Yatmadan Önce Elma Sirkesi İçin ve Büyük Değişime Hazır Olun

elma-sirkesi-mideye-zarar-verir-mi[1]

 

Bir bardak suya 1 yemek kaşığı elma sirkesini yatmadan önce tüketmek, aşağıda sıralanan çeşitli sağlık sorunlarını etkili bir şekilde tedavi eder.
Hazımsızlık
Vücudun, tüketilen gıdayı gerektiği gibi hazmedememesi, asit reflü, şişkinlik, bulantı, kabızlık ve uykusuzluğa yol açar. Bir fincan ılık suya bir tatlı kaşığı bal, bir çay kaşığı elma sirkesi ​​ekleyin ve yatmadan yarım saat önce için uykuya uyku sorununuz varsa bu karışım mucizevi etkiler yaratır!

Obezite
Elma sirkesi tüketimi, yağ oluşumunu azaltmanıza ve pektin varlığından ötürü bir tokluk hissi vermenize yardımcı olacaktır. Makarna ve çerez gibi nişastalardan yüksek gıdalarda, vücudun üretebileceği kalorilerin sayısını azaltabilir.
Karın ağrısı
Bir bardak ılık içme suyuna bir çay kaşığı elma sirkesi ​​ekleyin ve karın bölgesinde ağrı tedavisi için yatmadan önce bu karışımı için.
Yüksek kan şekeri
Vücudun insülin duyarlılığını artırır ve kan şekeri düzeylerini düşürür, böylece tip II diyabetleri önler. Yatmadan önce gece 2 yemek kaşığı elma sirkesi ​​almanız gerekir.
Boğaz ağrısı

Elma sirkesi güçlü anti-bakteriyel özelliklere sahiptir ve boğaz ağrısı yapan bakterileri etkili bir şekilde iyileştirmektedir. Bu nedenle, yatmadan 1 saat önce yarım bardak suya 1 tatlı kaşığı sirke döküp için.

 

Bacak ağrısı
Bacak krampları genellikle vücutta potasyum eksikliğinin bir sonucudur. Uykuya başlamadan önce bir fincan ılık suda 2 çorba kaşığı elma sirkesi ​​tüketimi bu sorunu tedavi eder ve vücuttaki potasyum düzeylerini arttırır.
Asit reflüsü
Asit geri akışı, mide asidi miktarları düşmesinden kaynaklanır. Elma sirkesi asit seviyesini yükseltir, bu nedenle bir fincan elma sirkesini temiz içme suyuna eklemelisiniz ve yatmadan bir saat önce içmelisiniz.
Tıkalı burun
elma sirkesi sinüslerde mukus birikimini ortadan kaldıran potasyum, magnezyum, A vitamini, E, B1 ve B2 bakımından yüksektir. Bir bardak suya bir çay kaşığı elma sirkesi ​​eklemelisiniz, iyice karıştırın ve burnunuzdaki tıkanıklığı hızla gidermek için yatmadan hemen önce için.
Ağız kokusu
Ağız içindeki biriken bakterileri tedavi etmek ve ağız kokusunu gidermek için uyurken yatmadan hemen önce bir çorba kaşığı elma sirkesi alın.
Hıçkırık
Hıçkırığa yakalandığınız zaman elma sirkesi ile suyu karıştırın ve boğazdaki sinirleri tetikleyin.

Kaynak: Kadınlar Sitesi

Bitki Alemi kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »

Aç Kal, Uzun Yaşa; Nobel Ödülü

Acim[1]

Neden hastalanınca iştahımız kesilir hiç düşündünüz mü? Acaba vücudumuz, sindirim sistemini kapatarak hastalıkla tüm gücüyle ilgilenebilmek için bize işaret mi veriyor?
Uzun süreli açlık diyetlerinde hiçbir şey yenmez ancak bolca SU içilir. SU seçerken sodyum oranı düşük suları seçmeniz gerekmektedir. Yapılan araştırmalar, 3 gün aç kalmanın, vücudun savunma mekanizmasını yenilediğini ortaya koyuyor. Bu araştırmalar, özellikle savunma mekanizması ağır hasar görmüş kanser hastaları ve yaşlılıkla mücadelede çığır açacak nitelikte. Açlık ve vücudumuzdaki sonuçlarıyla ilgili bir araştırma geçtiğimiz günlerde Nobel Tıp Ödülü kazandı.
AÇLIK ÜZERİNE ARAŞTIRMA NOBEL KAZANDI
Nobel Tıp ödülü 3 gün önce açlık ya da hücrenin kendi kendini yemesi ve gereksiz parçaları atarak, otofaji adı verilen savunma mekanizmasını yenilemesi sisteminin nasıl çalıştığını ortaya çıkaran Japon bilim insanı Yoshinori Ohsumi’ye verildi.
Nobel’den yapılan açıklamada, “Ohsumi’nin keşifleri, hücrenin içeriğini nasıl ayrıştırdığını anlamamızı sağladı. Keşifler, otofajinin açlığa adapte olma ya da enfeksiyonlara verilen yanıt gibi birçok fizyolojik süreçteki temel önemini anlamamıza da yardımcı oldu. Otofaji genlerindeki mutasyonlar, hastalıklara neden olurken otofajik süreçler, kanser ve nörolojik hastalıklar gibi bazı vakalarda önemli rol oynamaktadır” denildi.
Hücrenin kendi kendini yemesi olarak da bilinen otofaji alanındaki çalışmalarıyla ödülü alan Ohsumi, 8 milyon İsveç Kronu (1 milyon dolar) para ödülünün de sahibi oldu. Japon bilim insanı Yoshinori Ohsumi’ye Alfred Nobel’in ölüm yıldönümü 10 Aralık’ta düzenlenecek ödül töreninde diploma ve altın madalya da verilecek.
Yoshinori Osumi Japonya’dan bir hücre biyoloğu.
OTOFAJİ BİR ANLAMDA ÇÖP TEMİZLİĞİ

Otofaji- hücrelerin içlerindeki gereksiz parçalardan kurtularak temizlenmesi. Bir anlamda çöpü yok etmesi.
Aslında otofaji 1960’larda keşfedilmiş, ancak bilim adamları mekanizmanın nasıl çalıştığını anlAyamamıştı. Nobel kazanan Oshumi araştırmasıyla otofaji’den sorumlu olan genleri ortaya çıkarıyor, ve 39. Nobel ödülünü bu sayede kazanıyor.
Otofaji insanlar da dahil olmak üzere canlıların hepsinde mevcut. Ve bu sayede hücreler ihtiyaç duymadıkları maddelerden ve hatta vücut ihtiyaç duymadığı hücrelerden temizleniyor.
Hücreler bize benzemeseler bile bazı durumlarda aynı insanlar gibi hareket ediyorlar. Çöplerini özel torbalara dolduruyorlar (otofagozomlar), ve konteynerlere depoluyorlar (lizozomlar). En kirli olanları yokedilip sindiriliyor, bazıları da yeniden dönüştürülerek enerji üretiminde kullanılıyor.
Otofaji vücut stres altındayken çok daha fazla çalışıyor. Mesela oruç tutarken ya da açlık sırasında. Bu durumda hücre enerji üretimini kendi iç imkanlarını kullanarak yapmaya çalışıyor ve tabii ki ilk olarak çöpünü ve patojen bakterileri sindirerek başlıyor.
Nobel komitesinin de onayladığına göre açlık ve bazen oruç hala faydalı olabiliyor.
Ohsumi’ye göre otofaji vücudu erken yaşlanmadan da koruyor.
İŞTE BİLİMSEL ARAŞTIRMALAR: 3 GÜNLÜK AÇLIK ORUCU NE YAPAR

Uzun süreli açlığın savunma mekanizmasını yenilediğine yönelik geniş bir bilimsel araştırma yazısı da İngiliz The Telegraph gazetesinde yayınlandı. Yazıda en büyük uyarı, açlık diyetinin doktor kontrolünde yapılması yönünde.
İşte bu araştırma yazısına göre, 3 günlük oruçtan sonra vücudun bağışıklık mekanizması yeni akyuvar oluşumunu tetikleyerek vücudun bağışıklık sistemini tamamiyle yeniliyor.
Çığır açan bir araştırmaya göre 3 günlük oruç yaşlılarda bile vücudun bağışıklık mekanizmasını komple yenileyerek vücudun dinçleşmesini sağlıyor.
DİYETİSYENLER ELEŞTİRİYOR AMA…
Diyet uzmanları tarafından oruç diyetleri sıkı bir şekilde eleştirilse de, araştırmaya göre vücudu aç bırakmak kök hücreleri tetikleyerek yeni akyuvar üretilmesine yol açıyor.
Güney Kaliforniya üniversitesindeki bilim adamları bu bulgunun bağışıklık sistemi zarar görmüş hastalarda mesela kemoterapi gören kanser hastalarında çığır açabileceğini belirttiler.
Ayriyeten bağışıklık sistemleri yaşlılık nedeniyle zayıflamış,ve basit hastalıklara karşı bile dirençsiz kalmış yaşlılarda da bu oruç faydalı oluyor.
Açlık vücuttaki kök hücrelerindeki bir düğmeyi aktif hale getirerek vücudun bağışıklık sisteminin kendini yenilemesini gerçekleştiriyor.
KÖK HÜCRELERE ‘AKTİF OL’ EMRİ

Kaliforniya Üniversitesi’ndeki gerontoloji ve biyolojik bilimler profösörü Walter Longo’ya göre oruç kök hücrelere ‘AKTİF OL’ emri vererek onların bağışıklık sistemini yenilemesine neden oluyor.
Ve işin güzel tarafı vücut bu bağışıklık sistemini yenilemek için gereksiz ve hasarlı parçaları yokederek bunlardan elde ettiği malzemeyle yeni sistemi oluşturuyor.
Kemoterapi yada yaşlanma nedeniyle aşırı şekilde hasar görmüş bir sistemle başlasanız bile oruç döngüleri kelimenin tam anlamıyla yeni bir bağışıklık sistemi oluşturulmasına neden oluyor.
Uzun süreli açlık, glikoz ve yağ depolarını kullanmak için vücudu zorlar ama aynı zamanda beyaz kan hücrelerinin de önemli bir bölümünü yokeder. Beyaz kan hücrelerindeki bu azalma kök hücre bazlı rejenerasyonu tetikler ve bu da yeni bağışıklık sistemi hücrelerinin değişimini gerçekleştirir.
Yapılan testlerde insanlardan altı ayı aşan sürelerde 2 ile 4 gün arasında oruç tutmaları istendi.
KANSER HÜCRELERİ DE AZALIYOR
Uzun süreli oruç sırasında yaşlanma ve kanser riskini ve tümör büyümesini artıran bir hormon olan enzim PKA da azalmış bulundu.
Doktor Longo’ya göre, uzun süreli açlık süresince vücut hücreleri azalan enerjiyi korumaya çalıştıkları için öncelikli olarak hasarlı ve çok verimli olmayan bağışıklık hücrelerini yok etti.
Dr. Longo, “Hem insan hem hayvanlarda ölçümlerimize göre akyuvar sayısı kayda değer miktarda azaldı. Ardından kişi tekrar yemeye başlayınca tüm akyuvarlar tekrar yerine geldi. Biz acaba nereden ortaya çıktı, nereden üredi bu akyuvarlar diye merak ettik. Kök hücrelerinin aktifleşip bunları ürettiğini sonradan bulduk” dedi.
72 saat tutulan oruç aynı zamanda kemoterapi gören kanser hastalarına da faydalı oldu.Araştırmanın yazarlarından olan USC Norris Kanser merkezi asistan profösör Tanya Dorff’a göre, kemoterapi hayat kurtarmasına rağmen vücudun bağışıklık sistemini önemli miktarda çökertir. Bu araştırmanın sonuçlarına göre uzun süreli açlık kemoterapinin zararlı etkilerini büyük miktarda azaltıyor.
Profosör Longo ayrıca “Daha fazla klinik deneyler yapılırsa ve sadece bağışıklık sistemi değil diğer organ ve sistemlerin de olumlu olarak etkilendiği bulunabilir” görüşünde.
UCL’de yeniden oluşturma ilaçları Profösörü Chris Mason’a göre: Çok ilginç sonuçlar bulunmuş. Bu araştırmaya göre 72 saatlik bir açlık sırasında vücudun akyuvar ve diğer bağışıklık hücresi sayısı hatırı sayılır miktarda azalıyor, ardından tekrar yemek yenildiğinde bu sefer hücre sayısı eskisinden de yüksek miktarda geri geliyor. Potansiyel olarak faydalı olabilir, çünkü 72 saat çok uzun bir süre değil, kanser hastalarını geri dönüşü olmayacak şekilde zarar verdirecek kadar bir süre değil. Bence en doğru devam yolu bir şekilde ilaçlarla birlikte oruç tutturmak hastalara. Ayrıca oruç konusunda kesin olarak emin olduğumu söyleyemem insanlar düzenli yemek yiyerek savaşıyorlar hep hastalıklarıyla.
Doktor Longo’ya göre oruç zarar vermiyor, tam tersine bulgulara göre fayda sağlıyor.
Kanser hastalarından yüzlerce e-mail aldım. Onkolojistleri gözetiminde oruç tutuyorlar ve çoğunda ilerleyiş olumlu yönde. Sadece az sayıda yan etki görüldü bayılma ve karaciğer işaretleyici testlerinde kötü sonuç tespit edildi. Bunun dışında herhangi bir yan etkiye rastlanmadı.
http://pusulakibris.com/2016/10/07/nobel-odulu-ac-kal-uzun-yasa/

Bitki Alemi kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »

ÇOK DİKKAT EDİLMESİ GEREKEN BİR KONU

HTB16wudHXXXXXatapXXq6xXFXXX0[1]
Anneannem 84 yaşında vefat etmeden yaklaşık 2 sene önce çevresinden kopmaya başlamıştı… Son günlerinde ise beni dahi zor tanıyabiliyordu. Teşhis konamamıştı o zaman… Şeker hastalığına bağlanmıştı olay! Ancak aradan bir kaç yıl geçip “Alzheimer” keşfolunup, semptomları yazılınca, anlamıştımki rahmetlinin vefat sebebi de buydu! Altmışına merdiven dayamış bir yaşlı olarak düne baktığımda…
Biz çocukken, evde bakır kaplarda pişerdi yemekler… Arada bir kapı önünden geçen “kalaycı”lar, bakır kapları kalaylardı. Yemekler de bu kalaylanmış kaplarda pişerdi. Sonra birden aluminyum furyası çıktı!. Herkes bakır kaplarını satıp evi aluminyum kaplarla doldurmaya başladı… Büyük kolaylıktı. Hafifti, ucuzdu, kalaylanma derdi yoktu!. Yıllar yılı alüminyum kaplarda pişmiş yemeklerle beslendi beyinlerimiz! . Derken çelik kaplar, teflon tencereler çıktı yakın yıllarda…
Ve atıldı ortaya bir yeni keşif! “Alzheimer”, yani ALUMİNYUM hastalığı!
Bu hastalığa yakalananları n beyin hücrelerinde normalin 4 katına kadar alüminyum fazlalığı tespit oldu 1989 da… Özellikle, beynin hafızayla alâkalı hippocampus bölgesindeki hücrelerde bu birikim çok fazla olarak bulundu. İnsanların farkında olmadan gıda ve diğer yollarla aldıkları fazla alüminyum beyni iflasa sürüklüyordu…
İsimleri, yerleri, kişileri hatırlamaz hâle getiriyordu “ALZHEİMER” hastalığı. Ve bunda, kullanılan alüminyum kapların etkisi çok büyük!Yapılan araştırmalara göre, normal kapta pişen domatesteki aluminyum oranı, alüminyum kapta piştiğinde yüzde yüze yakın artıyordu.
Şimdi aluminyum tencereler kullanılmıyor pek ama tehlike geçti mi?
Bu defa da en başta aluminyum “kutu”larda saklanan, içilen konserve ve meşrubat türü gıdalar çıktı karşımıza! Bunların yanı sıra vücuda alınan bazı ilaçlara da dikkat edilmeli sanırım! Meselâ, stresli toplumlar sürekli mide yanmalarına karşı antiasid almaya başladılar… Ki alınan antiasid hap veya şurupların pek çoğunda yoğun miktarda alüminyum hydroxid ve alüminyum tuzları bulunmakta! Yanı sıra ishal kesici (antidiarrheal) haplar dahi alüminyumlu maddeler ihtiva etmekte. Bir kısım ağrı kesici aspirinler, kepek olmasını önleyici bazı şampuanlar, bazı
deodorantlar, hep beynimizin belâsı alüminyumu ihtiva etmekte…
Bilmem alüminyumlu nesnelerden uzak durmamız gerektiğini yeterince anlatabildim mi?.Yanı sıra kesinlikle LIGHT ve DIET yazan yenecek ve içeceklerden uzak durmak gerekiyor…Rafine beyaz şeker ise beyni “turn-OFF” yapan (çalışmasını durduran) madde olarak adlandırılıyor.
Prof. Dr. Turan GÜVEN
Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi
Biyoloji ABD Öğretim Üyesi. ALINTI

Bitki Alemi kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »

KRİSTALLERİ ve YARI DEĞERLİ TAŞLARI ARINDIRMA VE ENERJİ YÜKLEME YÖNTEMLERİ

images[3]

Akar su:
Suyun zarar vermediği taşları pınarda, derede, denizde ya da musluktan akan suyun altında temizleyebilirsiniz. Bazı kişiler taşlarını yağan yağmurun altında bırakırlarken, bazıları da suyun zarar vermediği taşlarla banyo yaparlar. Taşınızı musluğun altında temizlemek istediğinizde başka bir yöntem: Onu lavabonun yakınında bir yere koyun. Her zaman kullandığınız elinizle sarkacı üzerine getirin ve diğer elinizi musluktan akan suyun altına koyun. “Bu taştaki negatif enerjiyi temizle” dediğinizde sarkaç saat yönünde döner ve taş temizlendiğinde durur. Bu sırada taşın negatif enerjisi her gün kullandığınız elinizden bedeninize, oradan da diğer elinize geçer ve akan suyun altında parmak uçlarınızdan akıp gider.

Ateş:
Taşları, yanan ateşin dumanından geçirerek arındırma ve yeniden enerji yükleme işlemidir.

Güneş ve ay:
Taşlarınızı, güneş ya da ay ışığına bırakabilirsiniz. Güneş ışığıyla direkt temas ettiğinde ametist, pembe kuvars, sitrin, göktaşı, akuamarin, aytaşı, bazı firuze türleri, mavi kalsit, opak ve fluoritin
renkleri solar. Göktaşı da güneş ışığına doğrudan maruz kalmamalıdır.Taşlar güneş ve ayın ışığını massetmek için 24 saat dışarıda bırakılabilir. Negatif enerjiyi pozitife dönüştüren siyah turmalin gibi taşların tamamen temizlenmesi ve yeniden enerjiyle yüklenmesi için 48 saat gerekebilir. Havanın kapalı olması ya da ay ışığının olmaması taşların temizlenmesini etkilemez.

Işık:
Taşların arındırılmasında gün ışığından ya da beyaz, sarı, mor ve mavi yapay ışıklardan yararlanılır. Kristallerinizin üzerine renkli ya beyaz bir ışığın aktığını zihninizde canlandırın ya da onları gerçekten
gün ışığına tutun.

Kristaller:
Küçük kristaller şeffaf kuvars ya da ametist salkımlarının üzerine konarak temizlenebilir, yeniden enerji yüklenebilir. Bu iş için başka kristallerden de yararlanabilirsiniz ama kuvars, ametist ve göktaşı salkımlarındaki uçların değişik yönlere bakması, enerjinin çeşitli yönlerden gelmesini sağlayarak arındırma işlemini daha kolayca yapar. Başka bir yöntem ise şöyledir: Taşınızı şeffaf bir kuvars salkımının üzerine koyun. Tek uçlu dört şeffaf kuvars kristalini teker teker Doğu, Güney, Kuzey ve Batı yönlerinde dizin. Bu kristallerin uçları salkıma baksın. Temizleyip yükleyeceğiniz taşları kristal salkımının üzerinde istediğiniz kadar bırakabilirsiniz.

Kuru tuz:
Kristalleri bir gece ya da daha uzun süre kuru tuzun içine koymak etkili bir arındırma yöntemidir.

Melekler:
Siz talep ettiğinizde melekler, kristal devalar, spiritüel varlıklar kristallerinizi ve taşlarınızı temizler.
Kristal deva, kristallerinizin ve taşlarınızın Yüksek Benliği, ruhu ve zihnidir. O, her taşın spiritüel, zihinsel ve duygusal veçhesi olduğu kadar her taş türünün de kolektif zihnidir.

Nefes:
Küçük parçalar için nefes tekniği çok etkilidir. Taşı her zaman kullandığınız elinizde tutun. Burnunuzdan derin nefes alın. Taşı arındırma ve enerji yükleme niyetinize odaklanın. Nefesini taşın üzerine burnunuzdan verin. Bunu taşın bütün yüzleri temizleninceye kadar tekrarlayın. Nefesinizin hızını kendinize göre ayarlayın. Ya da taşı elinizde tutarak burnunuzdan derin nefes alın, ağzınızı hafifçe açarak “ha” sesi çıkarırken taşın üzerine üfleyerek nefesinizi verin.

Ses:
Ses tonlamaları, küçük çan ve davul sesleri, şarkılar taşları arındırır. Taşları elinize alıp A, E, I, O, U, OM, HA seslerini çıkarmanız onları bir dakikadan daha kısa sürede temizler.

Shakti enerjisi:
Taşınızı ellerinizin arasına alın. Beyaz, altın sarısı ya da gökkuşağı renginde bir şifa ışığı demetinin taç çakranızdan girerek kollarınızdan ya da kalbinizden avucunuzun içindeki taşa aktığını, ona hayat verdiğini zihninizde ya da gözünüzde canlandırın. Bu sırada, “Shakti enerjisi, taşın doğal şifa enerjisini evrenin en yüksek hayrına düzeltiyor ve (1-10 kat) artıyor” deyin.

Toprak:
Taşlarınızı dinlendirmek ve arındırmak için onları pamuk, yün ya da ipek gibi doğal bir kumaşa sararak 24 saat toprağa gömebilirsiniz. Eğer aşırı negatif enerji depolamış olduklarını hissediyorsanız onları, ayın bir evresinden diğerine, örneğin yeniaydan ilkdördüne kadar ya da daha uzun süre toprakta bırakabilirsiniz. Hematit, bakır ve demir açısından zengin olan diğer taşların toprakta paslanabildiğini unutmayın. Ayrıca gömdüğünüz yeri kaybetmemek için işaretler koyun.

Tuzlu su ve sirke:
Çok yaygın başvurulan ama dikkat edilmesi önerilen hızlı bir arındırma yöntemidir. Bu yöntemde taşlar, kristal bir kasenin içinde hazırladığınız bir litre ılık su, bir çay kaşığı deniz suyu ve yarım çay bardağı elma sirkesi karışımının içinde 20 – 30 dakika tutulur. Taşlar bu karışımın içine konduğunda, kase iki yanından tutularak bu işlemin onları arındırmasına niyet edilir. Bunun başka bir çeşidi, taşların 24 saat tuzlu ve sirkeli suda bekletildikten sonra 24 saat de açık havada bırakılmasıdır. Ama çok soğuk, dona çekmiş havalar taşların çatlamasına yol açabilir. Tuzlu su fluorit, göktaşı, yıldız taşı, kalsit, kırmızı akik, labrodorit, lepidolit, opal, moldavit ve firuzeye zarar verir. Mika ve kristallin taşlarda da bu yöntem dikkatle kullanılmalıdır.

Tütsülemek:

Taşlarınızı adaçayı, sedir ağacı, sandal ağacı ile tütsüleyebilirsiniz. Onları elinize alın ve tütsünün dumanını iyice massedinceye kadar 3-4 dakika tutun. Bu onları arındırır ama yeniden enerji yüklemez.

Zihni odaklama – Niyet etme:
Zihninizi doğrudan niyetinize odaklayarak ya da sevgi enerjisi göndererek taşları arındırabilirsiniz. Ama bu sırada kuşku ya da başka duyguların dikkatinizi dağıtmaması gerekir. Taşı elinize alın veya avucunuza koyun ya da ellerinizi taşın üzerine koyun. Onu temizlemeye ve yeniden enerji yüklemeye niyet edin. Bazı taşlar bir
dakikadan daha az bir zamanda temizlenir. Eğer uzaktan çalışma yapmaya alışkınsanız taşı elinize almanız gerekmez. Bazı kişiler dikkatlerine taşa verirlerken, kalp ya da üçüncü göz çakralarından çıkan ışık demetinin taşı içine aldığını zihinlerinde canlandırırlar. Taşı sevgi enerjisiyle arındırmak için, onu elinizde tutun, kalp çakranızdan
çıkan yumuşak, pembe sevgi ışığının onu içine aldığını zihninizde canlandırın. Burada önemli olan sevgiyi hissetmek ve taşa yansıtmaktır.

Alıntıdır.

Bitki Alemi kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »

Öğrenirken Sağ, Hatırlarken Sol Yumruğunuzu Sıkın

Öğrenirken-sağ-hatırlarken-sol-yumruk-sıkın[1]

 

 

Bir araştırma, yumruk sıkma yoluyla hafızanın güçlendirilebileceğini ortaya koydu.
Amerikalı psikologlar, sağ yumruğun 90 saniye süreyle sıkılmasının hafıza oluşumuna yardımcı olduğunu, aynı işlemin sol yumrukta yapılmasının ise hatırlamayı kolaylaştırdığını açıkladı.
50 yetişkin ile yapılan deneyde, kişilerin bu yolla uzun bir kelime listesini hatırlamaya çalışırken daha iyi performans sergilediği görüldü.
Araştırmacılar, yumruk sıkmanın beyinde hafıza ile ilgili bazı özel bölgeleri harekete geçirdiğine inanıyor.
New Jersey’deki Montclair Üniversitesi’nden Ruth Propper’a göre bu araştırma, bazı basit vücut hareketlerinin beynin işleyişini geçici olarak değiştirip hafızayı geliştirebileceğini gösterdi.
Dr. Propper BBC’ye yaptığı açıklamada, “Bir şey öğrenmeden hemen önce sağ yumruğun, hatırlamaya çalışırken de sol yumruğun sıkılması hafızayı geliştiriyor.” dedi.
Daha önceki araştırmalarda, sağ yumruğun sıkılması ile beynin sol yarısının, sol elin sıkılması ile de sağ yarısının harekete geçtiği gözlenmişti.
Bu eylemin duygularla bağlantısı kurulmuş, örneğin sağ yumruğun mutluluk ve öfke ile, sol yumruğun ise üzüntü ve endişe ile bağlantısına dikkat çekilmişti.
Hafıza ile ilgili süreçlerde beynin iki yarısının da kullanıldığı, sol yarısının hafıza kaydında, sağ yarısının ise hatırlamada etkili olduğu düşünülüyor.
Yapılacak yeni araştırmalarla yumruk sıkmanın sözel ya da uzamsal, kelimelerin yanı sıra resim ve yerlerin de hatırlanması ile ilgili diğer zihinsel işlevleri de etkileyip etkilemediği incelenecek.
Ancak araştırma sonuçlarını kesin bir dille ifade etmek için daha fazla konu üzerinde daha fazla çalışma yürütülmesi gerektiği belirtiliyor.
Londra Üniversitesi Bilişsel Sinirbilim Enstitüsü’nden Profesör Neil Burgess, hafıza üzerindeki özel etkinin kesin olarak belirtilmesi için daha geniş bir araştırma gerektiğini, örneğin taram yoluyla beynin sol ve sağ yarısına kan akışının incelenmesi gerektiğini ifade etti.
İŞTE DENEY:
*Sağ elini kullanan 50 öğrenciye ezberlemeleri için bir kelime listesi verildi.
*Öğrenciler beş gruba ayrıldı.
*Bir grup, ezbere başlamadan önce 90 saniye sağ yumruğunu, kelimeleri hatırlamadan önce de 90 saniye sol yumruğunu sıktı.
*İkinci grup ise aynı deneyi sol yumruğu sıkarak yaptı.
*Diğer iki grup ise ezberden önce istedikleri yumruklarını, hatırlamadan önce de diğer yumruklarını sıktı.
*Son gruptakiler ise yumruk sıkmadı.
*Listeyi ezberlemeden önce sağ yumruğunu, hatırlamadan önce de sol yumruğunu sıkan grubun performansının diğer gruplardan daha iyi olduğu gözlendi.
*Bu grup, hiçbir yumruğunu sıkmayan gruptan da daha iyi performans sergiledi; ancak aradaki farkın istatistik bakımından kayda değer olmadığı belirtiliyor.
Araştırma PLOS ONE dergisinde yayımlandı.

Bitki Alemi kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »

KEMİK ERIMESİNE KARŞI, DOĞAL BİR ÇÖZüM…BİR DOST TAVSİYESİ

kemik-erimesine-kars-0795f3d025979828a108[1]

 

MUTLAKA OKUYUN !
KEMİK ERIMESİNE KARŞI, DOĞAL BİR ÇÖZüM…
BİR DOST TAVSİYESİ
YOĞURT-NANE…
DENEMEKTE FAYDA VAR. NASIL OLSA ZARARI YOK…..
Yıllarca yoğun kemik erimesi tedavisi görürken, devlet bunun ilaçlarını vermeme kararı aldı biz emeklilere.
Bu arada ben yoğurdu çok çok sevdiğim için ve rejim olsun diye her akşam yemek yerine bir kase yoğurt yemeye başladım.
Ancak öylece yemek değil; içine bir avuçta çok sevdiğim naneden ve biraz da z.yağı ile pul biber koyarak ve içine bir de peksimet doğrayarak.
Geçen sene kemik ölçümü için verilen tarihte dispansere gidip tahlil ve mr’ larımın çekiminden sonra doktor, kemik erimesinin sızıntıya dönüştüğü yani hızlı erimenin neredeyse durur gibi olduğunu söyledi ve bana ne kullandığımı sordu, ben de hiçbir şey sadece bol naneyle karışık yoğurtyediğimi söyledim;
Doktor:” – Nane ile yoğurdun birleşmesiyle doping yapmışsınız…” dedi.
Şimdiyse, her kadın hastaya “Kür olarak haftanın her günü böyle yoğurt yiyeceksiniz ilaç gibi…” diye tembih ediyormuş.
Benden söylemesi. Denemekten zarar gelmez. Ancak unutmamalı ki yoğurdun içinde mutlaka bolca kuru nane olacak…
Sağlıklı bir yaşam dileklerimle.
OKUDUYSAN BEĞEN BAŞKALARI DA OKUSUN DİYE PAYLAŞ !

Bitki Alemi kategorisinde yayınlandı. 1 Comment »

Şeker ve şekerli tatlı tüketiminin insan vücudunda sebep olduğu tahribatlar ve hastalıklar şunlardır:

asiri-seker-tuketmek[1]

 

Şeker ve şekerli tatlı tüketiminin insan vücudunda sebep olduğu tahribatlar ve hastalıklar şunlardır:
• Canlı organizmalardaki birçok sistemin fizyolojik çalışmasında bozulmaya neden olur.
• Vücudun mineral dengesini bozar.
• Krom eksikliğine neden olur.
• Bakır eksikliğine neden olur.
• Kalsiyum ve magnezyum emilimini bozar.
• Kanda E vitamininin miktarını azaltır.
• Kanda büyüme hormonu düzeyini azaltır.
• Protein emilimini engeller.
• Protein yapısına zarar verir.
• Proteinlerin vücuttaki rolünde kalıcı değişikliklere yol açar.
• Dokuların esnekliğini ve işlevini bozar.
• Enzimlerin fonksiyonlarını bozar.
• DNA yapısında zarara yol açar.
• Alkol gibi zehirleyicidir.
• Bağımlılık yapıcı bir maddedir.
• Alkolizme de neden olabilir.
• Vücut bağışıklık sistemini yıkar ve zayıflatır.
• Vücutta serbest oksijen radikallerin artmasına ve oksidatif strese neden olur. Serbest oksijen radikalleri, bütün dejeneratif hastalıkların, kanser ve yaşlanmanın temel nedenidir.
• Viral ve bakteriyel her türlü enfeksiyon hastalığına karşı korunmayı zayıflatır.
• Yaraların ve hastalıkların iyileşmesini geciktirir.
• Beyinde delta, alfa ve tetra dalgalarını bozar.
• Depresyona neden olur.
• Baş ağrısı ve migrene neden olur.
• Dikkatsizliğe neden olur.
• Şeker ve tatlı alımı azaltıldığında duygusal kararlılık artar.
• Görmeyi bozar ve körlük yapar.
• Miyop hastalığına (uzağı görememe) neden olur.
• Gözlerde katarakta neden olur.
• Tükürük asiditesini artırarak diş çürümelerine neden olur.
• Diş ve diş eti hastalıklarına neden olur.
• Besin alerjisine neden olur.
• Derimizdeki kollajen yapısını bozar ve ciltte kırışıklıklara neden olur.
• Erken yaşlanmaya sebep olur.
• Gebelikte kan zehirlenmesine neden olur.
• Yeni doğanda dehidratasyona yani bedenin fazla miktarda sıvı kaybetmesine neden olur.
• Çocuklarda hiperaktivite, anksiyete, konsantrasyon bozukluğu ve zayıflığına neden olur.
• Çocuklarda adrenalin seviyesinin ani artışlarına sebep olur.
• Çocuklarda egzamaya neden olur.
• Çocuklarda uyuşukluğa ve aktivite azalmasına neden olur.
• Okul çağındaki çocuklarda başarısızlık nedenidir.
• Çocuk felci riskini arttırır.
• Kadınlarda premenstürel sendromu (adet dönemi öncesi yaşanan sıkıntılar) daha kötü hale getirir.
• Erkeklerde estrodiol (doğal oluşan östrojenin en kuvvetli formu) seviyesini arttırır.
• Vücutta hormonal dengesizliğe neden olur. Bazı hormonlar az çalışırken, bazı hormonlar aşırı çalışır.
• İnsülin ve leptin direncini başlatır ve giderek artırır.
• Şeker ve tatlı tüketiminin ardından kan şekeri, kompleks karbonhidrat olan nişastadan, 2 – 5 kat daha fazla yağa dönüşür.
• Vücutta su tutulmasını arttırır.
• Yüksek yoğunluklu lipoprotein olan HDL’yi düşürür ve dejeneratif hastalıkların başlangıcı olan kan trigliseritlerini yükseltir.
• Kilo alma, şişmanlık ve obeziteye neden olur.
• Sindirilememiş kompleks karbonhidratlar nedeni ile oral glukoz tolerans testinde glukoz seviyesinin yüksek çıkmasına neden olur.
• Açlık şekerini yükseltir.
• Hipoglisemiye (kan şekeri düşmesi) neden olur.
• Diyabete (şeker hastalığına) neden olur.
• Obez hastalarda yüksek kan basıncına neden olur.
• Kalp, damar ve felç hastalıklarına neden olur.
• Sistolik kan basıncını arttırır.
• Kanın pıhtılaşmasını artırır ve damarların tıkanmasına neden olur.
• Aterosikleroz denilen damar sertliğine neden olur.
• Astıma neden olur.
• Akciğerlerde amfizeme neden olur.
• Karaciğer büyümesi ve yağlanmasının nedenidir.
• Safra taşına neden olur.
• Böbreği büyütür ve patolojik değişikliklerine neden olur.
• Böbrek taşlarına sebep olur.
• Böbrek üstü bezlerin fonksiyonlarını yavaşlatır.
• İdrar elektrolit dengesini bozar.
• Sindirim siteminin asiditesini artırır.
• Hazımsızlığa neden olur.
• Gastrik ve duodenal ülseri bulunan hastalarda tekrarlama sıklığında neden olur.
• Fosfataz adlı enzimi bağlar ve yok eder. Böylece sindirim işlemi zorlaşır.
• Besinlerin gastrointestinal sistemde ilerlemesini yavaşlatır, bağırsak
hareketlerinin 1 numaralı düşmanıdır. Kabızlık yapar.
• Kronik bağırsak hastalıklarından ‘crohn hastalığı’ ve ‘ülseratif kolit’ riskini artırır.
• Bağırsaklarda pamukçuk hastalığının nedeni olan ‘candida albicans’ın (mantar) kontrol edilemeyen üremesine neden olur.
• Dışkıdaki safranın ve kalın bağırsakta bulunan bakteriyel enzimlerin konsantrasyonunu artırır.
• Apandisit gibi tehlikeli bağırsak iltihaplanmasına neden olur.
• Hemoroit dediğimiz, basur hastalığına neden olur.
• Bacaklardaki varislere neden olur.
• Eklem ve tendonları hassaslaştırır.
• Kronik artrit hastalıklarına (eklem hastalıkları) neden olur.
• Gut hastalığına yakalanma riskini arttırır.
• Kemik erimesini (osteoporoz) başlatır.
• Mültipl skleroz hastalığına neden olur. Epileptik nöbetlere neden olur
• Alzheimer hastalığına neden olur.
• Parkinson hastalığı olan kişilerde şeker tüketiminin fazla olduğu görülmüştür.
• Her türlü kanser hücresini besler. Safra yolu kanserine yol açabilir.
• Mide kanseri riskini arttırır.
• Pankreasın yağlanmasına ve kanserine neden olur.
• Meme, yumurtalık, prostat ve kalın bağırsak kanserine neden olur.
• Şeker, şekerli tatlılar, meyve şekeri (sükroz), şurup ve pekmezlerin tüketilmesi akciğer kanseri için de ciddi risk faktörü oluşturur.”

Kaynak: Canan Karatay Diyet

Bitki Alemi kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »

Her Gün Karabiber Tüketirseniz Bakın Vücudunuzda Neler Oluyor

23092016105530[1]

 

Evinde karabiber olmayan var mı?
Bilmediğiniz şey ise karabiberin sağlımıza olan yararları.
Karabiber vücudunuz için çok faydalı.

 

Karabiberin içinde piperin isminde bir madde bulunuyor. Bu bileşen kullandığınız ilaçların emilimini hızlandırıyor.
En iyisi de piperinin etki etmesi için tüketmeniz gereken karabiber miktarının fazla olmaması.
Karabiberi ise hazır almak yerine kendiniz çekmelisiniz.
İşte karabiberin bilinmeyen beş faydası:
1- Sindirim sistemi bozukluklarını önler
Karabiber, mide asidi salınımını dengeler ve bağırsaklarda iltihap önleyici görevi görür. Ülser riskini de azaltır.
2- Ağrı kesicilerin etkisini arttırır
Karabiberde bulunan piperin isimli madde ağrı kesicilerin etkisini arttırır. Böylelikle daha az dozda ağrı kesici alabilirsiniz ve daha az yan etkiyle karşılaşırsınız.

3- Diş sağlığı için iyidir
Yine piperin, dişeti sağlığı için önemlidir. Dişetlerini sağlığına kavuşturarak diş kaybını önler.
4- Besinlerin emilimini sağlar
Piperin, sindirim sistemi için çok önemlidir. Vitamin ve minerallerin emilimini arttırır. Vücudunuza daha fazla B,C vitaminleri ve selenyum alırsınız.
5- Zerdeçalın etkili şekilde emilimini sağlar
Zerdeçalın içinde bulunan kürkümin maddesi vücudumuz için çok önemlidir. Ancak vücudumuz kürkümini kendi başına ememez. Karabiber de buraya devreye giriyor ve emilimi sağlıyor. Yemek yaparken zerdeçal ve karabiberi bir arada kullanın.
Herkesin evinde mutlaka karabiber vardır ancak yukarıdakileri okuduktan sonra eminiz ki daha fazla karabiber tüketeceksiniz.

Kaynak: newsner

Bitki Alemi kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »

Zencefilin sağlığa yararları 5000 yıl önce Kızılderililer tarafından biliniyordu.

728xauto[1]

Zencefil suyunun faydalarına inanamayacaksınız!
Zencefilin sağlığa yararları 5000 yıl önce Kızılderililer tarafından biliniyordu. Zencefil vücudun düzgün çalışması için çok önemli. İçinde vitamin, mangnezyum ve bakır barındırıyor.
Peki zencefil suyu nasıl yapılır?
Küçük küpler halinde soyun ve dilimleyin. Biraz su ekleyin ve bir karıştırıcı ile iyice karıştırın. Öğütme sonra sert bölümlerin suyun içinde kalmaması için iyice süzün. Zencefil suyunuz içilmeye hazır hale gelecek. Ancak bir çok kişi bu şekilde içemeyebilir. Bunun için biraz şeker veya bal ilave edebilirsiniz.

 

Zencefil Suyu Faydaları:
1.İltihaplanmayı önler:
Zencefilin en etkili kullanımlarından biri eklem iltihaplarını azaltılmasına yardımcı olan bir anti-enflamatuar ajan olarak hareket etmesidir. Yapılan Bir çalışmaya göre, vücuttaki zararlı maddeleri yok ederek, taze kan akışını artırır. Antioksidan içeren zencefil suyu tüketen insanların daha az ağrı ve diğer inflamatuar hastalıklara sahip olduğunu bilinmektedir.

2. Kanseri önler:
Zencefil kansere neden olan zararlı hücrelerin öldürülmesinde çok etkili bir şekilde çalışır. Bunun için kanseri önleme konusunda çok faydalıdır. Yapılan bir çalışmada, zencefilin, meme kanseri hücrelerinin büyümesini yavaşlattığı ortaya çıkmıştır.

3. Kan Basıncı:
Zencefil bir kan inceltici olarak görür ve anında kişilerde kan basıncını düşürür. Zenfecil suyunu lezzetli hale getirmek içine çok az miktarda bal konulabilir.

4. Ağrıları azaltın:
Zencefil, diş ağrısı gibi ağrıları her türlü önlemeye yardımcı olur. Zencefilin bu özelliği özellikle migren tedavisi için kullanılmaya başlanmış ve bu kullanım hızla yaygınlaşlaşmıştır. Zencefil bir anti-inflamatuar ajan olarak davrandığı için, kanın iltihaplanmasına izin vermez böylece vücudun kan akışını artırarak, ağrıları yok eder.

5. Sindirim:
Zencefil sindirim sistemi için de aktif madde olarak görev yapar. Zencefil suyu çeşitli sindirim sorunlarının yok olmasına yardımcı olur. Mideden, bağırsaklara gıda hareketini hızlandırır. Zencefil, ayrıca mide ağrıları ya da herhangi bir sindirim problemlerini en aza indirir. Bu sayede mide ağrılarından muzdarip insanların rahatlamasına neden olur.

6. Artrit:
Zencefil, tiroid veya artritten muzdarip insanlarin şişme ve iltihaplanma sorunlarının azaltılmasına yardımcı olur. Bir anti-inflamatuar ajan olarak görev zencefil, arttritte tedavi olarak kullanılmaktadır.

7. Kolesterolu düşürür:
Zencefil, kalp krizine yol açabilecek kan damarlarının akışında tıkanıklıkları açmaya yardımcı olur. Zencefil, kolesterolü de düşürmekte faydalıdır.

 

8. Soğuk:
Zencefil, soğuk algınlığı, bulantı ve anti-viral ve anti-fungal özelliklere sahip bir bitkidir. Özellikle bakterileri öldürür ve yeniden canlanmasını önler.

9. Saç bakımı için
Saçlarınızın uzun ve parlak olmasını istiyorsanız, size zencefil suyu tüketmenizi öneriyoruz. Aynı zamanda, daha iyi sonuç almak için kafa derisi üzerine de uygulayabilirsiniz. Saç derisini uygulayacağınız zaman su oranının daha fazla olmasına özen gösterin. Zencefil, aynı zaman saç kremi işlevi de görür. Kepeklenmeyi azaltır. Saçların daha hızlı uzumasına yardımcı olur. Zencefili saç derisine uyguladığınız zaman kan akışını hızlandırmış olursunuz, bu da tahrişe neden olabilir.

10. Akne:
Zencefil, iltihap giderici olduğu için akne tedavisinde de çok etkili olmaktadır.

Kaynak: mynet.com

Bitki Alemi kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »

ŞEKER APTALLAŞTIRIR.

12654122_498685296986427_5753243334611060421_n[1]
Cenk Özyılmaz
..
Şekeri tanımaya önce besin değeri ile başlayalım.
Şeker, şeker pancarının fabrikalarda işlenerek şeker kısmının ayrılmasıyla elde edilir.
Pancar doğal bir besin olmasına karşın, şeker saf besindir.
Şeker saf enerji kaynağı sayılır.
Ancak, tek başına alındığında yani protein, vitamin ve mineraller olmadığında şekerden enerji üretilemez.
Bu nedenle şeker, ‘boş kalori kaynağıdır’.
ASLINDA VÜCUDUN İHTİYACI YOK
Şeker; un, yağ, ceviz, fıstık, kaymak gibi besinlerle karıştırılıp kalori değeri çok yüksek tatlılar yapılır.
Şekerlemelerin esası da şekerdir.
Tatlı ve şekerlemeler zevkle sevilerek yenir.
Böylece kişi farkında olmadan harcadığından fazla kalori alır ve obeziteye neden olur.
Obezite ise birçok hastalığa zemin hazırlar.
Şekerin zehir etkisi yaratmaması için dengeli ve yerinde kullanılması gerekir.
Yediğimiz ekmek ve diğer tahıl ürünleri de sindirildiğinde şekere çevrilir.
ŞEKER GEREKSİNİMİ YOK
Bu nedenle, insanın aslında şeker gereksinmesi yoktur.
Yani hiç şeker tüketmesek de vücudumuz buna ihtiyaç duymaz.
Şeker, vücudun istediği bir besin değil, gerektiğinde diğer gıdalardan kendisinin üretebildiği bir besindir.
BASİT ŞEKERLER
Nişastalı ve şekerli besinler yendikten sonra sindirilir ve meyvelerde bulunan basit şekerler şeklinde kana geçer.
Sindirim sistemine şeker ve nişastalı maddelerin girmesi, pankreas organımızı uyararak ‘insülin’ hormonunun salgılanmasını sağlar.
Bu hormon, şekerin hücre içine girerek karaciğerde saklanmasına, parçalanarak vücut tarafından kullanılmasına yardımcı olur.
VÜCUTTA DENGE VAR.
Normal durumda kandaki şeker miktarı ile salgılanan insülin hormonu miktarı, dengelidir.
Böylece, yediğimiz şeker ve nişastalı besinlerden sindirim sonucu oluşan şeker kanda durmaz.
Bir kısmı karaciğerimizde yedek olarak tutulur, kalanı da hücrelerde parçalanarak enerjiye ya da yağa çevrilir.
‘ADETA SALGIN HASTALIK’
Amerikan Kalp Derneği tarafından tavsiye edilen şeker miktarı, günde altı tatlı kaşığı. Fakat The American Journal of Clinical Nutrition’da yayımlanan yeni bir araştırmaya göre, biz her gün bunun üç katından fazlasını alıyoruz. Bu da, gün aşırı şekerden gelen en az 300 eksta kalori demek.
Cleveland Kliniği Wellness Enstitüsü’nden Uzman Kristin Kirkpatrick, “Aşırı şeker tüketimi adeta salgın hâline geldi” diyor.
Özellikle küçük çocuklarda şekerli mamalar çok yendiğinde, büyüme, gelişme duruyor ve çocuklar hastalanıyor.
Obezite her hastalığın öncüsüdür ve obezitenin temel nedeni aşırı şeker tüketimi.
Aşırı fruktoz alımı leptin direncini de artırıyor.
LEPTİN HORMONU SİZİ UYARIYOR.
Leptin bize yeterli miktarda yemek aldığımızı bildiren bir hormondur. Buradaki problem ise genellikle beyinden gelen bu sinyali dikkate almamamızdan kaynaklanıyor.
Şekerin ‘sessiz katil’ olarak adlandırılmasının nedeni ise yol açtığı hastalıklara haber vermeden, yani belirtiler göstermeden neden olmasıdır. Şekerin obezite dışında yol açtığı pek çok rahatsızlık bulunuyor:
FAZLASI APTALLAŞTIRIR
..
ANNELER ÇOCUKLARINIZI APTALLAŞTIRMAYIN !!!!!………..
– Uzun vadede safra kanalı kanserine ve akciğer kanserine neden oluyor.
– Vücutta kanser hücresi varsa bu hücreleri besliyor.
– Depresyona, anksiyete bozukluklarına ve dalgınlığa neden oluyor. Hafif bir aptallık hissediyor veya zihinsel netlik hissedemiyorsanız, bunun sebebi önceki hafta içinde tükettiğiniz aşırı karbonhidrat olabilir. Henüz fazla yaşlanmamışken zayıf hafızaya ve alzheimera neden oluyor.
– Diyabetin baş sorumlusu. Reaktif hipoglisemi ataklarına neden olup, olmadık yerlerde bayılmanıza sebep oluyor.
– Aşırı kilo almanıza sebep oluyor ve kilo vermenizi gittikçe zorlaştırıyor. Sofradan aç kalksanız da kilo alıyorsunuz.
– Damar tıkanıklığına sebep oluyor.
– Kangren riskini artırıyor ve sinir sistemini tahrip ediyor.
– Çocukların büyüme hormonlarının salgılanmasını engelliyor, tüm vücut hormonlarının dengesini bozuyor.
– Konsantrasyon kaybına sebep olacağı için çocukların ders başarısını düşürüyor.
– Dişlerin çürümesine neden olarak buna bağlı böbrek ve bağırsak iltihaplanmalarını getiriyor.
– Migren hastalığına sebep oluyor ve sık sık baş ağrısı meydana getiriyor.
– Vücudun savunma sistemini zayıflatıyor ve çeşitli virüslere karşı saldırıya açık hale getiriyor. Özellikle kış hastalıklarına davetiye çıkarıyor.
VÜCUT İÇİN İYİSİ KÖTÜSÜ YOK
Vücudumuz; meyve, bal ya da sütte bulunan doğal şeker ile şeker kamışı ve şeker pancarından çıkarılan işlenmiş şeker arasında ayrım yapamıyor. Aldığımız bütün şeker, glikoz ve fruktoz olarak parçalanarak karaciğer tarafından işleniyor. Şeker glikojen ya da yağ olarak depolanıyor ya da glikoz olarak kan yoluyla hücrelerde kullanılmak üzere dağıtılıyor.
Sağlık açısından belirleyici olan, alınan şekerin miktarı.
Hangi türden olursa olsun, beslenmemizdeki şeker miktarının toplam yediklerimizden aldığımız enerjinin yüzde 10’unu aşmaması gerekiyor.
70-50 GRAM YETER..
Yani yaşa, kiloya, aktiflik durumuna göre değişmekle beraber, aldığımız şekerin ortalama olarak erkekler için günde 70
gramı, kadınlar için ise 50 gramı aşmaması gerekiyor.

Bitki Alemi kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »

Öksürüğe Doğal Çözüm – Anında Rahatlayacaksınız

honung[1]

 

Öksürük, soğuk algınlığı kadar ciddi olmasa da sinir bozucu olduğu kesin.
Sık sık öksürdüğünüzde uyuyamazsınız ve çabuk yorulursunuz. Ciğerleriniz dışarıya çıkacakmış gibi hissedersiniz.
En kötüsü de şiddetli öksürmeniz halinde boğazınız acımaya ve başınız ağrımaya başlar.
Öksürük şurupları ise biraz başınızı döndürür ve yorgun hissettirir.
Öksürüğü geçirecek harika bir önerimiz var.
Üstelik hazırlaması kolay ve ucuz!
Çözüm ballı bandajlar. Göğsünüze koymanız halinde öksürüğü azaltıyor. Özellikle de çocuklar için öksürük şurubuna nazaran daha etkililer.
Malzemeler:
1 yemek kaşığı organik bal
1 yemek kaşığı hindistancevizi yağı
1 çay kaşığı un
Kumaş parçası, bandaj veya mendil
Bant

Hazırlanışı:
Hindistancevizi yağını ısıtıp bal ve unla karıştırın. Karışımı mendilin üstüne iyice yayın ve göğsünüze bantla yapıştırın.
Eğer çocuklara uygulanacaksa 2-3 saat bekletin. Yetişkinler ise bir gece boyunca bekletmeli.
Bunu haftada birkaç kez öksürük kesilene dek tekrarlayın.
Şuruplar yerine bir dahaki sefere tamamen doğal bu yöntemi kullanabilirsiniz.

Yöntemi arkadaşlarınızla paylaşmayı unutmayın.

Kaynak: Newsletter

Bitki Alemi kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »

İşte Çinlilerin Baş Ağrısını Kırk Saniyede Geçiren Tekniği

sice[1]

 

Baş ağrısı veya migren sonucunda inanılmaz acı çektiğiniz olmuştur.
Migreni olanlar bu ağrıyı iyi bilirler. Peki ne kadar ağır olursa olsun baş ağrısını buzla geçirebileceğinizi biliyor muydunuz?
Kulağa inandırıcı gelmese de buz baş ağrısını alıyor.

 

Çinliler, enerji akışının geçtiği ana noktalara meridyen adı veriyorlar. Akupunktur sayesinde akışı engellenen enerji normale döndürebiliyor.
Bu akupunktur tekniğine ‘Buz hilesi’ adı veriliyor. Yorgunluğu ve baş ağrısını geçirdiği iddia ediliyor.

Tek yapmanız gereken ensenizdeki bu noktada 20 dakika boyunca buz bekletmek.
Noktanın neresi olduğunu aşağıdaki fotoğrafa bakarak anlayabiliyorsunuz. Çinliler bu noktaya Feng Fu noktası diyorlar. David Wolfe’un belirttiğine göre bu noktaya soğuk bir şey değdirilmesi halinde kana endorfin salgılanıyormuş.
Life Advancer’da ise teknik sayesinde baş ağrısının 40 saniye içinde geçtiği yazılmış.

© Goodfullness
Buzu burada yirmi dakika boyunca bekletmeniz gerekiyor. İsterseniz buzun o noktada kalması için ense çevrenize bir şey sarın isterseniz de elinizle bekletin.
Önemli olan buzun doğru yere konumlandırmak ve beklemek.

Öte yandan başı ağrımadığı halde bu tekniği her gün 20 dakika boyunca uygulayanların uyku kalitesinin arttığı söyleniyor.
Bir dahaki sefere başınız çok şiddetli ağrıdığında tekniği uygulamayı unutmayın.
Bilimsel olarak tanınmasa da tekniğin birçok kişiye yardım ettiği söyleniyor.

Teknik herkeste işe yaramayabilir. Ancak denemekten bir zarar çıkmaz.
Sık sık başı ağrıyan arkadaşlarınıza tekniği anlatmayı unutmayın.

Kaynak: newsletter

Bitki Alemi kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »

Yüksek Tansiyonun Doğal İlacı…

21617623_757709214421741_2012926364797291862_n[1]

4 bardak su

1 tarçın çubuğu

1 portokalın suyu

1 çorba kaşığı şeker

4-5 yemek kaşığı taze ebegümeci veya

3 çorba kaşığı kurutulmuş ebegümeci…

tüm malzemeler çaydanlığa konulup 20 dakka kaynatılır. Sıcak veya soğuk içilebilen bu çaydan günde en fazla 3 fincan tüketilmesi öneriliyor…

Bitki Alemi kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »

Büyükannem bana bu hileyi söyledi. Sadece 1 Gecede Çatlak Topuklarımı İyileştirdi!

1-GECEDE-TOPUK-cATLAgI-TEDAViSi-376x280[1]

3 adımda ayakları güzelleştiren büyülü terapi
Çatlak topuklar milyonlarca insan için büyük bir baş belasıdır. Çok tatsız görünüyorlar ve enfeksiyonların kaynağı da olabilirler. Sorun kolayca çözülmese de, topuklarınızı yumuşak ve pürüzsüz hale getirecek basit bir 3 adımlı işlem var.
İlk adım
Bir fincan ılık suda 2 çay kaşığı karbonat ve bir tutam tuz ilave etmektir. Çözülene kadar iyice karıştırın, sonra ayaklarınızı 10-15 dakika bekletin. Sonunda bir pomza taşıyla topuğunuza sürüp havlu ile kurutun.
İkinci adım
Ev yapımı bir ölü deri atma işlemi içerir. 2 çorba kaşığı şekeri 2 çorba kaşığı zeytin yağı ile karıştırın ve karışımınızı ayağınızı 5 dakika boyunca pul pul dökmek için etkilenen bölgeye sürtün. 3 basamağa geçmeden önce ılık suyla durulayın.
Son adım
Ev yapımı bir nemlendirici hazırlamayı içerir. Bir kapta sıcak su doldurun, sonra 2 çorba kaşığı zeytinyağı ve bir çay kaşığı bal ekleyin.  Ortaya çıkan kremi her gece yatmadan önce ayaklarınızın üzerine uygulayın ve daha sonra pamuklu çorap giyin. Bir gecede etkisini göreceksiniz. İşlemi haftada 2 kere yapabilirsiniz. Böylece ayaklarınız sonsuza kadar bakımlı kalacak!

http://kadindayasam.com/2017/05/22/topuk.html

Bitki Alemi kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »

En sonunda! Kemik erimesine son verip eklem ağrılarından kurtulun!

21740318_1812463542377669_7716353312551000097_n[1]

 

Günümüzde sayısız insan kemik erimesinden şikayetçi. Çok acı verici olabilecek çok yaygın bir sorundur. Bu durumda doğal ilaçlar sizin için en iyi sonucu verebilir.
Burada size mükemmel doğal çözümü sunacağız! Bu ilaç, bu sağlık durumunu önlemenize ve iyileştirmenize ve asla ağrı hissetmemize yardımcı olacaktır. Bileşenler, kemik yoğunluğu üzerinde çok sayıda yararlı etkiye sahiptir ve kemik erimesi ile savaşmanıza yardımcı olur!
İçindekiler
250 gram bal
1.5 çorba kaşığı kaşık susam
2 çorba kaşığı keten tohumu
1 çorba kaşığı ay çekirdeği içi
1 çorba kaşığı kabak çekirdeği içi
1 çorba kaşığı kuru üzüm
Nasıl hazırlanır
Tüm malzemeleri büyük bir kapta ahşap bir kaşıkla iyice karıştırırken cam kavanoz içine dökün.
Nasıl tüketileceği:
Kahvaltı öncesi önce 1 yemek kaşığı alın.
Faydaları
Bu doğal ilaç herhangi bir yan etkiye neden olmaz!
Şeker hastaları hariç herkes kullanabilir! En iyi yanı inanılmaz sonuçlar sağlamasıdır!
Sadece birkaç gün kullanım mükemmel sonuçlar verecektir! Acı yok olacak!
Lütfen paylaşalım herkes faydalansın.

Kaynak: Kadında yaşam

Bitki Alemi kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »