Tanrım,
Beni yavaşlat.
Aklımı sakinleştirerek kalbimi dinlendir…
Zamanın sonsuzluğunu göstererek bu telaşlı hızımı dengele..
Günün karmaşası içinde bana sonsuza kadar yaşayacak tepelerin sükunetini ver .
Sinirlerim ve kaşlarımdaki gerginliği,
belleğimde yaşayan akarsuların melodisiyle yıka, götür.
Uykunun o büyüleyici ve iyileştirici gücünü duymama yardımcı ol…
Anlık zevkleri yaşayabilme sanatını öğret;
bir çiceğe bakmak için yavaşlamayı,
güzel bir köpek ya da kediyi okşamak için durmayı,
güzel bir kitaptan birkaç satır okumayı,
balık avlayabilmeyi, hülyalara dalabilmeyi ögret…
Her gün bana kaplumbağa ve tavşanın masalını hatırlat.
Hatırlat ki yarışı her zaman hızlı koşanın bitirmediğini ,
yaşamda hızı arttırmaktan çok daha önemli şeyler oldugunu bileyim…
Heybetli meşe ağacının dallarından yukarıya doğru bakmamı sağla.
Bakıp göreyim ki, onun böyle güçlü ve büyük olması yavaş ve iyi büyümesine bağlıdır…
Beni yavaşlat Tanrım ve köklerimi yaşam toprağının kalıcı değerlerine doğru göndermeme yardım et.
Yardım et ki, kaderimin yıldızlarına doğru daha olgun ve daha sağlıklı olarak yükseleyim.
Ve hepsinden önemlisi…
Tanrım,
Bana değiştirebileceğim şeyleri değiştirmek için CESARET,
Değiştiremeyeceğim şeyleri kabul etmek için SABIR,
İkisi arasındaki farkı bilmek için AKIL ve
Beni aşkın körlüğünden ve yalanlarından koruyacak DOSTLAR ver…
(HiTiTLERiN M.Ö.2000 YILINDAKİ DUVAR YAZISINDAN ALINMIŞTIR.)
Şimdi bu antik şehirleri dolaşma merağı bende başlayınca hepsine saldırdım.
Önce ege , arkasından orta anadolu, sonra güneydoğu anadolu ve en sonunda akdenizi izleyen bir rota çizdim.
Antik şehirleri gezerkene bana en çok hitap eden bölümlerin tiyatro ve mozaikler bölümü olduğunu anladım. Bir gezi yazısında şuranın mozaği, şuranın tiyatrosu güzel mi dendi…Kendimi orada bulur oldum.
Fakat öyle derinlemesine okuyup, araştırıp falan gitmiyorum. Orada olmam gerekiyor. Sadece bu his beni sürüklüyor. Orada olucam, bakıcam, dokunucam. Öyle derin ne bir tarihi, ne sanatsal bilgim yok. Olsun. Google amca bunun için var.
Kafamı asıl kurcalayan mesele şu: Bu mozaikler neden yerdeeee??? Hiç anlayamıyorum. Bana göre şaheserler. Başlıbaşına bir yapıtlar. Niye duvarlara değil de yerlere yapılmışlar anayamıyorum. Gezerken mozaikler hakkında öğrendiklerim şöyle ; ilk çağlarda mozaikler siyah,beyaz ve kırmızı gibi renklerle yapılmaya başlanıp, sadece geometrik desenlerden ibaretmiş, sonra renklenip, dönemin sanatını yansıtmaya başlamışlar.
Antik şehirlerde gezerken mozaiklerin sadece ucunu görüyorsunuz, gerisini çakıl taşlarıyla kapatıyorlar. Rüzgardan, güneşten, gelen gidenden zarar görmesinler diye… Ama o zaman benim hevesim kursağımda kalıyor . Yerde, çakılların arasından, küçücük bir parça olarak gördüğüm mozaikler bana yetmiyor… Eee işte o zaman mozaikleriyle ünlü müzelere gitme vaktimin geldiğini anlıyorum. Müzelerde mozaikleri tablo gibi duvara da asılıyor, yerde de sergileniyor. Bence tavana bile konabilirler. Öyle güzeller ki…
Antakya arkeoloji müzesini gezerken hoşuma giden birkaç mozaiğin fotoğrafını sizlerle paylaşıyorum. Birde mozaiklerle ilgili tarihi bilgiyi duvara asmışlardı onun resmini çekmiştim onu da paylaşıyorum. En sonda da tavuskuşu mozaği var.Hepimize şans getirsin diyerek yazıyı bitiriyorum.
Sağlıcakla,
Ama en önce ve illaki sağlık olsun