O yaz havalar çok sıcaktı.İstanbul’da geceleri uyunmuyordu. Ne yapmalı ne yapmalı diye evin içinde dolanırken tabi ya Karadenize gitmeli dedim. Bunu dediğimde günlerden çarşambaydı. Cuma günüyse kendimi Bukla turla Ayder yaylasında buldum.İstanbul’da tişörtle,elbiseyle terlerken Ayder’de polarla, yağmurlukla gezmeye başladım. Yeşilin her tonuyla ilk defa orada tanıştım. Zirveye çıkmanın mutluluğunu ilk defa orada tattım. Mıhlama’yı, kara lahana yemeğini ilk defa orada yedim. Ve ben neler kaçırmışım dedim…
Her gün o yayla senin bu yayla benim yürüyoruz.Yayla hayatı hakkında bilgiler alıyoruz. Yaylalarda hayat sabah dört gibi başlarmış. Önce hayvanlar otlatılır arkasından sağılırmış.Güneşin doğuşuyla beraber de hayvanlar ağıla dönermiş. Çeşitli yayla görüntüleri…
Dereler yanınızdan şırıl şırıl akarken yürümek kolay. Ama bazen rota gereği derenin sağından soluna, sonra solundan sağına geçmek gerekiyor. Hatta bunu defalarca tekrarlamak gerekiyor.Taşların üstünden seke seke bu geçişleri yapıyoruz. Geçişlerde dengeyi korumak çok önemli…Yoksa islandın gitti.
Yürüyüşten döndükten sonra kısa bir dinlencenin ardından, oberjde yemek ve horon zamanı başlıyor. Bizleri en iyi şekilde ağırlayıp, gezdiren Mikael’e, Muhammede, Osman’a, Sadığa,Uğur’a ve herkese teşekkür ediyorum.
Sağlıcakla,
























Yorum bırakın