Avustralya’da bir plajda gel-git sonrasında çamur içinde sıkışmış bir at

Avustralya’da bir plajda gel-git sonrasında çamur içinde sıkışmış bir at, sahibi olan kadının inanılmaz sadakat öyküsünü oluşturdu. Sular yükselince çamura sapl…anan 500 kilo ağırlığındaki Astro, kurtarma ekipleri gelene dek 3 saat boyunca sahibi Nicole Graham tarafından insanüstü bir mücadeleyle boynu yukarda tutularak yaşam savaşını kazandı. [ahmet]

Müthiş ikili, zerdeçal & zencefil


Önemli bir nokta da kış hazırlıklarını yaparken listenize zerdeçal ve zencefilden zengin basit besinler eklemeyi unutmamanızdır. her gün yarım bardak yoğurda ekleyeceğiniz birer çay kaşığı toz zencefil …ve toz zerdeçal müthiş bir kış desteğidir ve bir “bağışıklık hapı” gibidir. bu karışıma ekleyeceğiniz bir çay kaşığı tarçın ve bir çay kaşığı sızma zeytinyağı ile de tam bir “bağışıklık kokteyli” elde edeceğinizden emin olabilirsiniz. Çözüm: Zerdeçal, zencefil, tarçın ve zeytinyağlı bir kase doğal yoğurt.
Toz zencefil yok ise biraz taze zencefil rendelenip, bir çay kaşığı çörek otu da eklenebilir.
Bitki Alemi kategorisinde yayınlandı. Etiketler: , . Leave a Comment »

Yoga’da Güneşi Selamlama Uygulaması…

1. Namaste Tadasana (Dağ Duruşuna Selamlamada); Ayak başparmakları ve topuklar bitişik, dizler gergin, kalça sıkı, kollar bedenin yanında gevşek, omuzlar aşağıda ve geride, boynun ön bölümü ve yüz de gevşek, çen…e yere koşut ve başın tepesi en yukarıda. Avuçlarını kalp çakranın önünde birleştir ve göğsünün arasına yerleştir. Uzun ve derin soluklar. Soluk alırken karın bölgene gönder, o bölgendeki genişlemeyi, soluk verirken ise o bölgendeki gevşemeyi duyumsa…

2. Urdhva Hastasana (Eller Yukarda Duruşu); Soluk alırken eller yukarı, ellerini izle ve hafifçe belden geriye bükül ve ellerine bak…

3. Uttanasana (Öne Bükülme Duruşu); Soluk verirken kollarını yukarıdan aşağı çevir, kalçadan öne doğru bükülürken çene göğüsde, yüzün dizlere yaklaştı, eller ayakların yanında, avuçların yere değme koşulu yok, dizler gergin…

4. Anjaneyasana (Hamle Duruşu); Soluk alırken dizler büküldü, avuçlar yerde ve arsı omuz uzaklığı, sağ ayak arkaya, sağ diz yerde, sol alt bacak yere dik açı, belden hafifçe bükül, yukarıya bak…

5. Plakasana (Kereste Duruşu); Soluk verirken sol ayak da sağın yanında ve ayaklar arası kalça uzaklığı, ayak parmakları bükülü…

6. Balasana (Çocuk Duruşu); Soluk alırken dizler yerde, verirken kalça topukta alın yerde. Ayak parmakları bükülü…

7. Sashtanga Namaskara (Sekiz Noktayla Selamlama); Soluk alırken dizler üzerine doğrul, verirken göğüs eller arasında alın yerde. Kalça hafifçe yukarda. Ayak parmak uçları 2, dizler 4, göğüs 5, eller 7 ve alın 8 noktayla selamlama…

8. Urdhva Mukha Svanasana (Yukarı Bakan Köpek); Soluk alırken tüm bedeni yerden kaldır, belden bükül yukarı bak…

9. Aşağı Bakan Köpek Duruşu (Adho Mukha Svanasana); Soluk verirken beden ters V biçiminde, el parmaklarının arası açılsın, dizler olabildiğince bükülmeden, çene dizlere yaklaşsın, çene göğüse yaklaşmasın, baş tam kollar arasında ve başın arkası-sırt aynı çizgide…

10. Balasana (Çocuk Duruşu); Soluk alırken dizler yerde, verirken kalça topukta alın yerde. Ayak parmakları bükülü…

11. Anjaneyasana (Hamle Duruşu); Soluk alırken sağ ayak eller arasında, sol diz yerde, sağ alt bacak yere dik açı, belden hafifçe bükül, yukarıya bak…

12. Uttanasana (Öne Bükülme Duruşu); Soluk verirken sol ayak da sağın yanında, ayak başparmakları ve topuklar bitişik, çene göğüse ve yüz dizlere yaklaştı, eller ayakların yanında, avuçların yere değme koşulu yok, dizler gergin…

13. Urdhva Hastasana (Eller Yukarda Duruşu); Soluk alırken kollar, dirsekler bükülmeden, aşağıdan arkadan yukarı, avuçlar yukarıda birleşti. Hafifçe belden geriye bükül ve ellerine bak…

14. Namaste Tadasana (Dağ Duruşuna Selamlamada ); Soluk verirken avuçlar göğsün arasına yerleşti, çene yere koşut

YARARLARI:
Bütün eklemleri çalıştırır, nemlendirir ve dayanıklılığını arttırır. Temel kasları güçlendirir. Bacakların ve omurganın esnekliğini, karın bölgesindeki yağ oranının azalmasını sağlar. Dolaşım ve boşaltım sistemini düzenler. Bedeni canlandırır.

Suryanamaskar Mantraları

Her bir turun başında namaskar mudradayken, aşağıda gördüğünüz mantralar geleneksel olarak tekrar edilir.

1. tur: Aum Mitraya Namah

2. tur: Aum Ravaye Namah

3. tur: Aum Suryaya Namah

4. tur: Aum Bhanave Namah

5. tur: Aum Khagaya Namah

6.tur: Aum Puşne Namah

7. tur: Aum Hirangarbhaya Namah

8. tur: Aum Mariçaye Namah

9. tur: Aum Adityaya Namah

10. tur: Aum Savitre Namah

11. tur: Aum Arkaya Namah

12. tur: Aum Bhaskaraya NamahDevamını Gör

Kötü Günümde Benden Uzak Durun Yoksa Karışmam!

Egonuz Mu Patladı? Samanyolunda Ufacık Bir Nokta Olduğunuzu Hatırlayın…

Size Yardım Eden İnsanları Asla Unutmayacağınız Gibi Sizi Zor Durumda Bırakan İnsanları Da Unutmazsınız…

Refleksoloji Hakkında…

Refleksoloji`ye göre, her ayak aslında vücudun toksinlerden arındırma işleminde görev alan bir kanaldır, iletim hattıdır. Ayağınızın tabanı, 60`dan fazla refleksoloji noktası içerir, bu da vücudunuzda enerjik olarak oldukça aktif bir yer ol…duğu anlamına gelir. Bodydetoks cihazı uygulamaları, ayaklarınızın tabanı aracılığı ile toksinleri çıkararak vücudunuzun detoksifliye olmasına yardım eder. Ayak   tabanının merkezi ön bölgesi, böbreklere ve karaciğere karşılık gelir. Ayak banyosu sırasında, su elektrik akımı ve manyetik alan ile karşılaştığında arındırılma işleminin başladığı gözlemlenir. Bu arındırma işlemi, hücrelerin sağlıklı duruma dönmeleri ve yıllarca hücrelerde biriken atıkların vücuttan atılması için gerekli olan doğru frekansla sonuçlanır. Bu iyileştirici detoks işlemi ayrıca diğer terapilerin etkisini arttırır.
Bio-enerjiyi (beden sıvılarında mevcut olan yaşamsal enerji kuvveti) temizlemek, dengelemek ve artırmak için kullanılır. Bu ünite piyasada bulunan en iyi detoks ürünleri arasındadır.
İnsan vücudu elektrik ile yüklüdür çünkü hücrelerimizde elektrik vardı. Vücudun rahatsızlık ve sorunları sağlıklı hücrelerle uyuşmayan titreşimli frekanslara sahiptir; bu şekilde, onlar hücrelerin doğal osilasyonunun ve polaritesinin bozulmasına yol açar. Bu bozulma zarar gören her hücrede dengesizlik ve kaos meydana getirir. Hücreler dengesiz bir durumda iken, ağır metallerin, parazitlerin ve diğer toksinlerin atılması da dahil olarak, iyileşmek için gerek duyulan vücut fonksiyonlarını kolaylaştıramazlar.
Fakat hücreler tamamen yüklüyken daha çok oksijen alırlar ve elektriksel denge durumunu yaşayabilirler ki bu sağlıklı bir durum, canlılık, esenlik hissi ile sonuçlanır ve vücudun kendisini iyileştirmesini sağlar.
Bu denge, farkındalık hissimizi ve zihin/beden/ruh bağlantı hissimizi artırır. Karanlık alan çalışmaları makinenin oksijen düzeylerini önemli ölçüde artırdığı göstermiştir. Nefes aldığınız havanın içindeki engellenemez tehlikeli toksinlerle zehirlendiğinizi biliyor musunuz? Peki ya içtiğiniz su? Yedikleriniz? Yorgunluk ve gerginlik gibi şikayetleriniz var mı? Daha fazla sıkıntı çekmeyin. Artık enerjinize, canlılığınıza hatta formunuza yeniden kavuşabilirsiniz. Çok daha genç görünmek ve hissetmek için zindeliğinizi geri kazanın. Hem de pahalı vitaminler, özel diyetler ya da egzersiz makineleri olmaksızın! İşin sırrı arınmak!

YASAL UYARI:
Bu paylaşım kişileri bilgilendirmek, amacıyla hazırlanmış olup, sağlık hizmeti vermemektedir.Sitedeki bilgiler hiçbir şekilde hastalıkların tanı veya tedavisinde kullanılmamalıdır.Tanı ve tedavi mutlak bir doktor tarafından yapılması gereken son derece ciddi işlemlerdir.Site içeriğinin bu şekilde tanı ve tedavi amacıyla kullanımından doğacak tüm sorumluluk ziyaretçiye, kullanıcıya aittir.Bu siteyi ziyaret eden kişiler bu uyarıları kabul etmiş sayılırlar.Tıp bilgileri, kullanılan tanı ve tedavi gereçleri hızla değişmektedir.Bir bilgi, yöntem veya gereç çok kısa sürede terk edilebilir.Sitedeki bilgiler hergün güncelleştirilemediğinden her bilgi
Ortaya Karışık kategorisinde yayınlandı. Etiketler: . Leave a Comment »

Gelecekle Neden Bu Kadar Çok İlgileniyoruz…

196170_10150122825769279_5462373_n[1]

 

 

Bir gün en yaşlı ve en ürkütücü kahin , deveciye , neden bu kadar gelecekle ilgilendiğini sormuştu .

– Bir şeyler yapabilmek için , diye yanıtlamıştı deveci .Ve olmasını istemediğim şeyleri tersine çevirebilmek için .

– o zaman bu senin geleceğin olmaz ki , diye yanıtladı kahin

– Ama belkide olacaklara kendimi hazırlamak için geleceği öğrenmek istiyorum .

– Bunlar iyi şeylerse hoş bir süpriz olacaklar , dedi kahin .Kötü şeylerse daha gerçekleşmeden acı çekeceksin …

(Simyacı~Paulo Coelho)

MUZ KABUĞUNUN BİLMEDİĞİMİZ 5 FAYDASI..!!

<img class="alignleft" alt="Fotoğraf: Bütün Anneler Burada
MUZ KABUĞUNUN BİLMEDİĞİMİZ 5 FAYDASI..!!

1- Muz kabuğunın içini sivrisinek ısırıklarına sürdüğünüzde, kaşıntısını ve şişkinliğini alır

2- Ayaklardaki nasırların yumuşaması için, muz kabuğunun içini sıyırın, bir kaşık kadar olduğunda nasırın üzerine koyun, üstünü sarın. Birkaç saat sonra açıp temiz su ile yıkayın. Ya da direk muz kabuğunu sarabilirsiniz nasırınıza.

3- Muzun kabuğunu akneleri geçirmek üzere, üstüne sürebilirsiniz.

4- Diz ağrılarının geçmesine yardımcı olmak için muz kabuğuyla dizleri ovun

5- İçindeki potasiyum ve yağlarla çok iyi bir ayakkabı cilasıdır. Muz kabuğunun içiyle ayakkabınızı ovun sonra bez ile temizleyin.” src=”https://fbcdn-sphotos-b-a.akamaihd.net/hphotos-ak-prn1/c0.0.365.365/p403x403/45951_458936260839381_186514520_n.jpg&#8221; width=”363″ height=”246″ />

1- Muz kabuğunın içini sivrisinek ısırıklarına sürdüğünüzde, kaşıntısını ve şişkinliğini alır

2- Ayaklardaki nasırların yumuşaması için, muz kabuğunun içini sıyırın, bir kaşık …kadar olduğunda nasırın üzerine koyun, üstünü sarın. Birkaç saat sonra açıp temiz su ile yıkayın. Ya da direk muz kabuğunu sarabilirsiniz nasırınıza.

3- Muzun kabuğunu akneleri geçirmek üzere, üstüne sürebilirsiniz.

4- Diz ağrılarının geçmesine yardımcı olmak için muz kabuğuyla dizleri ovun

5- İçindeki potasiyum ve yağlarla çok iyi bir ayakkabı cilasıdır. Muz kabuğunun içiyle ayakkabınızı ovun sonra bez ile temizleyin.

”Hayatın amacının ‘mutlu’ olmak olduğuna inanmam. Bence hayatın amacı: yararlı, sorumlu ve şefkatli olmaktır. En önemlisi fark yaratmaktır; katkıda bulunmak, bir şeyi temsil etmek, yaşamış olmakla bir değişim meydana getirmektir.”

<img class="alignleft" alt="Fotoğraf: Ey benim canıma can katan hayatım; perdeyi kaldır…

Ey benim gamıma, kederime ortak olan, nerde olursam olayım, daima benimle beraber bulunan Rabbim…

Ey geceleri bana dost olan sevgili…

Ey vakitli, vakitsiz benim yalvarışlarımı yakarışlarımı duyan,

Ey varlığımın bütün zerrelerine sevgi ateşi salan Rabbim…

Sen, bütün şekillerden münezzehsin, berîsin; canlardan bile temizsin! Suretin, şeklin yok! Fakat, benim bütün şekillerimin mıknatısısın;

Bütün varlığım, Sana doğru koşmada, Sen’de yok olmadadır…

Bu gece kimselerin gelmediği tenha gecelerden biridir.

Benim kimsesizliğime acı, lütfet ve gel…

Gel de, bu tenha gecede, Sana sevda defterimi okuyayım,

Seni ne kadar çok sevdiğimi uzun uzun anlatayım…

Hz. Mevlana” src=”https://fbcdn-sphotos-b-a.akamaihd.net/hphotos-ak-ash4/c67.0.403.403/p403x403/321090_491510240888056_1176131333_n.jpg&#8221; width=”239″ height=”288″ />”Hayatın amacının ‘mutlu’ olmak olduğuna inanmam. Bence hayatın amacı: yararlı, sorumlu ve şefkatli olmaktır. En önemlisi fark yaratmaktır; katkıda bulunmak, bir şeyi temsil etmek, yaşamış olmakla bir değişim meydana getirmektir.”

[Leo C. Rosten]

KOŞULSUZ SEVGİ

<img class="alignleft" alt="KOŞULSUZ SEVGİ

Hayatın iniş ve çıkışları vardır. Çoğumuz bu oyuna kapılır gideriz. İşler yolundayken kendimizi mutlu hissederiz, bozulunca üzülürüz. Yaşama bu tür bir yaklaşım güçsüz bir yaklaşım biçimidir. Dalgalarla sürüklenen dal parçası gibisin demektir. Akıntıya göre gidersin. Şu anda bir yönde gidiyorsun, bir sonraki anda başka bir yöne. Oysa yaşam oyununu iyi oynamanın yolu, tüm yargılardan olabildiğince kurtulmak ve hafiflemektir. Ve şöyle doğal bir duruşu gerektirir: “Başıma gelen her şey güzeldir. Kusurlu oluşumuz, yaptığımız yanlışlar ve onlardan aldığımız dersler yaşamımıza anlam katar…”

Başarılı olmak, daha çok şey yapmakla değil, daha çok şey olmakla ilgilidir. Aslında biz yaşamda istediğimiz yere varıyor değiliz, gerçekte olduğumuz şeyi gün yüzüne çıkarıyor ve onu madde dünyasına indiriyoruz.

Doğu Bilgeleri der ki; “Yaşamında sevmediğin, sinir olduğun ve sıkıntıya girdiğin şeylerin hepsi şu andaki sınıfında öğrenmen gereken dersleri içeren araçlardan başka bir şey değildir. Bu sınıfı geçmelisin ki bir sonrakine başlayabilesin.”

Özünde bütün insanlar iyidir. Saldırmak, suçlamak, yargılamak yerine koşulsuz sevgi ve anlayışa ulaşmayı hedef edindiğimizde, daha yüce ve aydınlanmış tepkiler vermek zorunda kalır, eskiden olduğu gibi davranmayı kendimize yakıştırmamaya başlarız. Yüreğinde gerçek sevgiyle karşılaşan hiçbir insan, yüreğinden uzak kalmaya dayanamaz. Işık girdiğinde, bütün gölgeler yok olur.

Değişim

Biz davranışlarımızı değiştirdiğimizde, insanlar da davranışlarını değiştirmek zorunda kalırlar… Kendini değiştirmek, enerjini ziyan edip karşındakini değiştirmeye çalışmaktan çok daha iyi sonuç verir… Koşulsuz sevginin ilk temel şartı, karşı tarafı suçlamaktan vazgeçip, değişimi kendinden başlatmaktır ki, bu günümüz modern terapi yöntemlerinin de temelini oluşturur.

Olaylara ve yaşananlara bizim bakış açımızın değişmesi, olay veya kişinin değişmesinden çok daha önemlidir. Öfkeyle hareket eden ya da sevgisiz davranın bir insanın, bunun hemen öncesinde bir acı yaşadığını göz ardı etmemek, onunla empati kurmak, kendini onun yerine koymak anlamına gelir. Öfke sergileyen insanların bunu yapmalarının nedeni, incinmiş olmalarıdır. Koşulsuz sevgi incinmiş insanlara daha çok sevgi ve merhamet duymayı, şefkatimizi onlardan esirgememeyi gerektirmez mi?

“Birini bencil buluyorsan, senin içinde de biraz bencillik olmalı.”

Yaşam yolculuğu, zayıf noktalarımızı bulmak, onları iyileştirmek, sonunda da evrenle uyumlu, yasalarla bütünleşen biri haline ulaşmak yolculuğundan başka ne olabilir ki? “Amacın kalıcı huzur ve özgürlükse, seçebileceğin tek yol budur.”

Koşulsuz Sevgi

Her olay ve insan bir sebeple ortaya çıkar. Rastlantı diye bir şey yoktur. Bilgeliğin anlamı, hayatımızdaki insanların bizlere birer ayna oluşudur. Hepsi bizim en parlak ve en karanlık yanlarımızı yansıtır.

Bir başkasının büyüklüğünü takdir edebilmek demek, o büyüklüğü kendi içinde görebilmek demektir.

İnsanların kendi tempolarında yürümelerine ve bizimleyken gerçek benliklerini sergileyecek kadar kendilerini güvende hissetmelerine izin vermeliyiz. Koşulsuz sevginin anlamı budur; Biz onlarla aynı düşüncede olmasak bile onları dilekleri, sevgileri, hayalleri ve yapmak istedikleri konusunda yüreklendirmek, o deneyimi yaşamalarına izin vermektir. “Güçlü bir düş insana umut verir.”

Unutmayalım ki bu gezegen, bizim daha iyi ya da daha kötü oluşumuza göre, da daha iyi ya da daha kötü olacaktır. Onun gidişatında hepimizin rolü var. Bizler tüm eylemlerimiz hatta düşüncelerimizle aktif katılımcılarız. Bu evrensel gerçekleri inkar etmek ya da görmezden gelmek bize yarar sağlamaz. İnkar, gerçeği kabullenmenin acısından kurtulmak için kendine yalan söylemektir. Çünkü insanların yaşadığı en derin kişisel yenilgi, olabileceği kişiyle olduğu kişi arasındaki farktan kaynaklanır. “Dünlerin, bugünlerin içinde fazla zaman işgal etmesine izin verme.”

İç dünyanı ne kadar temizlersen, dış dünyan o kadar güzelleşir ve yaşamın amacı tüm pırıltısı ile açığa çıkar.

Yaşamın amacı nedir?

Yaşamın gerçek amacını bulan birine hiçbir hasım etkide bulunamaz. Nedir Yaşamın Amacı dersek ilginç yanıtlar bulabiliriz. Yaşamın amacı nedir, diye düşündüğümüzde; Neden yaşıyoruz? Biz kimiz? Ve bu gezegende ne yapmaya çalışıyoruz? Yetmiş veya seksen yıllık bir ömür; kendimizi, varoluşu ve evreni anlamak, onun yasalarını uygulamak için yeterli mi? gibi sorulara da yanıt arayan insanlar konumunda oluyoruz.

Dışarı bakan, rüya görür. İçeri bakan, uyanır Yaşamın amacı olgunlaşmak, genişlemek, büyümek, doğa yasalarını anlamaya ve uygulamaya çalışmak, özgürleşmek ve hedefe varmaktır. “Ben yaşamımın hedefini bilmiyorum ki.” demeyin; aslında iç varlığının derinliklerinde herkes hedefini bilir.

Hedefimiz; astrolojik doğum haritamızda da görüldüğü gibi doğarken hazırladığımız yaşam plânımızın gerçekleşmesidir. Yaşam plânımız önceden, yine bizim tarafımızdan tespit edilmiştir ve gerçekleşmek ister. İçinde bize ait mecburi dersler olduğu gibi ödüller, sevinçler ve yeni fırsatlar da vardır. Varoluşun ardı arkası kesilmez, dönüşümleri ve değişimleri, sanki kulağımıza evrenin en büyük sırrını fısıldar gibidir: “Kozmik süreç içindeki rolünü unutma. Sen bir enerji dönüştürücüsüsün. Ruhun senin aracılığınla her gün bir yenilenme yaratıyor ve tüm varoluşun değişimine sen de kendi ölçün kadar katkıda bulunuyorsun.”

NEA” src=”https://fbcdn-sphotos-c-a.akamaihd.net/hphotos-ak-snc7/s480x480/582736_477122695683312_808094381_n.jpg&#8221; width=”234″ height=”289″ />
Hayatın iniş ve çıkışları vardır. Çoğumuz bu oyuna kapılır gideriz. İşler yolundayken kendimizi mutlu hissederiz, bozulunca üzülürüz. Yaşama …bu tür bir yaklaşım güçsüz bir yaklaşım biçimidir. Dalgalarla sürüklenen dal parçası gibisin demektir. Akıntıya göre gidersin. Şu anda bir yönde gidiyorsun, bir sonraki anda başka bir yöne. Oysa yaşam oyununu iyi oynamanın yolu, tüm yargılardan olabildiğince kurtulmak ve hafiflemektir. Ve şöyle doğal bir duruşu gerektirir: “Başıma gelen her şey güzeldir. Kusurlu oluşumuz, yaptığımız yanlışlar ve onlardan aldığımız dersler  yaşamımıza anlam katar…”    Başarılı olmak, daha çok şey yapmakla değil, daha çok şey olmakla ilgilidir. Aslında biz yaşamda istediğimiz yere varıyor değiliz, gerçekte olduğumuz şeyi gün yüzüne çıkarıyor ve onu madde dünyasına indiriyoruz.

Doğu Bilgeleri der ki; “Yaşamında sevmediğin, sinir olduğun ve sıkıntıya girdiğin şeylerin hepsi şu andaki sınıfında öğrenmen gereken dersleri içeren araçlardan başka bir şey değildir. Bu sınıfı geçmelisin ki bir sonrakine başlayabilesin.” Özünde bütün insanlar iyidir. Saldırmak, suçlamak, yargılamak yerine koşulsuz sevgi ve anlayışa ulaşmayı hedef edindiğimizde, daha yüce ve aydınlanmış tepkiler vermek zorunda kalır, eskiden olduğu gibi davranmayı kendimize yakıştırmamaya başlarız. Yüreğinde gerçek sevgiyle karşılaşan hiçbir insan, yüreğinden uzak kalmaya dayanamaz. Işık girdiğinde, bütün gölgeler yok olur.   Değişim   Biz davranışlarımızı değiştirdiğimizde, insanlar da davranışlarını değiştirmek zorunda kalırlar… Kendini değiştirmek, enerjini ziyan edip karşındakini değiştirmeye çalışmaktan çok daha iyi sonuç verir… Koşulsuz sevginin ilk temel şartı, karşı tarafı suçlamaktan vazgeçip, değişimi kendinden başlatmaktır ki, bu günümüz modern terapi yöntemlerinin de temelini oluşturur.

Olaylara ve yaşananlara bizim bakış açımızın değişmesi, olay veya kişinin değişmesinden çok daha önemlidir. Öfkeyle hareket eden ya da sevgisiz davranın bir insanın, bunun hemen öncesinde bir acı yaşadığını göz ardı etmemek, onunla empati kurmak, kendini onun yerine koymak anlamına gelir. Öfke sergileyen insanların bunu yapmalarının nedeni, incinmiş olmalarıdır. Koşulsuz sevgi incinmiş insanlara daha çok sevgi ve merhamet duymayı, şefkatimizi onlardan esirgememeyi gerektirmez mi? “Birini bencil buluyorsan, senin içinde de biraz bencillik olmalı.” Yaşam yolculuğu, zayıf noktalarımızı bulmak, onları iyileştirmek, sonunda da evrenle uyumlu, yasalarla bütünleşen biri haline ulaşmak  yolculuğundan başka ne olabilir ki?  “Amacın kalıcı huzur ve özgürlükse, seçebileceğin tek yol budur.” Koşulsuz Sevgi   Her olay ve insan bir sebeple ortaya çıkar. Rastlantı diye bir şey yoktur. Bilgeliğin anlamı, hayatımızdaki insanların bizlere birer ayna oluşudur. Hepsi bizim en parlak ve en karanlık yanlarımızı yansıtır.

Bir başkasının büyüklüğünü takdir edebilmek demek, o büyüklüğü kendi içinde görebilmek demektir. İnsanların kendi tempolarında yürümelerine ve bizimleyken gerçek benliklerini sergileyecek kadar kendilerini güvende hissetmelerine izin vermeliyiz. Koşulsuz sevginin anlamı budur; Biz onlarla aynı düşüncede olmasak bile onları dilekleri, sevgileri, hayalleri ve yapmak istedikleri konusunda yüreklendirmek, o deneyimi yaşamalarına izin vermektir. “Güçlü bir düş insana umut verir.” Unutmayalım ki bu gezegen, bizim daha iyi ya da daha kötü oluşumuza göre, da daha iyi ya da daha kötü olacaktır. Onun gidişatında hepimizin rolü var. Bizler tüm eylemlerimiz hatta düşüncelerimizle aktif katılımcılarız. Bu evrensel gerçekleri inkar etmek ya da görmezden gelmek bize yarar sağlamaz. İnkar, gerçeği kabullenmenin acısından kurtulmak için kendine yalan söylemektir. Çünkü insanların yaşadığı en derin kişisel yenilgi, olabileceği kişiyle olduğu kişi arasındaki farktan kaynaklanır.  “Dünlerin, bugünlerin içinde fazla zaman işgal etmesine izin verme.” İç dünyanı ne kadar temizlersen, dış dünyan o kadar güzelleşir ve yaşamın amacı tüm pırıltısı ile açığa çıkar. Yaşamın amacı nedir?   Yaşamın gerçek amacını bulan birine hiçbir hasım etkide bulunamaz.

Nedir Yaşamın Amacı dersek ilginç yanıtlar bulabiliriz. Yaşamın amacı nedir, diye düşündüğümüzde; Neden yaşıyoruz? Biz kimiz? Ve bu gezegende ne yapmaya çalışıyoruz? Yetmiş veya seksen yıllık bir ömür; kendimizi, varoluşu ve evreni anlamak, onun yasalarını uygulamak için yeterli mi? gibi sorulara da yanıt arayan insanlar konumunda oluyoruz.   Dışarı bakan, rüya görür. İçeri bakan, uyanır Yaşamın amacı olgunlaşmak, genişlemek, büyümek, doğa yasalarını anlamaya ve uygulamaya çalışmak, özgürleşmek ve hedefe varmaktır. “Ben yaşamımın hedefini bilmiyorum ki.” demeyin; aslında iç varlığının derinliklerinde herkes hedefini bilir.     Hedefimiz; astrolojik doğum haritamızda da görüldüğü gibi doğarken hazırladığımız yaşam plânımızın gerçekleşmesidir. Yaşam plânımız önceden, yine bizim tarafımızdan tespit edilmiştir ve gerçekleşmek ister. İçinde bize ait mecburi dersler olduğu gibi ödüller, sevinçler ve yeni fırsatlar da vardır. Varoluşun ardı arkası kesilmez, dönüşümleri ve değişimleri, sanki kulağımıza evrenin en büyük sırrını fısıldar gibidir:  “Kozmik süreç içindeki rolünü unutma. Sen bir enerji dönüştürücüsüsün. Ruhun senin aracılığınla her gün bir yenilenme yaratıyor ve  tüm varoluşun değişimine sen de kendi ölçün kadar katkıda bulunuyorsun.”

Astroset Astroloji ve Bireysel Gelişim
NEA
Ruhsal Büyüme... kategorisinde yayınlandı. Etiketler: . Leave a Comment »

Aura Koruması:

395284_448150731895299_423862786_n[1]Zaman zaman aura enerjilerinizin zayıfladığı olasıdır.Bunun çeşitli nedenlerinden bazıları; stres, aşırı yorgunluk, sağlığın bozulması ya da çevrenizden birilerinin sizden enerji “hortumlamaları” (dramalar … .). Aura enerjilerinizin şu ya da bu şekilde azaldığını ya da doğrudan doğruya bir aura korunma gereksinimi hissederseniz, hemen;.uygulayabileceğiniz bir yöntem şudur:
Her iki elinizin baş ve işaret parmaklarınızdan birer halka oluşturun ve bu halkaları iç içe geçirin. Kendinizi bembeyaz bir ışıkla sarılı olarak tasavvur edin. Birkaç dakika içinde kendinizi daha canlı ve enerjetik hissedeceksiniz. Eğer her gün karşı karşıya gelmek durumunda olduğunuz kişi ya da kişiler (partneriniz, patronunuz vb.) sizin enerji yitirmenize neden oluyorlarsa, bu yöntemi her gün yinelemeniz yerinde olur.
Sadece zararlı stresten korunmak için vücudunuzu tepeden tırnağa güzel bir gök kuşağına sarılmış olarak tasavvur edebilirsiniz. Bu g…ökkuşağı koruma sadece stresi sizden atmakla kalmayacak, aynı zamanda size enerji vereceği gibi, sizi çevrenizde daha sevilir bir kişi haline getirecektir.
Başka bir yöntem de, doğrudan doğruya ve sadece kendinizi tertemiz ve bembeyaz bir ışığın içinde tasavvur etmektir. Bu korumaya, “koruyucu aura” da denir. Bu koruma size yönelik olumsuz her şeyi yansıtarak uzaklaştıracaktır. Bu beyaz ışığı, bir bakıma “spiritüel bir zırhlı gibi olası olumsuz durumlara karşı kuşanabilirsiniz.
Elbette korunma, tedaviden daha iyi ve akıllıca bir tutumdur. Sağlıgmızla ilgili herhangi bir olumsuzluk sezinlerseniz, bu bir olasılık olsa bill’ yukarıdaki yöntemlerden birini devreye sokrnakta tereddüt etmeyin. Unutmayın ki, eğer bedeninize iyi bakarsanız, o da size bakacaktır ve bunun yararlı sonuçları hemen auranıza da yansıyacaktır..

Kaynak: Bir İZ

Ruhsal Büyüme... kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »

Kelebeğin Rüyası – Fragman

Ortaya Karışık kategorisinde yayınlandı. Etiketler: . Leave a Comment »

70 – 80 – 90′ lı yıllarda mı büyüdün? nasıl oldu da hayatta kalmayı başardın? :)

 <img class="alignleft" alt="Fotoğraf: 70 – 80 – 90' lı yıllarda mı büyüdün?
nasıl oldu da hayatta kalmayı başardın? 🙂

1.- Arabaların emniyet kemeri, kafalıkları,
ve kesinlikle hava yastıkları yoktu.

2.- Arka koltuk tehlikeli değil de eğlenceliydi.

3.- Bebek yatakları ve oyuncaklar renkliydi.
Ya da en azından kurşunlu, muhtelif ,
zehirli maddeler ile boyanmıştı.

4.- Prizlerin, araba kapılarının, ilaç şişelerin
ve kimyasal ev temizliyicilerinin üzerinde,
çocuk kilitleri yoktu…

5.- Kasksız bisiklete biniliyordu.

6.- Steril su şişelerinden değil de bahçe hortumundan,
yada muhtelif başka kaynaklardan su içiliniyordu…

7.- Oyun oynamaya çıkmanın tek şartı,
hava kararmadan önce eve dönmekti.

8,- Cep telefonu yoktu ve hiç kimse nerelerde
gezdiğimizi bilmiyordu. İnanılmaz …

9.- Okul öğlen bitiyordu…
Ve öğlen yemeği için evimize geliyorduk.

10.- Bir sürü yaramız, kırılmış kemiğimiz ve kırılmış dişimiz vardı, fakat hiçbir zaman birileri bu yüzden mahkemeye verilmiyordu.Kendimizden başka kimse sorumlu değildi.

11.- Bolca tatlılar ve tereyağlı ekmekler yiyorduk, ve gerçek şekerli içecekler içiyorduk ve hiç kilo sorunumuz olmazdı
– çünkü hep dışarda oynardık , aktif olarak …

12.- Dört çocuk bir limonatayı paylaşabiliyorduk…
aynı bardaktan içebiliyorduk, ve kimse bu yüzden ölmüyordu.

13.- Playstation, Nintendo 64, X boxes, Vídeo oyunlarımız,
99 kablolu kanalımız , Dolby surround, Cep telefonumuz, Bilgisayarımız, Internet de Chat odalarımız YOKTU.

onun yerine ARKADAŞLARIMIZ vardı bolca!!!

14.- Yürüyerek veya bisiklet ile uzakta oturan arkadaşlarımızı ziyaret edebiliyorduk, kapılarını çalıp hatta çalmıyarak içeri girip onları oyun oynamaya çağırabiliyorduk!!!

15.- Evet dışarda, o acımasız korkunç dünyada!
Korumamız olmadan! nasıl mümkün oluyordu bu?
Tek kale üzerine maç yapardık ve birisi takıma alınmadığında
psikolojik travma oluşmuyordu ya da dünyanın sonu gelmiyordu.

16.- Bazı öğrenciler diğer öğrenciler gibi başarılı değildi ve sınıfta kalabiliyordu. Fakat bu yüzden kimse Psikoloğa ya da Pedagoğa gönderilmiyordu. Kimsede Dislexia, konsantrasyon sorunu veya hiperaktivite yoktu, basitçe o okul yılını tekrarlıyordu.

17.- Özgürlüğümüz , üzüntülerimiz ,
başarılarımız , görevlerimiz vardı.

…ve bunlar ile yaşamayı öğreniyorduk.

Soru: nasıl oldu da bütün bunlara rağmen
hayatta kalmayı başardık???

Ve daha da önemlisi kendi kişiliğimizi bu şartlar altında
nasıl oldu da geliştirebildik???

Sen de bu jenerasyondan mısın? Şimdiki çocuklar büyük bir olasılık ile bizim yaşama şeklimizi sıkıcı bulacaklar – fakat- bizler
çok güzel ve mutlu yaşadık!!

değil mi?

Bunları Biliyor Muydunuz?
Bize Katılın;” src=”https://fbcdn-sphotos-d-a.akamaihd.net/hphotos-ak-ash3/c5.0.403.403/p403x403/524860_10151370561180821_224951532_n.jpg&#8221; width=”258″ height=”251″ />

1.- Arabaların emniyet kemeri, kafalıkları, ve kesinlikle hava yastıkları yoktu. …

2.- Arka koltuk tehlikeli değil de eğlenceliydi.

3.- Bebek yatakları ve oyuncaklar renkliydi. Ya da en azından kurşunlu, muhtelif , zehirli maddeler ile boyanmıştı.

4.- Prizlerin, araba kapılarının, ilaç şişelerin ve kimyasal ev temizliyicilerinin üzerinde, çocuk kilitleri yoktu…

5.- Kasksız bisiklete biniliyordu.

6.- Steril su şişelerinden değil de bahçe hortumundan, yada muhtelif başka kaynaklardan su içiliniyordu…

7.- Oyun oynamaya çıkmanın tek şartı, hava kararmadan önce eve dönmekti.

8,- Cep telefonu yoktu ve hiç kimse nerelerde gezdiğimizi bilmiyordu. İnanılmaz …

9.- Okul öğlen bitiyordu… Ve öğlen yemeği için evimize geliyorduk.

10.- Bir sürü yaramız, kırılmış kemiğimiz ve kırılmış dişimiz vardı, fakat hiçbir zaman birileri bu yüzden mahkemeye verilmiyordu.Kendimizden başka kimse sorumlu değildi. 11.- Bolca tatlılar ve tereyağlı ekmekler yiyorduk, ve gerçek şekerli içecekler içiyorduk ve hiç kilo sorunumuz olmazdı – çünkü hep dışarda oynardık , aktif olarak …

12.- Dört çocuk bir limonatayı paylaşabiliyorduk… aynı bardaktan içebiliyorduk, ve kimse bu yüzden ölmüyordu.

13.- Playstation, Nintendo 64, X boxes, Vídeo oyunlarımız, 99 kablolu kanalımız , Dolby surround, Cep telefonumuz, Bilgisayarımız, Internet de Chat odalarımız YOKTU. onun yerine ARKADAŞLARIMIZ vardı bolca!!!

14.- Yürüyerek veya bisiklet ile uzakta oturan arkadaşlarımızı ziyaret edebiliyorduk, kapılarını çalıp hatta çalmıyarak içeri girip onları oyun oynamaya çağırabiliyorduk!!!

15.- Evet dışarda, o acımasız korkunç dünyada! Korumamız olmadan! nasıl mümkün oluyordu bu? Tek kale üzerine maç yapardık ve birisi takıma alınmadığında psikolojik travma oluşmuyordu ya da dünyanın sonu gelmiyordu.

16.- Bazı öğrenciler diğer öğrenciler gibi başarılı değildi ve sınıfta kalabiliyordu. Fakat bu yüzden kimse Psikoloğa ya da Pedagoğa gönderilmiyordu. Kimsede Dislexia, konsantrasyon sorunu veya hiperaktivite yoktu, basitçe o okul yılını tekrarlıyordu.

17.- Özgürlüğümüz , üzüntülerimiz , başarılarımız , görevlerimiz vardı. …ve bunlar ile yaşamayı öğreniyorduk. Soru: nasıl oldu da bütün bunlara rağmen hayatta kalmayı başardık??? Ve daha da önemlisi kendi kişiliğimizi bu şartlar altında nasıl oldu da geliştirebildik??? Sen de bu jenerasyondan mısın? Şimdiki çocuklar büyük bir olasılık ile bizim yaşama şeklimizi sıkıcı bulacaklar – fakat- bizler çok güzel ve mutlu yaşadık!! değil mi?

Ruhsal Büyüme... kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »

Thai Usulü Fesleğenli Tavuk

<img class="alignleft" alt="Fotoğraf: Thai Usulü Fesleğenli Tavuk

MALZEMELER:

60 ml balık sosu

60 ml limon suyu

1 adet domates (küçük küçük doğranmış)

1 büyük demet fesleğen (ince doğranmış)

2 yemek kaşığı zeytinyağı

3 adet sarımsak(ince doğranmış)

4 adet taze soğan (ince doğranmış)

2 adet küçük kırmızı acı biber (tokumları ayıklanmış ve ince doğranmış)

4 adet tavuk göğsü (ince doğranmış)

250 gr yeşil fasulye (doğranmış)

HAZIRLANIŞI:

Balık sosu, limon suyu, domates, fesleğen ve 1 yemek kaşığı suyu bir kaseye koyup iyice karıştırın.

Wok tavasını ocağa alın ve ocağı yüksek ısıya getirip içine yağı ekleyin.

Sarımsak, taze soğan ve biberleri ekleyip 1 dakika kadar pişirin.

Tavukları tavaya ekleyin ve hafif kahverengileşinceye kadar pişirin.

Yeşil fasulyeleri ve balık soslu karışımı da tavaya ekleyin.

Ocağın ısını düşürün ve tavuklar ve yeşil fasulyeler iyice pişene kadar pişirmeye devam edin.

Sıcak olarak servis yapın.

Mutluluklarla tadına bakmanız dileğiyle…

Afiyet olsun!” src=”https://fbcdn-sphotos-f-a.akamaihd.net/hphotos-ak-snc6/c49.0.403.403/p403x403/6109_10151348671734847_120468151_n.jpg&#8221; width=”363″ height=”236″ />

 MALZEMELER: 60 ml balık sosu … 60 ml limon suyu 1 adet domates (küçük küçük doğranmış) 1 büyük demet fesleğen (ince doğranmış) 2 yemek kaşığı zeytinyağı 3 adet sarımsak(ince doğranmış) 4 adet taze soğan (ince doğranmış) 2 adet küçük kırmızı acı biber (tokumları ayıklanmış ve ince doğranmış) 4 adet tavuk göğsü (ince doğranmış) 250 gr yeşil fasulye (doğranmış)
HAZIRLANIŞI: Balık sosu, limon suyu, domates, fesleğen ve 1 yemek kaşığı suyu bir kaseye koyup iyice karıştırın. Wok tavasını ocağa alın ve ocağı yüksek ısıya getirip içine yağı ekleyin. Sarımsak, taze soğan ve biberleri ekleyip 1 dakika kadar pişirin. Tavukları tavaya ekleyin ve hafif kahverengileşinceye kadar pişirin. Yeşil fasulyeleri ve balık soslu karışımı da tavaya ekleyin. Ocağın ısını düşürün ve tavuklar ve yeşil fasulyeler iyice pişene kadar pişirmeye devam edin. Sıcak olarak servis yapın. Mutluluklarla tadına bakmanız dileğiyle… Afiyet olsun!

Derya Ulucan