KENDİMİZİ KANDIRIYORMUYUZ? HADİ VÜCUDUMUZA SORUP ÖĞRENELİM.

İlk önce ayna karşısına geçelim ve kendi adımızı söyleyip (benim adım …..dır.) deyip, vücudumuz arkaya doğrumu yoksa; öne doğrumu hareket ediyor gözlemleyelim. Adımızı söylediğimizde öne hareket ediyorsa, bu evet detmektir. Ama arkaya doğru hareket ediyorsak, bu hayır demektir.
Sonrada merak ettiginiz;(işimi seviyormuyum? eşimi seviyormuyum?……) yada merak ettiğimiz tüm soruları sorup doğrunun ne olduğunu vücudumuzdan öğrenelim.

Bu yaptığınız testin adı kinesiyolojidir  ve testlerin daha bir çok çeşidi vardır.

Ruhsal Büyüme... kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »

Hangi organ kendini kaç günde yeniler…

Bilim adamları, vücuttaki organların yaşlanma sürecini aydınlattı. Göz ve beyin dışında kalan tüm organlar kendini yenileyebiliyor ve böylece vücudumuz hayat boyu 10 yaşın altında kalmayı başarabiliyor. …İngiltere’de yayınlanan Daily Mail gazetesinin haberine göre bu durumun nedeni, hücrelerin yenilenmesi yani eski hücrelerin yerini yeni hücrelerin alması olarak açıklanıyor. Ancak bu “kalıcı gençlik” durumundan nasibini alamayan şanssız organlar da yok değil. Beyin, gözler ve sinir sistemi kendini yenileyemiyor. Beyinde; koku alma ve öğrenme merkezleri haricindeki diğer hücreler, tıpkı tam anlamıyla oluşumunu tamamladıktan sonra yenilenemeyen sinir sistemi ve kornea haricinde yenilenemeyen gözler gibi, yaşlanmaya karşı direnemiyor.

KALP KENDİNİ 20 YILDA YENİLİYOR
Yıllarca kalbi oluşturan hücrelerin doğduktan sonra değişmediği sanıldı. Ancak New York Üniversitesi’nden Dr. Piero Anversa tersini ispatlamayı başardı. Kalbin kendini yenilediğini belirten Anversa bunun en az 20 yıl aldığını kaydetti.
SAÇLAR KENDİSİNİ 3-6 YILDA YENİLİYOR
Yaklaşık 100 bin adet olan saçların her bir teli ayda 1.25 santimetre uzuyor. Dolayısıyla saçların kaç yaşında olduğu da saçın uzunluğuna göre değişiyor.
MİDE DUVARI KENDİSİNİ 3-5 GÜNDE YENİLİYOR
Midedeki asit karşısında hücrelerin dirençli olmadığını belirten İsveç-Karolinska Enstitüsü’nden Jonas Frisen, hücrelerin 3 ila 5 gün arasında yenilendiğini vurguladı.
Ancak nikotin, hücrelerin yenilenmesini ağırlaştırıyor.
BAĞIRSAK KENDİSİNİ 2-5 GÜNDE YENİLİYOR
Midede olduğu gibi bağırsaklarda da hücrelerin zor şartlar altında olduğunu söyleyen İsveçli Dr. Frisen bu hücrelerin hızla yenilendiklerini ve bu sürenin 2 ila 5 gün arasında değiştiğini ifade etti.
İSKELET SİSTEMİ KENDİSİNİ 10 YILDA YENİLİYOR
İskelet de vücudun sürekli kendini yenileyen bölümlerinden biri.
Kemiklerin 10 yılda bir tam anlamıyla kendini yenilediği tahmin ediliyor.
DİL KENDİSİNİ 10 GÜNDE YENİLİYOR
Tat moleküllerini sinirler yoluyla beyne ileten dilde bulunan 10 bin tomurcuğun her birinde 50 hücre bulunuyor.
Bu hücreler her 10 günde bir kendini yeniliyor.
KARACİĞER KENDİSİNİ 6 AYDA YENİLİYOR
Yağ, protein, şeker ve kan yapımı için gerekli olan maddeleri depolayan karaciğer vücudun en güçlü organlarından biri.
İngiltere Karaciğer Vakfı tarafından yapılan açıklamaya göre karaciğerin kendini yenileme süresi 6 ay.
AKCİĞER KENDİSİNİ 1 YILDA YENİLİYOR
Akciğerde hücreler farklı periyotlarda yenileniyor. Bu da havanın temizliğine, sigara içilip içilmemesine göre değişiyor.
Yenilenme süresi ise altı ayla bir yıl arasında…
GÖZLER YENİLENMİYOR
Gözler, kornea tabakası haricinde kendini yenileme özelliğine sahip değil. Zaman geçip yaş ilerledikçe gözleriniz de sizinle birlikte yaşlanıyor.
Aynı şekilde beyin hücreleri de kendini yenileyemiyor ve yaşlanıyor.
Hangi Saatlerde Hangi Organlarımız Yenileniyor?
Yaşam şeklimizi de bu saatlere göre düzenlediğimiz takdirde bu yenilenmeye katkıda bulunabilirsiniz. Örneğin akşam saat 11 de uyumazsak, saat 11 de kendini yenilemeye başlayan safra kesesi bu görevini yapamaz, ve ertesi günü yeterli performansta çalışamaz. Bununla birlikte göz altındaki torbalar ve şişkinlikler safra kesesinde çamur veya taş olduğunun bir belirtisi olabilir. Bunun için en az haftada 3 gece saat 11 de uyumamız gereklidir.
İşte organlar ve saatleri:
23 – 01 arası : Safra Kesesi 01 – 03 arası : Karaciğer 03 – 05 arası: Akciğer 05 – 07 arası : Kalın bağırsak 07 – 09 arası : Mide 09 – 11 arası : Dalak, Pankreas 11 -13 arası : Kalp 13 -15 arası : İnce bağırsak 15 -17 arası : Mesane 17 -19 arası : Böbrek 19 -21 arası : Kalp Kası 21 – 23 arası : Bedenin Isıtılması

Kaynak: Sonsuz Şifa…
Ruhsal Büyüme... kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »

En temiz ve en pis iki organ hangisidir?

Lokman Hekim, bir çırağıyla ava çıkmıştı, uzun yoldan evine döneceği sırada bir kabile reisi bu meşhur hekimi misafir etmek istedi. Lokman Hekim, nasıl beden dilinden anlıyorsa öyle de gönül ve ruh dilinden anlıyordu.

Kırmadı kabile reisini. … O gece misafir kaldılar. En semiz koyunlardan biri kesildi. Yemek için harekete geçildi. O sırada Lokman Hekim, çırağını imtihan etmek istedi: – Getir bakayım bana koyunun en temiz iki organını.
Çırak gitti koyunun kalbini ve dilini getirdi. Lokman: “Aferin!” dedi, tam isabet. Bir canlının en temiz iki organı kalbi ve dilidir.”
Yediler, içtiler, şükrettiler. Sabah olduğunda da her misafirin yaptığı gibi, yola revan oldular. Ne var ki yol kısa değil, Lokman aslında ava çıkmış gibi görünüyor; ama bu av sıradan bir yiyecek bulma avı değil. Hekimlik yolunda yeni bitkiler, ilaçlar bulma yolculuğu…
Akşama yakın bir saatte bir başka kabile reisi de Lokman Hekim’e misafir olması için ısrar etti. İmkân varsa, davete icabet etmeli. Lokman Hekim de öyle yaptı.
Yine akşam ve daha semiz bir koyun kesildi. Bu seferki imtihan daha zorluydu.
Lokman, çırağına: “Haydi şimdi de koyunun en pis iki organını getir bana.” dedi.
Çırak gitti, bir süre sonra yine kalp ve dille dönüp geldi. Uzattı kalp ve dili Lokman Hekim’e. İşte efendim, dedi, bir canlının en pis iki organı.
Lokman: “Aferin dedi, sen sadece görünen, duyulan bilgilerle değil; aynı zamanda marifetle de donatmışsın kendini.”

OSMANLI DÖNEMİNDE BİRKAÇ İNCELİK MUTLAKA OKU !

1-Pencerenin önünde sarı çiçek varsa ‘ Bu evde hasta var ..
Evin önünde hatta bu sokakta gürültü yapma .. ‘ anlamına gelirdi ..

2-Pencerenin önünde kırmızı çiçek varsa ‘
Bu evde gelinlik çağına gelmiş , bekar kız var ..
Evin önünden geçerken konuşmalarına dikkat et ve küfür etme .. ‘

3-Kız istemeye gelindiğinde damat adayının namaz kılıp kılmadığını anlamak için pantolonunun ‘ diz izine ‘ bakılırdı ..

4-Kahvenin yanında su gelirdi .. Şayet misafir toksa önce kahveyi alır , açsa suyu alırdı .. Ona göre ya yemek sofrası hazırlanır ya meyva ikram edilirdi ..

5-Kapıların üstünde iki tokmak olurdu ..
Biri kalın biri ince .. Gelen bayansa kapıyı ince tokmakla vururdu .. Evin hanımı kapıyı ev haliyle bile açardı ..
Erkekse kalın tokmakla kapıyı vururdu ..
Evin hanımı kapıyı ya örtünüp açar ya da Bi mahremi ( kocası vs .. ) açardı ..

6-Peygamber efendimiz ( S.A.V. ) ‘ in 63 yaşında vefatından sebep , 63 yaşını geçmiş büyüklerimiz yaşları sorulduğunda ‘ Haddi aştık ‘ derlerdi ..

7-Yolda küçük büyüğünün önünden yürüyemezdi ..

8-Cuma namazına esnaf – ki kuyumcular da dahil – kapıya kilit vurmadan giderlerdi ..

9-Fitre zekat Ramazandan önce Şabanda verilirdi .. Fakir fukara Ramazana erzaksız girmesin diye ..

10- Esnaf Ramazan ayında toplanıp gerçek bir ihtiyaç sahibinin ‘ borç defterini ‘ kapatırdı ..

10- Beyler , konuştukları veya gözleri kaydıkları hanımlarla buluşmaya gidince hediye olarak ‘ ayna ‘ alırdı .. Ki bunun anlamı :
‘ Sana senden daha güzel verebilecek bir hediye yok .. ‘ demekti ..

Nereden nereye ? Kendimize yabancılaştık ,
Nezaketin, güzel ahlakın, öz sevginin,
hakiki saygının Dünyayı kurtardığını unutur olduk…

Ruhsal Büyüme... kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »

Bir konuşma sırasında adamın biri kadının birine sormuş:Nasıl bir erkek arıyorsun?’

Bir konuşma sırasında adamın biri kadının birine sormuş:
‘Nasıl bir erkek arıyorsun?’
Kadın bir süre sessiz kaldıktan sonra adamın gözlerinin içine
bakarak sormus: ‘Gerçekten bilmek istiyor musun?’
Adam biraz isteksiz, ‘Evet’ demiş.
Ve kadın baslamış anlatmaya;
‘Bugün ve bu yaşta bir kadın olarak, bir erkeğe onun benim için
benim kendime yapabilecegimden fazla ne yapabileceğini soracak
konumdayım.
Kendi masraflarımı karşılayabiliyorum; bir erkeğin yada bir başka
kadının yardımına gerek duymadan evimi idare ediyorum.
Böyle olunca, ‘Sen masaya ne koyuyorsun?’ sorusunu sorma
konumundayım.
Adam kadına bakmış. Paradan söz ettigini düşünüyormuş.
Kadın hemen bu düşünceyi düzeltmiş: ‘Sözünü ettiğim, para değil.
Ondan öte bir şey istiyorum. Hayatın her alanında mükemmeliyeti
arayan bir erkeğe ihtiyacım var.’
Adam arkasına yaslanıp kollarını kavuşturarak kadından biraz
daha açıklama istemiş. Kadın başlamış anlatmağa:
‘Kendini zihnen mükemmelleştirmeye çalışan birini istiyorum,
çünkü sohbet ve zihnen uyarılma arıyorum. Basit bir adama ihtiyacım yok.
Ruhen mükemmelleşmeye çalışan birini arıyorum, çünkü dengesiz
bir birleşmeye ihtiyacım yok.
Inananlarla inanmayanların bir araya gelmesi felakete yol açar.
Bir kadın olarak yaşadıklarımı anlayacak kadar duyarlı,
ayağımı sağlam basmamı sağlayacak kadar güçlü bir erkek arıyorum.
Saygı duyabileceğim birini arıyorum. Ona boyun eğmem için
onu saymam gerekir. Ben ona ne kadar dürüst ve açıksam,
onunda bana dürüst ve açık olması gerekir.
Kendi işini , hayatını yürütemeyen adama boyun eğemem.
Boyun eğme konusunda sorunum yok… yeter ki buna değer biri olsun.
Kendine yardım edemeyen adama ben yardım edemem.’
Kadın aklından geçenleri böyle döküverdikten sonra adama bakmış.
Adam yüzünde şaşkın bir ifadeyle oturakalmışmış:
‘Çok fazla şey istiyorsun.’ demiş.
‘Değerim çok fazla.’ diye yanıtlamış kadın.
Değeri çok fazla olan bütün kadınlara…

Ruhsal Büyüme... kategorisinde yayınlandı. 1 Comment »

New York Times gazetesinde yayınlanan vebir müşterinin bankasına yazdığı mektubu ileten bir haber…

41815_147563918596647_6248_n[1]

Sayın Banka Yetkilisi,

Ben 86 yaşında, bankanızda hesabı olan bir müşterinizim.

Geçen gün, tesisatçıma 100 dolar’lık bir çek yazdım. Bu çeki kendisi her nasılsa 3 nanosaniyede bankanıza iletmiş olmalı ki, bankanızda değerlendirdiğim fonlardan bu miktar kadarını bozduramadan hesabımdan karşılığı alınmış.

Tabii ki hesabımda o an için para olmadığından 30 dolar da faiz ve ceza alınmış. Oysa fonlarımda 1.000.000 dolar vardı.

Bu durumu şikayet etmek istediğimde, bankanız telefonunda kişiliksiz,terbiyesiz, banda kaydedilmiş ve yüzsüz bir hanım sesiyle yarım saate yakın boğuştum.Arada müzikler dinledim ve 28 kere değişik tuşlara basmak zorunda kaldım. Ama kimseye ulaşamadım.

Bildiğiniz gibi her ay binlerce dolarlık faturalarım, mortgage kesintilerim, kredi kartı ödemelerim var.

Bunların hepsinin hesabımdan yapılan otomatik ödemelerini şu andan itibaren İPTAL ediyorum.

Bundan böyle, sizden etten kemikten yapılmış dediğimi anlayan ve ingilizce bilen bir müşteri temsilcisi istiyorum.

Anlayışla karşılarsınız ki, karşınızdakine en iyi iltifat, onu taklit etmektir. Ben de sizin gibi yapacağım. Müşteri temsilciniz her ödeme için beni arayacak, ve 28 haneden az olmayan benim vereceğim bir şifreyi tuşlayacak. Sonra da, eğer

1 i tuşlarsa benden randevu alacak,

2 yi tuşlarsa bir ödeme ile ilgili mesaj bırakabilecek,

3 ü tuşlarsa oturma odama bağlanacak, oradaysam cevap vereceğim,

4 ü tuşlarsa ve uyumuyorsam yatak odama bağlanacak ve benimle görüşebilecek,

5 i tuşlarsa tuvalete,

6 yı tuşlarsa cep telefonuma ulaşacak,

7 yi tuşlarsa bilgisayarıma bir mesaj bırakabilecek.

8 I tuşlarsa bunları yenidendinleyebilir.

Arada beklemeler olursa, size söz, elimdeki eski plaklardan ve gramofonumdan güzel bir müzik parçası da dinleteceğim ona.

Yalnız sizden ricam, bu işlemler için seçeceğiniz personelinizin kimlik bilgisini, anne kızlık soyadını, noterden alınmış imza sirkülerini ve tapuları dahil mali bilgilerini bana iletmeniz.

Bir de sizin gibi bir sözleşme hazırladım. 8 sayfa. Sizinki 42 sayfaydı, ben insaflı davrandım. Bu sözleşmeyi de bana atayacağınız müşteri temsilcisi, bankanız şube müdürü ve bankanız yönetim kurulunun imzalaması ve bana iadeli taahhütlü gönderilmesi. Bu sözleşme elime geçtikten sonra müşteri temsilcinize kendi belirleyeceğim 28 haneli şifreyi göndereceğim. Bu şifre de her ay değişecek pek tabii ki. Özür dileyerek bu sözleşme ve işlemler için sizden masraf olarak her ay 20 dolar da talep edeceğim.

İşbu şartları yerine getirememe durumunuz varsa, lütfen 1.000.000 dolarımı nakit olarak hazırlayın, yarın alıvereyim.

Size hayırlı işler diler, en kısa zamanda bana ulaşmanızı rica ederim.

Saygılarımla,

John Smith

SAKIN OKUMADAN GEÇME !

Geçenlerde yağan kar nedeniyle birçok kaza
yaşandı. Bunlardan birisi zincirleme bir
kazaya karışan ve çok şükür kendisine bir şey
olmayan bir kadının başına geldi. Korkuya
kapılan kadın ilk iş olarak eşini aradı ve
eşinin ilk cevabı “Arabada bir şey var mı?” oldu…

Bir başka kadının doktor randevusu vardı.
Tek başına gitmeye çekindiği bir
randevuydu. Fakat yakın bir akrabası
olmadığından tek başına gitmesi
gerekiyordu ve eşine söyledi ama
gelemeyeceği için ısrar etmedi. Sadece randevu saatini söyledi ve dua istedi… Muayene sonucu korktuğu gibi olmadı,
sonuç iyiydi. Eve geldi ve eşinin randevunun
nasıl geçtiğiyle ilgili bir şeyler sormasını
bekledi… Aradan on beş gün geçti. Hala
bekliyor…

Bir adam arabasından inerken kaydı ve
düştü, ayak bileği incindi. (Sonradan kırık
olduğu anlaşıldı.) Kapıda kendisini
karşılayan eşi arkadaşıyla konuşuyordu.
Adam canının yandığını, ayağının kırılmış
olabileceğini söyledi. Ama kadın “Aaa, öyle mi?” diyerek arkadaşıyla konuşmaya devam
etti, adam donakaldı… Hala donmuş
durumda, duygusu yok…

Bir başka adam babasının hasta olduğunu
öğrendiği için akşam babasına uğramak
istediğini söyleyince, eşi “Ama dışarıda
yemek rezervasyonumuz vardı.” cevabını
alınca üzüntüsünü içine attı…

Ve daha birçok örnek… Her gün
yaşadığımız, yaşattığımız… Kendimiz için önemli olan bir şeyi karşımız
için aynı önemde görmediğimiz onca olayın
içinde kalpler kırılıyor. İlişkiler can çekişiyor. Bazı önemli olaylar vardır, bunların
ıskalanması telafisi zor aralıklar koyar
insanların arasına. Sonra herkes unutmuş
gibi yapar. Bazen çaresizlikten, bazen de
durum acı verse de ilişkiyi bitirmek için
yeterince büyük görülmediğinden…

Fakat hesap bir gün kabardığında, çok küçük bir
rüzgar gelir ve çok güçlü zannedilen ilişkiler
dağılıp gider. Yıpranma yıllar sürer, yıkılması ise bir andır.
Bazen hiç ummadığınız bir şey gelir ve sizin
çok sağlam sandığınız her şeyi alır götürür. Küçük ihmaller, hiçbir zaman küçük
değillerdir. Altlarında daha derin
düşünceleri örterler. Bunların başında da
“Sana değer vermiyorum!” düşüncesi vardır
veya “Senin acın beni ilgilendirmiyor!”
düşüncesi…

İşte ruh birlikte eğlenebildiği ama birlikte acısını paylaşamadığı ruha karşı
soğur. İnsan, karşısındaki insanın kendisini ne
kadar sevdiğini verdiği hediyelerle ölçmez
çoğu kere. Böyle durumlarda sınanır sevgi.
Ve insan sınanana kadar ne kadar sevildiğini
bilemez. Ne kadar sevdiğini de. Sevgi sınar
çoğu kere ve bazıları kaybeder çok azı da kazanır…

Bu günlerde kaybedenler çoğunlukta
görünüyor. Sanıyorum ki bir nedeni de
yanımızdakinin acısına duyarsızlaşmamız…
Hep eğlenceli bir şeylerin peşinden
koşmamız… Ve sadece kendimiz için yaşama
çabamız… Oysaki yanımızdaki olmadan yaşayamayacağımızı unutuyoruz.

Ruhsal Büyüme... kategorisinde yayınlandı. Etiketler: . Leave a Comment »

Alla Alla Neyle Dolu Ki Senin Kafan…

Karikatür kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »

5 Kilo Fazlam Var Sadece Ya…

Karikatür kategorisinde yayınlandı. Etiketler: . Leave a Comment »

Her Şeyi Akışına Bırakalım…

Karikatür kategorisinde yayınlandı. Etiketler: . Leave a Comment »

Bir şeyin kıymetini ancak onun değerini bileni anlar ve onun değeri bilenin yanında kıymetlidir.”

 

Vaktiyle bir bilge hoca, yıllarca yanında yetiştirdiği öğrencisinin seviyesini öğrenmek ister.
Onun eline çok parlak ve gizemli görüntüye sahip iri bir nesne verip: “Oğlum” der, “Bunu al, önüne gelen esnafa göster, kaç para verdiklerini sor, en sonra da kuyumcuya göster. Hiç kimseye satmadan sadece fiyatlarını ve ne dediklerini öğren, gel bana bildir.
Öğrenci elindeki ile çevresindeki esnafı gezmeye başlar. İlk önce bir bakkal dükkanına girer ve “Şunu kaça alırsınız?” diye sorar . Bakkal parlak bir boncuğa benzettiği nesneyi eline alır; evirir çevirir; sonra: “Buna bir tek lira veririm. Bizim çocuk oynasın” der.
İkinci olarak bir manifaturacıya gider. O da parlak bir taşa benzettiği nesneye ancak bir beş lira vermeye razı olur.
Üçüncü defa bir semerciye gider: Semerci nesneye şöyle bir bakar, “Bu der “benim semerlere iyi süs olur. Bundan “kaş dediğimiz süslerden bir on lira veririm.”
En son olarak bir kuyumcuya gider. Kuyumcu öğrencinin elindekini görünce yerinden fırlar. “Bu kadar değerli bir pırlantayı, mücevheri nereden buldun?” diye hayretle bağırır ve hemen ilave eder. “Buna kaç lira istiyorsun?” Öğrenci sorar: Siz ne veriyorsunuz?” “Ne istiyorsan veririm.” Öğrenci, “Hayır veremem.” diye taşı almak için uzanınca kuyumcu yalvarmaya başlar:
“Ne olur bunu bana satın. Dükkanımı, evimi, hatta arsalarımı vereyim.” Öğrenci emanet olduğunu, satmaya yetkili olmadığını, ancak fiyat öğrenmesini istediklerini anlatıncaya kadar bir hayli dil döker. Mücevheri alıp kuyumcudan çıkan öğrencinin kafası karma karışıktır.
Böylesi karışık düşünceler içinde geriye dönmeye başlar. Bir tarafta elindeki nesneye yüzünü buruşturarak 1 lira verip onu oyuncak olarak görenler, diğer tarafta da mücevher diye isimlendirip buna sahip olmak için her
şeyini vermeye hazır olan ve hatta yalvaran kişiler..
Bilge hocasının yanına dönen öğrenci, büyük bir şaşkınlık içinde başından geçen macerasını anlatır.
Bilge sorar: “Bu karşılaştığın durumları izah edebilir misin?”
Öğrenci: “Çok şaşkınım efendim, ne diyeceğimi bilemiyorum, kafam karmakarışık” diye cevap verir.
Bilge hoca çok kısa cevap verir: “Bir şeyin kıymetini ancak onun değerini bileni anlar ve onun değeri bilenin yanında kıymetlidir.”
Her insanın hayatında varlığını ve değerini bilen, hisseden, fark eden kuyumcular mutlaka vardır.
Mesele kuyumcuyu bulmaktadır…

Adam fısıldadı: ”Tanrım konuş benimle”.

Adam fısıldadı: ”Tanrım konuş benimle”.

Ve bir kuş cıvıldadı ağaçta.
Ama adam duymadı.

Sonra adam bağırdı:
”Tanrım konuş benimle”.

Ve gökyüzünde bir şimşek çaktı.
Ama adam dinlemedi onu.

Adam etrafına bakındı ve,
”Tanrım seni görmeme izin ver” dedi.

Ve bir yıldız parladı gökyüzünde.
Ama adam farkına varmadı.

Ve yüksek sesle haykırdı:
”Tanrım bana bir mucize göster”.

Ve bir bebek doğdu bir yerlerde.
Ama adam bunu bilemedi.

Sonra çaresizlik içinde sızlandı:
”dokun bana tanrım ve burada olduğunu anlamamı sağla, ne olur!”

Bir kelebek kondu adamın omzuna.
Ve adam kelebeği, elinin tersiyle uzaklaştırdı…

Halil Cibran

İnsanoğlu İçin En Büyük Tehlikenin Açlık, Deprem, Mikroplar Olmayıp, Yalnızca İnsanın Kendisi Olduğu Göz Kamaştırıcı Bir Açıklıkla Ortaya Çıkmaktadır…

 

“Dünyanın bu karışık halinde içe bakmaya devam. Kendi içimizdeki şiddet ile yüzleşmeye devam. İçimizdeki şiddetten öğrenmeye, şefkate dönüşene kadar yanında oturmaya devam.

Madem gidip silahların önünde duramıyoruz, içimizdeki şiddetin önünde duralım…”
Carl Jung

DÖRT KAPI :Bektaşîlikte, İnsan-ı Kamil Olmanın Yolu Dört Kapı Kırk Makamdan Geçer.

__

__________” DÖRT KAPI “____________

Bektaşîlikte, İnsan-ı Kamil Olmanın Yolu Dört Kapı Kırk Makamdan Geçer.

Dört Kapı Kırk Makamla amaçlanan, insanın ham ervahlıktan çıkıp insan-ı kamil olmasıdır

4 kapı 4 mevsime benzer;

Şeriat kapısında ;”sen ‘sen’sindir, ben de ben”

Tarikat kapısında ;” ben ‘sen’ olurum, sen de ben olursun”

Marifet kapısında ; ” sen ve ben ve dolayısı ile benlik duygusu kalmaz, ikimiz de ‘biz’ oluruz”

Hakikat kapısında ” artık ikimizde yok oluruz, fenafillah makamıdır ve artık sadece “o” vardır.

———————————————————–

Bektaşî tarikatının adap ve erkânını oluşturan, tarikat mensubunun geçeceği maddî

ve manevî aşamaları olan Dört kapı kırk makam aynı zamanda evrenin

yaratılışındaki dört unsur “Ateş, Hava, Su ve Toprak” ile de simgelenmiştir:

—————————-

*“İlk kapı şeriat kapısı, simgesi yel (hareket eden hava).

Bu grupta yer alan kişilere “âbidler” denilmiştir.

**İkinci kapı tarikat kapısı, simgesi od(ateş).

Bu grupta yer alan kişilere “zâhidler” denilmiştir.

***Üçüncü kapı, marifet kapısı, simgesi sudur.

Bu grupta yer alan kişilere “ârifler” denilmiştir.

****Dördüncü kapı hakikat kapısıdır, simgesi topraktır.

Bu grupta yer alan kişilere “muhipler” denilmiştir.

Hacı Bektaş Velî, muhipler grubunu teslim u rıza olan grup olarak tanımlamakta ve her şeyin aslına döneceğini vurgulamaktadır.

———————————————————–

Tüm mertebelerin ve Hülasa Bektaşiligin ana dayanağı tüm kaninatı var eden “Aşk” tır,

Aşk Hz. Muhammed’in Mirac’a çıkarken bindigi “Burak”tır.

Bektaşilik Aşk ile Başlar aşk ile biter, akıldan çok sezgisel hislere ve kalbe hitap eden bir yoldur,

Mürşid’in rehberligi ile geçilen tüm bu mertebeler aşk ile aşılır.

———————————————————–

______________Şeriat Kapısı:

Nasip alan canın ilk eğitilme evresidir,

Sahibi; Hz. Muhammet’dir,

Simgesi; Hava.

Zahir Anlamı;

1-) Yapılması cezaya tabi olan işlere ait hükümler; “haramlar”,

2-) Yapılması öğütlenen ancak yapılmadığı taktirde herhangi bir cezaya tabi olmayan işlere ait hükümler; “sünnet, müstehab, mendub”.

3-) Yapılması hoş görülmeyen ancak yapıldığı taktirde herhangi bir cezaya tabi olmayan işlere ait hükümler; “mekruh”,

4-) Yapılması yada yapılmaması bütünü ile serbest olan işlere ait hükümler; “mübah”.

5-) Yapılması yada yapılmaması cezalandırma sonucu doğuran işlere ilişkin kesin hükümler, “farz yada vacip”.

Batın Anlamı;

Erkâna, yol kurallarına ve simgelere ait bilgiler.

Makamları;

1-) iman etmek,
2-) ilim ögrenmek,
3-) Haramdan uzaklaşmak,
4-) İbadet,
5-) Nikah kılmak,
6-) ÇEvreye Zarar Vermemek,
7-) Şevkatli olmak,
glasses ifade simgesi Sünnet ehli olmak,
9-) Yasaklardan kaçınmak,
10-) Buyruklara uymak
eceği belirtilir.

***** Şeriat kapısının Sünnilik inancındaki şeriat anlayışıyla bir bağlantısı yoktur. Alevi inancındaki şeriat anlayışı, on makamda da belirtildiği gibi daha çok temel
bilgilerin öğrenilmesi ve uygunlanması olarak anlaşılabilir.

Elbette her insan Dört Kapı Kırk Makamın amaçladığı o soylu hedeflere ulaşmaz. Şeriat kapısı bu manada insanın kendisine, çevresine, doğaya zarar vermemesi ve en asgari düzeyde de olsa belli bazı insani davranış ve düşünceleri almasının kapısıdır. Şeriat kapısının makamlarını her insan hiç bir gerekçenin arkasına saklanmadan yaşama uygulayabilir. Uygulamaya çalışabilir.

———————————————————–

______________Tarikat Kapısı:

Nasip alan canın Tarikat kurallarına işleyişine ait batıni bilgilere vakıf olduğu aşamadır.

Bu bilgiler gerek Erkân, gerek muhabbet Erkânı içerisindeki anlatımlar, simgeler ve bunların arkasındaki batın anlamlar ile,toplum içerisinde anlatılan remzlerin ( Hz. Muhammed’in miracı, Hz. Musa’nın ağaç ile konuşması, Kızıldeniz’i 7 ye yarması gibi) gerçek manalarını anlamaktan geçer.

Sahibi; Hz. Ali’dir,

Simgesi; Ateş.

Zahir Anlamı;

Benlikten ve bunun doğurduğu tüm kötülüklerden kurtulmak,

Hırs, şehvet, bencillik, iki yüzlülük, riyakarlık, kibir ve daha bir çok insan ile Hak arasına perde olan kötü huylardan kurtulmak.

Batın Anlamı;

Tarikatler herşeyden önce bir nefs terbiyesi yoludur,

Nasip alan can sırası ile bazı mertebelerden geçerek nefsini terbiye etmek sureti ile, önce benligini yani kendisi ile Tanrı arasındaki perdeyi kaldırmak sureti ile Hakka ulaşmayı amaçlar, burada Tarikat kapısında bu sürecin gerçekleşmesi sağlanır,
nasip alan can her türlü dünyevi ihtiras ve duygudan kendisini sıyırmaya ve duygularının kendisine degil,kendisinin duygularına sahip olacagı bir hal’e erişmeye çalışır.

Makamları;

1-) Tövbe etmek, instisab etmek,
2-) Bir mürşitten naspip almak,
3-) Saç ve Libas giyme,
4-) Hizmet etmek,
5-) İyilik için çalışmak,
6-) Haksızlıktan korkmak,
7-) Umudunu yitirmemek,
glasses ifade simgesi Hidayete ermek,
9-) Makam, cemiyet ve muhabbet sahibi olmak,
10-) Aşka ermek,

Tarikat kelimesi sözlüklerde şöyle tanımlanıyor:

“Aynı dinin içinde birtakım yorum ve uygulama farklılıklarına dayanan, bazı ilkelerde birbirinden ayrılan Tanrı’ya ulaşma ve onu tanıma yollarından her biri.”

“Bir din içinde tasavvufa, gizemciliğe dayanan, inançta ve kimi ilkelerde birbirinden ayrılan, Tanrıya ulaşma, yollarından her biri.”

“Tasavvufa dayalı ve kimisi eski dinlerin kalıntılarını yaşatan, kimisi de şeriatın pek sert ve bencil yargılarını yumuşatmak gerekçesiyle oluşan türlü İslam öğretilerine verilen ad.”

Tarikat bir anlamıyla

“Tanrı’ya ulaşma ve onu tanıma yollarından biridir,” diğer yandan kurumsallaşmadır

———————————————————–

______________Marifet Kapısı:

Tanrısal bilginin sırlarına vakıf olunan aşamadır,

Bu makam Tari ile bir olma makamıdır. Aşık maşuk ile bir olur,birlik yakalanır.

Seyr fillah Tanrıda yolculuk yapmak, Seyr maallah Tanrı ile bir olarak yolculuk
yapmak makamıdır.

Sahibi; Hz. Ali’dir,

Simgesi; Su.

Zahir Anlamı;

Ruhunu geliştirme, Su elementinin de özellikleri sayılan, yardımseverlik, cömertlik, bağışlama gibi huyları edinmek.

Batın Anlamı;

Bu aşamada can birtakım Tanrısal bilgi ve sezgilere nail olur, tanrı ile arasında senlik, benlik kalmaz,

Tanrı ile bir olarak fenafillah makamına doğruu ilerlerken geçilen son aşamadır,
tüm kainat ve evren artık “O” nun gözü ile görülür,

” Allah birdir” remzinin hakiki manasının tam olarak anlaşıldığı safhadır.

Makamları;

1-) Sabırlı olmak,
2-) Bencillik, riya, kötü duygulardan uzak durmak,
3-) Edepli olmak,
4-) Özünü bilmek,
5-) Perhizli olmak,
6-) Utanmak,
7-) İlim öğrenmek,
glasses ifade simgesi Cöert Olmak,
9-) Miskin olmak,
10-) Arif olmak,

Denir ki; Marifet kapısı,kendilerine karşı bütün kapıların kapandığı kimseler için açıktır.

Eline – Beline – Diline Sahip Olmak makamların ilkidir marifet kapısında

———————————————————–

______________Hakikat Kapısı:

İnsan-ı kamil olma yolundaki son evredir.

Sahibi; Hz. Ali’dir,

Simgesi; Toprak.

Zahir Anlamı;

Toprak elementinin özelligi olan Adil olma, vefalı olma, sözünde durma, yoksulları gözetici olma gibi birtakım huyları edinmek.

Batın Anlamı;

Bu aşamanın sonu fena fillah makamıdır ki, mutlak yokluk mertebesidir, Bu aşamada Tanrı ile can arasında bir ayrılık kalmaz,artık görünen de gören de “O” dur, “Enel Hak” makamıdır.

Aşık’ın maşuğunda yok olduğu makamdır. Gerçek Aşk o dur ki bu makamda zuhur eder, senlik, benlik yada biz yoktur,

ikilik yoktur, sadece bir vardır ve o yüze bir de Alemlerin Rabbi olan Allahtan başkası degildir.

Makamları;

1-) Tüm insanları bir görmek,
2-) Vahdet-i vücud anlayışının sırrına ermek,
3-) Türap- toprak olmak,
4-) Elinden geleni, yapmak, verici olmak,
5-) Tevhit anlayışında olmak, Tanrıdan başka varlık tanımamak,
6-) Ayıp, kusur, hata görmemek,
7-) Manayı bilmek, sırrı öğrenmek,
glasses ifade simgesi Seyr-ü sülügü tamamlamak,
9-) Sırrı saklamak,
10-) Müşahade

“Birbirinizin ayıplarını (gizli hallerini) araştırmayın” buyurmuştur. (Hucurat, 12)

Hz. Peygamber Efendimiz, bir hadisinde Hz. Ali Efendimize: “Ebû Türâb” diye hitap etmişti.

Ebû Türab’ın sözlük anlamı, yaratılışın ana maddelerinden sayılan dört ana maddeden birisi olan topraktır.

Turab olmak, alçak gönüllülüktür. Toprak, her şeyi karşılıksız verir, karşılıksız alır. Her zaman ayaklar altındadır yani en alçak gönüllüdür. Herkes tarafından çiğnenmiş olmasına rağmen kimseye dert yanmaz. Herkese hoşgörü, sevgi ve şevkat ile yaklaşır. Toprak cömerttir, toprak berekettir. Toprak, onunla başlayıp onunla bitmektir.

Ariflik (kendini bilmek)

“hakikat; incidir, sözün anlamına, kendi özüne ermektir. Gerçeği görmektir.

Pir Sultan Abdal, eserlerinde bu anlayışın adap ve erkânını teşkil eden kavramlar ile, bu tarikatın temel sistemini oluşturan dört kapı kırk makamı, diğer Alevî-Bektaşi şairler gibi, yoğun olarak işlemiştir. Hacı Bektaş Velî tarafından sistemleştirilen bu esaslar, onun şiirlerinde de doğal bir şekilde kullanılmıştır.

(Derlenmiştir

Ruhsal Büyüme... kategorisinde yayınlandı. Etiketler: . Leave a Comment »

DÜŞLEYEREK DÜNYAYI OLUŞTURAN ŞAMANLAR

 

Fark edin ya da etmeyin, hepimiz düşleyerek dünyayı oluşturmaktayız. İçine daldığımız, aşina olduğumuz rüya uykusu değil de gözlerimiz açıkken işlediğimiz uyanık rüyadır. Gerçekliği, evrenin de yardımıyla, yaratmada işbirliği yaptığımızın farkında olmadığımızda, güç elimizden kayıp gider ve rüyamız, kabusa dönüşür. Tesir edemediğimiz veya değiştiremediğimiz korkutucu ve bilinmez bir yaratımın kurbanları olduğumuzu hissetmeye başlarız. Olaylar bizi kontrol etmekte ve kapana kıstırmakta gibidir.

Bu sefil gerçekliği sona erdirmenin tek yolu ise bunun da bir rüya olduğu olgusuna uyanmak ve tezahür ettirmede evrenin de bizimle çalışacağı daha iyi bir hikaye yazma becerimizi tanımaktır. Düşleme gücünüzü uyandığınız anda, cesaretinizin kaslarını esnetmeye başlarsınız. Ardından, cesurca düşleyebilirsiniz: sınırlayıcı inançlarınızı bırakarak ve korkularınızı aşıp geçerek. Ruh varlığınızda tohumundan çıkıp yaşamınızda meyve veren gerçekten orijinal düşleri yaratmaya başlayabilirsiniz.

Cesurca düşlemek; kaynaktan, yani her şeyin potansiyel veya uyku halinde olduğu evrenin kuantum çorbasından hareketle yaratmanızı sağlar. Fizikçiler evrenin en küçük, en temel parçalarının kuantum aleminde gözlemlenene dek hiçbir şeyin “gerçek” olmadığı görüşündedir. Ama kuantum olaylar yalnızca laboratuvarda gerçekleşmez. Beyinlerimizin içinde, okuduğunuz bu sayfada ve çevremizdeki her şeyde de olmaktadırlar. Bu rüyanın, yani büyük enerji matrisinin herhangi bir parçasını gözlemlediğinizde gerçekliği değiştirebilir ve rüyanın tamamını farklılaştırabilirsiniz.

Modern fizik, Amerika yerlilerinin kadim bilgelik aktarıcılarının çok uzun zamandır anlattığı şeyi tarif ediyor. Yerbekçileri olarak bilinen bu şamanlar, yeryüzüne tanıklık etme eyleminin ta kendisi aracılığıyla dünyayı oluşturmak üzere düş gördüğümüzü söylemekteler. Bilimciler bunu ancak çok küçük ölçekli, atom altı alemde yapabildiğimize inanmaktayken şamanların anlayışına göre, bizler duyularımızla deneyimlediğimiz daha büyük ölçekli dünyayı da düşlemekteyizdir. Yerbekçileri, tıpkı Avustralya yerlileri Aborjinler gibi, rüyazamanın, bizim için geçerli olanın aksine uyku bölgesine itilmemiş olduğu bir alemde yaşarlar. Yaratılışın tamamının bizden doğup bu rüyazamana geri döndüğünü bilmektedirler.

Rüya zaman ya da yaratıcı matris, bizim dışımızda bir yerde mevcut değildir. Maddenin ve enerjinin tamamına nüfuz etmekte; her yaratığı, her taşı, her yıldızı, her ışık huzmesini veya kozmik toz parçasını birbirine bağlamaktadır. Düşleme gücü, yaratılışın ta kendisine katılım gücüdür. Yerbekçileri için, gerçekliği düşlemek bir yetenek değildir; torunlarına huzur ve bolluk içinde yaşayabilecekleri bir dünya miras bırakabilmesi için kişinin nezaketle ve sevgiyle gerçekleştirmesi gereken bir görevdir.

And Dağları ve Amazon şamanları, bu kuvvete ancak bilinç düzeyimizi yükselterek erişebileceğimize inanırlar. Bunu yaptığımızda engin ve tanrısal bir okyanusta belirgin ama kendimizden çok daha büyük olan bir şeyin içine gömülü bir su damlası gibi olduğumuzu fark eder hale geliriz. Ancak sonsuzlukla bağlantımızı deneyimlediğimizde, güçlü bir tarzda düşleyebilir haldeyizdir. Aslında, işin başında bizi bir kabusa hapsolmuş hale getiren şey de sonsuzluktan ayrı olduğumuz duygumuzdur. Kabusu sona erdirmek, gerçekliği düşleme gücümüzü yeniden kazanmak ve daha iyi bir gerçeklik işlemek için bedenimizdeki her hücrede var olan düşleme gücümüze dair deruni bir idrake ihtiyacımız var. Bu kavramı yalnızca entelektüel tarzda anlamanın ötesine geçmez isek çıtayı düşürüp şekil verebileceğimizden daha az muhteşem ve güzel bir dünya deneyimi yaratmakla kalacağızdır. Sonsuzluğun tadını almak cesaret gerektirir.

Yerbekçileri dünyanın gerçek olduğuna inanırlar ama bizler onu düşleyerek var ettiğimiz için gerçektir. Cesaretimiz eksik olduğunda, kültürümüz veya genlerimiz tarafından düşlenen dünyaya, yani kabusa razı olmak zorunda kalırız. Cesaretle düşlemek ve güçlenmek için kalbinizi kullanmaya ve kutsal bir neşe, huzur, ihtişama ve istediğiniz yaşama dair kutsal bir düşü düşleyebilmek için bilinçli bir karar vermeye istekli olmalısınız.

Yazan Alberto Villoldo

(Alberto Villoldo’nun Courageous Dreaming: How Shamans Dream The World Into Being (Cesaretle Düşlemek: Düşleyerek Dünyayı Oluşturan Şamanlar) adlı kitabından alıntıyı Ruh ve Madde dergisi için çeviren: Yasemin Tokatlı