Ev yapımı öksürük şurubu…

Ev yapımı öksürük şurubu

Malzemeler:

1/4 bardak bal

1/4 bardak taze sıkılmış limon suyu

1 çay kaşığı rendelenmiş zencefil

1/4 bardak eczaneden alınan sebze gliserini

Yapılışı:

Limon suyunu ve zencefili karıştırarak ufak bir tencerede düşük sıcaklıkta 10 dakika kadar kaynatın.

Ardından karışımı orta boy bir kaseye süzerek boşaltın.

Sebze gliserinini ve balı kaseye koyup iyice karıştırın.

Şurubu ufak bir şişeye koyun ve hava geçirmesini önleyecek şekilde kapatın. Bu şurubu 1 yıl kadar buzdolabında saklayabilirsiniz. Gliserinin tarihinin geçmemesine dikkat edin.

Öksürdüğünüz günlerde 3-4 saatte bir 1 çay kaşığı içebilirsiniz.

Brit.co

 

Bitki Alemi kategorisinde yayınlandı. Etiketler: . Leave a Comment »

Ahhh Sevgililer Günü Başımıza Neler Açtın Neler?…

Bizim kuşağın sevgililer günüyle tanışması sanırım yirmi üstü yaşlarda olmuştur. Ondan önce cahilce geçirdiğimiz seneler boyunca rahatımızla yaşayıp giderdik. Ne sevgilimiz yok diye komplekse girerdik, ne de hediye alma telaşına düşerdik…

Sanırım hayatıma giren ilk sevgililer gününde bankada çalışıyordum. O furyaya kapılmış biri olarak, erkek arkadaşıma daha önceden nasıl bir gül sepeti istediğimi bile bildirmiştim. Yok öyle sürpriz olsun, beni düşünsün, bekleyeyim falan. Baştan çatır çatır listeyi vermiştim kendisine. Ama ne hikmetse o gün çiçekçinin yoğunluğundan mı benim şansızlığımdan mı ne şubeye en son benim çiçeğim gelmişti…

Tabi çiçekçiler şube arkadaşlarıma irili, ufaklı çiçekleri bırakırlarken ben sinir içinde nerde benim çiçeğim diye erkek arkadaşımı defalarca taciz etmiştim… Bir de çiçek akşam geldiği yetmezmiş gibi istediğimden bir boy küçük gelmez mi? Eh ben o akşamı sevgilime zehir eder miyim etmez miyim?

Tabi bir sonraki sene ikimiz de daha temkinliyiz. Ben yine günler öncesinden istediğim çiçek sepetini bildiriyorum, o da çiçekçiye evvelden bin bir tembihle siparişi veriyor… Bu sefer şubeye gelen ilk çiçek benimki oluyor. Hem de istediğimden bir boy büyük… Şube içinde nasıl kurum kurum dolaştığımı hala hatırlarım…

Sonraki seneler bu tip günler benim için yavaş yavaş anlamını yitirmeye başladı. İçleri boşaltılmış, sadece insanları tüketime yönelten günler olarak görmeye başladım. Bu bana bir miktar rahatlık verse de “sevgililer günü tamamen anlamsız” diyecek kıvama da gelemedim ve her sene bir şekilde bu günü kutlamaya devam ettim.

Mesela bundan birkaç sene önce sevgililer gününde bir taksiye bindim, adam bana kırmızı bir gül uzatmasın mı? Yüzünde koca bir gülümsemeyle “buyrun, sevgililer gününüz kutlu olsun” diyerek elime tutuşturuverdi… Sonrada başladı anlatmaya: Karısı gül alsın diye çok dırdır yapmış. Karısına alırken sekiz tane de fazladan almış ve arabasına binen ilk sekiz kadına bu güllerden vermeye karar vermiş. Ben de sekizinciymişim… Bundan sonra binene bir şey yokmuş yani…

Bir başka sene de ;arkadaşlar, sevgilisi olan olmayan davetli olacak şekilde bir ev partisi yapmaya karar vermişler. Akşam iş çıkışı yorgun argın “zaten pek de fazla kalmam” diyerek partiye gittim. Oo bir de ne göreyim. Balıkçıdan eve yemekler söylenmiş. Gelenin haddi hesabı yok. Muhabbet falan süper… Olay sevgililer günü bahane parti şahane kıvamında gece geç saatlere kadar devam etti…

Bir başka sevgililer gününde de hediyem yine beni buldu… Kitap almaya D&R’a girmiştim. Baktım kasanın yanında pembe pembe duran bir sürü kitap ayracı… “Ne kadar bunlar?” dememe kalmadan “bunlar sizlere sevgililer günü hediyemiz, buyrun istediğiniz kadar alın” dedi kasadaki görevli adam… Kitap poşetime zevkle birkaç kitap ayracını koyuverdim…

Bu sene Işıl İpekçinin kırmızı kalp üzerinde kuş olan bir tasarımını aldım akşam da Pınar’la Sema törenine gidiyoruz. Gün bahane kutlama yolları şahane 🙂

Sanırım bu konuda en çok hoşuma giden şey bu ortak heyecan duygusu; din, dil, ırk ayırımı yapmadan tüm dünyaya yayılan sevgililer gününü kutlama telaşı; her sene yeni fikirlerle ortaya çıkan insanları takip etmek, onların yaratıcıklarını gözlemlemek… Kutlasak da kutlamasak da  sanırım bu gün bizi uzun süre çevrelemeye devam edecek… Eee, o zaman ne diyelim “havamız nasıl olursa olsun, sevgililer günümüz kutlu olsun”…

Sağlıcakla,

Anette İnselberg

Çalakalem Yazılarım... kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »

Şok! Şok! Şok! Yüzünüz Sizi Ele Veriyor…Okuyun, Paylaşın…

Yüz Okumanın Tarihçesi

Antik çağlardan beri binlerce yıldır bilgeler yüz özelliklemizin kaderimizi veya karakterimizi belirleyip belirlemediğini merak ettiler. Bu anlamda bir insanın yüz özelikleriyle yaşam çizgisi arasında bir korelasyon olup olmadığını anlayabilmek için yapılan çeşitli çalışmaları bir araya getirdiler. Aristo, Antik Yunan’da fizyonomi üzerine bir kitap yazdı ve yüz, beden ve sesin fiziksel özelliklerini inceledi. Homer ve Hipokrat pratik felsefenin antik bir yöntemi olarak yüz okuma hakkında yazılar yazdılar. Ortaçağ’da fizyonomi astrolojiyle birleştirildi ve ilahi sanatların bir parçası haline geldi. Doğu kültüründe de kendine yer bulan yüz okuma, Erzurumlu İbrahim Hakkı’nın, 1756 yılında yazdığı Marifetname’sinde de karşımıza çıkmaktadır. 18. ve 19. yüzyıllarda Avrupa’da potansiyel suçluları bulabilmek için krimolojiye ait bir çalışma alanı olarak kullanılan fizyonomi, 20. yy’a gelindiğinde halk arasında yaygın olan bir batıl inanç olarak görülmeye başlandı. Bugünse psikanalizde, istihbaratta, yönetimde ve iletişm alanında etkili bir kaynak olarak kullanılıyor.

YÜZ OKUMA ALFABESİ

Yüzün hangi bölümünün büyüklüğü, küçüklüğü ve biçimi neye işaret eder, öğrenmek isteyenler için ayrıntılı bir kaynak
sunuyoruz size. İşte karşınızdakinin sizi nasıl algı-ladığını için anlamak için yüz okuma alfabesi.

ALIN

Geniş: Entelektüel, hayal gücü kuvvetli

Normal: Dengeli, yetenekli

Açık: Sosyal, paylaşımcı, eli açık

Dar: Çok dikkatli, dakik, rakamlarla arası iyi

Dörtgen: İyi kalpli, alçak gönüllü, asil

Dik: Bağımsız

Yuvarlak: Hınçlı, çabuk sinirlenen

Aşırı enli:
Kibirli, övünmeyi seven

Bombeli: İnisiyatif sahibi, uyumlu

Çökük: Zorluklara karşı direnci olmayan, ürkek

Aşırı küçük: Cimri, çabuk sinirlenen

Kırışıksız ve düz: Kibarlığa yatkın, dış görünüşe önem veren, süslü

KAŞLAR

Kalkık: Dinamik, hırslı, kolay sinirlenen

Düz: Rahatına düşkün, iyimser, dünyayla barışık

Geniş: Ufku geniş, güvensiz, hassas

Uzun: Güçlü, dirençli

Aşağıya doğru inen: Ters, hoşgörüsüz, kendisinden başka hiçbir fikri kabullenmeyen

Kısa: Sakin karakterli, duygusal, aktif

İnce: Esnek, başarılı, kolay pes eden

Çalı gibi:
Güçlü yaradılışlı, başarılı

Kalın ve siyah: Dürüst, alçak gönüllü

Burnun üzerinde birleşen: Çabuk sinirlenen, cimri, dengesiz, maceracı

Kalın, aşağı doğru kavisli:
Hayal gücü kuvvetli

Gözlere yakın, hilal şekilli: Ters, başına buyruk

Kavisli ve yüksek: Hayat aşkıyla, enerjiyle dolu

Aşağı doğru: Centilmen, sahiplenici, ciddi ilişkiler yaşayan

GÖZLER

Çukur: Ciddi, gizemli, zaman zaman gaddar, sezgileriyle hareket eden

Burna yakın: Konsantrasyonu kuvvetli, titiz, kararlı

Büyük: Açık, kibar, sözüne güvenilir, tembel

Küçük: Odaklanmış, özel, cesareti ve iradesi zayıf

Ne büyük ne küçük: Asil karakterli

Patlak: Hevesli ve meraklı

Parlak: İhtiraslı

Dış uçları aşağı doğru: Empati yeteneğine sahip, problemleri öngörebilen; bu nedenle de hayal kırıklığına uğramayan,
merhametli

Göz rengi:

Koyu kahve veya koyu mavi: Güvenilir, ciddi

Koyu gri: Cimri

Gri: Sadık

Yeşil: İsabetli karar veren, kinci ve son derece kıskanç

Kahverengi: Diğerlerini düşünen, uysal ve uyumlu, zaman zaman sadakatsiz ve işler istedikleri gibi gitmeyince de çabuk
sinirlenen

Kestane rengine yakın: Dengeli

Kurşuni mavi: Şair ruhlu, romantik, pratik işlerde başarısız, hayalci ve dalgın

Siyah-kahverengi-yeşil: Enerjik.

Siyah: İhtiraslı, ateşli, coşkulu, kurnaz

Mavi: Hassas, çevresi tarafından çok sevilen, çevrenin sevgisine ve takdirine bel bağlayan, üstlendiği vazifelere pek düşkün olmayan

Göz Kapakları

Görülebilen göz kapakları: Verdiği sözü tutan, ilişkilerde samimiyete ve sadakate önem veren, karşısındaki kişilere karşı da aynı beklenti içinde olan

Az görülebilen göz kapakları: İlişkilerde bağlılığa da bağımsızlığa da eşit derecede önem veren, dengeyi sağlamayı bilen

Görünmeyen gözkapakları: Çok iyi odaklanabilen, kişisel özgürlük alanına çok önem veren ve buna saygı gösterilmesini isteyen Aşırı büyük gözkapakları: Ciddiyetsiz, düşünmeden hareket eden

Alt göz kapakları sarkık: Alkole meyilli

BURUN

Dar: Kontrolcü

Geniş: Kendine güveni tam, iyi bir lider

Dolgun: Güçlü, inatçı, cömert ve sabırsız

Küçük ve kısa: Kibirli, cimri, kötü kalpli

Dışa doğru: Lider ruhlu, idare etmeyi seven ve temsilci ruhlu

Düz ve kalkık: Şehvetli, ihtiraslı

Kambur: Barışçı, cömert, eli açık

İçe doğru: Yardımlaşmayı seven, girişken

Sivri:
Çabuk sinirlenen, meraklı

Uzun, ağza kadar uzanmış: Cesur, kahraman, akıllı, adil

Geniş ve düz:
Sosyal ama kararsız

Burun deliklerinin duvarları kalın: İyi kalpli

Burun deliklerinin duvarları ince: Hırçın

Burun delikleri geniş:
Sinirli

Dairevi burun delikleri: Alçakgönüllü

Burnun alınla birleştiği yer çökük: Şehvetli

DUDAKLAR

Geniş ve düşük: Cömert

Kısa ve kalkık: Gururlu

Büyük: Cesur, savaşçı ruhlu

Ensiz, büyük: Hilekar, yalancı

Aşırı büyük alt dudak:
Tembel

İnce, ensiz:
Şan ve şöhret tutkunu

Kalın ve kalkık:
Ağzı kalabalık

Birbirine çok yakın ve sıkışmış: İtici mizaçlı, geçimsiz

Kalın, sarkık: Zevke ve eğlenceye düşkün

İnce ve düşük:
Öz konuşan

Üst dudak ve damak önde: Huysuz ve kavgacı

ÇENE

Geniş:
Otoriter, dediğim dedik

Aşırı enli, dörtgen:
Acımasız, enerji dolu, kaba

Aşırı yuvarlak: Enerji dolu

Dar:
Yumuşak başlı

İkiye ayrılmış:
Kararsız

İleriye doğru çıkık: İnatçı, hoşgörüsüz

Gamzeli: İnatçı

Keskin uçlu: Çabuk sinirlenen

Yukarı doğru eğik: Zevkine düşkün

Küçük: Kararsız, tereddütlü

YÜZ ŞEKLİ

Enli, etli ve yuvarlak: İyi kalpli

Aşırı uzun: Kibirli, kendini beğenmiş

Çökük: Kötü ahlaklı

Düz şekilli: Ters, başına buyruk ve bazen zalim

Kemikli ve kare:
Tedbirli, zaman zaman acımasız, sert, baskın karakterli

Şişman:
Maddiyatçı, eğlenceyi seven ve rahatına düşkün

Uzun ve oval: Aptal, kendini beğenmiş

Aşırı küçük:
Bayağı

Keskin hatlı:
Alçak hislere yatkın

Küçük:
Cesaretsiz ve iradesiz

Balon şekilli: İyi kalpli, alçak gönüllü

Uzun, dikdörtgen: Asil

Kemikli: Çalışmayı seven, ürkek

Üçgen: Az duyarlı

Zayıf:
İhtiyatlı, derin düşünceli

Seyrek sakallı: Dengeli

BAŞ

Büyük: Hassas

Uzun, sivri çene ve sivri kafa: Yalancı, yaltaklık etmeye yatkın

Küçük: Duyarsız, hoyrat, incitici

Yukarı doğru ensiz: Pişkin ve yırtık

SAÇ RENGİ

Sarı: Cesur

Bal rengi: Soğuk

Kızıl: Kurnaz

Siyah: Korkak

alıntı

 

Bir gün, bir çiftçinin eşeği kuyuya düşer

 

Bir gün, bir çiftçinin eşeği kuyuya düşer.
Adam ne yapacağını düşünürken, hayvan saatlerce anırır.
En sonunda çiftçi, hayvanın yaşlı olduğunu ve kuyunun da zaten kapanması gerektiğini düşünür ve eşeği çıkartmaya değmeyeceğine kararverir.

Bütün komşularını yardıma çağırır. Her biri birer kürek alarak kuyuya toprak atmaya başlarlar. Eşek neolduğunu fark edince, önce daha beter bağırmaya başlar. Sonra, herkesin şaşkınlığına, sesini keser.Birkaç kürek toprak daha attıktan sonra, çiftçi kuyuya bakar. Gözlerine inanamaz. Eşek, sırtına düşen her kürek toprakla müthiş bir şey yapmakta, toprağı aşağıya silke leyerek yukarı çıkmasına basamak hazırlamaktadır.

Bir süre sonra, komşular toprak atmaya devam edince, herkesin şaşkınlığı altında eşek, kuyunun kenarından dışarı bir adım atıp, koşarak uzaklaşır!
Hayat üzerinize hep toprak atacaktır; her türlü pislik ile.Kuyudan çıkmanın sırrı, bu pisliği silkeleyip bir adım yükselmektir.

Sıkıntılarımızın her biri bir adımdır. En derin kuyulardan bile yılmayarak, usanmayarak çıkabiliriz.Silkelenin ve biraz daha yukarı çıkın.
Mutluluğun 5 basit kuralını unutmayınız:

1. Kalbinizi nefretten arındır ın – Affedin.
2. Düşüncelerinizi endişelerinizden arındırın – Çoğu zaten hiç gerçekleşmez.
3. Basit yaşayın ve elinizdekilerin kıymetini bilin.
4. Daha çok verin.
5. Daha az bekleyin..

Üzerime Gelme Adem…

Karikatür kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »

Evrende şamanların *niyet *dediği, ölçülemez, betimlenemez bir güç vardır.

 

NİYET

Evrende şamanların *niyet *dediği, ölçülemez, betimlenemez bir güç vardır.

Niyet, bir düşünce, bir nesne ya da dilek değildir. Şamanlar niyeti, her şeyi yeniden düzenleyen, değiştiren ya da onları koruyan güç olarak tanımlarlar. Niyete açıklanamaz tin, soyut, nagual gibi adlar
verirler. *Herkesin “sezgi” olarak bildiği şey, niyet ile olan bağlantının canlanmasıdır.* Yani tüm evrende var olan kayıtsız şartsız her şey bir bağlantı hattıyla niyete bağlıdır. Savaşçılar bu bağlantıyı tartışmak, onu anlamak ve onu kullanmakla ilgilenirler. Özellikle ilgilendikleri bir şey de, onu gündelik yaşamlarının sıradan tasalarının duyarsızlaştırıcı etkilerinden temizlemektir. Bu bağlamda *şamanizm, kişinin niyetle bağlantısını arındırma yöntemi olarak tanımlanabilir.

Sıradan insanın niyetle bağlantı hattı neredeyse ölüdür ve savaşçılar işe yararsız bir bağlantı ile başlarlar; çünkü o isteyerek cevap vermez. *Bu bağlantıyı diriltmek için savaşçıların gereksindiği, şiddetli yakıcı bir erktir yani sarsılmaz niyet denilen özel bir zihin durumudur*.

Şamanların fendi, sıradan insanın fendi ile aynıdır. Her ikisinin de bir dünya betimlemesi vardır. *Sıradan insan onu aklıyla destekler, şaman ise niyetiyle.* Her iki betimlemenin de kuralları vardır ama şamanın üstünlüğü niyetin daha çok şey içermesindedir.

*Niyet, düşünceleri bir insana yenildiğini söylediğinde bile onu başarılı kılan şeydir. Savaşçının düşkünlüklerine karşın işlevini sürdürür. Niyet savaşçıyı incitilemez kılan şeydir ve bir şamanı duvardan, uzaydan, sonsuzluktan geçiren şeydir.*

Evrende, büyücülerin niyet dediği, ölçülemeyecek ve anlatılmayacak bir güç bulunduğunu ve evrende var olan her şeyin bir bağlantı hattıyla niyete bağlı olduğunu söyledi.

– Naguallar, büyücülerin ‘asgari şans’ adını verdikleri şeyin, kişinin niyet ile bağlantısının farkındalığını sağlamakla yükümlüydü.

– Niyet, algılamamıza neden olan yaygın kuvvettir. Farkındalığımızın nedeni algılamamız değildir, asıl niyetin baskısı ve işgali sonucudur.

– “Niyeti bilmenin tek yolu,” diye yanıtladı, “niyet ile onu hissedebilen canlılar arasında canlı bir bağlantı olduğu zaman onu tanımaktır.

– Yorumları anlamlandırmak büyücüler için olağan işlerden biriymiş. Yanlış yorumlamalar, sadece büyücünün kişisel duygularının işin içine girip niyet ile olan bağını bulanıklaştırması durumunda ortaya çıkabilirmiş.

– Niyetin, içine girelim diye, göz açıp kapayana dek önümüze diktiği görkemli yapılar ve içeri girdiğimizde kaybolmayalım diye verdiği işaretler.

– Onlar, niyet ile olan bağlarını denetlemeyi bilirler. Böylece her zaman önceden uyarılır, tinin kendileri için neler hazırladıklarını bilirler.

– Niyetin ne olduğunu bilmek, kişinin istediği herhangi bir zamanda o bilgiyi açıklayabileceği ya da kullanabileceği anlamına gelirmiş.

– O da niyetin bilgisinin herkese açık olduğu, ama yönetiminin onunla derinlemesine uğraşan insanların elinde olduğuydu.

– Acımasızlık bi büyücünün gözünü parlatır ve bu parlaklık da niyeti çağırır.

– “Bu, insanın us dünyasını, sessiz bilgiye tercih ettiği anlamına geliyor,” diye yanıtladı. “İnsan us dünyasına ne denli bağlanırsa, niyet o denli kısa ömürlü olur.

– Büyücüler niyetin mantıkla değil, gözlerle deneyimlendiğini söylerler. … “Niyetin bi yönü olan yoğunluk, doğal olarak büyücünün gözünün parıldamasına bağlıdır,” diye açıkladı. “Büyücüler o yalıtılmış algı adacıklarını çağrıştırmak için gözlerinin parıldamasıyla birlikte dönmek istedikleri alanı niyet ederler.”

– Boyun eğmez niyetin, toplanma noktasının olağan olmayan bir konumda sabit kalmasından ortaya çıkan bir kuvvet olduğunu söyledi. Büyücülerin boyun eğmez niyeti, değişmez kararlarını ateşleyen bir katalizör olarak gördüklerini söyleyerek devam etti, ya da tersi olarak: değişmez kararları, toplanma noktalarını, sırası geldiğinde boyun eğmez niyeti oluşturan yeni konumlara iteleyen katalizörmüş.

– Niyeti hiçbir şey aynı gücü anlamak için savaşan büyücülere ait hikâyeleri incelemekten daha iyi gösteremez büyücülere.

Bir fırsatını bulduğumda Carlos’a sordum:
“Carlos, sıradan bir insanın büyücülerin bilincine ulaşması için gereken nedir?”

“Niyet,” dedi. “İnsanın niyeti tine bir teklif yapmalı ve tin onu gelişim araçlarının yolu üzerine koyarak bunu kabul etmeli. Başka zamanlarda, kullanılabilir tek araç bir naguala doğrudan doğruya haber verilmiş olmaktı. Günümüzde ise sıradan bir insan, yayınlar aracılığıyla yönlendirilmeye elverişli.

-Don Juan niyetin, kişinin kullanabileceği, denetleyebileceği ya da harekete geçirebileceği bir şey olmadığını, yine de onu arzusu doğrultusunda kullanabileceğini, denetleyebileceğini ya da harekete geçirebileceğini söyledi. Bu çelişkinin büyücülüğün özü olduğunu belirtti. Bunu anlayamamak yüzyıllarca büyücülere acı ve üzüntü vermiş. Günümüzün nagualları bu acı dolu bedeli ödememek için, savaşçının yolu ya da kusursuz eylem denilen ve büyücüleri temkinli ve düşünceli olmaya hazırlayan bir davranışlar dizisi geliştirmişler.

-“Tüm yapman gereken, niyetini bi gümrük binası gibi düzenlemek. Tonalın dünyasındayken kusursuz bi tonal olmalısın; mantıksızlığın ne yeri ne zamanıdır. Niyet bi savaşçı için nagual ile tonal arasındaki kapıdır, ne taraftaysa, kapı öteki yan için kapanır

“Nagual niyetin her yerde var olduğunu söylemişti,” dedi La Gorda birdenbire. “Bu ne anlama geliyor?” diye sordum. “Bilmiyorum,” dedi. “Yalnızca aklıma gelen şeyleri söylüyorum. Nagual ayrıca, dünyayı oluşturan şeyin niyet olduğunu söylemişti.” Bu sözleri daha önce de duyduğumu biliyordum.

-Herkesin ‘sezgi’ olarak bildiği şey, niyet ile olan bağlantımızın canlanmasından başka bir şey değildir.

-Bükülmez niyet, iç sessizliğe yol açıyor ve iç sessizlik, birleşim noktasının rüyada uygun konumlara kaydırılabilmesi için gereken iç direnci karşılıyormuş.

-Yeni görücüler, yollarına sabırsızlık, umutsuzluk, kızgınlık ya da keder çıktığında çok basit bi eylem önerirler; Savaşçıların gözlerini yuvarlamasını önerirler, herhangi bi yöne doğru olabilir. Gözün devinimi, birleşim noktasını anlık olarak yerinden oynatır. Bu seni rahatlatacak. Bu, gerçek niyet ustalığının yerine kullanılır.

-Büyücüler, niyeti çağırmak için niyet sözcüğünü yüksek sesle ve açık şekilde seslendirirler. Niyet, evrende var olan bi güçtür. Büyücüler onu çağırdıklarında, niyet onlara gelir ve ustalığın yolunu açar; bu da büyücülerin giriştikleri her işte daima başarılı oldukları anlamına gelir.

“Keyfi ve önemsiz bile olsa, büyücülerin her istediklerini elde ettiklerini mi söylemek istiyorsun?”

Hayır, bunu demek istemiyorum. Niyet, elbette her amaç için çağrılabilir ama büyücüler, niyetin onlara yalnızca soyut bi şey için geldiğini zor yoldan öğrendiler.

(Don Juan)” C. Castaneda

Hangi Korku hangi Kokuyla İyileşir…

 

Dr. Bach Çiçek Terapisini 7 alt başlıkta toplayabiliriz:

1. Korku için terapiler

2. Belirsizlikle ilgili terapiler

3. Varolan koşullara karşı yetersiz ilgiye dair terapiler

4. Yalnızlıkla ilgili terapiler

5. Aşırı duyarlılıkla ilgili terapiler

6. Üzüntü ve kederle ilgili terapiler

7. Başkalarının iyiliğiyle aşırı ilgili olmaya dair terapiler

Terapinin başarısı, terapi uygulanacak kişinin duygu ve ruh halini iyi tanıyıp doğru çiçek esanslarının seçilmesine bağlıdır. Bunu bir kinesioloji uzmanı bir enerji testi olan, Kol Testi ile gerçekleştirir. Terapi sürecinde kişi için hazırlanan gerekli karışım günde 4-5 kere içeceği her hangi bir içeceğe, yada direkt dilinin üstüne 3-4 damla damlatılarak uygulanır. Hiç bir yan etkisi olmayıp çocuklarda ve bebeklerde de kullanılabilir.

Unutulmamalı ki; Dr. Bach çiçek terapisi, herhangi bir ilacın yerine geçmez, “olumsuz duyguların farkedilmesinde ve giderilmesinde” destekleyici bir terapi yöntemidir.

Dr. Bach Çiçek Terapisi’nde Bitkilerin Kısa Tanımlar?

No.1 Agrimony (Kasıkotu) Zihinsel sıkıntılar. Mutluymuş gibi davranarak sorunlarınızı bastırıyorsanız.

No.2 Aspen (Kavak) Bilinmeyen korkular. Belirsiz ya da sebepsiz korkular yaşıyorsanız, genel anlamda tedirgin ve ürkekseniz.

No.3 Beech (Kayın) Tolere edememek. Çevrenizdekileri sürekli eleştiriyor ve onlara tolerans gösteremiyorsanız.

No.4 Centaury (Kantaryon) Zayıf irade. Başkalarına iyi görünmek için ‘Hayır’ diyemiyorsanız.

No.5 Cerato (Boynuzlu) Danışma ve onaylanma ihtiyaci duyma. Aldığınız kararlara güvenmiyor, sürekli başkalarının tavsiyelerine ve onlar tarafından onaylanmaya ihtiyaç duyuyorsanız.

No.6 Cherry Plum (Erik ağacı) Aklını kaçırma korkusu. Kendinizi kontrol edememekten korkuyorsanız.

No.7 Chestnut Bud (Kestane tomurcuğu) Her defasında aynı hatayı yapıyor, yaşadıklarınızdan ders almadığınızı düşünüyorsanız.

No.8 Chicory (Hindiba) Mülkiyete gereğinden fazla önem veriyor ve bencilce herkesin sizin değer yargılarınıza uygun davranmasını bekliyorsanız.

No.9 Clematis (Orman asması) Hayalperestlik, ilgi dağınıklığı. Düşüncelerinizi toparlamakta güçlük çekiyorsanız, sürekli derin düşünceler içindeyseniz ve iflah olmaz bir hayalperestseniz.

No.10 Crab apple (Yaban elması) Kendine kin duyma. Dış görünüşünüzden hoşnut değilseniz, özgüven eksikliği yaşıyorsanız.

No.11 Elm (Karaağaç) Çok büyük sorumluluk hissi. Yüklendiğiniz sorumlukların altında ezildiğinizi düşünüyor ve üzülüyorsanız.

No.12 Gentian (Büyük Kantaron) Cesaretsizlik, ümitsizlik. Yaşadığınız güçlükler karşısında cesaretiniz kırılıyor, çok sık hayal kırıklığı yaşıyor ve çabucak pes ediyorsanız.

No.13 Gorse (Katırtırnığı) Umutsuzluk. Ümidinizi yitirdiyseniz, herşeye kötümser ve olumsuz yaklaşıyorsanız.

No.14 Heather (Funda) Ben merkezcilik, bencillik. Kendinizle fazla ilgiliyseniz, yalnızlıktan hoşlanmıyor, sürekli kendinizden bahsediyorsanız.

No.15 Holly (Çobanpüskülü) Kıskanç, öfkeli, kindarsanız, çabuk sinirleniyorsanız.

No.16 Honeysuckle (Hanımeli) Geçmişte yaşamak. Geçmişi unutamıyor, özlem duyarak hüzünleniyor, acı çekiyorsanız.

No.17 Hornbeam (Gürgen) ”Pazartesi sendromu” duygusu. İşler gözünüzde büyüyor, kendinizi günlük işleri yoluna koyamayacak kadar yorgun hissediyorsanız.

No.18 Impatients (Kına çiçeği) Sabırsızlık. Sabırsızsanız ve aceleciyseniz, sizin için herkes ve herşey yavaşsa.

No.19 Larch (Melez çamı) Kendine güvensizlik. Başkalarıyla karşılaştırdığınızda kendinizi değersiz hissediyorsanız, özgüven eksikliği yaşıyor, hata yapmaktan korkuyorsanız.

No.20 Mimulus (Misk Otu) Çekingenseniz, bir durum ya da olaydan korkuyorsanız (diş doktoruna gitmekten, uçağa binmekten, topluluk önünden konuşmaktan).

No.21 Mustard (Hardalotu) Aniden, hiçbir sebep yokken derin bir hüzne kapılıyorsanız ve bu hüzün yine nedensiz silinip gidiyorsa.

No.22 Oak (Meşe) Tükenmiş olmak ancak mücadeleyi sürdürmek

No.23 Olive (Zeytin ağacı) Enerjisizlik. Hem bedensel hem de ruhsal açıdan tükendiyseniz, yorgunsanız ve artık herşey sizi fazlasıyla zorluyorsa.

No.24 Pine (Çam) Kendini ayıplama, suçluluk duyma. Suçluluk duygusu yaşıyor, başkalarının hatalarından bile kendinizi sorumlu tutuyorsanız.

No.25 Red Chestnut (Kızıl Kestane) Sevdiğiniz insanlar için gereğinden fazla kaygılanıyor, başlarına kötü şeyler geleceğinden korkuyorsanız.

No.26 Rock Rose (Laden) Terör. Büyük bir korku yaşadıysanız ve bu korku elinizi ayağınızı bağladıysa.

No.27 Rock Water Kendi kendine baskı uygulama, kendini reddetme. Kendinize karşı katı bir tutum içindeyseniz, koyduğunuz kuralların dışlına çıkamıyorsanız.

No.28 Scleranthus (Yıllık Yumaklıot) Kararsızlık. Karar vermekte güçlük çekiyorsanız.

No.29 Star of Bethlehem (Tükürükotu) Şok. Ruhsal ya da bedensel bir şoku atlatmakta zorlanıyorsanız.

No.30 Sweet chesnut (Kestane) Çok siddetli zihinsel ızdırap. Daha fazla dayanamayacağızını düşünüyorsanız, derin bir ümitsizlik içindeyseniz.

No.31 Vervain (Mine çiçeği) Aşırı şevk, heves. Yerinizde duramıyorsanız, değişmez kurallarınız ve fikirleriniz varsa.

No.32 Vine (Asma) Hükmetme, esnek olmama. Ne pahasına olursa olsun isteklerinizin yerine gelmesi istiyorsanız, hırslarınızla baş edemiyorsanız ve tahammülsüzseniz, herkese hükmetmek istiyorsanız.

No.33 Walnut (Ceviz) Değişiklikten kaçma. Bir geçiş dönemi yaşıyorsanız, yeni karşılaştığınız durum ve ortamlara alışmak için yardıma ihtiyacınız varsa, değişimden ve olumsuz dış etkilerden korunmak istiyorsanız.

No.34 Water Violet (Dere Menekşesi) Gurur, ulaşılmazlık. Ruhsal anlamda kendinizi dışarıya kapatıysanız, içe kapanıksanız, kimseyle temas kurmak istemiyor, insanlardan kaçıyorsanız.

No.35 White Chestnut (Ak Kestane) İstenmeyen düşünceler. Gece gündüz kafanızı kurcalayan şeyler varsa, bir an olsun bundan kurtulamıyor, iç sesinizi susturamıyorsanız.

No.36 Wild Oat (Yaban Otu) Şüphelilik. Ne yapacağınızı bilemiyorsanız, mutsuzsanız, gelecekle ilgili planlarınız yoksa.

No.37 Wild Rose (Yaban Gülü) Teslimiyet, cansızlık, hissizlik. Çevrenizde olan bitene ilgisiz ve kayıtsızsanız, içinde bulunduğunuz durumu değiştirmek için hiçbir çaba harcamıyorsanız.

No.38 Willow (Söğüt ağacı) Gücenme, içerleme. Kızgınsanız, haksızlığa uğradığınızı düşünüyorsanız, talihinizin hiç yüzünüze gülmediğini düşünüyorsanız.

No.39 RESCUE (S.O.S.)
Dr. Bach acil durumlar için 5 farklı çiçek özünü bir araya getirerek bir karışım hazırlamıştır. Bu karışımın içinde Impatiens, Star of Betlehem, Cherry Plum, Rock Rose ve Clematis bulunmaktadır.

RESCUE sizi günlük yaşamda karşılaştığnız özel stres durumlarından ve krizlerden korur: ölüm, boşanma, işten çıkarılma gibi beklenmedik durumlar karşısında iç dengemizi yeniden sağlamamıza yardım eder.
RESCUE aynı zamanda sınav, iş görüşmesi, özel randevular, tartışma ortamları gibi gerginlik yaşadığımız durumlarda bizim güçlü kalmamızı sağlar.

kaynak: şifacı

Ortaya Karışık kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »

ERTELEMEK HAYATI KAÇIRMAKTIR

Bazıları “Yarın yapabileceğim işi bugün yapmaya ne gerek var.” diye düşünür; bazıları da “Bugünün işini yarına bırakma.” diye. Siz hangi guruba aitsiniz? Siz “erteleyenlerden” mi yoksa “hemen şimdicilerden” misiniz?

Hepimizin içinde –az ya da çok- yapmamız gerekenleri erteleme eğilimi vardır. Ben “ertelemenin zevkini” ilkokulda tatmıştım. Çalışmam gereken dersi, yapmam gereken ödevi sonraya erteleyip dilediğimi yapmanın zevkine varmıştım. Ertelediğim her şey bana istediğim gibi harcayacağım bir zaman hediye ediyordu. Beni zorlayan ve sıkan her şeyden kurtulmanın yolunu bulmuştum. Ta ki erken yaşta sınıfta kalıncaya kadar. Aslında iki kere sınıfta kalmasaydım böyle daha uzun süre devam edebilirdim ama bu yöntemin cezası ağır olmuştu.

Hayat bize, çalışmanın yorucu ve zorlayıcı; eğlenmenin ise zevkli olduğunu daha ilkokulun ilk haftasında öğretir. Hangi yaşta olursak olalım ertelemek daha keyifli ve daha “cool”; yapmak ise her zaman sıkıcıdır. “Karıncaların” özenilecek bir tarafı yoktur. Genç kızlar bile çok çalışanları değil onları eğlendiren “ağustos böceklerini” tercih ederler.

Erteleyen çoğu insan için, “sonra” geldiğinde de durum farklı olmaz; ertelenen her şey için yeni bir “ertesi gün bahanesi” bulunur. Böylece erteleme bir alışkanlığa, sonra da bir hayat tarzına dönüşür.

Erteleme, niyetle eylem arasındaki boşluktur. “Bunu daha sonra yaparım” demek de bir işe başlamak için doğru zaman ve doğru ruh halini beklemek de “son dakikacılık” da ertelemenin farklı yüzleridir.

Erteleme eğiliminin yüzeyde görünen sebebi, genelde insanın zaman yönetmedeki yetersizliği gibi görünür. Ertelemenin elbette zaman planlamasıyla ilgisi vardır; ancak çoğu zaman ertelemek zamansızlığın bir sonucu değildir. Tam tersine insanlar işlerini erteledikleri, kararlarını sürüncemede bıraktıkları için zamanı iyi yönetemezler.

Psikologlar “ertelemenin”, görünenden daha derin sebepleri olduğunda hemfikirler. Birçok davranış bilimci, ertelemenin kökeninde çocukluğa dayanan nedenler olduğuna dikkat çeker. Ebeveynlerin baskıcı ve sert davranışlarının, çocuğun görevlerini isteyerek yapmasını engellediğini söyler. Kendisine sert davranılan çocuk, “yapıyormuş gibi” davranarak, “oyalanarak” ,“işin etrafında dolanarak”, “işi ağırdan alarak” tepki verir.

İş yerlerinde korku salan yöneticiler de çalışanlar üzerinde benzer etki yaratırlar. Değerler ve ilkeler yerine, korkutarak disiplin sağlamak isteyen, yargılayan, suçlayan yöneticiler çalışanların işleri ertelemelerine neden olurlar. Böyle bir kültürün hakim olduğu iş ortamlarında çalışanlar, kendi çocukluklarından çok iyi bildikleri erteleme davranışı sergiler, işleri yapmaktansa yapıyormuş gibi davranmaya başlarlar.

İşleri erteleme ya da sürüncemede bırakma sadece bireysel değil, kurumsal performansı da tehdit eden önemli konuların başında geliyor.

Artan rekabetle gelen iş stresi, gerek çalışanlar gerekse yöneticilerin performans kaygısını artırıyor. İş hayatını tehdit eden erteleme “hastalığı”, şirketlerin potansiyelini boşa harcanmasına neden oluyor.

Erteleme, ilk başta bir rahatlama ve haz sağlasa da, uzun dönemde stres, kaygı ve huzursuzluk yaratır. Ertelenen her iş insanda ister istemez bir suçluluk, yetersizlik duygusu yaratır.

Erteleme davranışı bir kez başladı mı kronik hale gelmesi çok hızlı olur. İnsan kısa zamanda ertelemenin “haklı nedenlerini” üretmekte ustalaşır.

Erteleme eğiliminin altında birçok neden olabilir. Calgary Üniversitesi’nde bu konuda araştırmalar yapan Dr. Piers Steel bu sebeplerin bazılarını şöyle sıralar:

• Eğer bir iş bize anlamlı gelmiyorsa o işe başlamak için yeterli motivasyonu bulmakta zorlanırız. Yapılacak iş hoşumuza gitmiyorsa ilgimizi çekmiyorsa işi sıkıcı buluyorsak işi ertelemeyi tercih edebiliriz.

• Birçok araştırma, mükemmeliyetçilerin daha sık ertelemeye başvurduğunu ortaya koyar. Gerçekçi olmayan beklentiler, cesaret kırıcıdır. Mükemmeliyetçilik erteleme eğilimini tetikler.

• Nereden başlayacağını bilmemek, iş akışının net olmaması, insanın zihninde sürecin tamamını canlandıramaması, ertelemeye sebep olur. Plansızlık ertelemeyi meşru kılar.

• Kendimize olan güvenimiz yetersiz ise başkalarının bizi olumsuz bir şekilde yargılayacağını düşünüyorsak işe başlamak yerine erteleme eğilimi gösterir ve olası başarısızlığı da ertelediğimizi düşünürüz.

• Eğer bizden ne beklendiğini tam olarak bilmiyorsak işin hedefleri net değilse, işe başlamak yerine hiç bir şey yapmamak bize daha “akılcı” gelebilir. Bir ortamda iletişim, ve geri bildirim ne kadar azsa insanlar o ölçüde erteleme eğilimi gösterirler.

• Eğer sahip olduğumuz bilgi ve beceri üstlendiğimiz görevlere yetmiyorsa söz konusu işleri yapmak için gerekli donanım ve bilgiye sahip değilsek alınması gereken kararları sürüncemede bırakıp işleri erteleriz. Bir alandaki bilgi ve beceri eksiğimizi kabul etmek yerine o işi ertelemek -kısa bir süreliğine de olsa- bize kendimizi daha iyi hissettirebilir.

• Erteleme kararsızlıkla da yakından ilgilidir. Eğer karar almakta zorlanan, tercih yapmakta sıkıntı yaşayan bir insansak, kendimizi ertelemenin daha iyi olduğuna inandırabiliriz. Karar almada zorluk, kişisel olabileceği gibi kurumsal bir sorun da olabilir. Bir şirketin yönetim kadrosu şu ya da bu nedenle karar alamıyorsa, o şirkette erteleme çok sık başvurulan bir yöntem olur.

Ertelemek hayatı kaçırmaktır

Ertelemek, bilmekle yapmak arasındaki boşluktur. Eğer başarmak istiyorsak işe başlama disiplinini ve cesaretini göstermek zorundayız. Hayal etmek, istemek, arzu etmek, plan yapmak elbette küçük ya da büyük her iş için gereklidir ama başarı ancak işe başlayanların sahip olacağı bir ödüldür.

Pek çok durumda bilgimiz ve yetkinliklerimiz, yapacağımız iş için tam anlamıyla yeterli olmayabilir. Kimsenin donanımı dört dörtlük değildir. İnsan yetkinliklerini “yaparak” kazanır. Sadece düşünerek, hayal ederek, plan yaparak yetkinlik elde etmek kimseye nasip olmamıştır.

Erteleme eğilimi yerine “aciliyet hissini” yerleştirdiğimizde, inisiyatif almaya başladığımızda, “durumdan vazife çıkardığımızda” ve bu vazifeyi üstlenmeye gönüllü olduğumuzda, başarı doğal olarak kendiliğinden gelecektir.

Karar almayı sürüncemede bırakma ve işleri erteleme, masum bir tembellikten çok daha önemli bir sorundur. Bu sorunla baş etmek ve kendimizi ertelemenin rehavetinden uzak tutmak zorundayız. Hepimiz “erteleme” yerine “aciliyet kültürünü” geliştirmek için çaba göstermeliyiz.

Erteleyerek kaybettiğimiz zamanın yerine koyacak hiçbir kaynağımız yok.

“Ertelemek hayatı kaçırmaktır.”

alıntıdır.

Kas İskelet Sistemi İçin Günlük Germe Egzersizleri…

doktorunuza danışmadan ve ısınmadan yapmayınız…

Ortaya Karışık kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »

İLERİDE KEMİK ERİMESİ, KAS AĞRILARI, ERKEN YAŞTA DİŞ ÇÜRÜMELERİ, UYKU SORUNLARI, EKLEM AĞRILARI SORUNLARIYLA KARŞILAŞMAK İSTEMİYORSANIZ;

 

İLERİDE KEMİK ERİMESİ, KAS AĞRILARI, ERKEN YAŞTA DİŞ ÇÜRÜMELERİ, UYKU SORUNLARI, EKLEM AĞRILARI SORUNLARIYLA KARŞILAŞMAK İSTEMİYORSANIZ; BU HABERİ OKUYUN, PAYLAŞIN, HERKES BİLİNÇLENSİN!!

Aşağıda günlük yaşantımızda aldığımız çeşitli besinlerin kalsiyum içeriklerini bulabilirsiniz. Dikkatli bir şekilde incelerseniz halk arasında “kalsiyum kaynağı” olarak bilinen “kemik güçlendirici” bazı besin mad…delerinin aslında oldukça düşük kalsiyum içerdiklerini (örnek et türleri), bazı besin maddelerinin ise “hayret verici bir şekilde” yüksek oranda kalsiyum içerdiklerini görebilirsiniz (örnek nohut, badem içi, pekmez)

SÜT VE SÜT ÜRÜNLERİNİN KALSİYUM İÇERİKLERİ (100 gram içindeki kalsiyum-miligram olarak)

Süt: 160

Yoğurt: 120

Çökelek: 505

Kaşar peyniri: 700

Beyaz peynir (yağlı): 162

Beyaz peynir(yağsız): 96

Süt tozu: 950

Krema: 99

KURU BAKLİYAT TÜRLERİNİN KALSİYUM İÇERİKLERİ (100 gram içindeki kalsiyum-miligram olarak)

Bakla: 77

Barbunya: 128

Fasulye: 86

Nohut: 134

Mercimek: 68

Bezelye: 64

Badem içi: 254

Yer Fıstığı: 66

Soya Fasulyesi: 226

Kestane: 30

Fındık: 209

Yeşil fıstık: 140

Ceviz içi: 84

BAZI GIDALARIN KALSİYUM İÇERİKLERİ (100 gram içindeki kalsiyum-miligram olarak)

Tahin helva: 91

Bal: 15

Pekmez: 400

Tereyağı: 19

Margarin: 4 S

Siyah zeytin: 77

Yeşil zeytin: 90

alıntı

Yaşadım Ulan Dibine Kadar

~
Unutma! Yüreğinde bir ismin imzası var.
Ve sen onu silemezsin, söküp atamazsın, ne kadar uğraşsan da seninle beraber büyür içindeki sızı.
İlk önce onu hissedersin başkasına dokunduğunda. .
Unutma! Bir kere sevdin mi uzun uzun yanarsın. Sitemler öfkeler birikirken içinde, sen azalırsın.
Dilinde küfür elinde kadeh, eksik olmaz. Günler böyle geçer alışırsın.
Unutma! Sabahlar artık gecikir. İster sağa dön ister sola, gözüne uyku değil gidenin hayali gelir.
Kendini şiirlere verirsin. Elin sigaraya gider her on dakika da bir fena zehirlenirsin.
Unutma! Bir süre güvenmeyeceksin kimseye, kendine sığınacaksın.
Aşk konuşulduğunda sen susacaksın, of’larla ah’larla başlayacaksın her cümleye.
Çevrende senden başka herkes haksız olacak. Senin haklılığınsa çaresiz gidecek çöpe.
Unutma! Bir gün kaldığın yerden başlayacaksın. Biri seni bulacak. .
Önce korkacaksın eski acılara yakalanmaktan, biraz ürkeceksin.
Ne kadar dirensen de nafile. İnsansın sonuçta seveceksin.
Eski acılara bakıp da küsme sevdalara, gâvura kızıp da oruç bozulmaz.
Sök at kafandan acaba’ları! Bir kemik aynı yerden İki defa kırılmaz.
Artık kararmaz gecelerin. Bir daha yaşlar akmaz gözünden. Sabahların gecikmez.
Kim bilir ağladığın günlere gülersin. Bir defa öldün ya zamanında? Bir daha ölmezsin.

Can Yücel*

Şiir kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »

Şimdi Senden Üç Dileğim Var…

Karikatür kategorisinde yayınlandı. Etiketler: . Leave a Comment »