
Şu birbirini yeni tanıyan insanların kullandığı beylik cümlelerin hastasıyım:
Kaç yaşındasın ?
Nerede çalışıyorsun ?
Kaç kardeşsin ?
Evlendin mi?
Kaç çocuğun var?
Nerede yaşıyorsun?
Nerede okudun ? böyle böyle devam eder işte…
Bense esas şu soruları sormak isterim…
Unutamadığın kim var?
Pişmanlıkların neler?
Şu anda istediğin işi mi yapıyorsun?
Mutlu musun?
Yüreğinle mi, mantığınla mı hareket edersin?
Seni en mutlu eden üç anı nedir?
Nelere öfkelenirsin?
Nerede yaşamak isterdin?
İçinde kalan şey nedir?
Değiştirebilecek olsan hayatında neyi değiştirirdin?
Birini hayatına almaya hazır mısın?
Yalnız kalmaktan hoşlanır mısın?
Karşındakine özen gösterir misin?
Takıntılı mısın?
Ama yyooo biz etiketleri o kadar severiz ki, iş, para, mevki, nerede oturduğu, ne kadar kazandığı o kadar önemlidir ki, esas olanı gözden kaçırırız. Ruhunu yani… Daha doğrusu ruhundaki fırtınaları… Halbuki bizi esas etkileyecek yer orası değil midir?Artık şu yüzeyselliği bırakıp, ruhlara giriş yapmaya ne dersiniz? Sağlıcakla, –
“Bir Zen Öğretmeni beş öğrencisinin bisikletleriyle pazardan geldiğini görmüş. Öğrenciler bisikletlerinden indiğinde, öğretmen sormuş:
“Niçin bisiklete biniyorsunuz?”
Öğrencilerden ilki “Bisiklet, bu patates çuvalını taşıyor. Onları sırtımda taşımak zorunda kalmadığıma memnunum!” diye yanıtlamış.
Öğretmen övgüyle “Akıllı çocuksun. Yaşlandığında benim gibi kambu…r yürümeyeceksin.” demiş.
İkinci öğrenci ” Yoldan aşağı inerken yanından geçtiğim ağaçları ve kırları izlemeyi seviyorum” yanıtını vermiş.
Öğretmen “Gözlerin açık ve dünyayı görüyorsun” diyerek onu da övmüş.
Üçüncü öğrencinin yanıtı “Bisikletime bindiğimde “nam myoho renge kyo” nakaratını tekrarlamak beni hoşnut ediyor” olmuş.
Öğretmen ona da övgü dolu sözlerle ” Zihnin yepyeni bir tekerlek gibi kolaylıkla akıp gidecek” demiş.
Dördüncü öğrencinin yanıtı “Bisikletimi sürerken, tüm varlıklarla ahenk içinde olurum” olmuş. Öğretmen menunlukla ” Fenalık ve zarara yol açmaktan kaçınmanın altın yolunda ilerliyorsun” demiş.
Beşinci öğrenci “Ben bisiklet sürmek için bisiklete biniyorum” diye yanıtlamış aynı soruyu. Öğretmen beşinci öğrenciye doğru gitmiş, ayaklarının dibine oturmuş ve “Senin talebenim” demiş.”
