Porto’da Yumurta Tatlısı…

IMG_6049

IMG_6035

IMG_5990

IMG_5968

IMG_5940

IMG_5842

IMG_5822

IMG_5821

IMG_5784

IMG_5713

760819[1]

imagesCABJUSU5

Uzun süredir yeni bir yere gitmemiştim ve açılışı Portekiz’in hüzünlü ama sempatik şehri Porto’ya giderek yaptım.

Şehre ayak basar basmaz Katherina Caddesi üzerindeki Meşhur Majestic Cafe’ye gittim. Hava da güzel olduğundan dışarda yer bulmak mümkün olmadı süklüm püklüm garsonun peşinden içeri girerek oradaki kalabalıktan biri oldum. Piyano sesi kulağımda bir şiir gibi yankılanırken, yörenin meşhur tatlısı ‘’pasteles de nata’’ yı ve kahvemi söyledim. Kahve tam benim damak zevkime uygun burada. Sütlü ve kolay içimli. Tatlı ise safi yumurtadan yapıldığı için yumurta yumurta kokuyordu, ve kalmasın diye bitirdim. Sonra da insanlar bu tatlıda ne buluyor diye turun sonuna kadar seyrettimJ

Katherina caddesindeki salınmam bitince tamamen demirden yapılmış Ponte Lus köprününü görmeye gittim. Bu köprü Effiel kulesini de yapan Gustave Effiel tarafından 1887 yılında yapılmış. Görünüşü beni biraz korkutsa da fotoğraflarını çekmekten geri kalmadım.

Arkasından St.Bento tren istasyonuna geçtim. Portekize özgü Azulej seramiklerinden yapılmış, mavi rengin hakim olduğu ve bütün duvarı kaplayan birbirinden güzel eserleri uzun süre seyrettim ve bu kadar kültür turu yeter diyerek nehir kenarına (Rio Daro nehri) inip oradaki lokantaların birine oturdum ve etrafı seyretmeye başladım. Küçük küçük açılan hediyelik eşya tezgahları, önlerinde durup hediyelik eşye bakan ve pazarlık yapan turistleri, karnını doyuran bir horozu, karşıdaki evleri derken yemeğim geldi…

Yemeğim ne mi; tabi ki yörenin ünlü ‘’morina balığı Bacalhau’’ ve yanında ‘’Porto’’ şarabı .Porto şarabı bizim bildiğimiz şaraba benzemiyor tatlı tatlı bir tadı var. Denemeye değer derim. Ve gözüm eskiden şarap fıçılarını taşıyan Rabelo adı verilen yöreye özgü teknelere takıldı. Vee kendime’’ e ne duruyorum hadi bir nehir turu yapsana’’ dedim. Ve nehir boyu sıra sıra bekleyen teknelerden birine bindim. Kulaklığı kafama takıp açıklamaları dinleyeyim dedim fakat içim o rutin konuşmadan çok bayıldığından kulaklığı çıkarıp, tekne de bir ileri bir geri koşturup, fotoğraf çekmeyi, yamaç boyu rengarenk dizilmiş evleri seyretmeyi tercih ettim.

Teknenin beni bıraktığı yerden de şehrin yukarı bölümüne teleferikle çıkmaya karar verdim. Oldum olası yükseği sevdiğim için teleferiğe binmekten çok keyif aldım. Bütün şehri doya doya seyrettim. İçime çektim.

Aşağı inince de dünyanın en güzel kütüphanesi olarak kabul edilen ‘’lello’ya gittim. Burada fotoğraf çekmek yasak işaretlerini görünce hayal kırıklığına uğradım ama bana yasak sökmez diyerek ve elim titreyerek birkaç foto çektim. Yani burayı sizlerle paylaşmasam olmazdı çünkü gerçekten muazzam bir görüntüsü vardı. O merdivenler, giriş, kitapların dizilişi, yerdeki parke ne bileyim her bir şeyi beni büyüledi. Bu hızlı Porto girişinden sonra sıra otobüsle Lizbon’a gitmek var.

Not: Bu arada tabi ki Ginja marka vişne likörüde bavulda yerini almış bulunmakta…

Sağlıcakla,

Anette İnselberg