Bir Samuray, Zen üstadı Hakuin’ in karşısına dikilip şu soruyu sordu: “Gerçekten de cennet ve cehennem var mıdır?”

Bir Samuray, Zen üstadı Hakuin’ in karşısına dikilip şu soruyu sordu: “Gerçekten de cennet ve cehennem var mıdır?”

 Üstad: “Kimsiniz?” “Bir samurayım.” …“Sen mi?” diye dudak büktü Hakuin , “Kendine baksana bir… Hangi efendi senden doğru dürüst hizmet umabilir?

 Daha ziyade dilenciyi andırıyorsun!” Sinirden kıpkırmızı kesilen samuray kılıcını çekti.

  Hakuin susmak bilmiyordu: “Vay! Kılıcı da varmış! Ama o kadar beceriksize benziyorsun ki nasıl olsa kafamı kesemezsin!” Kanı beynine sıçrayan samuray kılıcını kaldırdı. Ustaya vurmaya hazırdı. O anda Hakuin sakince, “işte cehennemin kapıları böyle açılır” dedi.

  Üstadın serinkanlı tavrına şaşıran samuray kılıcını kınına soktu ve saygıyla eğildi.   Üstad sözünü şöyle bitirdi: “Cennetin kapıları da böyle açılır.”
Ruhsal Büyüme... kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »

Dünyada kan gruplarının dağılımı, kişilik tahlili…

0 RH pozitif Her 100 kişiden 40´ı

0 RH Negatif Her 100 kişiden 7´si

A RH pozitif Her 100 kişiden 34´ü

A RH Negatif Her 100 kişiden 6´sı

B RH Pozitif Her 100 kişiden 8´i

B RH Negatif Her 100 kişiden 1´i

AB RH Pozitif Her 100 kişiden 3´ü
AB RH Negatif Her 200 kişiden 1´i

En eski kan grubunun “O” grubu olduğunu belirtiliyor. “Herkes 0 grubuyken insanlar çok küçük bir alanda yaşıyorlardı, aynı yemeği yiyor, aynı organizmaları soluyorlardı ve bu yüzden değişim gereksizdi. Ancak nüfus arttığında ve göçler hızlandığında değişimler ivme kazandı. Sonrasında gelişen A ve B gruplarının geçmişi ancak 15 bin – 25 bin yıl öncesine uzanıyor. AB grubu ise çok yenidir.” O grubu “Avcı”, A grubu “Çiftçi”, B grubu “Göçebe” ve AB grubu “Modern” olarak değerlendiriliyor.

Kan gruplarına göre kişilik tahlili

O grubu: Kendine güven, cesaret.

A grubu: Sinirli ve hassas.

B grubu: Uyumlu ve yaratıcı.
AB grubu: En çekici ve ilginç…

En cesur ve güçlü “O” grubu

Bu kan grubu taşıyan herkes gücü, dayanıklığı, kendine güveni, cesareti, sezgiyi ve tanrı vergisi bir iyimserliği genetik hafızalarında taşırlar.Melodik mizaç özelliğine sahiptirler. Bunlar yaşamın tadını en iyi çıkaran, dünya nimetlerinden en geniş biçimde yararlanan kişilerdir. Hayati bir melodi gibi yaşar ve kavrarlar.

İçinde bulundukları ortama çok iyi uyum gösterirler. Tüm insanlarla ve bütün varlıklarla anlaşırlar. Onlara ters düşmeden, olumlu ilişkiler kurmayı başararak yaşarlar. Bu engin uyum düzeni içinde, önlerine sunulan olanaklardan rahatlıkla yararlanırlar.

Amaçladıkları sonuca, büyük uğraşlara kalkışmadan, kolayca ulaşırlar. Onların bu başarılarındaki en büyük etken, dış dünyayla, sudaki hidrojenle oksijen gibi uyumlu olmalarıdır.

Modaya, havaya, zamana hemen uyuverirler. Herhangi birine çok değişik ve ters gelebilecek bir ortam düşünelim. Onlar bu ortam içinde dağılıp şaşırmaz, ürküp sinmez, bir köşeye çekilip donup kalmazlar. Hemen uyum gösterirler. Sivri ve uç düşünceleri, aykırı fikir ve eğilimleri yoktur. Sağlıklı bir bünye ve iyimserlikle desteklenmiş liderlik özellikleri (güç, etki, güvenirlik) ve başarı için gerekli güdüler size kalan 0 grubu mirasıdır.

En paylaşımcı “A” grubu

Kalabalık insan toplulukları ve yerleşik ama daha kırsal yaşam gerilimleri baş edebilmek üzere ortaya çıkmıştır. Psikolojik özelliklerinin bazıları, kalabalık çevresel kitlelerin ihtiyaçlarına katlanabilmekle gelişir. Uyumlu mizaç özelliğine sahiptirler. Bu grup içinde yer alanlar, duyan, hisseden, sürekli olarak araştıran, çevrelerindeki kişiler ile bağlantı ve uyum sağlamaya çalışan kişilerdir. Dış dünyadaki tüm değişikliklere karşı duyarlıdırlar. Ancak aşırı duyarlılıkları, çevrelerinde büyük uyum güçlüğüne düştüklerinde onların geriye doğru kaçmalarına ve içlerine kapanmalarına neden olur.

Uyumlular, içinde bulundukları toplumun en ilgi çekici ve en renkli varlıklarıdır. Ancak dayanma ve uyum sağlama yeteneklerinin yetersiz kaldığı ortam ve koşullarda çözülürler. Acınacak, zavallı insanlar olurlar.

Büyük bir olasılıkla, bu oluşumun içindeki bireyde olması gereken en önemli özellik, paylaşımcı yapıdır. İlk A´lar, karmaşık bir hayatın meydan okumalarına karşı duyarlı, kurnaz, istekli ve akıllı olmak zorundaydılar.
Ancak bütün bu niteliklerin tek bir yapıda toplanması gerekiyordu. Belki de bu bugün bile A´ların daha gerilimli bir yapıya sahip olmalarının bir nedenidir. Sıkıntılarını içlerine atarlar. Fakat patladıklarında da dikkatli olmalısınız. O gruplarının çok başarılı olduğu gerilimli ve sıkışık liderlik pozisyonlarına A´lar pek uygun değildir. Bu onların lider olamayacakları anlamına gelmiyor. Ama içgüdüsel olarak, çıkar gözeten liderliği istemezler. A kan grubunda diğer gruplardan daha az grip görüldüğü bilinmektedir. Ayrıca virüslerin etkisi, AB grubunda da diğer gruplara göre daha azdır.

En uyumlu “B “grubu

Irkların karışması, yeni topraklar ve yabancı iklimlerle karşı karşıya kalan ilk B gruplarının yaşamlarını sürdürebilmek için uyumlu ve yaratıcı olmaları gerekiyordu. B grupları yerleşik A grupları kadar düzenli ve uyumlu bir konfora gereksinim duymazken O grularından da daha az kararlılık sahibidirler. Bu özellikler B gruplarının her hücresinde mevcuttur. Biyolojik olarak B gruplar diğer gruplardan daha uyumludur. Ritimli mizaç özelliğine sahiptir. Davranışlarında akılcı, sistemli, düzenli ve iradelidir. Başkalarının tepki ve eğilimlerini dikkate almaksızın, kendi düşünce ve kararları doğrultusunda ilerler. Onu bir demiryolu üzerinde giden, önüne çıkan engelleri ezen veya birlikte sürükleyen bir lokamotife benzetebiliriz.

Çevrelerine egemen olmak ve yönetmek isterler. Gözüpek, inatçı, otoriter ve serttirler. Mantık ve irade, onlarda daima duygulardan daha önce gelir. Bu mizaca sahip bulunanların tipi, asker, uzman ve danışmandır.
Bir çok yönüyle B grupları bütün olası seçeneklerin en iyisine sahiptirler. A gruplarının zihinsel ve duygusal olarak uyarılmış edimlerinin yanı sıra O gruplarının saldırgan ve keskin fiziksel tepkilerine ait öğeleri de içlerinde barındırırlar. B gruplarının farklı kişiliklerle daha kolay ilişkiye girebilmelerinin nedeni, genetik doğaları gereği daha uyumlu olmalarındandır. Çünkü kendilerini rekabet ve savaşlara karşı daha az eğilimli hissederler. Onlar diğerlerinin bakış açısından da bakabilirler. Empati yetenekleri vardır.

En çekicisi “AB” grubu

Bu grup sinirli ve hassas A´larla dengeli B´lerin birleşmesiyle oluşmuştur. Sonuç ise tinsel, yaşamın özellikle sonuçlarının pek farkında olmadıkları bir takım etkenlerini kucaklayan, biraz parça parça bir karakterdir. Kompleks mizaç özelliği gösterirler. diğer üç mizacın tüm özelliklerini, karmaşık ve karışık bir biçimde bu kümede yer alan kişilerde görülür. Bu üç özellik, farklı yoğunluklarla bir arada bulununca, kişi birbiriyle uyuşmaz eğilimlerin elinde adeta oyuncak olur.

Böyleleri, dengeleri için gerekli olan dinamik bir düzenleme, güçlü bir irade ve iyi bir disiplinle karşılaşana değin, çelişen, karmaşık duygu, düşünce ve eğilimlerin elinde bocalayan, kaprisli, kararsız ve tutarsız bir kişi olur çıkarlar. Bununla birlikte çevrelerine önem vermeleri, sosyal tutum ve yargıları önemsemeleri, mantıklı düşünme yetisine sahip olmaları gibi olumlu yönleri onları başarıya ulaştırabilir.” Çoğu kez onlar detaylarla uğraşıp kendilerini yormazlar. AB grubu, kan grupları arasında en çekici ve en ilginç olanıdır. Ama onların doğal karizması ardında hep kırık kalpler bırakır.

Kan grupları arasında AB çok ender görülür. A grubuyla B grubunun karışmasından meydana gelen bu kan grubuna dünya nüfusunun ancak %5 ´i dahildir.Ve de bu grup,kan gruplarının en yenisidir.Bundan 10-12 yüzyıl öncesine kadar böyle bir kan grubu yoktu.Doğudaki istilacı güçlerin batıdaki ülkeleri ele geçirmeleri üzerine farklı uluslar birbirlerine karıştılar. Doğuyla batı uygarlığının karışması sonucunda AB kan grubu ortaya çıktı. M.S. 900 yıllarından itibaren AB kan grubu oluştu. A ve B gruplarındaki Avrupalılar´ın evlilik yoluyla bir araya gelmedikleri kesindi. Ancak doğudan batıya akın başladıktan sonra farklı kan grupları birleşebildi.

Kan Grubu – Kişilik İlişkisi

Kan gruplarının insan kişiliği ile yakından ilgisi olduğu anlaşıldı. Japon uzmanlar farklı kan gruplarının erkekler ve kadınlar üzerindeki etkilerini konu alan bi araştırmasının sonuçlarını açıklarken, “İnsan vücudunun kimyası ile kişilik arasında önemli bağlar var. Kan grupları bunlardan biri.” dedi.

________________________________________________

A Grubu Kadını

Para harcamasını çok sever. Seksi iç çamaşırlarına düşkündür. Değişikliği seven biridir.

A Grubu Erkeği Düzenli yaşamayı sever. İyi bir dost ve konuşmacıdır. Birlikte olacağı kadını seçerken çok titiz davranır.

________________________________________________

B Grubu Kadını

İstek doludur. Sekse hiç hayır demez. Para konusunda eli ya çok açıktır ya da cimridir.

.
B Grubu ErkeğiÖzgürlüğünün sınırlanmasından nefret eder. Kadınlara saygısı sonsuzdur. Hep neşe dolu bir aileye sahip olmak ister. Yemek konusunda son derece titizdir.

________________________________________________

AB Grubu Kadını

Erkeklerin yüreğini hoplatan elbiseler giymeye bayılır. Para konusunda tutumludur. Yemek pişirmekte, mükellef bir sofra hazırlamakta üzerine yoktur.

AB Grubu Erkeği Aile içinde mutlaka sözünün dinlenmesini, isteklerinin yapılmasını ister. Hoşgörülü ve kararlıdır. En iyi aşıklar bu gruptan çıkar. Eşine ev işlerinde yardım etmekten çekinmez.

________________________________________________

O Grubu KadınıMutfak masraflarından kısarak kendine hoş elbiseler alır. Çocukları biraz ele avuca geldiğinde hemen çalışma hayatına dönmek, toplumdaki yerini almak ister. Yemek yapmakla fazla uğraşmak istemez. Pratik yemekleri tercih eder.

O Grubu ErkeğiAşık olduğu zaman birlikte olduğu kadını çok kıskanır. Kalabalığı sevmez. Son derece hareketli, çalışkan ve hırslıdır. Sevgilisine veya eşine sık sık hediye almayı sever.

ALINTI

Ortaya Karışık kategorisinde yayınlandı. 3 Comments »

The Force: Volkswagen Commercial

Ortaya Karışık kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »

Güven" çok ince bir çizgidir. Onu kalınlaştırarak kırılmasını engelleyen tek şey, "iki taraflı" olmasıdır

 

Güven” çok ince bir çizgidir. Onu kalınlaştırarak kırılmasını engelleyen tek şey, “iki taraflı” olmasıdır

Ruhsal Büyüme... kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »

Öğrene – bildiklerim…Herkesin kendi gerçeği varmış ve herkes kendi gerçeğinin gösterdiği yoldan tek ve hakikat olana yürüyormuş…

 Herkesin kendi gerçeği varmış ve herkes kendi gerçeğinin gösterdiği yoldan tek ve hakikat olana yürüyormuş. Yaşam, gerçeğin okulu ve bizler de kendi gerçeğimizin öğrencisiymişiz yıllardır. Yaşadığımız her olay, yaşamın en küçük anını paylaştığımız, hatta göz göze geldiğimiz kişiler bile öğretmenlerimizmiş. Sevgiyle bakan gözler, sevgiyi beslediğimizde gözlerimizden yayılan ışığı, nefretle bakan gözler, nefreti beslediğimizde gözlerimizden okunan koyu karanlığı göstermeye çalışırmış…
Hatalar yokmuş. Yalnızca dersler varmış. İçimizde ki ışığın, gerçeğin ortaya çıkabilmesi için yaratılan karanlıklarmış hepsi. Hata, başarısızlık ve yenilgi zannettiğimiz her şey, ışığın ve gerçeğin hizmetçileriymiş. Büyüme ve gelişme sürecimizin ilahi ve kusursuz planlarıymış.
Yaşam okulunda anlamadığımız, öğrenemediğimiz dersler için utana sıkıla parmak kaldırıp sormaya da gerek yokmuş. Davranışlarımızın olumlu yönde değişip değişmediğinden anlaşılıyormuş o dersi alıp alamadığımız. Davranışlarımız olumlu yönde değişene kadar, en basit anlatımdan başlayıp, öğrenemedikçe daha da zorlaştırarak, bıkmadan usanmadan tekrar ediyorlarmış dersimizi bize yaşamın öğretmenleri. Bu dersi almadan başka bir derse de geçmek imkansızmış. Takılıp kalıyormuşuz bozuk bir plak gibi, dönüp duruyormuşuz kısır döngülerin içinde. Ne istediğimizi bilmezsek, kendimizi yeterince tanımazsak üstbenliğimizin seçimlerini yaşıyormuşuz. Biz yanlış seçim yaptığımızı düşünsek de, üstbenliğimiz yanlış seçim yapmıyormuş. İhtiyacımız olan insanları ve deneyimleri, kusursuz doğrulukla bize çekiyormuş. İçimizde ki yanlışı dışarı çıkarıp bize gösteriyormuş. Kendimize dönüp, kendi içimizde ki yanlışları bulup, kendimizi doğrularımızla yanlışlarımızla tanıdığımızda, içimizde ki yanlış kodlamaların yerine doğrularını koymaya başladığımızda, doğru çekimleri ve bilinçli seçimleri yaşamımıza katıyormuşuz.
Bütün cevaplar içimizdeymiş. Yaşam boyu üstbenliğimiz, içsel rehberimiz olarak hep bizimleymiş. Radyodaki seslerden, gazetedeki yazılardan, ilgimizin ve odağımızın en yoğun olduğu yerden hep bize ulaşmak için ve mesajlarını gözümüze, kulağımıza, yaşamımıza sokmak için elinden geleni yapıyormuş. Bıkmadan usanmadan ilahi bir sevgiyle bizi seviyor ve görünmez elleriyle bizi daima koruyormuş.
Kesin doğru ya da kesin yanlış diye bir şey yokmuş. Herkesin kendi gerçeği varmış ve herkes kendi gerçeğinin gösterdiği yoldan tek ve hakikat olana yürüyormuş. Başkasının gerçeğini yargılamak, kendi içimizde ki kalıpları, kendi gerçeğimizi korumaya almakmış.
Bildiklerimiz, dışımızda duyduklarımızdan, okuduklarımızdan ve bize öğretilenlerden çok daha fazlaymış. Tek yapmamız gereken şey, bilgiyi dışarıda değil içimizde aramak ve içimizde bulduğumuza güvenmekmiş. İçimizde bulduğumuzda, dışımızda deneyimletip onaylatıyormuş yaşam bu bilginin doğruluğunu.
Sevdiklerimiz de sevmediklerimiz de, bizim içimizde ki benleri bize yansıtan, ayna olmayı üstlenen öğretmenlerimizmiş. Tam anlamıyla kendimizi sevmek, bizden yansıyan bütün benleri, özellikle sevmediğimiz benlerimizi, sevgiyle kucaklayabilmekmiş.
Dışsal sorunlar, içsel durumumuzun kesin ve birebir yansımasıymış. İçsel engelleri ortadan kaldırabilirsek ancak dışsal sorunlar bitiyormuş.
Acılar, yaşamın ve Tanrı ‘ nın diliymiş. Dost acı söylermiş, Tanrı acı ile söylermiş ve acı ile dikkatimizi çekip, gerçeğe ulaşmamızı sağlarmış.
An ‘ dan ve Olan ‘ dan daha mükemmel bir ders ortamı ve zamanı yokmuş. Sadece an ‘ da olmanın farkındalığı yetiyormuş verilen dersi almak için.
Mükemmellik diye bir şey yokmuş. Mükemmel olan yaşamın akışıymış ve mükemmellik bu akışa teslim olmakmış. Yaşamda hakkımız olan bolluğa ve berekete ulaşmak için, sadece vermeyi bilmek yetmiyormuş. Almayı bilmek te vermeyi bilmek kadar önemliymiş. Nefes alıp vermek gibi, hem alarak hem de vererek bu dengeyi sağlamak gerekiyormuş.
Yaşama ve kendimize yapacağımız en büyük hizmet OLmakmış. Dengeli, pozitif, bütünsel ve yaşamın akışına teslimiyet halinde olmak. Tanrı ‘ nın unuttuğu, görmezden geldiği birer kurban değil mişiz, yaşamın ve kendisinin sorumluluğunu üstlenmesi, başkalarının gerçeğinden özgürleşmesi ve kendi gerçeğine ulaşması gereken, ilahi birer öğrenciymişiz.
Yaşam okulunun belli bir aşamasından sonra, bütün yaratıcılığımızı ortaya koyacağımız malzemeler sunuluyormuş bize. Boş bir tuval, boyalar ve fırçalar. Yaşam denen tablomuzu, istediğimiz renkler ve şekillerle kendimiz yaratabilmemiz için. Yaşama ve malzemelere sıkı sıkı sarılmadığımızda, fırçayı elimize alıp renkleri ve şekilleri tuvale taşımadığımızda, birileri bunu bizim yerimize yapmak için harekete geçiyormuş hemen. Yaşadıkça ders almak ve öğrenmek çok heyecen verici geliyor bana. Sonsuza kadar sürecek olan bir öğrencilik halini düşündüğümde aldığım hazzı hiç bir şeyden alamam sanırım. Okumayı ve öğrenciliği benim kadar seven biri için, yaşamın bir okul ve benim bu okulda kendi gerçeğimin daimi ve sonsuz bir öğrencisi olduğumun farkındalığı bunu anlatmaya yeter mi bilmiyorum. Daha öğrenilecek çok şey var.   Sokrates ‘ in de söylediği gibi ;   ” Bildiğim bir şey varsa, o da hiçbir şey bilmediğimdir. ”

Ruhsal Büyüme... kategorisinde yayınlandı. 1 Comment »

Dokun, Sev ,Gözet…

Ruhsal Büyüme... kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »

İnsan, sözünü yağmur gibi yumuşakça indirmeli kulaklara…

İnsan, sözünü yağmur gibi yumuşakça indirmeli kulaklara.Kırıp dökmemeli,damla da…mla söylemeli, ince ince sevmeli. [ Hz.Mevlâna Celaleddin-i Rumi
Ruhsal Büyüme... kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »

Körü körüne sahiplenilen bilgi tutsaklık yaratır…

Körü körüne sahiplenilen bilgi tutsaklık yaratır…
Ruhsal Büyüme... kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »

Başarı mı, Mutluluk mu?

Başarı mı, Mutluluk mu?

 

“İSTEDİĞİN ŞEYİ ELDE ETMEK, BAŞARIDIR. MUTLULUK, ELİNDE TUTTUĞUN ŞEYİ İSTEMEYE DEVAM ETMEKTİR.”

Önceleri siyasetçi olmam gerektiğini düşünmüştüm. İnsanlara somut faydalar sağlayabileceğimi düşünüyor, dünyadaki sorumluluğumun, bütün zorluklarına rağmen siyasi bir görev almak olduğunu sanıyordum. Elbette bir gün bu da olabilir. Ama insanın hayat amacını keşfedebilmesi için bazı şeyleri denemesi gerektiğine inandığımdan, çok genç yaşta devlette görevler aldım, oradan Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde danışmanlığa geçtim.

        O dönem tanıştığım ve beraber çalıştığım insanları tenzih ederim, ama siyasetin nasıl yapılmaması gerektiğini çok çabuk öğrendim.

        Ve aslında bana ve yeteneklerime uygun bir yol olsa bile, bu haliyle hiç de sevmediğim ve istemediğim bir hayat yolu olduğunu gördüm.

        Babamla birlikte çalışmaya başladık. Güzel şeyler oldu, zor dönemler yaşandı. Ama genelde gayet iyiydi, büyük sorunlar yoktu. Orta ölçekli işlerimiz bize çoğunluğun gıpta ettiği bir hayatı yaşatabiliyordu.

        Toplumun benim için uygun gördüğü, “doğru” bir hayatım vardı. İyi okullar bitirmiş, hem de başarıyla bitirmiş, yine iyi okullardan mezun harika bir kadınla evli, toplum hayatında, derneklerde aktif olarak yer alan, ekonomik açıdan şanslı bir azınlığa mensup, şanslı bir adamdım.

        Ve bu şanslarımın faturasını, benim kadar şanslı olmayanlara hizmet ederek ödemek istiyordum. “Gereken” her şeyi yaparak…

        Sonra bir gün mutsuz olduğumu fark ettim. Öyle birden değil. Ama hayata ve ritmine, toplumsal zorunluluklara tahammülüm azaldığında, neden böyle olduğunu merak ettim. Öyle ya, “doğru” bir hayatım vardı.

        Modern dünyanın en büyük tuzağına düştüm. “Neyin eksik?” sorusuna cevap veremedim. Çünkü bu sorunun cevabının, maddi şeyler olduğunu düşünüyordum. Benim ve çocuklarımın hayatı garantideydi. Genç yaşta başarılı olmuştum. Karımla ve çocuklarımla hiçbir sorunum yoktu.

        “Tamam” dedim kendi kendime. “Hayatına biraz renk kat.” Beni neyin mutlu edeceğini düşündüm önce. Arabaları, teknolojiyi, interneti seviyordum. Biraz bunlarla oyalandım.

        Ondan sonra en çok sevdiğim sözlerden birini duydum.

        “İstediğin şeyi elde etmek mutluluk değildir. İSTEDİĞİN ŞEYİ ELDE ETMEK, BAŞARIDIR. MUTLULUK ELİNDE TUTTUĞUN ŞEYİ İSTEMEYE DEVAM ETMEKTİR.”

        Elimdekini istemeye devam ediyor muydum?

        İşimi, eşimi, evimi, arabamı, her şeyimi istemeye devam ediyor muydum?

        Bir şeyleri, yeni bir giysiyi, saati, tatili, yemeği, devam ettiğim dernek toplantılarını, oralarda aldığım görevleri, ya da bir hazzı, elde ettikten sonra istemeye devam ediyor muydum? Yoksa elde ettikten sonra büyüleri bitiyor muydu? O saatle denize girmeye başlıyor muydum, giysinin üzerine bir şeyler dökülünce üzülmüyor, arabam çizilince umursamamaya mı başlıyordum? Gittiğim tatilin eğlencesi, ya da yediğim yemeğin lezzeti, tatil ya da yemek bitince özlemediğim, aç gözümü yeni keyiflere diktiğim, anlamsız ve geçici, uçuşan sabun köpükleri miydi?

        Ne yazık ki, böyleydi.

        Bana öğretilmiş hayat tarzının bir kurbanı olarak, başarılıydım, hiçbir şeyim eksik değildi, ama mutsuzdum.

        Eşime aşıktım bir tek, ve hala öyle. Bir de çocuklarım tabii…

        Bunun dışında hayatımda olmazsa olmaz sandığım birçok şey, aslında beni mutlu etmiyordu. Ama insanlar çok eminlerdi. Bunların beni mutlu etmesi gerektiğini söylemişler ve söylüyorlardı. Medya, kitaplar, filmler bana hep sahip olmam gereken, sahip olduğumda mutlu olacağım yeni objeler, yeni hayat tarzları ittirirken, ben köşeye sıkışmıştım. Elimdekiler beni mutlu etmediğine, elimdekileri istemeye devam etmediğime göre, bende bir gariplik mi vardı? Aptal mıydım yoksa, ya da doyumsuz muydum?

        Bir gün kendime “dur” dedim.

        “Seni mutlu eden şeyleri hatırla bakalım. Sana ne kahkaha attırıyor, ne yaparken çocuksu bir neşe duyuyorsun içinde?” Cevabı çok zor buldum. Ya da yarın yine değişir belki, hala doğru olduğunu sandığım cevabı diyelim…

        Anlatmak. İnsanlara göremedikleri alternatif çözüm önerilerini göstermek. Seçeneklerini arttırmak. Umut vermek. Kendilerine ve hayatlarına düşünecek, düşündükten sonra değişim cesareti verecek şekilde kafalarını karıştırmak. Ezberlerini bozmak. Bireysel bakış açılarını zenginleştirmek. Vesaire, vesaire…

Bu tamamen kişisel, ve benim için geçerli bir tespit. Birimiz dans etmekten, diğerimiz seyahatten, bir diğeri yeni yemekler keşfetmekten, öbürü resim yapmaktan, öteki çiçek yetiştirmekten mutlu olabilir. Mesele, yaparken çocuksu bir neşe duyduğunuz şeyi bulmak, elinizde tuttuğunuzda istemeye devam edeceğiniz şeyi… Buna ulaşmak için yine çaba lazım, ama bu kez ulaştığınızda, elinizden bırakmak istemeyeceğiniz, kalıcı, ve ruhunuzu da besleyen bir noktada olacaksınız.

        Lütfen başarıyı mutluluk sanmayın. Başarının verdiği haz anlıktır, oysa mutluluk bir süreçtir. Bugün bize başta medya olmak üzere, trendler ve tüketim alışkanlıkları, arzu nesneleri, ya da imajlar empoze ediliyor. Falanca yerde tatil, filanca marka çanta, otomobil, giysi, ya da saat, bizi mutlu edebilirmiş gibi. Öyle zannediyoruz, öyle zannetmemiz isteniyor. O yüzden biz de mutluymuş gibi yapıyoruz, eğleniyormuş gibi, neşeliymişiz gibi… Yılbaşı gecesi yapacağımız gibi…

        Bunlara ulaşabilenler, keyif alıyorlarsa bile, bu keyif kısa sürede bittiği için, bir sarmala düşüyorlar. Daha çok ve daha fazla tüketmek istiyorlar. Ama mutlu değiller, sadece istediklerine ulaşmış ve başarmış durumdalar.

        Bir de kuantum, nlp, hatta psikiyatri var. Bunlar mutsuzlukları aşmak için başarılı birer yardımcı. Ama bizi mutlu edemiyorlar. Eksiden alıp sıfır noktasına getiriyorlar, bu doğru. Ama tek amaçları “yine” başarılı olmamız, istediklerimize ulaşacak bir güç asgarisine yükselmemiz. Çünkü “normal” kabulü böyle. “Yine yarışa dönebilmemiz için bakım yapılan arızalı bir yarış aracı gibi” benzetmesi vardı, çok beğendim. Ama yarış şart mı? “Yarışa devam etmeyi istiyor muyuz?” diye sormuyorlar bize… Ya da bu kısıtlı pistte, ya da bu takımla, ya da bu coğrafyada?

        Mutluluğun tek kıstası elinizdekinin, bulunduğunuzun yerin, işinizin, eşinizin, size neşe vermeye devam etmesi. Neşeyle istemeye devam etmeniz… Neşe yoksa, mutlu değilsiniz.

        Bu karar verme döneminde, eğer seçenekler arasında kararsızsanız, neşenize sorun, neşeniz, neyi istemeye devam edeceğinizi, neyin sizi mutlu edeceğini bilir…

Neşeniz, bilir…

Sevgi ve bilgi, paylaşılarak çoğalır…

Maksat Bir, rivayet muhtelif…

Sevgi ve ışık…

Korkut

Bu metni mümkünse linkiyle, referans ya da kaynak göstererek her yerde ve herkesle paylaşabilirsiniz…

Ruhsal Büyüme... kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »

Alkol mü??? Yoga mı???

Ruhsal Büyüme... kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »

Dünya nüfusu : 7. 000.000.000

Dünya nüfusu : 7. 000.000.000

Sen olmasan : 6. 999.999.999

Bütün rakamlar yerinden oynadı be,

Değerinizi bilin heeee :))

Ruhsal Büyüme... kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »

Hay Beğenmez Olaydım… Allahım Yardım Et Bana…

Karikatür kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »

Melek Abundia Bolluk ve Bereket Meleği…

Bu paylasimimi bir sans-sevinc isareti olarak gör “Hosuna gidersem beni baskalariylada paylas…Karsina tesadüfen cikmadim, cagirdin beni geldim…Beni hissettmeye basladiginda sana kosulsuz sevgimi k…attigim enerjimi gönderiyorum, resmime bak, sonra gözlerini kapat…

Sirtinda tasidigin yüklerini, kalbinin kirginliklarini, tüm sorunlarini anlat bana… Anlatmaya basladigin andan itibaren sana parlak ALTIN ISIGIMi basindan asagiya akitiyorum, seni bu isigimla sarmalıyorum…

 Simdi, simdinin mucizesiyle tüm gecici yüklerinden kurtariyorum… Onlari isiga gönderiyorum…Çagirdin beni geldim… Sana sans getirdim… Ac cüzdanini istedigin miktardaki parayi cüzdanina koyuyorum… Kabul et… Seni seviyorum…♥♥♥

Ruhsal Büyüme... kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »

Aha, Gözüm düştü!

Karikatür kategorisinde yayınlandı. 1 Comment »

ESKİDEN ARKADAŞLAR BİRBİRLERİNİN YANINDA HUZUR BULURDU…

 

ESKİDEN ARKADAŞLAR BİRBİRLERİNİN YANINDA HUZUR BULURDU, ŞİMDİ BİRBİRLERİNDE KUSUR BULUYORLAR…!!!

Ruhsal Büyüme... kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »