İsminizin bir titreşimi vardır..Söylendiğinde öğrenmeniz gereken dersleri açığa vurur…

İsminizin bir titreşimi vardır..Söylendiğinde öğrenmeniz gereken dersleri açığa vurur…
İsminizde aşağıdaki sesli harfler bulunuyorsa öğrendiğiniz dersler şunlar demektir…
a Arınma.Bu harf öfkelerden ve diğer olumsuz enerjilerden ya da inançlardan sıyrılmakla ilgilidir.Eski inanışları geride bırakın.

e İlişkiler.Başkalarıyla uyumlu ve dürüst ilişkiler kurmayı öğreniyorsunuz.

i Farkındalık.Kim olduğunuzun ve dünyanın nasıl bir yer olduğunun farkına varmayı öğreniyorsunuz.

o Masumiyet.Özünüze bağlı olarak yaşamayı öğreniyorsunuz.Bu harf anı yaşayıp kendimiz olmakla ilgilidir.Gerçek benliğinizi ifade edin.

u Sınırlar.Sınırlarınızı belirlemeyi öğreniyorsunuz.Hangi duyguların kendinize hangilerinin başkasına ait olduğunu bilin.Başka insanların sorumluluklarını üzerinize almayın….
Kendi isminizi ve herkesin ismini büyük bir sevgiyle dile getirirseniz,sevgiyi kendiliğinden hissedebilir onu yayabilirsiniz..

Saf bir enerji yayarak etrafınızdaki insanların mutsuzluğunu dönüştürebilirsiniz…✿♪♫•*¨*• .¸¸✿

Diana Cooper
Spiritüel Yasalar

kaynak: şifacı

ÜC VURUS TEKNIGI…


Enerjı seviyenızı yenıden canlandırmak ıcın faydalıdır.Yorgun oldugunuz zaman her bır bolgeye 1 dakika kadar vurun..

*Sag elınızle timus bezinizin üstune nazık ..ama saglam vuruslar yapınız.Timus noktası koprucuk kemıgının gögüs kemigi ile birlestigi yerdir.Diger elinizi göbeginizin üzerine hafif basılı olarak tutunuz.
Bu ,meridyenleri ve enerji yollarını dengeler..zindelik verir..

*Bogazın her iki yanındaki köprücük kemigi cıkıntılarının 3 cm altındaki noktalara her iki elinizi aynı anda kullanarak nazik ve saglamca vurunuz.”buraya böbrek 27 noktaları deniyor ”

*Dalak noktaları:
enerji seviyenızı yükseltır,Kanınızın kimyasını dengeler ve bagısıklık sisteminizi güclendirir.Bu gögüs bölgenizin hemen altında;meme bası hattının tam altındaki bölgedir.Her iki elinizi aynı anda kullanarak Bir dakika kadar vurus yapınız.

*Üst dudagın üstüne (dudak ile burun arasında kalan kısım )isaret parmagınızın yan kısmını dayayın… alt dudagın altındaki bölgeyede bas parmagınızın ön yüzünü dayayın…ve aynı anda iki parmagınız birlikte vurus yapın..1 dakika yeterli
buda enerjinizi hemen canlandırır..

*Kuyruk sokumunu ovalamak enerjinizi canlandırmak icin yapılabilir..

*2 Bardak su ictikten sonra ellerinizi böbreklerinizin üzerine koyunuz..3,5 dakika yeterli..Bu,bedeni sulandırır ve elektrik devrelerini düzeltir…

*Her iki elinizi kullanarak köprücük kemiklerinizi, bas parmak ile diger parmaklar arasına alarak ovalayınız.Bu da enerjinizi hareketlendirmege yarar…

Alıntı-

 

Ruhsal Büyüme... kategorisinde yayınlandı. Etiketler: . Leave a Comment »

% 100 Düşünce Gücü… KİTAP ÖZETİ …

20131211114558219[1]
% 100 Düşünce Gücü

KİTAP ÖZETİ :

1. HERŞEY DÜŞÜNCEDE BAŞLAR :

Kendimiz için yarattığımız dünyadan hoşlanmıyorsak, hoşlanabileceğimiz yeni olaylar başlatabilecek bir dünya yaratma hakkı bize verilmiştir.

Düşünce hem yönetici hem üreticidir. Hayatın erkek boyutu, hepimizin içindeki bilinçli ve yönetici düşüncedir. Dişi boyutu ise bilinçaltından gelen alıcı ve yaratıcı yollardır.

2. KENDİNİ YÖNETMENİN YOLU :

Bilinçaltı, bedenin yapıcısı olarak bilinir. Bedenin fonksiyonlarının otomatik olarak yürümesini sağlar. Bilinç emirleri verir, bilinçaltı da uygular. Bilinç; bilinçaltına direktifler verir. Bilinçaltı yalnızca emirler alıp bunları mantıki kıyaslamayla ( kurala dayalı çıkarımla ) yargılayarak yerine getirdiği için gönüllü hizmetkar adını alır. İnsanlar, gereksiz sınırlamaları kabul ederek kendilerini hipnotize ederler. İnsanlar kendileri için kurallar, yasalar koyuyorlar, sonrada bunların esiri olup mutsuz oluyorlar.

3. İSTE VE SAHİP OL :

Aklımızdan geçen şeyler ergeç ortaya çıkar. Bilinçli olarak düşünülen her düşünce, bilinçaltını etkiler ve bu etki, düşüncedeki güç ve arzunun derecesine bağlı olarak eyleme dönüşür. Bilinçli olarak yeni bir hayata başlamaya karar versek de bilinçaltına yeni düşünce biçimimizi işlemedikçe o, bir hafta, bir ay, bir yıl önce verdiğimiz emirleri yerine getirmeyi sürdürür.

4. KENDİNİZ OLMA CESARETİNİ GÖSTERİN :

İnsan kendisini küçümser ve sürekli başkalarıyla karşılaştırır.Yalnız bir insan dünyada ne yapabilir.? Çok şey. Büyük işler başarabilir. İnsan bilinçli olarak düşünebildiği, güvenle beklediği ve mümkün olduğuna inandığı her şeyi yapabilir. Evren sınır koymaz; biz inançlarımızla sınırlarız kendimizi. Bir insan kendini arıyorsa kaybettiği yere bakmalıdır. Acaba hiç tanımış mıdır kendisini? Hayatımıza hakim olmanın yolu bilincimizi kullanmaktan geçer. Yönetimi yürüten bilinçtir. Deneyimlemek istediğimiz şeylerin kalıbını hazırlayarak düşünce çeşitlerini seçiyoruz. Bilinç, hayatla nasıl ilişki kuracağımıza karar verir, ifade yollarını seçer.

5. AMAÇLARA ULAŞMAK İÇİN BEŞ İLKE :

İnançla başlayıp başarıyla son bulan beş basamak şöyle sıralanabilir:

1. Kendiniz için ideal zihinsel imajı belirleyin.

2. Çaba göstermeden, yalnızca inanmak hiçbir işe yaramaz.

3. Düşüncelerinizi kendinize saklayın.

4. Esnek olun; gerekirse plan değişikliği yapın.

5. Gözlerinizi hedeften ayırmayın, işi yarı yolda bırakmayın.

6. SINIRSIZ FİKİR KAYNAĞINI KULLANMA :

Hepimizin içinde, derinlerde yüzyılların bilgeliği yatar. Asla tüketilemeyecek, sonsuz bir yaratıcı fikirler kaynağı saklıdır içimizde. Yaratıcılığı geliştirmek için dört kural :

1. Düşüncelerinizi bir noktada yoğunlaştırın.

2. Derinlemesine düşünmek aceleye gelmez.

3. Fikirler geldiğinde hazır olun .

4. Şimdi fikirlerinizi kullanmaya hazırsınız.

7. YARATICI İMGELEMENİN GÜCÜ :

Yaratıcı imgelemeyi anlayarak ve uygulayarak tüm hayatınızı yeniden düzenleyebilirsiniz. Yaratıcı imgeleme sayesinde kişinin kendisiyle ve yaşadığı dünya ile ilgili inancını, dolayısıyla bu inancın ürünlerini değiştirmek mümkündür. Yaratıcı imgeleme ısrarla kullanılırsa, fikrin olduğu her yerde başarı da vardır. Hepimiz mucit olamayız. Fakat yaratıcı imgeleme bir çok yerde, hayatın basit şeylerinde de kullanılabilir.

8. KENDİNE GÜVEN NASIL OLUŞTURULUR :

Hepimiz kendine güvenin gerekliliğini biliyoruz. Bugün bir çok kulüp, dernek, birlik faaliyet göstermekte. Bunların hepsi bireyin güven duygusunu geliştirmek ihtiyacından kaynaklanıyor. Kişinin kendine güvenini yitirmesine neden olan korkulardan biri başarısızlık korkusudur. Her insan başarılı olmak ister. Onaylanmama korkusu ise yalnızca çocuklara ait bir sorun değildir; her yaşta insan bu korkuyu yaşayabilir. İşte, evde, okulda, nerede olursa olsun yaptığımız her şeyde hayatı, ifade ettiğimizi ve bu hayatın sonsuz ve mükemmel olduğunu anlamalıyız. İfade ettiğimiz bu hayat tüm hayatla birdir; bundan dolayı insanla Tanrı arasında veya insanla insan arasında ayrım yoktur.

9. İLK ADIM KARAR VERMEK :

Bilinçaltı sürekli olarak bilinçten gelen emirleri yerine getirir. Bilinçaltı, bilinç tarafından inanılan her emre yanıt verir. Kararsızlık olursa, her dakika fikir değiştirilirse, bilinçaltı karmaşaya düşer. Kesin kararlar vermeyi öğrenmeliyiz. İnsana seçme hakkı verilmiştir. Kullanıp kullanmamak kendisine bağlıdır. Unuttuğumuz bir ismi hatırlamak için kendimizi zorladıkça işimiz daha da güçleşir; bir an için rahatlayıp gevşersek birden hatırlayıveririz. Karar verirken de aynı şey geçerlidir.

10. KENDİNİ YÖNETME REFAH GETİRİR :

Her insanın kendine has bir refah, zenginlik ölçüsü vardır. Bu yüzden, para kazanmak refah bilincinin yan ürünlerinden biri olmasına rağmen, refah sahibi olmak ilahi büyük bir servete sahip olmak demek değildir. Gerçek refah içsel hakimiyetle başlar ki bu yaşamın har alanında zenginlik getirir. Para pis bir sözcük değildir. Kötü olan para değildir. Para zenginliğin kanıtıdır, takas için kullandığımız semboldür. İhtiyaç duyduğumuz şeyleri takas etmek yerine para kullanıyoruz. Demek ki para kötü dersek giyecekler, yiyecekler, yaşadığımız ev de kötü demektir. Kötü olan parayı çok fazla sevmek onu tüm iyiliklerin kaynağından önde tutmaktır. Ekonomik sistemi yermek kimseyi bir yere ulaştırmaz. Neye direnirseniz o da size direnir. Fikir birliğine varırsak hayata uyum sağlarız. Sevgi ve zenginlik birbirini tamamlar.

11. İŞLER KÖTÜ GİTTİĞİNDE NE YAPMALI

Hepimizin hayatında her şeyin kötüye gittiği zamanlar vardır; planlar ters gider, umutla beklenen kararlar gerçekleşmez, hastalık ve kazalar günlük hayatın akışını aksatır. Böyle zamanlarda hepimiz dayanacak bir şeyler ararız, güvenebileceğimiz iç kaynaklar bulmaya çalışırız. İşler ters gittiğinde gerçeği kanıtlama ve hayatımızdaki gücü gösterme fırsatına sahip oluruz. Var olan koşullara neyin neden olduğu gerçekten önemli değil. Samanlık yanıyorsa yangını neyin başlattığının ne önemi var. Sorulması gereken soru “Yangını söndürmek için ne yapmalıyım” olmalı. İnandığımız, kabullendiğimiz ve güvenle beklediğimiz her şeye sahip oluruz. Bu hayat tarafından doldurulmak üzere elimizde tuttuğumuz kalıptır. Bu büyük yaşam yasasını açıklamanın bir çok yolu var. Bu ektiğini biçmek, neden-sonuç ve benzer benzerini çeker yasaları olarak da adlandırılabilir.

12. ZAMANIN EFENDİSİ OLUN :

Zaman insanların sonsuzluk ölçüsüdür. Şimdiye kadar zamanla ilgili doğal olarak kabul ettiğimiz her şey insan düşüncesinin ürünüdür; görecelidir. Bilinçaltının düşündüğümüz gibi bir zaman kavramı yoktur. Hayatımızı yönetmesine izin verdiğimiz zaman programları kendi düşüncemizin ürünüdür. Evrensel bilinçaltında zaman ve yer yoktur. Bilinçaltı geçmiş veya gelecek diye bir şey bilmez. Hep şimdiki zamanda çalışır. Özne zihin denen bilinçaltı tamamıyla bilince bağlıdır. Tek akıl vardır; o da Düşüncenin evrensel havuzunun bireysel kullanımıdır. Bilinçaltına emirler verirken, onun zaman ve yerden habersiz olduğunu hatırlayalım. Onu koşullandıran bizleriz.

13. İYİ BİR BELLEK İÇİN DÖRT İLKE :

1) Dur-Bak-Dinle

2) Öğrenme süreci fikirlerin birleştirilmesine bağlıdır.

3) Sizin için çalışmasını istiyorsanız belleğinize güvenin.

4) Kendini yönetme, kesin sonuçlar getiren kesin bir eylemdir.

Net bir belleğe yaklaşımımızda dikkatsiz hiçbir şey olmamalı. Bizi etkileyen şeyler kolayca hatırlanır. Dikkat edersek, bilinçaltına kesin direktif verirsek, hatırlamak istediğimiz her şeyi hatırlarız. İyi bellek denen, çağırılmayı bekleyen bilgiyi hatırlama yeteneğine her yaşta sahip olunabilir.

14. SAKİNLEŞTİRİCİ HAPLAR ALMADAN RAHATLAMA :

Bugün çoğu televizyon reklamı, rahatlama veya gerilimden kurtulma ile ilgilidir. İnsan reklamlara inansa, gerilimden kaynaklanan başağrılarının ancak ilaçlarla yok edilebilecek kaçınılmaz bir dert olduğu sonucuna varırdı. İşyerinde yoğun bir günden sonra kendini tükenmiş hisseden bir çok insan bir bara koşturur ya da birkaç kadeh içki içmek için aceleyle eve gider; bunun kendilerini rahatlatacağını düşünürler. Fakat içki uyarıcıdır. Önce uyarır sonra aptallaştırır. Hepimiz hayatın dış kenarında çok hızlı hareket etmenin sonucu olan karmaşanın esaretine düşeriz sonra içimize dönmek, sakinleşmek ve asla karmaşaya düşmeyen, acele içinde olamayan ve rahatsız olmayan iç huzurunu yaşamak isteriz. Bu var oluşumuzun gerçeğidir. Onu anlamamızı bekler yalnızca.

15. ENDİŞELENMEYİ BIRAK, YAŞAMAYA BAK :

Endişe, zihinden dolaşan ince bir korku akıntısıdır, ne kadar uzun süre akarsa o kadar derin izler bırakır. Endişe her bakımdan bir sorun yaratıcıdır. Endişenin üstesinden gelmenin ilk adımı,endişenin hiçbir şey kazandırmadığını, sahibine zarar verdiğini en büyük arzularımızın gerçekleşmesine engel olduğunu, uzun vadede hayatımıza olumsuz etkileri olacağını kabul etmektir. Bu gerçekleri kabul ettik mi endişe alışkanlığından kurtulmanın gerekliliğini anlamaya başlarız.

16. KORKU SİZİ YENMESİN, SİZ KORKUYU YENİN ! :

Korku insanlığın bir numaralı düşmanıdır. Korku bir duygudur. Makul veya akılcı değildir. Her zaman için korkulacak bir şey vardır ve bu şey hakkında gerçek olmayan duygular geliştiririz. Düşmanınızın kim ya da ne olduğu hiç önemli değil, onun en güçlü silahı sizin korkunuzdur. Bu düşmandan korkmaya başladığınız an sizden güçlü duruma geçer. “Korkaklar bin kez ölür” derler. Her korku küçük bir ölümdür. Temelde her korku bir ölüm korkusudur. Ölümden korkmaktan kurtulursak hayatla korkusuzca yüz yüze gelebiliriz. Ölüme “son düşman” denir; aslında o yenmemiz gereken ilk düşmandır.

17. EVET, SİGARAYI BIRAKABİLİRSİNİZ ! :

Yapıcı ve yıkıcı alışkanlıklar vardır. Bilinçaltı ince eleyip sık dokumaz. Asla yargıda bulunmaz. Verdiğimiz emirleri harfi harfine yerine getirir. Biz emirleri veririz, bilinçaltı yerine getirmek için çalışır. Evet sigarayı bırakabilirsiniz; diğer herhangi bir alışkanlığınızı da yenebilirsiniz. Bu tamamen bilinçaltına verdiğiniz direktiflere bağlıdır. Kişi sigaradan kurtulmak istediğinde, bunun gerçekleşmesi için gerekli her şey yapılacaktır.

18. UYKUSUZLUK HASTALIĞINI YENEBİLİRSİNİZ ! :

Herhangi bir şeye dikkati yöneltmenin zihni uyanık tuttuğu bulunmuş; çoğu zaman uykun içinde geçerli bu. Uykunun mutlaka gerekli olmadığına, bedenimizin uyumadan da ihtiyacı olan dinlenmeyi sağlayabileceğine ikna olursak bizi uyumaktan alıkoyan endişenin hakkından gelebiliriz. Aklın kendini yönetme gücü sayesinde, sonuç olarak bilinçaltının uyku fonksiyonuyla ilgilenmesini sağlayan emirleri zihninize verebilirsiniz. Bir daha uyanık olarak yatakta yattığınızda kendi kendinize şunları söyleyin. “Şimdi uyuyacağım-Tüm bedenim gevşemiş durumda. Aklım dingin. Ben huzurluyum. Şimdi uykuya hazırım.”

19. CESARETSİZLİĞİN ÇARESİ :

Hepimiz ara sıra cesaretimizi yitiririz. Hayatın gerekli bir parçası olmamasına rağmen kimse ona karşı bağışıklı değildir. Cesaretini yitiren insan yalnız olmadığını, herkesin şu yada bu şekilde düş kırıklığına uğradığını anlamalıdır. Cesaretinizi yitirdiğinizi hissettiğiniz an, oturun ve önünüze bir parça kağıt koyun. Özel bir probleminiz varsa tüm ayrıntılarıyla kağıdın bir yüzüne yazın. Sonra, öbür yüzüne mümkün olan tüm çözümleri yazın. Sonra, başka bir kağıt alın ve hayatınızdaki cesaret verici her şeyi yazın. Kazançlarınız, arkadaşlarınız, yetenekleriniz v.s. Artık bitti deyinceye kadar yazın bunları kağıda. Hayatınızdaki cesaret kırıcı şeylerin tümünü de kağıdın öbür yüzüne yazın. Hepsini boşaltın. Bunu yaptıktan sonra, cesaret kırıcı şeyleri sıraladığınız taraftakileri birer birer çizin ve “Bununla işim bitti. Hakkımdaki gerçek bu değil” deyin. Şimdi tüm dikkatinizi hayatınızdaki cesaret verici şeylere yoğunlaştırın. Dikkatimizi verdiğimiz şeyler gelişir, büyür. Dikkatimizi iyiye, olumluya ve doğruya yöneltirsek yaşadıklarımız bunlar olur.

20. KENDİNİ İYİ YÖNETME, SÜREKLİ HUZURDUR :

Her erkeğin ve kadının amacı olan gerçek huzur bir sükunet halidir; rahatsızlık endişe, sıkıntı ve heyecanlardan sıyrılmaktır; hayat ve çevremizdekilerle uyum içinde olmaktır. Yaratıcı olmak için hayatla uzlaşmak gerekir. Her durumda dayanabileceğimiz iyi bir şey bulalım. Eski düşman direnci saf dışı etmenin en iyi yoludur bu. Her durumda olumlu karşılık vermeye çalışın. İyiyi bulun. Eleştiri veya suçlamada bulunmayın Bu yöntemi bir hafta kadar deneyin; sonunda yaratıcılığa giden yolu bulduğunuzu göreceksiniz.

SONUÇ :

A. KİTABIN ANA FİKRİ :

Evrenin en büyük gücüne sahibiz. Bu güç düşüncedir. Yaşamımızı yöneten şey aslında düşünme biçimimizdir. Psikojenez (düşünce+başlangıç) “her şey düşüncede başlar” demektir. Her birimiz evrensel zeka’nın birer fikri ürünüyüz. İster hoşlanalım ister hoşlanmayalım yaşadığımız dünya zihinsel bir dünyadır. Düşünce sonsuzdur. Düşüncenin insan beyniyle sınırlı olduğunu düşünmek bizi yanıltır. İnsan evrensel akılla birlikte kendi hayatını yaratır.

B. KİTABIN GETİRDİĞİ YENİLİKLER :

Düşünme biçimimiz bizi başarıdan başarıya ya da tam bir başarısızlığa götürebilir, bize sevgi ve mutluluk ya da yalnızlık ve sefil bir yaşam verebilir.

C. KİTAP HAKKINDA GENEL DEĞERLENDİRME VE TEKLİFLER :

İnsanın önünde gerçekten yeni bir ufuk açan bu kitapta Evrensel Akıl’ın bilgeliğini kullanabilmemizi sağlayacak,benliği sınırlayan düşünce kalıplarını ortadan kaldıracak, başarısızlığı olağanüstü bir başarıya dönüştürecek bilgiyi ortak bilinçten nasıl elde edebileceğimiz öğretiliyor. Yazar söz ettiği prensiplerin geçerliliğini kanıtlamış bir uzman olarak, yanılmaz bir otoriteyle insanın mucizevi gerçeğini gözler önüne seriyor. Evet hayatımızı, geleceğimizi düşüncelerimizle yaratıyoruz.

% 100 Düşünce Gücü
Jack Ensign
ADDİNGTON KİTABI ÇEVİREN : Birol ÇETİNKAYA

KİTABIN YAYIM MAKSADI Dış dünyadaki her şeyin düşüncenin kullanımı yoluyla halledilebileceğini kanıtlamak.

 

bambaşka coğrafyalarda değişik izlerimi buldum; okyanuslarda, masmavi denizlerde, göllerde, ırmaklarda yüzdüm, dağlarda adım adım kişisel zirvelerimi keşfettim

imagesCAGLSQ5S

Şu 37 yıllık hayatımda, çok güzel, özel insanlarla tanıştım; çok derin, keyifli, leziz, dolu, verimli anları paylaştım; bolca farklı seyahatler ettim, yoğun uçuşlarla yükseldim- arada çakıldım da- ,sıradışı deneyimlere uzandım, bambaşka coğrafyalarda değişik izlerimi buldum; okyanuslarda, masmavi denizlerde, göllerde, ırmaklarda yüzdüm, dağlarda adım adım kişisel zirvelerimi keşfettim; tepelerden atladım; derinliklere daldım; tatla,rengarenk tınılarla doldum taştım; aşkın içinde yoğuştum, buharlaştım, damla damla yağmur oldum…

Evet mutuluğu an be an doyasıya yaşadığımı fark ettim ve bu şansımı çok yoğun hissediyorum bugün. Bu gerçekten çok güzel bir his dostlarım, daima yaşayalım!
Ebru Öztürk

NE İÇİNDEYİM ZAMANIN…

 

 

Ne içindeyim zamanın

, Ne de büsbütün dışında;

Yekpare, geniş bir anın

Parçalanmaz akışında.

Bir garip rüya rengiyle

Uyuşmuş gibi her şekil,

Rüzgarda uçan tüy bile

Benim kadar hafif değil.

Başım sükutu öğüten

Uçsuz bucaksız değirmen;

İçim muradına ermiş

Abasız, postsuz bir derviş.

Kökü bende bir sarmaşık

Olmuş dünya sezmekteyim,

Mavi, masmavi bir ışık

Ortasında yüzmekteyim.

Ahmet Hamdi TANPINAR

Şiir kategorisinde yayınlandı. Etiketler: . Leave a Comment »

Asıl Önemli Olan Şey, Dünkü Halimizden Üstün Olmamızdır…

HİNT MİTOLOJİSİNE GÖRE :

 

Tanrı;
Yaprağın hafifliğini, ceylanın bakışını, güneş ışığının kıvancını,
Sisin gözyaşını aldı;
Rüzgârın kararsızlığını, tavşanın ürkekliğini buna ekledi.
Onların üzerine
Taşların sertliğini, balın tadını, kaplanın yırtıcılığını, ateşin yakıcılığını,
Kışın soğuğunu, saksağanın gevezeliğini, kumrunun sevgisini kattı.
Bütün bunları karıştırdı, eritti ve kadını yarattı.
Yarattığı kadını, erkeğe armağan etti.

Tanrı;
Kaplumbağanın yavaşlığını, boğanın bakışını,
Fırtına bulutlarının kasvetini,
Tilkinin kurnazlığını, boranın dehşetini aldı;
Sülüğün yapışkanlığını, kedinin yaramazlığını,
Hindinin kabarışını,
Gergedan derisinin sertliğini onlara ekledi.
Bunların üzerine
Ayının kabalığını, bukalemunun şıpsevdiliğini,
Sivrisineğin vızıltısını kattı ve erkeği yarattı.

Sonra ne oldu bilin bakalım!

TANRI,
YARATTIĞI ERKEĞİ KADINA VERDİ Kİ: ONU ADAM ETSİN…

(GOGLAR – KÜLTÜR, SANAT, ZAMAN)

7 Mayıs Kırmızı Ayakkabı Giyme Günü Kutlu Olsun…

Yağmur yağarken ben böyle bir saray yerine, eğer bir tavuk kümesi görsem, ıslanmamak için belki de bu kümese girerdim.

images[9]

Güzel bir yazı . . .
Yağmur yağarken ben böyle bir saray yerine, eğer bir tavuk kümesi görsem, ıslanmamak için belki de bu kümese girerdim. Yaşamda tek amacımız ıslanmamak olsaydı, kümes ile saray arasında fark olmazdı” demiştir Dostoyevski.
Bir düşe bağlanırcasına yaşamak…
Kadını kendisine sıra dışı gelen güzelliği yüzünden ayırır erkek diğerlerinden.
Bir şekilde başkası gibi değildir ve bu yüzden ona âşık olur.
Burnu, göz kapakları, elleri, dişleri ya da belki ten rengidir ilgisini çeken.
Sonra kişisel özelliklerine takılır kafası,
Kahkahası, durgunluğu, düşünce biçimi, becerisi ya da beceriksizliği, dişiliği veyahut çocuksuluğu hoşuna gitmeye başlar…
Derken kokusunu keşfeder.Banyodan yeni çıkmış ıslak halini, sabah uykudan kalktığında gülen şiş gözlerini, makyajsız cildini, ojesiz tırnaklarını sever…
Evet, o asla başkaları gibi değildir.Bu yüzden “erkeğin sevdiği” kadın olur.
Sonra kendisine gösterilen minicik, küçücük güzel şeyler yüzünden sevmeye başlar kadın erkeği.
Sevilmenin tadını da alır erkek böylece…
Sevdiği tarafından sevilmek gibisi yoktur zaten…
Ama sevilmeye, çok sevilmeye başlayınca tuhaflaşır insan bünyesi…Her ruh çok sevilmeyi kaldıramaz.
Ve kadın sevmeye başladı mı, kendini kaybeder…
Sevdiği erkeğin hayatını ele geçirmeye başlar.Başlangıçta erkek için de hoş bir durumdur bu.
Üstünü başını toparlayan, evini çekip çeviren, önüne düzenli olarak yemekler koyan, kusursuz bir huzur sunan kadının bu sahiplenmesi muhteşem gelir erkeğe.
Muhtemel bir savaş alanından ne kadar da uzak görünmektedir o konforlu ilişki başlangıçta.”Seni çok seviyorum” diyen, hastayken ateşine bakan, bir demet çiçekle çıkıp gelen, gün içinde arayıp soran erkeğin bu ekonomik sevme stili karşısında “sevmeyi” abartır kadın.
Adamın gardırobunu düzenleyerek başlar işe; sonra beynini, yıllık plânını, arkadaş ilişkilerini düzenleme isteğiyle devam eder…
Mutfakta birikmiş bulaşıkları yıkar gibi erkeğin telefon defterinde de bir temizliğe girişme isteğiyle dolup taşar…
Çünkü bu arada karşılıklı tavizler verilmiştir.
Erkek o güzellikten rahatsızlık duymaya başlamıştır.
En azından saç renginin daha “normal”, tırnak boyasının kırmızı olmamasını, mümkünse pantolonların bol, eteklerin uzun olmasını ister.
Mesai saatlerine, iş yeri başarılarına, bazı dul ve bekâr kız arkadaşlara, eski dostluklara, geleceğe dair kişisel plânlara gıcık olmaktadır.
Kısa küskünlükler, uzun suskunluklara dönüşür…
Uzun suskunluklar küçük arızaların büyümesine sebep olur.
“Neden herkes sıradan bir huzur yaşarken bu ilişkide sıra dışı bir bozukluk var” sorusu hep havadadır artık.
Beraberlik standart bir kümese dönüşür.İki taraf da birbirlerinin güzel, farklı, olağanüstü her özelliğini yolup atmak ve bu standart kümeste iki büklüm yaşamak için dövüşmeye başlar.
Dövüşürler, didişirler ve kümesin tellerinde bir delik açabilen dışarı kaçar…
Sonrası ise hepinizin bildiği hikâye…
Sevmenin bir zamanı, stili ve standardı yok.
Artık biliyorum!
Bence çıkarılıp bırakılmış bütün renkli tüyleri, taşları yeniden takıp takıştırıp, sıra dışı delilikler yaşamanın zamanıdır . . .

ALINTI

BEYLER EZBERLEYİN DERİM:)) DAHA DA KIZI TAVLAYAMIYORSUN YUH YANİ:)))

Hoşlandığın kadına papatyalar vermelisin, hatta vermesen de olur ”şu topraklarda bir yerlerde senin için yaşayan papatyalar var.” desen yeter. İşte o papatyalar nasıl yerinde güzelse, sende benim yanımda öyle güzelsin. Bizi koparmasınlar…

Daha size ne yapayım…:)))

Allah Belamı Versin Ki Kampanya Varmış…