulama ile, daha önce kalp krizi geçirmiş kişiler, ikinci krizden kilometrelerce uzakta olacaklardır.
Bu uygulamayı düzenli olarak yapan kişilerde solunum güçlüğü ortadan kalkacak ve kalp atışları kuvvetlenecektir.

KISIRLIK
Eski Yunan ve Ayurvedikler Balı, yıllardır, erkeklerin spermalarını kuvvetlendirmek için kullanmışlardır.
Eğer kudretsiz bir erkek düzenli olarak uyumadan önce 2 kaşık bal yerse problemleri çözülecektir.

Çin,Japon ve uzakdoğu ülkelerinde ,gebe kalamayan ve uterusunu kuvvetlendirmek isteyen kadınlar asırlardır toz tarçın kullanmaktadırlar
Gebe kalamayan kadınlar bir tutam toz tarçın ve yarım tatlı kaşığı kestane balını gün boyunca bir sakızla çiğnediklerinde tükürükle karışarak yavaş yavaş emilerek etkili olmaktadır.
Amerika Meryland’da evli bir çiftin 14 yıldır çocuğu olmamış ve ümitlerini de kaybetmişlerdir.Bu uygulamalar kendilerine anlatılmış ve yukarıda belirtilen kürün uygulamasına başlandıktan birkaç ay sonra ikiz çocuklarının olacağı tesbit edilmiştir.

KOLESTEROL
İki kaşık kestane balı, Üç tatlı kaşığı toz tarçın,450 gr.demlenmiş çay içerisinde eritilerek içildiğinde kan kolesterol seviyesi 2 saat içerisinde % 10 düşecektir.

Artrit hastalarına tavsiye edilen kür de günde 3 defa kolesterol hastaları için uygulanabilir.
Adı geçen dergideki bilgilere göre günlük gıda ile alınan bal bile kolesterolün düşmesine yardımcı olabilir.

MİDE AĞRILARI
Kestane balı ve tarçın kürlerinin ,mide ağrıları için olduğu kadar mide ülserleri için de yararlı olduğu saptanmıştır.

GAZ
Hindistan ve Japonyada yapılan araştırmalar kestane balı ve tarçının midedeki gazı giderdiğini göstermiştir.

SAÇ DÖKÜLMESİ
Saçı dökülenlerle tepesi açılanlar sıcak zeytinyağı içerisine bir kaşık bal,bir tatlı kaşığı toz Tarçın ilavesiyle elde edilen krem banyodan önce başa sürülür ve yaklaşık 15 dakika bekledikten sonra yıkanır.
5 dakikalık bir uygulama dahi etkili olabilir.

SİVİLCELER VE DERİ
3 kısım bal, 1 kısım tarçın ile bir krem yapılır. Bu krem uykudan önce sivilceler üzerine sürülür.Sabahleyin ılık su ile yıkanır.
Eğer 2 hafta süreyle her gün uygulanırsa sivilceleri kökünden çıkarır.
Egzama,mantar ve diğer deri infeksiyonlarında eşit miktardaki kestane balı ve tarçın karışımı uygulanır.

SOĞUK ALGINLIĞI
Bir kaşık ılıtılmış Bal,1/4 tatlı kaşığı toz Tarçın günde üç defa yenir.
Bu uygulama birçok kronik öksürük,soğuk algınlığı ve sinüslerin temizlenmesi için de geçerlidir.

YAŞLILIK
Kestane balı ve tarçınla hazırlanan çay,düzenli alındığında yaşlılık harabiyetini önler.
4 kaşık kestane balı,1 kaşık toz tarçın , 3 bardak su içerisinde kaynatılarak bir içecek hazırlanır. Günde 3-4 defa ¼ bardak miktarında içilir. Deriyi diri,taze ve yumşak tutar, yıpranmasını durdurur.

YORGUNLUK
Araştırmayı yapan Dr.Milton, bir bardak su içerisinde ½ kaşık bal ve biraz toz tarçının hergün kuşluk vakti ve vücut direncinin düşmeye başladığı takriben saat 15.00 te alındığında bir hafta içerisinde canlılığın arttığını tesbit etmiştir.

ZAYIFLAMA
Bir bardak kaynar su içerisine eşit miktarda kestane balı ve tarçın konup karıştırılır. Hergün kahvaltıdan yarım saat önce aç karnına ve yatmadan önce içilir.
Düzenli uygulanırsa kilo verilir.
Ayrıca bu karışım düzenli olarak içildiğinde ,yüksek kalorili diyet alınsa bile, vücutta yağın birikmesine engel olur

Bitki Alemi kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »

Doğal Ağrı Kesiciler…

Bitki Alemi kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »

Hadi Güle Güle Arkadaşlar…

Karikatür kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »

Peki Zübelek?

Karikatür kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »

Bereket İçin Mor Cüzdan Almak Lazımmışşşşş…

images[1]

RENKLER VE ÖZELLİKLERİ

KIRMIZI
Olumlu Özellikleri
Spektrumun ilk rengi kırmızı atak ve güçlü bir karakteri simgeler. Motivasyonun, teşvikin, aktivitenin ve ihtirasın sembolüdür. Yeni bir başlangıç, yaşama sevinci ve sevginin anahtarıdır. Enerjisi çok kuvvetli kırmızının bizlere aşıladığı en önemli duygu, sıcaklık, heyecan ve bir an önce harekete geçme istemidir. Devamlılık, fiziksel güç ve azim onun özellikleridir. Dostluk ve hoş görü pozitif taraflarındandır. Omurgaya dizilmiş yedi ana enerji merkezinden birincisi olan kök çakranın rengidir. Bizi dünya gezegenine bağlar. Maddesel olanla ilişkimizi yönetir. Fiziksel aktiviteler yanında kırmızı cinsel aktiviteleri de yöneten bir renktir.
Olumsuz Özellikleri
İleri düzeyde kırmızı kişiye sebepsiz öfke patlamaları yaşatır. Kabalık, umursamazlık, inatçılık halleri görüldüğü gibi kızgınlık ve saldırganlık sık rastlanan özellikleri arasında yer alır.
Fiziksel Etkileri
Tembelliğin hüküm sürdüğü yerlerde, hayat ve enerji veren kırmızı tıbbi açıdan kanda kırmızı kan hücrelerinin oluşması için hemoglobin üretimini arttırır. Kan dolaşımını hızlandırır, adrenalin miktarını yükseltir ve vücut ısısını artırır. Felç ve anemi hastalıklarının tedavisinde ağırlıklı olarak kırmızı renk kullanılır.
■  TURUNCU
Olumlu Özellikleri
Turuncu kırmızının yumuşatılmış halidir. Duygular turuncu ile öne çıkar. Kırmızı gibi sıcak ve dışa dönük bir karakteri vardır. Pozitif açıdan kırmızıdan daima daha yapıcıdır. Sağlık, canlılık, heyecan belirgin özellikleridir. Yapıcılık, neşe, atılım ve hareket bu renkle sağlanır. Yaratıcılık gerektiren işlere yatkındır. En önemli özelliği neşe ve mutluluk verişidir.
Olumsuz Özellikleri
İleri düzeyde tutuncuda abartılı duygular ve gösterişe düşkünlük söz konusu olur. Duygular önde olduğundan mantık yürütme yeteneği geride kalır. Duyguların esiri olmak turuncunun olumsuz özelliklerindendir.
Fiziksel Etkileri
Dolaşım sistemini, üreme sistemini yöneten renktir. Göbek deliğinin dört parmak altındaki ikinci çakranın rengidir. Turuncu renk olarak Kalsiyum rengidir. Çocuğunu kendi sütü ile büyütmeyi arzu eden annelere tavsiye edilen renktir.
■  SARI
Olumlu Özellikleri
Spektrumun üçüncü sıcak rengi Güneşe en çok benzeyen renk oluşu ile sarı zekanın da rengidir. Aynı zamanda üçüncü çakranın rengi olan sarı sinir sistemini de yöneten renktir. Parlak, neşeli ve heyecan yüklü bir güce sahiptir. Hırs ve iddiayı simgelerken özgürlüğe en düşkün renktir. Açık görüşlülüğü ve ilhamı simgeler. Parlak bir renk oluşu ifade, bilgiyi ve bilgeliği ön plana çıkarır. Entelektüel bir bakış ve yöneticilik vasıfları öndedir.
Olumsuz Özellikleri
Sarı hassas özelliklere sahiptir. Hem zeka ve dehanın rengi olduğu gibi deliliğin de rengidir. Kişiye zihinsel sorunlar yaşatabilir. Aldatma, iki yüzlülük, kindarlık negatif yönlerinin en belirginleri arasında yer alır. Sinir sistemi bozukluğu, zihin karışıklığı, çok konuşma ve ayrıntıya dalma gibi olumsuz tarafları vardır.
Fiziksel Etkileri
Sinir ve kas sistemini yönetirken mide ve bağırsak bölgesindeki organlardan da sorumludur. Karaciğer ve safra kesesinin çalışması gibi bazı vücut fonksiyonlarında yardımcı olur. Mide sularının salgılanmasını sağlar. Sarı renk hiçbir akıl hastasına tavsiye edilmemelidir.
■  YEŞİL
Olumlu Özellikleri
Yeşil dördüncü çakra göğüs çakranın rengidir. Denge huzur ve güven getirir. Paylaşmanın, uyumun, cömertliğin,iş birlikteliğinin sembolüdür. Sinirlerin yatışmasında etkilidir. İyileştirici özelliği ile şifa rengidir.
Olumsuz Özellikleri
İleri boyutlarda yeşil kişiyi megaloman yapabilir. Umursamazlık ve güven duyamama olumsuz yönlerinde yer alır. Aşırı çekingenlik, şüphe onun olumsuz taraflarındandır. Huzursuzluk, sevgisizlik, kıskançlık, bencillik ve erken hüküm verme yeşilin yine belirgin negatif yönleri arasında yer alır.
Fiziksel Etkileri
Vücuttan toksinlerin atılmasında yeşil önemli katkı sağlar. Sinir sistemi ve hücre onarımında çok yapıcı bir karakteri vardır. Kalp, akciğer ve solunum yolları rahatsızlıklarında mavi ile birlikte şifa veren renktir.
■  MAVİ
Olumlu Özellikleri
Mavi beşinci çakra olan boğaz çakranın rengidir. İletişim ve bilincin temsilcisidir. Bu sebepten turkuaz insanı kendisini kolayca ifade eder. Yardımseverlik ve hizmet potansiyeli vardır. Turkuaz ayrıca en üst düzeydeki değişim ve dönüşüm sembolüdür. Yeniden yapılandırmak mavinin görevidir.
Olumsuz Özellikleri
Turkuaz, insanın hayattan korkmasına yol açacak bir acemilik ya da çekingenlik hissi oluşturabilir. Soyutlanma isteğine yol açabilmesi de bir başka negatif yanıdır.
Fiziksel Etkileri
Soğuk renk ailesinden olan turkuaz yeşille birlikte kalp ve solunum yolu rahatsızlıklarında şifacı olarak kullanılır. Yüksek tansiyon için önerilen renktir. Dinlendirici ve yatıştırıcı özellikleri ile ağrı kesici potansiyel de taşır. Alerji, tahriş, kesik ve yanık gibi rahatsızlıkların tedavisinde kullanılır.
■  ÇİVİT MAVİ
Olumlu Özellikleri
Mavi üçüncü göz de denilen alın çakranın rengidir. Zihinsel faaliyetleri yöneten mavi derin bir bilincin ifadesidir. Sonsuzluğu ifade ederken sakinliği, güven ve sadakat duygusunu sembolize eder. Yeteneğin, güzelliğin, barışın rengi mavi baş ağrılarında tedavi edicidir. Onur ve gurur yükler.
Olumsuz Özellikleri
Mavi durgun, ağır ve soğuk bir kişilik de oluşturabilir. Ağırkanlılığı onu geride bırakır. Dünyevi olanla bağı zayıf olan mavi, derinliği yüzünden anlaşılamayan bir karakter sergiler. Herkese kucak açan evrensel bir bakışa sahip olduğu için seçici olamaz. Bu yüzden olumsuzluk yüzünden fırtınalar yaşar ve yaşatır.
Fiziksel Etkileri
Alın çakranın rengi mavi zihinsel faaliyetleri yönetir. Kavramlarla düşünmeyi sağlar. Beyindeki salgı bezlerinin faaliyetlerinden sorumludur. Kırmızının frenine basan mavi ağrılı hastalıklar, adet dönemleri, yüksek tansiyon için şifacıdır.
■  MOR
Olumlu Özellikleri
Son çakra olan tepe çakra güneş tayfının da son rengi mor ile bütünlük kurmuştur. Titreşimi en yüksek olan mor bizi üst katlara taşır, kutsal bir özellik yükler. Mavi ve kırmızının karışımı ile ortaya çıkan bu renk asilliği ve kendine güvenmeyi de ifade eder. Ruhsal enerji ve sezgisel bir karaktere sahiptir. Sanatçı kişilik, düşünce ve tolerans morla birleşiktir. Sakinleştirici ve dinlendirici yönü vardır. Meditasyonda mavi ile birlikte önerilmektedir.
Olumsuz Özellikleri
Mor rengin ileri boyutlardaki olumsuz özelliği hayalperest oluşu unutkanlığıdır. Tepe çakra ile üst titreşime bağlanmayı sağlayan mor dünyevi olanla ilişki kurmakta sorun yaşatır. Mor kişilikler küstahça gurur sergileyebilirler.
Fiziksel Etkileri
Beynin arka kısmındaki salgı bezlerini yöneten renktir. Hormonal aktiviteleri düzenler. Menenjit, sara gibi hastalıklarda tedavi için kullanılır.
Yasemin Sarı

Renk ve Enerji Uzmanı – Yoga Eğitmeni

Ruhsal Büyüme... kategorisinde yayınlandı. Etiketler: . Leave a Comment »

Naturel İstanbul: Beden- Zihin Ve Ruh Sağlığı Festivali Programı… (20-23 Kasım 2014)