Soğuk Havaların Kendini Göstermesiyle, Kışlık Giysilerin Ceplerinde Unutulmuş Paralar Piyasalara Hareketlilik Getirdi …

Bu başlığa bir hikayeyle eşlik etmeliydim. Buyrun…

Geçen gün yazlık-kışlık dolap yaptım. O ne zahmetli iş öyle.Yazlıklar toplanıyor. Gözden geçiriliyor.Tekrar katlanıyor. Etraftakilere verilecekler ayrılıyor. Dolap bir güzel temizleniyor. Arkasından bütün yaz sesiz sakin vaktinin gelmesini bekleyen kışlıklar da aynı işlemden geçiriliyor. Verileceklere karar veriliyor. Yıkanacaklar, kuru temizlemeye götürülecekler, ütülenecekler bir tarafa ayrılıyor.Eksik varsa kafa da bir alışveriş planı yapılıyor.

Usul usul de ceplere bakılıyor. Fakat boş. Bu da boş. Bu da boş. Hepsini boşaltmışım..Bi dahaki sefere bana ders olsun diyerek.  Hayal kırıklığı içindeyim. Mecbur, dolaşıma kumbaradan değil, mevcuttan katkıda bulunucaz.

Ama yazlıkların cebine biraz para koyuyorum. Yazın sevinmek için. Geleceğe mutluluk ekiyorum.

Sağlıcakla,

Genel kategorisinde yayınlandı. Etiketler: . Leave a Comment »

10.10.10 kutlamalarım…

Aslında böyle günler hep ilgimi çeker…özellikle kutlayayım diye uğraşmam…ama nedense 10.10.10’u kutlamak istiyordum. Olmadı…hiçbir şey denk düşmedi…

Günün programı annemle İkea’ya gitmek oldu. Annem reklamlardan etkilenmiş evdeki her eksiği İkea’dan tamamlayacağı gibi bir hisse kapılmış. Hah buldum diyecek zannediyor. Tabi iş bana düşüyor. Annem hah beni İkea’ya götür diyor. Tabi kıramıyorum anneyi. Atlıyoruz arabaya. Ve fakat benim yol bilgi dağarcağım çok kötü.Kötü olduğu kadar öğrenme zorluğu da çekiyorum. Bir kere hata yaptım hadi öğreneyim gibi bir durum söz konusu değil. Aynı yere defalarca kaybolarak gidebiliyorum. Yine de azimliyim.

İkea’ya ise sadece 2.köprüden gitmeyi biliyorum. Fakat arabada annemin gerek sohbeti, gerekse de elimi tutma girişimleriyle gerekse de benim yol bilgim vesilesiyle kendimi birinci köprüde buluyorum. Fakat birinci köprüden gitmeyi bilmediğim için geri dönüp ikinci köprü yoluna giriyoruz.

Bu arada bu yol konusunda tamamen anneme çektiğim için ondan bana hiç hayır yok. Tamamen yardımsız bir şekilde, tabelalarla ilerliyoruz. Bu arada 10.10.10 tarihi gözüme çarpıyor, ehh diyorum bari annemle kutlayayım bu günü diyorum ve günün anlam ve önemini annemle paylaşıyorum. Oooo ne güzel diyor o da…

Neyse ikinci köprü yolunda giderken, benim ikea binasının rengini görüp sağdan kavşaktan çıkmam gerekiyor. Annem soruyor ikea rengini değiştirirse ne olur ? Ne olacak diyorum bulamam. Gülüşüyoruz.

İkea binasını görüyorum fakat bir önceki sapaktan sapıyorum. Ümraniyeye varıyoruz. Fakat ben burdan da yolu bulamıyorum. Yaklaşık beş-altı kişiye sorduktan sonra hedefe kitlenebiliyoruz. İçerde ne var ne yok alabilirim. Acaip bir hırs geliyor içime…

Neyse eve gerekli bir kaç şeyi aldıktan sonra çiçek bölümüne varıyoruz. İkmizde çiçek ve yeşillik delisi olduğumuzdan burda çok vakit harcıyoruz. Bonzai’ler müthiş. Küçükleri var, büyükleri var. Acaip bir gövde yapısına sahipler. Birer tane alıp mutlu mesut geri dönüş yoluna çıkıyoruz.

işte bonzai…

Annem korkarak soruyor..Evi bulabilicen mi kızım..Dışardan güçlü içerden güçsüz bir sesle
Aşkolsun anne diyorum…Yol bulmak benim işim…Olmadı sorarız…buluruz diyorum. Bu arda gözüm Edirne tabelalarına kitlenmiş durumda. Neyse eve varmadan birde bi şeyler atıştırmak için duruyoruz. Zero’larımız 10.10.10 şerefine kaldırıyoruz.

Hep beraber nicelerine diyoruz…

Tabi gün böyle bitmiyor ama o da başka yazıya kalsın …

Sağlıcakla…

Genel kategorisinde yayınlandı. Etiketler: . 4 Comments »

Köpek Korkumu Nasıl Yendim…

O sıralar ortaokuldayım. Yaş on iki-on üç arası. Bende köpek korkusu var. Köpeklerin yanına yaklaşamıyorum. Ya da kaldırımda köpek görünce, nefesim hızlanıyor, ürküyorum. Köpek bana doğru hamle yapsa, kaçacak delik arıyorum. Böyle bir durumdayım. Mantıki bir sebep de yok ortada. Kötü bir anı falan da yok. Sadece tarifsiz bir korku mevcut.

Ortaokul yıllarımda yakın kız arkadaş da kalmak bir gelenekti. Sen onda kalırsın ,o sende kalır. Aranızda bir ritüel olur. Bunu pijama partisiyle falan karıştırmamak lazım. Okuldan çıkılır, servisle eve gidilir. Anne kahvaltı hazırlar, oturulur sohbet edilir. Hoşlandığın erkekten bahsedersin, yüzün kızarır. Ertesi sabah okulda karşılaşma cümleleri hazırlanır. O günkü olay ve konuşmalar gözden geçirilir.
Az da ders çalışılır. Bazen film seyredilir. Gece böyle sakin geçer giderdi.

O dönem birisinde kalmak, o benim yakın kız arkadaşım mesajı vermekte en önemli sinyaldi. Şimdiki çocuklar ne yapıyor bilmiyorum. Facebook’ta en yakın arkadaş kısmına ekleyince iş bitiyordur belkide.

Neyse şimdi benim en yakın kız arkadaşlarımdan biriyle sık ev ziyaretlerinde bulunuyoruz. Günün birinde onlar evlerine köpek alıyorlar. Tabi böyle olunca benim ev ziyaretlerim bıçak gibi kesiliyor. Bir-üç-beş-on artık sadece benim eve geliniyor. Sonunda arkadaşımın ısrarına dayanamayıp, köpek bulunan bir eve gitmeye razı oluyorum. Arkadaşımın köpek zaten daha yavru, sesi bile çıkmıyor, bak sen gel onu odaya kapatacağız. Birbirinizi bile görmeyeceksiniz telkinleri de üzerimde çok etkili oluyor.

Ve büyük gün geliyor…Bende sabahtan bir heyecan başlıyor, dersler bitiyor, servise biniliyor. Ben kaçıncı kez bilmiyorum, arkadaşıma köpek odada kapalı değil mi diye soruyorum. Arkadaşım büyük bir güvenle evet diyor.

Neyse eve varıyoruz, içeri giriyoruz. Evde köpek te yok. Ben iyice rahatlıyorum. Tam salona kuruluyorum,gevşiyorum derken… köpek geziden dönmüş, kapıdan giriyor, ve  tüm hızıyla üstüme doğru koşuyor. O saniyeleri ağır ağır yaşıyorum. Zaten donup kalmışım hareket bile edemiyorum,bayılıcam, bacaklarım titriyor derken, yanıma gelip beni yalamaya başlıyor. Ve sevimli sevimli bana bakıyor. İşte o anda korkum yerini sevgiye bırakıyor. Korku-sevgi dönüşümümü sağlayan bu kahraman köpeğin adı Pepsi’ydi. Orta boylu, az tüylü, kahverengi-beyaz-sarı bir köpekti.

O dönüşümden sonra arkadaşıma gitmek için can atar oldum, Pepsi’yle türlü oyunlar oynar, yemekte masa altından gizlice besler, gece de beraber uyurdum.

Pepsi sayesinde bir korkumdan kurtuldum ve bir gıdım daha özgür bir insan oldum. İnsan acaba korkularını nasıl yener? Üstüne giderek mi? Bilmiyorum, bu herhalde etkili bir yöntem. Ama o kritik denge noktasında çok dikkatli olmak gerekiyor. Korkuyu yenmeden önceki son anda, bir delilik ve panik duygusu var.. .Ya o duyguda  kalınacak, ya özgür bir insan olanacak.

Pepsi olayı şansıma çok iyi sonuçlandı. Korku üstüme gelip, beni bir güzel yaladı. Tüm korkularımızdan böyle kolaylıkla kurtulmamızı diliyorum.

Sağlıcakla,

yer tabloları-mozaikler

Şimdi bu antik şehirleri dolaşma merağı bende başlayınca hepsine saldırdım.
Önce ege , arkasından orta anadolu, sonra güneydoğu anadolu ve en sonunda akdenizi izleyen bir rota çizdim.

Antik şehirleri gezerkene bana en çok hitap eden bölümlerin tiyatro ve mozaikler bölümü olduğunu anladım. Bir gezi  yazısında şuranın mozaği, şuranın tiyatrosu güzel mi dendi…Kendimi orada bulur oldum.

Fakat öyle derinlemesine okuyup, araştırıp falan gitmiyorum. Orada olmam gerekiyor. Sadece bu his beni sürüklüyor. Orada olucam, bakıcam, dokunucam. Öyle derin ne bir tarihi, ne sanatsal bilgim yok. Olsun. Google amca bunun için var.

Kafamı asıl kurcalayan mesele şu: Bu mozaikler neden yerdeeee??? Hiç anlayamıyorum. Bana göre şaheserler. Başlıbaşına bir yapıtlar. Niye duvarlara değil de yerlere yapılmışlar anayamıyorum. Gezerken mozaikler hakkında öğrendiklerim şöyle ; ilk çağlarda mozaikler siyah,beyaz ve kırmızı gibi renklerle yapılmaya başlanıp, sadece geometrik desenlerden ibaretmiş, sonra renklenip, dönemin sanatını yansıtmaya başlamışlar.

Antik şehirlerde gezerken  mozaiklerin sadece ucunu görüyorsunuz, gerisini çakıl taşlarıyla kapatıyorlar. Rüzgardan, güneşten, gelen gidenden zarar görmesinler diye… Ama o zaman benim hevesim kursağımda kalıyor .  Yerde, çakılların arasından, küçücük bir parça olarak gördüğüm mozaikler bana yetmiyor… Eee işte o zaman mozaikleriyle ünlü müzelere gitme vaktimin geldiğini anlıyorum. Müzelerde mozaikleri tablo gibi duvara da asılıyor, yerde de sergileniyor. Bence tavana bile konabilirler. Öyle güzeller ki…

Antakya arkeoloji müzesini gezerken hoşuma giden birkaç mozaiğin fotoğrafını sizlerle paylaşıyorum. Birde mozaiklerle ilgili tarihi bilgiyi duvara asmışlardı onun resmini çekmiştim onu da paylaşıyorum. En sonda da tavuskuşu mozaği var.Hepimize şans getirsin diyerek yazıyı bitiriyorum.

Sağlıcakla,

geometrik desenli mozaik

diğerleri…

mozaikler arasında mutlu mesut ben…
mozaikler hakkında kabaca bilgi…

hepimize şans getirecek tavuskuşu…

tavuskuşu yakın çekim…(şans iyice yanımıza gelsin diye)
Genel kategorisinde yayınlandı. Etiketler: . Leave a Comment »

martıları beslemeli…

bir istanbullu olarak martıları beslemek birinci görevim… bunu en iyi yapacağım yer tabi ki şehir hatları vapuru… fakat vapura hiç yolum düşmüyor…anadolu yakasına hiç geçmiyorum kiiii… avrupa yakasından anadolu yakasına karayoluyla gitmeyi düşününce bile içim sıkışıyor… fakat vapur keyifli… gidilebilir… ama tüm hayatı avrupa yakasına toplamışım… karşı tarafa da sebebsiz geçilmez ki… benim de martılara sözüm var… ve illaki vapurdan besleyeceğim onları… sözümü tutamadıkça içimdeki sıkıntım büyüyor…


bir de anadolu yakasına öyle bir iş için bile geçmiyorum… paket programa ihtiyaç duyuyorum… en az üç iş bulunacak… o zaman geçiyorum… nedense bu karşı tarafa  geçme işi büyük bir mesele gözümde…


eee üç işi bulamıyorum… vapura sebebsiz binemiyorum… martılar bekleşiyor da bekleşiyor… ben huzursuz… böyle devam ederken….


bir tatil planı gündeme geliyor… istanbuldan güneye doğru gidilecek güneye gitmek için feribota binmek lazım… ha vapur… ha feribot… tamam diyorum oldu bu iş… martıları besleyebileceğim.


feribota biniyorum… hızlıca büfeye gidiyorum… alalacele iki üç poğaça alıyorum… dışarı çıkıyorum… feribotun dışarı çıktığım tarafı çok esiyor… üşüyorum…duramıyorum… eee söz de vermişiz… ne olacak şimdi… şansımı feribotun öbür tarafında deniyorum… tamam bu taraf sakin… oldu bu iş…


poğaçaları küçük küçük parçalara ayırıyorum… önce korka korka martılara atıyorum… yemeğin kokusunu alan martılar yavaş yavaş etrafta toplaşmaya başlıyor… küçük parçaları tam martıların gagalarına doğru atıyorum… o kadar yaklaşıyor martılar… kimisi gagaya… kimisi suya… kimisi martının kafasına… bir karamboldür gidiyor


bu arada martıların uçuş tekniklerini de inceliyorum… çok ilginç… bir süre feribotun yanında uçuyor… sonra hhoppp pike yapıyor aşağıya doğru sonra biraz düz gidiyor… sonra gene yukarı… yanıma geliyor… martılar toplaştı… benim poğaçalar bitti… gidiyorum büfeye  hadi diyorum bu son… iki poğaça daha alıp geliyorum… bu arada feribottaki insanlarda martıları beslemeye başlıyor… biz bi sürü insan elinde simit, sandüviç, poğaça martılara atıyoruz, martılar çevremizde dört dönüyor, acaip bi eğlencidir gidiyor…


arkamdan yaşlı bir çift bana sesleniyor, kızım diyorlar bana, şu parayla poğaça al da bizim için de martıları besle… tamam diyorum… onların adına da martıları besliyorum… içim çok güzel bir duyguyla dolup taşıyor…


martılar, feribot yolcuları, o yaşlı çift…ben


hep beraber öyle mutlu… karşı kıyıya  geçiveriyoruz…

sağlıcakla…

Not:Açıkçası yazıyı martı resimleriyle bitirmek isityordum ama elimde hiç martı resmi yoktu… Yazımı okuyan Adnan Albayrak bende çok güzel martı resimleri var istiyorsanız kullanın deyince çok sevindim. Aşağıda kendisinin çekmiş olduğu bir kaç martı fotoğrafı bulunmakta. Beslediğimiz martılar bunlar değildi ama olsun. Hepsini sevelim, hepsini besleyelim. Hatta tüm hayvanları, hatta tüm canlıları sevelim. Bir olalım.

Sağlıcakla,

  

Genel kategorisinde yayınlandı. Etiketler: . 2 Comments »

saçları ne zaman kestirmeli…

saç kestirmek mühim bi mesele… ciddi bir sorunsal… önce kuaföre karar verilecek… geçmiş deneyimler gözden geçirilecek… hoşuna giden modellere göz atılacak… en önemli mesele zamanlama… şimdilerde bakıyorum herkes saçını kestiriyo… yaz çıkışı… saçlar hafif yıpranmış… denizdi güneşti derken… uçlar kırılmış… zamanlama doğru gözüküyor… hem kışa saygıyı belirtmek açısından da önemli… bak ben seni özenerek karşılıyorum… sen de bana iyi davran… kışım iyi geçsin der gibi …bi yandan böyle bir mesajlaşma var…


şimdi benim sorunum şu benim saçlar yavaş uzuyor… ee bende uzun saç seviyorum… saçım uzuyor… uzuyor… uzuyor… tam istediğim boya geliyor… ve fakat uçları kırılıyor… kestirme zamanı gelmiş oluyor… ben kestiriyorum… sonra gene istediğim boya gelene kadar bekliyorum…tam o boya geliyor … gene kestiriyorum… ben bu işten hiçbir şey anlamıyorum…


dün karar vermiştim… saçlar  istediğim boyda ama …yaz çıkışı ya… kestirmek lazım… ohh hava  bir güzel yağdı… bir de güzel soğudu… hımm dedim bunlar işaret… ohh gitmedim işte kestirmeye… saçlar istediğim boyda kafamda durmaya devam ediyorlar… ohh olsun…yookkk bugün de hava yağmurlu soğuk…hayatta gitmem kestirmeye…


zaten birde modeli konusunda kararsızım…çok ciddi ve bilimsel bir araştırma yaptım…benim saçlarım soldan sağa doğru  ayırma modelindeydi yıllar boyu… sonra sıkıldım…ortadan açtım… biraz da öyle devam ettim…


şimdi kararsızım… anket yaptım… yoldan geçenleri seyrettim… televizyonda heber spikerlerine baktım… anket sonucu şu…saçların % 40′ ı ortadan, %40’ı soldan sağa doğru ve sadece % 20’si sağdan sola ayırmış…


yani bu anketin bana hiç bir faydası olmadı…


sadece şaşırdım… hatun kısmi ortadan ve soldan ayırım arasında kalmış gibi….sağdan ayırıma pek itibar yok…


aynı kararsızlık bende de mevcut…soldan mı… ortadan mı…


şu an saçlarımı okşuyorum… bikaç gün daha benle beraberler…canlarım benim:)))


karar günü geldiğinde kuaförle beraber deneme yapıp karar veririz artık…


zaten kestirdikten sonra şekle girmesi iki üç haftayı buluyor… o neden oluyor onu da hiç anlamıyorum zaten…


neyse bu soğuk ve yağmurlu günlerde iyi giyinin…saçlarınızı güzel kestirin…sağlıcakla kalın…

Genel kategorisinde yayınlandı. Etiketler: . Leave a Comment »

jeton satanlar nereye gittiler…

eskiden metroya binmenin bir heyecanı vardı…bozuk paranı hazırlardın…kaç tane lazım diye düşünürdün….bozuk paran bazen çıkışır…bazen çıkışmazdı….sonra gişenin oralara vardın mı….hele bide acelen varsa …genelde bir kuyruk olurdu…söylenirdin kendi kendine…niye meydandan akbilimi doldurmadım ki…niye daha fazla almadım ki…cimriliğin sırasımıydı ..bak geç kalıcam işte..diye düşünceler bi sıra olup akardı….sonra sıraya girerdin..beklerdin…sıradakileri incelerdim….sonra sıra bana gelirdi…gişe memuruyla bazen frekansımız uyardı…günaydın…iyi günler….sıcak bir konuşma ve gülüşle işimiz biterdi…bazen hiç konuşma olmazdı..hah derdim….günü kötü başlamış..gece kesin evde karısıyla kavga edip geldi….bööle bi yığın düşünceyle jetonuma kavuşur..metroya hızla adımlarla iniverirdim…


fakat şimdi bööle diil…


o boş ve karanlık odaların her önünden geçişimde içimde bir sızı oluyor…
içerisi boş..bomboş…..terkedilmiş bir kovboy şehri görüntüsünde……..
zihnimde  bir de saman balyası uçuveriyor….


eğer işim o makinalara düşerse….bırrrr…önce içim titriyor..
makinenin önüne geçiyorum…talimatları okuyorum…beşlik koy..onluk koy..parayı koyuyorum..her defasında aynı heyecean…ya paramı yutarsa…yok yutmuyor…işini başarıyla gerçekleştiriyor…olsun..ben yine de sinir oluyorum…


tamam bazen burda da sıra oluyor..ama eski tadım tuzum yok ki..
makinayı sallayasım geliyo..burdan çek git diyesim geliyo…….


aynı şey köprü gişelerinde de geçerli…ne güzel bi köprü gişesi heyecanımız vardı…paramızı bozuk hazırlar öyle geçerdik …yok bulamadık mı bozuk parayı..o zaman korka korka verirdik paramızı…. ..kimseleri bekletmeyeyim diye de hızlıca alırdık para üstünü…saymadan şimdi  orda da ogs var..kgs var…..ogs kumbaramda yeteri kadar param kaldı mı kalmadı…hiçbir zaman anlayamıyorum….sonra bankaya git…gelecek geçişlerin için para yatır….offff… offf…..


tamam işler çok hızlı..ama ben iletişimi özlüyorum…konuşmaları ..itişi kakışı….bazen güleryüzü..bazen azarlanmayı özlüyorum…


sanırım ben süzme romantiğim….


pazarları hala gazete alıyorum…eklerine uzun uzun dokunuyorum….kokluyorum onları…
yeniyle eski arasındaki dengeyi sanırsam daha tutturamadım……sağlıcakla…..

Genel kategorisinde yayınlandı. Etiketler: . Leave a Comment »

Alerji durumları

şimdi annem test yaptırıyo , yüzde bin alerjik çıkıyor böyle acaip bir sayı… İnanılır gibi değil…Bulut geçse alerjik reaksiyon veriyor…Tabi böyle olunca alerji piyangosundan nasibimi alıyorum….benim piyango gözlere çıkıyor…Gözlerim daima kızarık, akmaya hazır pozisyonda bekliyor….Ben daha safkene..yani bu alerji konusunda tecrübesizken sanıyorum ki; bu iş mevsimsel…sadece bahar döneminde olacak bu akma işi…Nerdeeee…..


Bahar gelince….durum şu..tabi canım bahar geldi..gözlerin akması normal..Yaz geldi ..bu sefer güneş parlak ..gözler yine akıyo…sonbahar geliyo…hava rüzgarlı…..göz yine akıyo….kış geldi …hava soğuk…..yani benim gözüm mütamadiyen akıyor…..yani bu alerji dediğin her mevsim geçerli bi meret………


bide öyle komik ki…hiçbişey yok..metrodayım…canı çekiyo…hoppp akıveriyor…yanımda selpak yoksa yandım…birkaç dakika gözlerim kapalı krizin geçmesini bekliyorum…..pc ve televizyon dünyasına da alerjim var..ekran parlak…yine akıyor…..bir zaman sonra tabi mecbur alışıyorsun..yok damlaydı… yok gözlüktü derken yuvarlanıp gidiveriyorsun… bazen de geçer diye bekliyorsun ..bi züğürt tesellisidir  gidiyor yani…


tabi sigara dumanına, egzosa, hava kirliliğine de alerji mevcut….bu gözler bana bir şeyler anlatmaya çalışıyor ama…anlayamıyorum herhalde….


fakat problem yeni tanıştığım insanlarda…..şimdi ben rüzgardan, tozdan, güneşten, ışıktan, ekrandan …ve her mevsim ve her ortamdan kendimi korumam gerektiği için güneş gözlüğümle ikiz kardeş pozisyonuna geçmiş durumdayım


bu da insanlarla konuşurken onların gözlerine güneş gözlüğüyle bakmama sebep oluyor…ben rahatsız..farkındayım karşımdaki insan da rahatsız…..ben çekingenim susuyorum…bi süre sus pus öyle idare ediyoruz..sonra ben cılız bir sesle pardon gözlerim alerjik de o yüzden gözlüklerimi çıkarmadım diye mırıldanıyorum…..


ama en komik olay iki sene önce oluyor….hatırladıkça hala gülüyorum..şimdi bi sanat kampına gidiyorum…bi haftalık program…ebru , cam mineleme, ritim, fotoğraf çekme gibi bi sürü atölye var. Yarım günü atölye çalışması yapıyoruz , arkasından öğlen yemeği sonrada ya deniz, ya yürüyüş, ya tekneyle koyları gezme bir etkinlikdir gidiyo….


fakat ben sabah kalkıyorum kahvaltıda güneş gözlüğü
arkasından atölyeye giriyoruz yine gözümde güneş gözlüklerim
öğlen yemeği
yürüyüş
deniz
tekne
akşam yemeği
hiç farketmiyor


paso güneş gözlüğüyleyim……


ara ara da anlatıyorum, işte mecbur takıyorum falan…


son gün geldi çattı….son günde performanslar sergileniyor….


fotoğraf atölyesi de o haftaya ait herkesin belirgin özelliğini ortaya çıkaran bir etkinlik düzenliyor….bütün hafta dibimizde fotolar çekilmiş, şöyle dur çekeyim, bunu tak çekeyim deyip deyip peşimizde dolanmışlar…


ve  haftaya damgasını vuran fotoğrafım


 yüzüne snorkel gözlüğünü geçirmiş dolaşan bir Anette şeklinde….:)))))


haftanın sonunda insanlar beni gözlükle bir bütün olarak görmüşler


fotoyu çok aradım ama bulamadım, iş hayal gücünüze kalıyor…..kocaman snorkel gözlükle dolaşan bir tip…..


ah anne ahhh… bütün bu işleri başıma sen açtın….

Genel kategorisinde yayınlandı. Etiketler: . Leave a Comment »

Köpek eğitimi…

Şimdi bizim zorba …çok tatlı…uysal …
İlk tanıştığımızda iki bilemedin üç haftalık
Ben de o aralar bahçede çim yoluyorum…
Mevsimlerden çim yolma mevsimi…
Zorba da oturuyo benle… bi ben çekiyorum çimleri… bi o çekiyo çimleri…
O çimleri çektikçe benim işim azalıyo… ben mutlu…
Onu okşuyorum… o mutlu… bi müddet böyle mutlu mutlu yaşıyoruz…

Zorba hızını alamamış…ne bulsa çekiyo…

Tabi arkasından ekim dönemi geliyor
Bu sefer ben bahçeye çiçek ekiyorum…bitki ekiyorum…
Ben yine mutlu………..
Zorba da okşanmak …mutlu olmak istiyor…
Başlıyor benim ektiklerimi sökmeye…
Tabi ben ona öyle öğretmişim…habire sökmeyi öğretmişim…
Ben ekiyorum…
O söküyor…
Ben başlıyorum öfkelenmeye…Ben
mutsuz…O mutsuz…
Ben ekiyom…O söküyor…
Söktüğü çiçekleri öfkeyle etrafa saçıyorum
Anlamıyor
Ben mutsuz…
O mutsuz…

 

Herşeye rağmen  seviyoruz birbirimizi

Sağlıcakla,

Anette İnselberg

Not: Kendi eğitim hatalarınızı çevrenizden çıkarmayınız :)))

Çalakalem Yazılarım... kategorisinde yayınlandı. Etiketler: . 3 Comments »