Jüpiter Retro döneminde çıkmaya hazırlandığı günlerdeyiz… 6 Mart itibariyle, bereketin efendisi, en sevdiği burç olan Yengeç’te düze çıkacak ve yazdan beri Lilith kavuşumu yüzünden sefasını süremediğimiz iyicilliğini artık göstermeye başlayacak. Merkür retrosu bitti. Venüs de önce retro sürecini tamamladı, şimdi de korse içine girdiği Oğlak’tan çıkmaya hazırlanıyor… Dolayısıyla hayatın sunduğu taze nimetleri kucaklamaya daha bir açık olacağız…
Öte yandan Mars ve Satürn, 1 Mart’ta gerçekleşen Yeniay’ın ardından retro devrelerine girdiler… Dolayısıyla hataları idrak ve telafi etme ve hayatları yapılandırma devresi, Mayıs ortasına kadar sürecek… Ama Yengeç’teki Jüpiterin kanadı ve Pluto – Chiron üçgeninin yol göstericiliği altında…
Retro Jüpiter’in Uranüs ile karesi, geçmişte yaşadığımız bazı olayların bire bir tekrarı ya da yakın anımsatıcılarını, altından geçtiğimiz bir balkondan düşen saksılar gibi önümüze getirdiğini söylemiştim. Bu kare, YANILGILARIMIZ veya YANILTICI TAVIRLARIMIZ hakkında, yıldırım çarpmasına benzer açığa çıkışlar, itiraflar, farkındalıklar yaşanmasına neden oluyor… Biz de, etrafımızdakiler de arkasına saklanacak bahane bulamaz hale geliyoruz!
Ve bugün Koç’a giren AY Uranüs ile kavuşarak, bu etkiyi tetikliyor;
Koç’taki AY, duyguların yükselmesine ve tepkilerin sertleşmesine neden olur… Uranüs ile kavuşunca da duygusal patlamalar yaşamamıza neden olan gelişmelerle karşılaşır… ya da başkalarında böyle duygusal patlamalara yol açan hareketler yaparız!
Kişisel veya sosyal düzlemde, kontrolsüz sözler ve davranışlar birbirini izleyebilir… Bayram zamanı yolda yanlışlıkla üstüne basılan bir çatapat misali, beklenmedik bir olayla tetiklenen, bir dizi hareketlilik yaşanabilir…
Uranüs ve Ay söz konusu olduğunda daima iletişim araçları, teknoloji, televizyon ve Internet gibi medya ortamları devreye girer… Dolayısıyla, medya ve iletişim ortamlarından yayılacak bir haber, okuduğumuz bir yazı, aldığımız bir mesaj bizi harekete geçirebilir. Biz de buna mukabil atacağımız bir adımla bir olaylar dizisini harekete geçirebiliriz…
Ya da, alevlenen, kabaran duygularımızın, kızgınlık, arzu, etkileme ihtiyacı gibi dürtülerin uzantısı olarak, biz bir mesaj göndermeye, bir yazı yazmaya, bir telefon etmeye, ya da orta yere bir laf etmeye kalkışabilir… Ve hiç beklenmedik gelişmeleri başlatabiliriz!
DİKKATSİZLİK ve SAKARLIK bu açının uzantılarıdır… Kendimizi kaptırıp bir yöne doğru giderken aslında fark etmemiz gerekenleri atlayabilir, ya da kendimizce ortalığı toplamaya çalışırken, başka bir şeyleri devirip etrafa saçabiliriz…
Kişisel düzlemde dikkat edilmesi gereken, Jüpiter’in retrodan çıkarayak bize sorduğu sorulardır;
– Emin misin? Yani gerçekten bir kez daha ortalığı karıştırmak, aslında cevabını bildiğin soruları bir kez daha – ve bu kez karşındakilerin omuzlarını sarsa sarsa – sormaya ”hakikaten” ihtiyacın var mı? Sonunda sen de, ötekiler de bir yıkım yaşayacaksanız… Hatta belki de kendine ve diğerlerine verdiğin zarar yüzünden kendine küseceksin. Hayatındaki ”saygı, onur, güven” gibi direkler bir kez daha yıkılacak… Öyleyse ”elindeki bir avuç külden ateş çıkartmak” sana ne kazandıracak?
– Sen bu patlamış mısır tenceresine daha önce de düşmüştün :))) Hatırla bakalım… Neleri yanlış yapmıştın? Peki… bu defa ne yapacaksın? Kendini kaptırıp, herkesle birlikte dağılmaktan ve ortalığı dağıtanlardan biri olmaktan nasıl korunacaksın? Olaylar ne kadar tahrik edici olsa da, gözlem yeteneğini yitirmemeyi, anlamadan dinlemeden adım atmamayı, önceliklerini hatırlamayı, pişman olacağın şeyler söyleyip yapmamayı başarabilecekmisin?
– Bilmediğin bir şey değildi ama inkar edilen, ya da görmezden gelmek istediğin bir durumdu… Bak yine karşına getirildi… Ne yapacaksın? Yine saçını süpürge eden anne, kahraman fedai veya gönüllü kurban rolünün arkasına saklanıp, alıştığın ilişki dengelerini korumaya mı çalışacaksın… Yoksa ”Benim başıma sürekli bunlar geliyorsa, bende bir kerizlik var!” demeye artık cüret edecek misin?
– Eziğe bağlamaktan vazgeçip ”aslında herşeyi istediğin ve sevdiğin için yaptığını” ve seçimin sana ait olduğunu fark edebilecekmisin?
– Korkuların veya başka bir alternatif bilmeyişin yüzünden sürdürdüğün tavırlarına dışardan bakmaya, enerjini başka bir mecraya yönlendirmeye, sorumluluğu paylaşmaya, ”benim sınırım budur!” demeye niyet edecekmisin?
– Başkalarını bu kadar cüretkar hale getirenin, senin ”aşırı” koruyuculuğun olduğunu ve bunun sevgi değil, bir tür karşılıklı bağımlılık ilişkisi olduğunu itiraf edebilecekmisin?
– Ya da ancak birilerin sabır sınırlarını zorlayarak onlara güven duymaya, sevildiğini ancak böyle anlamaya alışkın olduğundan, ”haddi aştığını” ama kimsenin sana özgüvenini kazandıramayacağını anlayabilecekmisin?
Daha önce yapamadık ve bunun çok acısını çektik… Artık yapabilecekmiyiz?
Sanki bir kez kendimizi aşmayı denemekten göreceğimiz bir zarar yok da, ‘ben böyleyim” deyip denememekten dolayı kaybedebileceğimiz çok şey var 🙂
By Juno: Kendi Halinde Bir Yıldız Gözlemcisi…