son bikaç senedir kendimi antik kentleri gezmeye verdim…belki geçmiş yaşamlarımda oralarda yaşadım diyeceğim..ama kaç yaşam ki bu…o kadar çok gezdim ki..herhalde başka bir açıklaması olmalı bu merağın…
bunlardan prienne sizlerle paylaşmak istediklerimden biri…didimle söke arasında…antik kent sırtını dağa vermiş aşağısı ise uçurum..düşmanlardan kendini çok iyi korumuş bir konumda koğuşlanmış…kente ancak dar bir patikadan ulaşabiliyorsunuz
antik kentleri geze geze öğrendim…hepsinin olmazsa olmazı tiyatrosu var, agorası var, nekropolisi var..bazilikası var…bunlar prienne’de var…ama beni asıl büyüleyen o yeşil çamları…..antik kentin taşlarında oturuyorsunuz…dağı seyrediyorsunuz..mis gibi çam kokusu burnunuzu gıdıklıyor…dağın heybeti sizde ayrı bir saygı uyandırıyor….yüzlerce yıl önce buralarda başka insanların yaşamış olduğunu bilmek ise bambaşka bir duygu veriyor…biraz hüzün…biraz o anılara dokunma isteği…ama sadece birkaç taş parçasıyla yetiniyorsunuz….onlarda ağlamış, gülmüş, evlenmiş, çocuk doğrumuş, kavga etmiş ,barışmış, farkımız nerede bilmiyorum..yüzyıllar ne değiştirdi bilmiyorum… ruhumuz ilerledi mi bilmiyorum..galiba tek ilerleyen teknoloji….


















24 Kasım 2010, 04:44
Tiyatrodaki koltuklar Dionisos rahiplerinin; tiyatro geleneği Dionisos törenlerine (bayramlarına) dayanıyor. Koltukların yanlarına bezeme amaçlı akşam sefası yaprakları işlenmiş (önde, ayakların arasında da bir tane görülüyor). Akşam sefası tohumları muhtelif kültürlerin ayinlerinde "zihin açıcı" olarak kullanılıyor. ;D
25 Aralık 2010, 19:31
ne güzel şeyler biliyorsun sen bööle 🙂