Birine çamur atmadan önce düşün ve sakın unutma; İlk önce senin ellerin kirlenecek ..

Birine çamur atmadan önce düşün ve sakın unutma; İlk önce senin ellerin kirlenecek ..

[L.N Tolstoy]

Ümitsizlik köyüne gitme, ümitler var…

Rekor Üstüne Rekor Kıran Film : FETİH 1453

 16 Şubat günü 14.53 seansıyla vizyona giren film, ilk dört günde 1 milyon 400 bin 253 kişi tarafından izlendi. 850 kopyayla tüm Türkiye’ye dağıtılan film, tüm şehirlerde kapalı gişe izleniyor.

Ortaya Karışık kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »

Hayat Elele Güzel…Günün Fotosu… 22/02/2012…

Günün Fotosu kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »

İyiye yormak, iyilik getirir…

Ruhsal Büyüme... kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »

Hayattan Öğrendiklerim

 1. Mutluluğun için senden başka sorumlu yoktur! . ..

2. Her yaşadığın felaketin ardından kendine şu soruyu sor: “Beş yıl sonra bunun benim için ne önemi olacak??”

 3. Daima yaşamı seç.

4. Herkesi, herşeyi affet.

 5. Başkalarının senin hakkında ne düşündüğü seni ilgilendirmez! .

6. Zaman her imkana sahip.. Zaman tanı!

7. Durum ne kadar iyi veya kötü olursa olsun, değişecektir..

8. Kendini fazla ciddiye alma, kimse almıyor ki zaten!.

9. Mucizelere inan!!.

10. Allah, Yaradan olduğu için seni seviyor. Yoksa yaptıkların ya da yapmadıkların için değil!!

11. Hayatı denetlemeyi bırak!. Öne çık, kendi hayatını kendin yarat.

12. İki seçeneğin var “Erken ölmek” ya da “yaşlanmak”..

13. Çocuklarınızın, yaşayacak başka çocukluk dönemi yok!.

14. Sonuçta gerçekten önemli olan sevmiş olmandır!!.

15. Her gün dışarı çık.. Mucizeler her yerde seni bekler!.

16. Dertlerimizi bir torbaya doldurup, milletinkilerle bir arada görsek, bizimkileri geri toplardık..

17. Kıskançlık zaman kaybıdır. Zaten ihtiyacınız olan her şeye sahipsiniz!!

18. Her şeyin en iyisini daha yaşamadın!!.

19. Kendini nasıl hissedersen et, kalk, giyin ve dışarı çık!

 20. Yol ver!

21. Hediye paketinde olmasa bile, hayat yine de bir hediyedir!!.
Ruhsal Büyüme... kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »

Neşeyi de… hüznü de… aynı doğallıkla misafir et hayatında…

Bilge insan… dert ve kederin… bir insandan diğerine konan… bir kuş gibi olduğunu bilir…

Bugün gülenin… yarın ağlaması… hayatın en doğal gerçeğidir onun için…

Ne mutlu olduğunda… yere göre sığmayan bir sevince… ne de üzgün olduğunda.. kapkara bir kedere bürünür…

Neşeyi de… hüznü de… aynı doğallıkla misafir et hayatında…

Ruhsal Büyüme... kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »

Kendini araştır. Kendini gözlemle. Kim olduğunu gerçekten farket…

Kendini araştır. Kendini gözlemle. Kim olduğunu gerçekten farket.

Öylesine, üstünkörü hesaplaşmalar yapma.

Ciddi, ciddi derinlerine inerek yap bunu.

Seni var ettiğini sandığın duygu karmaşalarının, bugüne dek sana öğretilen ve ihtiyacın olduğuna inandırıldığın düşüncelerin kalabalığından sıyrılarak kendini gözlemle.

Geriye ne kaldığını keşfet, tüm bunları aradan çıkardığında.

Bulduğun şey gerçek varlığın olacak. Başkalarında gördüğünde rahatsız olduğun davranışların, sende de var olduğunu kabullenerek, bakışlarını kaçırmadan yargıla kendini.

Kim olduğunu gör. Kendini bul.

Ruhsal Büyüme... kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »

İlişkiler acı ve mutsuzluk yaratmazlar…

İlişkiler acı ve mutsuzluk yaratmazlar.

Sizin içinizde zaten mevcut olan acı ve mutsuzluğu su yüzüne çıkarırlar.”

Eckart Tolle

Ruhsal Büyüme... kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »

Ne Güzel Bir Şeydir Birini Koşulsuz, Kuralsız, Hiç Beklentisiz Olduğu Gibi Kabul Etmek…

Ruhsal Büyüme... kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »

Sınırları kafanda sen çiziyorsun…

Karikatür kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »

Granada’da El Hamra Sarayı

Artık zor da olsa Barselona’dan ayrılmam gerekiyor. Bu geziye çıkmamın esas sebebi olan Endülüs (İspanya’da yaklaşık 800 yıl süren Arap medeniyetine verilen isim) bölgesini gezmeye başlamalıyım diyerek Granada’ya uçuyorum. Granada içinden nehir geçen 300.000 nüfuslu sevimli bir kasaba.

Nereden gezmeye başlayayım derken iki katlı beyaz evlerin yan yana dizildiği görüntü çok hoşuma gidiyor ve oraya doğru yürüyorum. Albacian isimli bu tepe kasabanın ilk yerleşim alanıymış. Anlamı da ‘’atmaca’’ demekmiş. Uzaktan göründüğünden bile daha hoş olan daracık sokaklarda yürürken buranın Araplar’a ait olduğunu öğreniyorum.  Avlulardan gelen çiçeklerin kokuları arasında keyifle yürüyorum. Ve dönerci dükkanlarını görünce çok şaşırıyorum. Hemen bir tabureye ilişip çeyrek ekmeğe döner söylüyorum. Tadı damağımda kalıyor.

Arkasından çingenelerin yoğun yaşadığı Sacromente bölgesine geçiyorum. Burası flamenkonun merkezi olduğu için dans gösterisi yapılan bir yer aramaya başlıyorum. Zaten etraf bu tip gösterilerin yapıldığı “cueva”larla yani mağaralarla dolu olduğu için hiç zorlanmıyorum. Rastgele birine giriveriyorum. Mağaranın dekoruna bayılıyorum. İçerisi çok kalabalık ama şansıma yer buluyorum. Garsonlardan birisi hemen yanıma gelip çalmam için elime bir tef tutuşturuyor. Bir de ne içersiniz diye soruyor. Etrafımdakilere bakıyorum ve genelde “sangria” içildiğini görünce bir tane de ben söylüyorum. İçkim gelene kadar flamenko gösterisi de başlıyor. Gitarın o hüzünlü nağmeleri arasında, kadınlar figürlerini sergilemeye başlıyorlar. Kıyafetleri ve dansları öyle güzel ki. Gösterinin hiçbir anını kaçırmamak için gözlerimi bile kırpmak istemiyorum. Arkasından içli sesleriyle şarkı söyleyen kadınlar sahneye çıkıyor. İçimi bir ağlama isteği dolduruyor. İçimde yarattıkları yoğun duygu fırtınaları gösteri sonuna kadar bitmiyor ve oradan biraz sersemlemiş halde çıkıp otelime dönüyorum.

Sabah erkenden kalkıyorum çünkü bugün dört gözle beklediğim El Hamra sarayını gezicem. Ziyaretçi sayısı çok fazla olan bu sarayı gezmek istiyorsanız mutlaka önceden internetten randevu (http://www.servicaixa.com)almanızı öneririm. Yoksa kapıda kalmanız içten bile değil. Randevu saatime yetişmek için koşa koşa saraya yöneliyorum. Buranın ihtişamını gitmeden önce çok duymuştum ama içimden hep şöyle diyordum “ben çocukluğumdan beri defalarca Topkapı’yı, Dolmabahçe’yi gezmiş biriyim. Tamam, bu saray da güzeldir ama ne kadar etkilenebilirim ki”…

Fakat ne kadar yanıldığımı daha sarayın bahçesine girer girmez anlıyorum. Sanki 1001 gece masallarından çıkmış bir saray var karşımda… Yazlık ve kışlık bölümleri, aslanlı avlusu, havuzlu bahçesi ve diğer bölümleriyle muazzam bir yapı var. Ancak nefesimi en çok kesen kısım sarayın işlemeleri oluyor. Kapılar, duvarlar, tavanlar nasıl öyle ince ince işlenmiş, nasıl bir el emeği göz nuru var etrafta. O dönemim mimarları, işçileri bütün ruhlarını, gönüllerini, becerilerini o ince işlemelere akıtmış. İşlemelerin bazı yerlerine ise ‘’Allah’tan başka sahip yoktur’’ yazısını nakşetmişler. Sesim soluğum kesilerek geziyorum bütün sarayı.

Çıkışta kendime gelmek için biraz avlusunda oturuyorum. Rengarenk çiçeklerin nefis kokusunu içime çekiyorum. Arkasından hediyelik eşya dükkanına giriyorum. Kasaba coğrafi olarak nar şekline benzetildiği için etrafta bir sürü nar objesi var. Onlardan bir tanesini alıyorum. Bir de buralarda şans, bereket, para getirsin diye anahtarlığın ucuna at nalı ve kilit takıyorlarmış. Bir tane de öyle bir anahtarlık alıp, kasabanın merkezine yöneliyorum…

Sağlıcakla,

Anette Inselberg

Çalakalem Gezilerim... kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »

Daha önce hiç sahip olmadığın bir şeye sahip olmak istiyorsan, daha önce hiç yapmadığın bir şey yapmalısın."

Daha önce hiç sahip olmadığın bir şeye sahip olmak istiyorsan, daha önce hiç yapmadığın bir şey yapmalısın.”

Nossrat Peseschkian

Ruhsal Büyüme... kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »

Öyle Birşey Söylüyorsunki Bitiriyorsun Romantizmi…

Karikatür kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »

Dikkatli Bakan Kazanır… Bilin Bakalım Resimde Neler Var?

Ortaya Karışık kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »