GEÇMİŞE KARŞI TUTUMUMUZU DEĞİŞTİREBİLİRİZ…

Louise Hay den uzun ama iyi özet
DÜŞÜNCELERİMİZİN BAZI TEMEL NOKTALARI
Her birimiz tüm yaşam deneyimlerimizden yüzde yüz sorumluyuz. Aklımızda oluşan her düşünce geleceğimizi yaratmaktadır ve güç merkezi, daima yaşadığımız anın içindedir. Herkes kendinden nefret ve suçluluk duygusu yüzünden acı çeker. Herkes için en büyük mutsuzluk, “yeterince iyi değilim” diye düşünmektir…. Bu sadece bir düşüncedir ve düşünce değiştirilebilir. Dargınlık, güceniklik, olumsuz eleştiri ve suçluluk en zarar verici düşünce kalıplarıdır. Kırılma, gücenme, darılma duygularımızın üstesinden gelebilmek, kanseri bile yok edici bir düşünce gücüdür. Kendimizi gerçekten sevdiğimiz zaman, hayatımız her yönüyle düzene girer. Geçmişimizden kurtulmalı ve herkesi bağışlamalıyız. Kendimizi sevmeyi öğrenmeye istekli olmalıyız. Olumlu değişimlerin anahtarı, şimdi ve burada kendimizi onaylamak ve kabul etmektir. Bedenimizde “hastalık” denen şeyin yaratıcısı biziz. “Bilgeliğin ve bilginin kapıları daima açıktır”
YAŞAM GERÇEKTEN ÇOK BASİT. NE EKERSEK, ONU BİÇİYORUZ
Kendi hakkımızda düşündüklerimiz, kendi gerçeklerimiz oluyor. İçinde bulunduğumuz olayları yaratıyor, sonra da bunlardan duyduğumuz sıkıntı, üzüntü, ve düşkırıklığı için bir başkasını suçluyoruz; böyle yapmakla gücümüzü de başkasına kaptırmış oluyoruz. Hiçbir kişi, hiçbir şey, hiçbir koşul bizim üzerimizde bir güce sahip değil, çünkü aklımızla düşünce oluşturan yanlızca “biz”iz. Deneyimlerimizi, gerçekliğimizi ve bunda yer alan tüm kişileri yaratan bizi. Düşüncelerimizde barış, uyum, denge yarattığımızda bunları kendi yaşamımızda da bulacağız. Aşağıdaki cümlelerden hangisi size doğru geliyor? “İnsanlar hep beni kullanıyor, zarar veriyor” “İnsanlar hep yardımcı oluyor” Bu iki düşünce ve inanç yaşamımızda çok farklı deneyimler yaratacaktır. Kendimiz ve hayat hakkındaki inançlarımız, bizim gerçeğimizi oluşturur.
EVREN, SEÇTİĞİMİZ HER DÜŞÜNCE VE İNANÇTA BİZİ TÜMÜYLE DESTEKLER
Bunu bir başka şekilde söylemek gerekirse bilinçaltımız inanmayı seçtiğimiz herşeyi kabul eder. Yani kendim ve hayat hakkındaki inançlarım ve düşündüklerim, yaşamımın gerçeği olur. Ve düşünebileceğimiz şeyler konusunda sınırsız seçimimiz var. Bunu bildiğimizde “insanlar hep beni kullanıyor” yerine “insanlar hep bana yardımcı olmaya çalışıyor”u seçmek daha mantıklı değil mi?
EVRENSEL GÜÇ BİZİ ASLA YARGILAMAZ VE ELEŞTİRMEZ
Evrensel güç, bizi kendi değerlerimize göre kabul eder. Ve inançlarımızı ayna gibi yaşamımıza yansıtır. Eğer “hayat yalnızlıktır ve kimsenin beni seveceğine inanmıyorum”u seçiyorsam, hayatımda da bunu bulacağım. Ama, bu inancı kafamdan atmak ister de, “Sevgi her yerde. Ben seven ve sevilen bir kişiyim” gibi olumlu bir düşünceyi benimser ve bunu kendime sürekli tekrarlarsam, bu da benim yeni gerçeğim olacaktır. Yani hayatıma sevecen insanlar girmeye başlayacak, yaşamımda zaten varolan insanlar bana karşı daha sevecen olmaya başlayacak ve kendimin de sevgimi kolaylıkla başkalarına ifade edebileceğimi göreceğim.
ÇOĞUMUZUN KİM OLDUĞUMUZ KONUSUNDA SAÇMA DÜŞÜNCELERİ VE HAYATIN NASIL YAŞANMASI GEREKTİĞİ KONUSUNDA ÇOK, ÇOK KATI KURALLARI VAR
Bunu kendimizi suçlamak için söylemiyorum. Çünkü şu anda yapabildiğimizin en iyisini yapmaya çalışıyoruz. Eğer daha iyisini bilseydik, daha çok şeylerin farkında ve anlayışında olsaydık, başka türlü davranırdık. Lütfen sakın sakın, şu anda bulunduğunuz nokta konusunda kendinizi küçümsemeyin. Bu yazıyı veya kitabını okuyor olmanız bile hayatınızda olumlu değişimler yapmaya hazır olduğunuzu gösteriyor. Bunun için kendinizi takdir edin.
ÇOK KÜÇÜK YAŞLARDAYKEN, KENDİMİZ VE YAŞAM HAKKINDA NELER HİSSEDECEĞİMİZİ ÇEVREMİZDEKİ YETİŞKİNLERİN TEPKİLERİNDEN ÖĞRENİRİZ
Kendimiz ve yaşamımız hakkında ne düşünmemiz gerektiğini böyle öğreniyoruz. Eğer mutsuz, korku, suçluluk ya da öfke dolu insanların içinde yetişmişseniz, kendiniz ve hayat hakkındaki görüşleriniz de olumsuz düşüncelerle dolu olacaktır. “Hiçbir şeyi doğru yapamıyorum” “bu, benim hatam” “Eğer bir şeye kızarsam, ben kötü bir insanım” İşte bu tür inançlar, düşkırıklığı dolu bir hayat yaratır.
BÜYÜDÜĞÜMÜZDE, ÇOCUKLUĞUMUZDAKİ YAŞAMIMIZIN DUYGUSAL ORTAMINI YENİDEN YARATMA EĞİLİMİ GÖSTERİRİZ
Bu iyi ya da kötü, doğru ya da yanlış değil, sadece içimizde “yuva” olarak bildiğimiz şeydir. Bunun yanısıra kişisel ilişkilerimizde, annemiz veya babamızla kurmuş olduğumuz ilişkileri ya da onların kendi aralarındaki ilişkileri yeniden yaratma eğilimi gösteririz. Tıpkı annenize veya babanıza benzeyen sevgililerinizi ya da patronlarınızı düşünün. Anne, babamızın bize gösterdiği davranışları kendimize de gösteriyoruz. Kendimizi aynı şekilde suçluyor ve cezalandırıyoruz. Kendi söylediklerimizi dinlediğimizde, hemen hemen aynı kelimeleri kullandığımızı görebilirsiniz. Kendimizi sevmeyi ve desteklemeyi de aynı şekilde yapıyoruz, tabii eğer çocukluğumuzda sevilmiş ve desteklenmişsek. “Hiçbir şeyi doğru düzgün yapamıyorsun” “hep senin hatan” Bunları ne kadar sıklıkla kendinize söylüyorsunuz?. “Harikasın” “Seni Seviyorum” ya bunları ne kadar sık söylüyorsunuz?
AMA TÜM BUNLAR İÇİN, ANNE BABALARIMIZI SUÇLAMAYALIM
Hepimiz kurbanların kurbanıyız. Onlar kendilerinin bilmediği şeyi bize nasıl öğretebilirlerdi ki? Anneniz kendini sevmeyi bilmiyorsa, babanız kendini sevmeyi bilmiyorsa, onların size kendinizi sevmeyi öğretmesi de imkansız olacaktır. Onlar da çocukluklarında kendilerine öğretilen şeylere dayanarak, yapabileceklerinin en iyisini yapmaya çalışıyorlardı. Eğer anne ve babanızı anlamak istiyorsanız, onları kendi çocukluklarıyla ilgili konuşturmaya çalışın. Eğer anlayışla dinleyebiliyorsanız, onların korkularının ve katı kurallarının nereden geldiğini anlama olanağını bulacaksınız. Size bütün bu “kötülükleri” yapan anne babanızın da sizin kadar korku dolu olduklarını göreceksiniz.
ANNE BABAMIZI BİZİM SEÇTİĞİMİZE İNANIYORUM
Her birimiz bu gezegende zaman ve mekandaki belirli bir noktada yeniden bedenlenmeye karar veriyoruz. Manevi evrim yolunda gelişmemize yardımcı olacak belirli bir dersi öğrenmek için buraya gelmeyi seçtik. Cinsiyetimizi, rengimizi, ırkımızı, ülkemizi kendimiz seçiyoruz ve bu yaşamda üstünde çalışmak istediğimiz kalıpları bize yansıtabilecek en uygun anne babayı da biz belirliyoruz. Ama büyüdüğümüzde, işaret parmağımızı onlara yönelterek suçluyoruz: “benim böyle olmamın nedeni sizsiniz”. Aslında onları seçen biziz, çünkü aşmamız gereken engeller için onlar mükemmel bir seçimdi. İnanç sistemimizi çok küçük yaşlarda ediniyoruz ve yaşamımızı bu inanç sistemlerine uygun deneyimleri yaratarak sürdürüyoruz. Hayatınıza şöyle bir dönüp bakın. Ne kadar sık aynı deneyimi yaşadığınıza dikkat edin. Bu deneyimleri tekrar ve tekrar yarattınız, çünkü bunlar size, kendiniz hakkında inandığınız şeylere aynalık ediyordu. Aynı sorunla ne kadar uzun süre yaşadığımız, sorunun ne kadar önemli olduğu ya da yaşamımıza yönelik ne kadar tehlike taşıdığı hiç önemli değil.
GÜÇ NOKTASI DAİMA ŞİMDİ Kİ ANDADIR
Hayatınızın bu anına kadar yaşadığınız tüm deneyimler, geçmişinize dayanan düşünce ve inançlarınızın ürünüdür. Her deneyim, dün, geçen hafta, geçen ay, geçen yıl, 10-20 ya da daha fazla yıllar önce (yaşınıza göre) oluşturduğunuz düşünceler ve kullandığınız sözcüklerle yaratıldı. Ama bunlarda geçmişte kaldı. Yaşandı ve bitti. Şimdi önemli olan, bu andan itibaren neyi düşünmeyi, neye inanmayı ve neyi söylemeyi seçtiğiniz. Çünkü bu düşünceler ve sözcükler, geleceğinizi yaratacak. Güç noktanız, şimdiki anda ve yarınınıza, gelecek haftanıza, gelecek ayınıza, gelecek yılınıza vs. şekil veriyor. Şu anda ne düşündüğünüze dikkat edin. Olumlu mu, olumsuz mu? Bu düşüncenizin yarınınızı biçimlendirmesini istiyor musunuz? Dikkat edin ve farkında olun.
HER ŞEYİN MALZEMESİ DÜŞÜNCEDİR, VE DÜŞÜNCELERİMİZİ DEĞİŞTİREBİLİRİZ
Sorunumuz ne olursa olsun, yaşadıklarımız, iç dünyamızın dışarıya yansıyan sonuçlarıdır. Kendinden nefret etmek bile, kendiniz hakkındaki nefret dolu düşüncelerin ürünü. “Ben kötü bir insanım” diyen bir düşünceniz var. Bu düşünce bir duygu yaratıyor ve siz bu duyguya kendinizi kaptırıyorsunuz. Oysa öyle bir düşünceniz olmasaydı, böyle bir duygunuz da olmayacaktı. Düşünceler ise değiştirilebilir. Düşüncenizi değiştirin, duygularınız da ortadan kaybolacaktır. Tüm bunları size inançlarımızın nerden geldiğini göstermek için anlattım. Bu bilgileri lütfen, acımızın içine gömülmek için mazaret olarak kullanmayalım. Geçmişin üzerimizde gücü yok. Olumsuz bir düşünce kalıbını ne kadar uzun sürdürmüş olmamızın önemi yok. Güç noktası şimdiki anda. Farkına varmak için ne harikulade bir şey. Şu andan itibaren özgür olmayı seçebilirsiniz!
İSTER İNANIN İSTER İNANMAYIN, DÜŞÜNCELERİMİZİ BİZ SEÇİYORUZ
Aynı düşünceleri bir alışkanlık olarak o kadar tekrar tekrar düşünüyor olabiliriz ki, bu bize düşüncelerimizi kendimiz seçmiyoruz izlenimi verebilir. Ama ilk seçimi biz yaptık. Bazı düşünceleri düşünmeyi reddedebiliriz. Ne kadar sıklıkla kendiniz hakkında olumlu birşey düşünmeyi kabul etmediniz? Pekala, aynı şekilde kendinizle ilgili olumsuz düşünceleri de reddedebilirsiniz. Bu konudaki çalışmalarım esnasında çalıştığım herkes az ya da çok kendinden nefret ve suçluluk duygularıyla boğuşuyor. Bu iki olumsuz duygu ne kadar fazlaysa, hayatımız da o kadar mutsuz oluyor. Bu iki duygu azaldıkça da yaşamımız her boyutuyla daha iyiye doğru gidiyor.
HEMEN HERKESİN ÇEKİRDEK İNANCI: “YETERİNCE İYİ DEĞİLİM”
“Yeterince iyi değilim” inancının yanısıra “Yeterince çaba gösteremiyorum” ya da “Layık değilim” inançları da var. Bunları söyleyenlerden misiniz? Yeterli olmadığınızı düşünüyor ya da hissediyor musunuz? Ama kime göre? Kimin standartlarına göre? Eğer bu inancınız güçlüyse, o zaman nasıl sevgi dolu, mutlu, başarılı, sağlıklı bir hayat yaratabilirsiniz? Bu güçlü bilinçaltı inancınız, yaşamınıza sürekli çelişkiler getirecek, bir yerlerde aksamalar olacak, bir şeyler sürekli yanlış gidecek.
KIRGINLIK, YARGILAMA, SUÇLULUK VE KORKU HERŞEYDEN ÇOK SORUN YARATIR Bu dört duygu hem bedenimiz, hem de yaşamımızdaki temel sorunların kaynağı oluyor. Bu duygular, yaşam deneyimlerimizin sorumluluğunu almak yerine, başkalarını suçlamaktan kaynaklanıyor. Evet, yaşamımızdaki her şeyden yüzde yüz sorumlu olursak, suçlayacak kimse kalmayacak değil mi? “Dışarıda” olan herşey, iç düşüncemizin aynası. Diğer insanların kötü davranışlarına göz yummuyorum, ama bize böyle davranacak olan kişileri bize çeken şey, KENDİ inançlarımız. Eğer kendinize şunları söylüyorsanız: “Herkes bana şöyle şöyle davranıyor, beni yargılıyor, asla benim için bir şey yapmıyor, beni paspas gibi kullanıyor, sömürüyor…” o zaman bu sizin DÜŞÜNCE KALIBINIZ. İçinizdeki bazı düşünceler, bu tür davranışları gösteren kişileri yaşamınıza çekiyor. Bu tür düşüncenizi değiştirdiğiniz zaman, o tür kişiler de başka kapıya gideceklerdir. Artık o insanları hayatınıza çekmeyeceksiniz. Bu dört olumsuz duygu, fiziksel boyutta da ortaya çıkıyor. Kırgınlık (gücenme, darılma, öfke) uzun zaman içte tutulduğunda bedeni yemeye başlıyor ve kanser dediğimiz hastalığa neden oluyor. Sürekli kendimizi ya da başkalarını eleştirmek, yargılamak romatizmanın kaynağı. Suçluluk duygusu daima ceza arar ve bu ceza da ağrılar yaratır. Korku ve gerginlik kellik, ülser hatta ayak ağrılarına neden oluyor. Kırgınlık (gücenme, darılma) duygusundan bağışlama yoluyla kurtulmak kanseri bile yeniyor. Bu size basit gibi gelebilir ama işe yaradığına tanık oldum, bunu yaşadım.
GEÇMİŞE KARŞI TUTUMUMUZU DEĞİŞTİREBİLİRİZ
Geçmiş yaşanmış ve bitmiş. Bunu değiştiremeyiz. Ama geçmiş hakkındaki düşüncelerimizi değiştirebiliriz. Bizi geçmişte biri incitti diye, şimdiki anda KENDİMİZİ CEZALANDIRMAK ne saçma. Çok derin kırgınlıkları olan insanlara hep şunu söylerim: “lütfen, bu kırgınlıkları daha da derinleştirmeden çözmeye başlayın. Bir cerrahın bıçağı altında ya da ölüm yatağında olduğunuz ana kadar beklemeyin, o zaman bir de yaşadığınız panikle başa çıkmak zorunda kalacaksınız” Panik içinde olduğumuz anlarda, düşüncelerimizi kendimizi iyileştirme konusunda yoğunlaştırmamız çok zordur. Önce korkularımızı yenmek için zaman harcamak zorundayız. Eğer her şeyin umutsuz, bizim de kurban olduğumuz inancını seçersek, Evren bu inancımıza “Evet” der. Bu saçma, geri, olumsuz düşünce ve inançları bırakmamız hayati önem taşıyor.
GEÇMİŞİ BIRAKMAK İÇİN, AFFETMEYE HAZIR OLMALIYIZ
Geçmişi bırakmak, kendimiz dahil herkesi affetmeyi seçmek zorundayız. Nasıl affedeceğimizi bilmeyebiliriz, affetmek istemeyebiliriz; ama affetmeye istekliyim demek bile, iyileşme sürecini başlatır. Kendi iyiliğimiz için geçmişi bırakmak ve herkesi affetmek mutlaka gerekli. “İstediğim gibi biri olmadığım için seni affediyorum. Seni affediyor ve özgür bırakıyorum”. Bu olumlu düşünce bizi özgür kılar.
TÜM HASTALIKLAR AFFETMEME DURUMUNDAN KAYNAKLANIR Hastalandığımız zaman, yüreğimizi gözden geçirelim. Acaba kimi affetmeye ihtiyacımız var? Course in Miracles şöyle der: “Tüm hastalıklar affetmeme durumundan kaynaklanır. Ne zaman hasta oluyorsak, affetmemiz gereken kişinin kim olduğunu düşünmeliyiz” Bu düşünceye şunu da eklemek istiyorum: Affetmekte en çok zorlandığımız kişi, BIRAKMAYA EN ÇOK GEREKSİNİM DUYDUĞUMUZ KİŞİDİR.
Affetmek, bırakmak, vazgeçmek demek, göz yummak demek değil, tümüyle bırakmak demek. NASIL affedeceğimizi bilmek zorunda değiliz. Yapacağımız tek şey affetmeye İSTEKLİ OLMAK. Evren nasılların üstesinden gelir. Kendi acımızı çok iyi anlayabiliyoruz. Çoğumuzun anlamakta güçlük çektiği şey, en çok affetmeye gereksinme duyduğumuz ONLARIN da acı çekmiş olmaları. Şunu anlamalıyız ki, onlar da o an içindeki anlayış, farkındalık ve bilgi kapasitelerine göre yapabildiklerinin en iyisini yapıyorlardı.
İnsanlar soruları ile bana geldiklerinde yalnızca tek şey üzerinde çalışırm, KENDİNİ SEVMEK. Kendimizi OLDUĞUMUZ GİBİ ONAYLADIĞIMIZ, sevdiğimiz ve kabul ettiğimiz zaman, herşey yoluna giriyor. Küçük mucizeler her yerde görülüyor. Sağlığımız düzeliyor, daha çok kazanıyoruz, ilişkilerimiz daha doyumlu hale geliyor, kendimizi çok yaratıcı biçimlerde ifade etmeye başlıyoruz. Tüm bunlar çabalamadan, kendiliğinden oluyor.
Kendini sevmek ve onaylamak, güven ortamı yaratmak, kendine güvenmek, layık olduğunu düşünmek ve kabul etmek kafamızın içinde bir düzen yaratır. Bu da yaşamımızda daha sevecen ilişkiler, yeni bir iş, yaşayacağımız yeni ve daha güzel bir yer sağlar, hatta kilolarınızı bile dengeler. Kendilerini ve bedenlerini seven insanlar, ne kendilerini, ne de başklarını kötüye kullanırlar. Kendini onaylama ve kabul etme, hayatımızın her boyutunda olumlu değişimlerin olması için temel anahtarlardır. Kendini sevmek, hiçbir şey için kendimizi eleştirmemekle başlar. Olumsuz eleştiri bizi tam da değiştirmek istediğimiz davranış kalıbının içine hapseder. Kendimize gösterdiğimiz anlayış ve şefkat bu kısır döngüden çıkmamızı sağlar. Unutmayın, yıllardır kendinizi eleştiriyor ve bir işe yaramadığını görüyorsunuz. Bir de kendinizi onaylamayı deneyin. Görün bakalım neler olacak.
HER GÜN ÇALIŞABİLECEĞİNİZ BİR OLUMLAMA KALIBI
Hayatın sonsuzluğunda, bulunduğum noktada herşey mükemmel, bütün ve tam. Her günün her anında, benden daha büyük bir gücün içimden akıp geçtiğine inanıyorum. Bu evrende yanlızca bir aklın olduğunu bilerek ondaki bilgeliğe kendimi açıyorum. Tüm çözümler, tüm yanıtlar, tüm iyileşmeler, her türlü yaratıcılık ondan geliyor. Bilmem gereken her şeyin bana açıklanacağının, ihtiyacım olan her şeyin doğru zaman, mekan ve sırayla geleceğinin bilincinde olarak, bu güce ve akla güveniyorum. Dünyamda her şey iyi ve güzel. NOT: Sabah ilk uyanma anlarınızda ve gece yatarken son yaptığınız bu çalışma olmalıdır. Olumlamayı hafif ama kulaklarınızın da duyabileceği şekilde okunması gereklidir.
DÜŞÜNCE GÜCÜYLE TEDAVİ Louise Hay

En iyi değilim, en kötü de..

 

En iyi değilim, en kötü de..
En cömert değilim, en cimri de..
En kibirli değilim, en mütevazı da..
Hiç kimseyi kandırmamış değilim, herkesi aldatmış da..
Kimseyi yarı yolda bırakmamış değilim, herkesi satmış da..
Hep iyiliğimden kaybetmiş değilim, kötülük yapa yapa kazanmış da..
Çok başarılı olduğum günler de oldu, dibe vurduğum da..
Sevgi dolu değilim, nefret dolu da..
Barışçıyım, biraz da savaşçı..
Biraz güçlüyüm, biraz zayıf..
Biraz iyiyim, biraz kötü..
İyi, kötü.. İnsanım…

William Shakespeare

Ruhsal Büyüme... kategorisinde yayınlandı. Etiketler: , . Leave a Comment »

Konuşan At Düldül…

Karikatür kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »

Kimseye Bir Zararım Yok…

Karikatür kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »

Taşındı Onlar…

Karikatür kategorisinde yayınlandı. Etiketler: . Leave a Comment »

Ev Yapımı Boğaz Pastili…

Ev yapımı boğaz pastili

Boğaz ağrısı pek önemsenmez ama hayatımızı kolayca mahvedebilir. Ev yapımı boğaz pastili tarifiyle boğaz ağrınızdan kurtulabilirsiniz.

Mazlemeler:

1 bardak toz şeker
1/2 bardak su
1 yemek kaşığı limon suyu
1 yemek kaşığı bal
1/2 tatlı kaşığı öğütülmüş zencefil
1/4 tatlı kaşığı toz halinde karanfil

Yapılışı:

Ufak bir tencereye şeker, su, limon suyu, bal, zencefil ve karanfili sırasıyla koyun.

Karıştırarak 15-20 dakika bir taşım kaynatın.
Ateşten alın ve şurup kıvamına gelene kadar bekletin.
Karışımı fırın kabına minik parçalar halinde kurabiye yapar gibi bırakın.
20 dakika soğumasını bekleyin. Ardından üzerine pudra şekeri serpin. Dilerseniz pastil gibi dilerseniz de çayınıza karıştırarak tüketebilirsiniz.

Geçmiş olsun!

kaynak: milliyet

Bitki Alemi kategorisinde yayınlandı. Etiketler: . Leave a Comment »

500 yıldan beri Galata Mevlevihanesi’nde semazenler gerçek aşkı ararlar.

İstanbul’un 500 yıllık mistik mekanında “gerçek aşk”ı dönerek arayan semazenler, neyin büyülü sesinde Aşk’a ulaşırlarken izleyenleri düşsel bir yolculuğa çıkarıyorlar.

Beyoğlu’nda Tünel’den Yüksekkaldırım’a giden caddenin hemen başındaki bina kapılarının birinde küçük bir tabela vardır. Üzerinde Kültür Bakanlığı Divan Edebiyatı Müzesi Müdürlüğü, Galata Mevlevihanesi yazan bu bina, İstanbul’un en eski mevlevihanesidir.

500 yıldan beri Galata Mevlevihanesi’nde semazenler gerçek aşkı ararlar. Semazen semasıyla aklını birleştirir. Var olmanın temel şartı dönmektir Aşkla yücelip nefsini terk eder. Hakta yok olur, olgunluğa erer ve kâmil bir insan olarak tekrar kulluğa dönerler.

Sema töreni 7 bölümdür. Birinci bölüm “Nat-ı Şerifle başlar. Peygamberimizi methetmek, Ondan önceki peygamberleri ve Tanrıyı methetmek demektir. Bu methiyeden sonra bir kudüm darbesi ile Tanrı’nın “Kün” ol emrini temsil edilir. Üçüncü bölümde her şeye can veren “Nefes”i temsil eden bir ney taksimi duyulur. Dördüncü bölümde Semazenler birbirine üç kez selam vererek peşrev eşliğinde daire şeklinde yürüyüşe geçerler. Birinci turda “Allah kendini dile getirmek için kainatı yarattı ama hiç birisi Allah’ı dile getiremedi”. İkinci turda “Tabiatı yarattı, oradan da dile gelemedi”. Üçüncü turda “Hayvanları yarattı ama ordan da hiç biri dile getiremedi”. Sonraki bölümde Semazenler siyah hırkalarını çıkartır ve manen ebedi aleme doğarlar. Başındaki sikke semazenin nefsinin mezar taşı, tennuresi nefsinin kefenidir. Gerçeğe dönmüştür artık. Kollarını çapraz bağlayarak “Bir” sayısını temsil eder. Böylece Tanrının birliğine şahadet eder. Şeyh efendinin elini öperek Semaya girme iznini alır ve Sema başlar. Semaya başladıktan sonra sağ el yukarı, sol el aşağı dönük olacak şekilde “Hak’tan alır halka veririz” anlamında kollarını iki yana açar. Sema sırasında yerle teması kesmeden sola doğru döndürülen sol ayağa ‘direk’, havadaki sağ elin de yardımıyla vücudu sola döndüren havadaki sağ ayağa ‘çark’ denir. AL! hecesiyle kalkan sağ ayak, ‘LAH’ hecesiyle çarkı tamamlayarak “ALLAH” diyerek yere basar.

Tennureler renkli olduğunda her bir rengin anlamı vardır; kırmızı aşkı, güneşin doğuşunu ve batışını temsil eder. Pembe sevgiyi, yeşil ruhun huzura kavuşmasını sarı aşığın çektiği acıları, beyaz Hz. Muhammed’in nurunu, siyah saflığı, lacivert ise çelebileri temsil eder.

Sema dört Selam’dan oluşur. Birinci Selam, insanın bilgiyle gerçeğe doğarak Yüce Yaradan’ını ve kendi kulluğunu idrakidir… İkinci Selam, insanın yaratılışından dolayı Tanrının kudreti karşısında hayranlık duymasıdır… Üçüncü Selam, insanın hayranlık ve minnet duygusunun “aşk”a dönüşmesiyle, aklın “aşk” a kurban oluşudur. Bu tam teslimiyettir…Dördüncü Selam insanın manevi yolculuğunu tamamlayıp, kaderine razı olarak, yaratılıştaki görevine, kulluğa geri dönmesidir. Altıncı ve yedinci bölümlerde okunan dualarla ve Kur’ an tilâvetiyle Semâ töreni sona erer.

Halk arasında Galata Mevlevihanesi adıyla da bilinen Divan Edebiyatı Müzesi, bilim adamlarınca ‘Divan edebiyatının hafızası’ diye nitelendirilir. Kronolojik sıra ile Divan şairlerinin divanları, Mevlevihane’de yetişmiş olan Şeyh Galib, İsmail Ankaravf, Esrar ve Fasih Dedeler ile şair Leylâ Hanım’a ait elyazması eserlerin yer aldığı müze, 27 Aralık 1975 günü, Şeyh Galib’in hatırasını yaşatmak amacıyla Divan Edebiyatı Müzesi olarak hizmete açılmıştır.

Hüs-ü Aşk’ıyla ; Hamid’den Haşim’e, Asat Halet Çelebi’den Sezai Karakoç’a,Hilmi Yavuz’dan Turan Oflazoğlu’na, Tanpınar’dan Orhan Pamuk’a kadar çok sayıda şair ve yazarı etkileyerek günümüze ulaşmayı başaran çağdaş kültür ve edebiyatımız içinde yaşamaya devam eden Şeyh Galib, etkisi günümüze kadar uzanan tek divan şairidir. Daha hayattayken gazellerine çağdaşları tarafından sayısız nazire yazılan şair, kısa fakat zengin hayatı, özellikle Hüsn-ü aşk adlı orijinal mesnevisiyle bir çok şair ve romancının esin kaynağı olmuştur.

Divan Edebiyatı Müzesi’nin temelini oluşturan Mevlevihanenin kuruluşu, II. Bayezid’in (1481-1512) döneminde Galata sırtlarındaki İskender Paşa’ya ait av köşkünde, 1491 yılında Galata diğer adıyla Kulekapısı Mevlevihanesi’nin kurulmasına tarihlenir. Aslında İstanbul’un fethinden sonra Fatih Sultan Mehmed’in vakfiyesinde bu amaç için ayrılan ödemelerden anlaşıldığına göre Kalanderhane Camii’nde (eski Akataleptos Manastır Kilisesi) Mevlevi ayinleri yapıldığını biliyoruz.

Ancak Mevleviliğin İstanbul’da yerleşmesi Galata Mevlevihanesi’nin kurulmasıyla başlar.

Sultan-ı Divani Sema’i Mehmed Dede (Ö.1529) Mevlevihane’nin ilk şeyhi olup bu ilk dönemde Mevlevihane’nin ne şekilde olduğu konusunda pek bildiğimiz yoktur. Ancak Evliya Çelebi’nin bildirdiğine göre tekkede yüz kadar derviş hücresi bulunmaktaydı. Bu bilgi bize ilk Mevlevihane’nin geniş bir alanı kapladığını göstermektedir. Bu döneme ait günümüze sadece 1649 tarihli (1851 onarımlı) Gümrük Emini Hasan Ağa Çeşmesi kalmıştır. Sultan III.Mustafa döneminde (1754-1774), İsa Dede’nin Postnişinliği sırasında 1765 yılında çıkan Tophane yangınında Mevlevihane tamamen yanmış, 1766 yılında bina emini tayin edilen Çavuşbaşı Osman Ağa tarafından tekrar inşa edilmiştir. Osmanlı’da, yenilikçi batılı düzeni örnek alarak modernleşme çabalarının başladığı III.Selim dönemindeki (1789-1807) reformlar sırasında, Mevleviliğin ve özellikle Galata Mevlevihanesi’nin desteği ve önemli etkisi olmuştur. Bu dönemde devletinde desteğini alan Galata Mevlevihanesi’nde, Bektaşilerden kaynaklanan muhalefeti önleme konusunda, adeta bir Rönesans dönemi yaşamaya başlamış ve bu etki 1925 yılında tekkelerin kapatılmasına kadar sürmüştür. 1791 yılında postnişinliğe atanan Şeyh Galip (Asıl adı Mehmed Esad) zamanında dergah altın çağını yaşamış ve 1791 yılında geniş çaplı onarım gerçekleşmiştir.

Ancak bu ve bundan sonra da onarımlar yapılmışsa da Mevlevihane’nin ana binasını teşkil eden Semahane’nin 1766 tarihindeki biçimiyle günümüze ulaşarak genel hatlarını koruduğu kabul edilmektedir. Plân olarak dıştan dikdörtgen, içten sekizgen bir görünüm arz etmektedir.

Alt katta derviş hücreleri, ikinci katta Semahane kısmı ile birlikte kuzey yönde Bacılar Dairesi, güney yönde halen idari büro olarak kullanılan bölüm yer almakta, ayrıca mahfillerden oluşan üçüncü kat bulunmaktadır. Sultan II.Mahmud döneminde (1808-1839) Devlet Kethüdası Halet Efendi 1819 yılında halen de mevcut olan yapıların bir kısmını inşa ettirmiştir. Dergahın cadde tarafındaki kendisi için inşa ettirdiği türbe, kütüphane, sebil ve muvakkithane ile birlikte Şeyh Galip ve İsmail Rusuhi Efendi’ye ait türbe bu dönemde yenİen onarılmıştır. Ancak Halet Efendi 1822 yılında Konya’da idam edilince türbeye sadece başı gömülebilmiş, gövdesi Konya’da Mevlana Bahçesi’nde defnedilmiştir.

Mevlevihane 1824 yılında bir yangın geçirmiş ve 1835 yılında tekrar onarılmıştır. Buna ilişkin kitabe iki yanındaki türbe ve muvakkithâne ile bütünlük gösteren ampir üslubundaki cümle kapısının dış yüzündedir. Bu kitabede Yesarizâde Mustafa İzzet’in hattıyla Şair Lebib’in bir şiiri ve II.Mahmud’un tuğrası bulunmaktadır. Kapının arka yüzünde ki kitâbe Şeyh Galib’e aittir.

Bahçede bulunan Şadırvan ve Sarnıç II. Mahmud’un kızı Adile Sultan (Ö.1899) tarafından 1847 yılında inşa ettirilmiştir. Orijinal haliyle günümüze ulaşmayan Şadırvan, Hasan Ağa Çeşmesi ile birlikte Sultan Abdülmecid (1839-1861) tarafından 1855-1860 yıllarında onarılmıştır. Mevlevihane’nin son şeklini alan bu onarımlar Kudretullah Efendi’nin (ö.1871) girişimleriyle Sultan Abdülmecid tarafından yaptırılır. Semahane kapısı üzerindeki kitabe 1851 tarihli olup, bu döneme aittir. Beyoğlu ilçesi sınırları içinde bulunan Galata ve Pera semtleri gayrimüslimlerin, özellikle Latin kökenlilerin yerleştikleri semt olarak bilinmekte olup, Galata Mevlevihanesi, 1481 yılında kurulan Mekteb-i Sultani yanı Galatasaray Lisesi ile birlikte günümüz Beyoğlu’nda Türk-İslam karakteri taşıyan en önemli tarihi anıttır. 1925 yılında tekkelerin katılmasıyla işlevini tamamlayan Mevlevihane bir süre ilkokul ve lojman olarak kullanılmıştır. 27 Aralık 1975 tarihinde gerekli düzenlemeler yapıldıktan sonra da T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı’na bağlı Divan Edebiyatı Müzesi olarak hizmet vermektedir.

Müzenin gezilecek bölümleri Tarihi mevlevihanede Türk musiki aletleri ile, Mevlevi kültürüne ait eserler sergilenmektedir. Ahşap kafeslerle ayrılmış olan üst kısmında ise kronolojik sıra ile divan şairlerinin divanları yer almaktadır. Müzenin içerisinde ayrıca, derviş hücreleri, türbeler, kütüphane ve bir mezarlık yer almaktadır. Müze olarak kullanılmakta olan Semahanede Türk musiki aletleri ile Mevlevi kültürüne ait eserler sergilenmektedir.

Derviş Hücreleri kagirdir ve yan yana dizilmiş odalardan meydana gelmiştir. Şeyh Galib Türbesi, 19.yüzyıl başlarında Halet Said Efendi tarafından yaptırılmıştır. Mevlevihane bahçesinde gömülüdür. Sebil ve Muvakkithane girişin sağında yer almaktadır. Kütüphane, Halet Said Efendi tarafından yaptırılmıştır. Muvakkithane’nin üst katında yer alır. İçinde 3455 cilt kitap bulunmaktadır.

 
Ortaya Karışık kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »

ÇATLAK KOVA

Hindistan’da bir sucu, boynuna astığı uzun bir sopanın uçlarına taktığı iki büyük kovayla su taşırmış. Kovalardan biri çatlakmış. Sağlam olan kova her seferinde ırmaktan patronun evine ulaşan uzun yolu dolu olarak tamamlarken, çatlak kova içine konan suyun sadece yarısını eve ulaştırabilirmiş.
Bu durum iki yıl boyunca her gün böyle devam etmiş. Sucu her seferinde patronunun evine sadece 1,5 kova su götürebilirmiş. Sağlam kova başarısından gurur duyarken, zavallı çatlak kova görevinin sadece yarısını yerine getiriyor olmaktan dolayı utanç duyuyormuş.
İki yılın sonunda bir gün çatlak kova ırmağın kıyısında sucuya seslenmiş. “Kendimden utanıyorum ve senden özür dilemek istiyorum.”
“Neden?…” diye sormuş sucu. “Niye utanç duyuyorsun?…”
Kova cevap vermiş. “Çünkü iki yıldır çatlağımdan su sızdığı için tasıma görevimin sadece yarısını yerine getirebiliyorum. Benim kusurumdan dolayı sen bu kadar çalışmana rağmen, emeklerinin tam karşılığını alamıyorsun.” Sucu söyle demiş.
“Patronun evine dönerken yolun kenarındaki çiçekleri fark etmeni istiyorum.”
Gerçekten de tepeyi tırmanırken çatlak kova patikanın bir yanındaki yabani çiçekleri ısıtan güneşi görmüş. Fakat yolun sonunda yine suyunun yarısını kaybettiği için kendini kötü hissetmiş ve yine sucudan özür dilemiş. Sucu kovaya sormuş.
“Yolun sadece senin tarafında çiçekler olduğunu ve diğer kovanın tarafında hiç çiçek olmadığını fark ettin mi?… Bunun sebebi benim senin kusurunu bilmem ve ondan yararlanmamdır. Yolun senin tarafına çiçek tohumları ektim ve her gün biz ırmaktan dönerken sen onları suladın. İki yıldır ben bu güzel çiçekleri toplayıp onlarla patronumun sofrasını süsleyebildim. Sen böyle olmasaydın, o evinde bu güzellikleri yaşayamayacaktı.”

Ruhsal Büyüme... kategorisinde yayınlandı. Etiketler: . Leave a Comment »

Ortalama insanda, Herhangi bir günde herhangi bir orduya , yetecek kadar ihanet, nefret, şiddet ve saçmalık vardır.

Ortalama insanda
Herhangi bir günde herhangi bir orduya
yetecek kadar ihanet,
nefret, şiddet
ve saçmalık vardır.
VE Cinayet konusunda En Becerikliler
Cinayet Karşıtı vaaz verenlerdir
VE Nefreti En İyi Becerenler
Sevmeyi Vaaz Edenlerdir
Ve son olarak
Savaşı en iyi becerenler
Barış vaazı
Verenlerdir.Tanrıyı Vaaz Edenlerin
Tanrıya İhtiyacı Var
Barış Vaaz Edenlerin
Huzuru Yok
SEVGİYİ Vaaz Edenler
SEVGİSİZDİR
VAAZ Verenlerden sakının
Bilmişlerden Sakıının.Durmadan
Kitap
Okuyanlardan
Sakının
Yoksulluktan Nefret Edenlerden
Ya da Gurur Duyanlardan Sakının
Övgü Göstermekte Hızlı Davrananlardan Sakının
Karşılığında Övgü Beklerler

Sansürlemekte Hızlı Davrananlardan Sakının
Bilmedikleri Şeylerden
Korkarlar

Sürekli Kalabalıkları Arayanlardan Sakının;
Tek Başlarına
Bir Hiçtirler

Ortalama Erkekten
Ortalama Kadından
Sakının
Sevgilerinden Sakının

Sevgileri Vasattır, Vasatı
Aranır Dururlar
Ama Nefretleri Dahiyanedir
Nefretleri Seni Beni
Herkesi Öldürebilecek Kadar
Dahiyanedir.

Yalnızlığı İstemezler
Yalnızlığı Anlamazlar
Kendilerinden Farklı
Herşeyi
Yoketmeye
Çalışırlar

Sanat
Yaratamadıklarından
Sanatıı
Anlayamazlar
Yaratma Başarısızlıklarını
Dünyanın Beceriksizliğine
Yorarlar

Kendileri Tam Sevemedikleri İçin
Senin Sevginin
Eksik Olduğuna İnanır
Ve Senden
Nefret Ederler

Ve Nefretleri
Parlak Bİr Elmas
Bir Bıçak
Bir Dağ
Bir Kaplan
Bir Baldıranotu Gibi
Mükemmeldir

En Usta Oldukları
Sanattır
NEFRET!

Charles Bukowski

Burçlar Hakkında Sivri, Hınzır & Cüretkar Yorumlar; NEYE İNANIR?

Mona Indian

 

Yaw ben ne zamandır hiç bir burcun nasırına basıp, nefret ve tehdit mesajları almadım :)))) Ehhh vaktidir… Bugün, ”inanma” konseptini deşmeye karar verdim!

Buyurun efendim, Burç ve Yükselen Burç’a göre okuyun;

KOÇ ve Yükselen KOÇ: Olasılıklara… Koç’un olmuş bitmiş işle ilgisi yoktur :))) Yani herkesin duyduğuna bildiğine inansan noolur, inanmasan noolur? Ama yeni ve keşfedilmeye açık bir olasılık, Koç’un gözlerinin yaşarmasına neden olur. Bir de Koç bir şeye inandı mı vazgeçmesi çok zordur. Yeni bir olasılık öncelik kazanana dek, son keşfine sımsıkı tutunur.

BOĞA ve Yükselen BOĞA: Kontrol edebildiklerine… Boğa avucunda yoğurduğu şeye inanır. Bir kavram, çözüm, araç onun somut olarak kullanıp sonuç elde edebildiği hale gelmeden, Boğa ”soğuk” durur. Ama bir fikrin işe yaradığına bifiil ikna oldu mu da, kolay kolay kimse onu bu inancından vaz geçiremez 🙂

İKİZLER ve Yükselen İKİZLER: Kah onaaa… kah bunaaa… Ama yani inandığı şeyi bi savunur ki, bizzat keşfini kendi yaptı sanırsın :))) İlgisini çeken her şeyin dibini karıştırır ve hoşuna giden hele de ”oricinal” bir şey buldu mu, bir müddet o konuyu gündeminin baş köşesine taşır ve etrafına da tanıtıp yaymayı iş edinir.  Geçtiğimiz cümledeki ”bir müddet” ifadesinin altını gırmızıylan çizerim :))))

YENGEÇ ve Yükselen YENGEÇ: Belli olmaz :))))) Yengeç hep kuşkudadır… Yani inandığı bir şeyin ”öyle olmayadabileceği” fikrinin kapısını hep açık tutar. Ama bunu dışa yansıtır mı yooo :))) Ne düşündüğü sorulduğunda ise, çok keskin bir yargı bildirmek yerine, her yere çekilebilecek geniiiiiiş bir açıklama yapar. Taa ki, bir his onun içine doğup, doğal bir kanaat oluşana dek… Öyle bir kanaat oluştuğunda da sebebini sorun, anlatamaz!

ASLAN ve Yükselen ASLAN: KESİNKES İNANIR! Aslan bir şeye inanıyorsa, bunu vurucu, koşulsuz, aksi iddia edilemez bir gerçek olarak görür ve bu şekilde de yansıtır. Fikirleri için kavga çıkartmaya, onun inandığı şeylere inanmayanlara cephe almaya doğal bir yatkınlığı vardır :))) Valla inandığı şey gözünün önünde ufalanıp gitmediği ya da Aslan bu yolda çok ciddi bir şeyleri kaybetmediği sürece, o neye inanıyorsa öyledir :)))

BAŞAK ve Yükselen BAŞAK: Denenmiş, tekrar denenmiş, defaatle kullanılmış, el alışkanlığı haline gelmiş şeylere inanır. Geleneksel ve sıkıntı çıkartmayacağı emin olan her kavram ile arası iyidir :))) Yeni şeyleri merak eder, araştırır, öğrenir… Ama başı sıkıştı mı yine en iyi bildiği yoldan gider. Fikirleri, yollarını, çözümlerini yıllar içinde mükemmelleştirir. Ama olabildiğince aslını, özünü değiştirmez.

TERAZİ ve Yükselen TERAZİ: Bi şeye inanamaz :)))) Acabaları bitmez… Sistemine giren her yeni bilgi, dengesini bir daha bozar ve onu yepyeni düşüncelere gark eder :))) Tüm olasılıkları tartar… Hiç birinin önermesini göz ardı edebilemez… Bu yüzden de adları kararsız ve sonuç üretmek konusunda çekimser insana çıkmıştır!

AKREP ve Yükselen AKREP: KİMSE BİLMEEEZZZ KİMSE BİLLLMEEEZZZZ :))))))) O kendi uhdesinde olan şeylere inanır. Ortaya dökülenlerin sırrının da döküldüğüne ve değerinin azaldığına inanır. O yüzden etrafında şüphe uyandırır, ama kendisi içindeki doğrudan ASLA şüphe etmez!

YAY ve Yükselen YAY: O neye inanıyorsa doğrudur ki :)))))))))

OĞLAK ve Yükselen OĞLAK: Bizzat araştırıp, deneyip, sonucunu gördüğü şeylere inanır. Pratik yararını göremediği hiç bir şeye de inanmaz. NOKTA :)))))

KOVA ve Yükselen KOVA: O mükemmelliğe inanır! Mükemmel olduğu kanıtlanmamış hiç birşeye inanamaz… O yüzden -yani eskaza herhangi bir yanlış fikre kapılmış olmamak için – her şeyin altında bir şey arar, hata bulur, uymayan parçaları didikler… Uyanı bile acaba başka yerde daha mı iyi durur ki diye yerinden eder :)))) Kurulan her dengeyi bizzat bozarak, inançsızlığını haklı çıkartır… Offf offf :))))))

BALIK ve Yükselen BALIK: Onlar inanmazlar! Anlar ve bilirler… Ya da umurları bilem olmassss :)))))

kaynak: juno astroloji

İSTENİLEN RAKAMLARA İKRAMİYE ÇIKMASINI SAĞLAMAK KOLAY’

CHP Konya Milletvekili Atilla Kart, yurtdışına kaçan bir Milli Piyango mensubunun kendisine gönderdiği itiraflarını açıkladı.

CHP’li Kart, “Milli Piyango Müdürlüğünde yapılan çekilişlerin şaibeli olduğunu, mensupların çoğunun varlığının milyonlarla ifade edildiğini, ancak bunun kamufle edildiğini ayrıntılı olarak ifade etmektedir” dedi.

Milli Piyango çekilişlerinde şaibe olduğunu daha önce de gündeme getiren CHP’li Atilla Kart, yurtdışına kaçan bir Milli Piyango mensubunun itiraflarını gündeme getirdi.

Kendisine “Çok Pişmanım” rumuzuyla bilgiler gönderen kişiden bahseden CHP’li Kart, “Milli Piyango mensubu olduğunu, şu anda yurtdışında güzel bir hayat sürdürdüğünü, Kurum bünyesindeki çıkar örgütlenmesinden kendisinin de yararlandığını ifade etti” dedi.

CHP’li Kart, kendisine ulaşan kişinin “Atilla Bey şaibe olduğunu söylediği dönemde çok tedirgin olduk foyamız ortaya çıkacak diye” şeklinde not düştüğünü belirtti.

‘İSTENİLEN RAKAMLARA İKRAMİYE ÇIKMASINI SAĞLAMAK KOLAY’

AKP’nin Milli Piyango Kurumu’nu denetlemekten kaçınarak halka saygısızlık yaptığını vurgulayan CHP’li Kart, Milli Piyango itirafçısının kendisine ulaştırdığı bilgileri şöyle aktardı:

“Milli Piyango Müdürlüğünde yapılan çekilişlerin şaibeli olduğunu, mensupların çoğunun varlığının milyonlarla ifade edildiğini, ancak bunun kamufle edildiğini; çekiliş sonuçlarını değiştirmek ve istenilen rakamlara ikramiye çıkmasını sağlamanın hiçbir zorluğunun olmadığını; öncelikle TRT payı diye milyonlarca lira verilen canlı yayın ilişkilerinin ortadan kaldırıldığını; birçok özel kanaldan yayın talebi geldiği halde bu taleplerin kabul edilmediğini; önceden çekilişi birkaç vatandaş ve gazetecinin izlerken, TRT sözleşmesinin iptali sebebiyle izlemez hale geldiğini; çekiliş yapıldığında 21.30’da internet sitesinde sonuçlar açıklanıncaya kadar kimsenin haberinin olmadığını, çekiliş sonucu belli olur olmaz ‘son 1 kupon tavrıyla’ hemen çıkan rakamları kapsayacak şekilde belli bayiler aracılığıyla iştirakin sağlandığını; bu yöntemin canlı yayın iptalinden sonra rahatlıkla uygulanır hale geldiğini; ayrıntılı olarak ifade etmektedir.”

Milyonlarca işsizin, dar gelirlinin, emeklinin umutlarının sömürüldüğünü ifade eden CHP’li Kart, “Hükümeti kamuoyuna açıklama yapmaya davet ederken; Tarafımıza ulaşan yeni bulgularla konuyu kamuoyu ve TBMM gündeminde takip etmeyi sürdüreceğimizi ifade ediyoruz” açıklamasında bulundu.

Odatv.com

Sevdiklerine bağlı ol, ama bağımlı olma..

 

Sevdiklerine bağlı ol, ama bağımlı olma..
Fedakar ol, ama bazı şeyler için kendini feda etme..
Dünü unutma, ama geçmişe de saplanma..
Sabret ama katlanma..
Eleştir ama suçlama..
İste ama ısrar etme..
Değerlendir ama ön yargıya girme,
Hiç bitmeyecekmiş gibi yaşa
Ama her güzel şeyin,
Bir gün bitebileceğini de unutma…